Bugün değerli aydın, başı dik cumhuriyetçi Ahmet Taner Kışlalı’nın ölüm yıl dönümü. Ahmet Taner Kışlalı’nın aklımıza düşmesiyle, on altı yılda Türkiye’de bazı şeylerin değişmediğini görüyoruz. Ahmet Taner Kışlalı’yı da bir bombalı saldırıda kaybetmiştik. Tıpkı Uğur Mumcu gibi… Her şeyin bulandırılmaya çalışıldığı, kurşunun şekere bulandırılıp teröristin ilerici diye yutturulmaya kalkıldığı bu günlerde Ahmet Taner Kışlalı, Türk gençliği için bir emniyet kemeridir. Ahmet Taner Kışlalı, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Attila İlhan, Hasan Yalçın gibi aydınlarımız en büyük güvencemizdir.
Biz şanssız şanslılar Ahmet Taner Kışlalı’yı ve daha nice aydınımızı yalnızca anlatılanlardan ve eserlerinden tanıyabildik. Şanssızız, çünkü onları yakından tanıma fırsatına erişemedik. Şanslıyız, çünkü ne mutlu bize ki böylesine büyük bir mirasa yaslanıyoruz. Evet diyebiliriz ki, “TGB’yi Ahmet Taner Kışlalılar kurmuştur”.
Ahmet Taner Kışlalılara en çok ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde onu ve onun şahsında tüm cumhuriyetçi, devrimci ve vatansever aydınlarımızı saygıyla anıyoruz. TGB var olduğu sürece Ahmet Taner Kışlalılar, Uğur Mumcular, Attila İlhanlar var olacaktır.
tgb.gen.tr olarak Ahmet Taner Kışlalı’nın Cumhuriyet gazetesinde gençler için kaleme aldığı yazısını siz değerli dostlarımızla paylaşıyoruz. İyi okumalar dileri...
SÜRÜ MÜYÜZ ULUS MU?*
Atatürk, niçin "en büyük eseri" saydığı cumhuriyeti gençliğe emanet etti.
Niçin geleceğin siyasal iktidarlarının "kişisel çıkarları" nedeniyle düşmanla işbirliği yapabileceği olasılığını bile düşündü de, gençlikten bir an bile kuşkulanmadı?
Atatürk'ün "Gençliğe Sesleniş"i ile ünlü Bursa konuşmasını yan yana koyduğunuzda ortaya çıkan görünüm çok anlamlıdır.
* * *
Gençlik yaşla ölçülmez, tutumla ölçülür.
Bernard Shaw, bir zamanlar, "Yirmisinde komünist olmayanın kalbi, kırkında hâlâ komünist olanın ise aklı yoktur" demişti.
Genç insan yeniliklere açıktır. Köklü değişikliklerden korkmaz. Daha iyi bir yarın için savaşmaktan çekinmez.
Enerji, değişikliklere uyum yeteneği ve kolaylığı demektir. Yıllar geçtikçe enerjisi azalan kişi, uyum göstermek için yeni çabalar gerektirecek köklü değişikliklerden korkmaya başlar. Üstelik yeni durumlara uyum sağlamak için zamanının da giderek azaldığını hissetmektedir.
Yıllar boyu süren çabaların ürünlerini yitirme korkusu, yaşlıları tutucu olma yönünde etkiler. Gençlerin ise yitirecek bir şeyleri yoktur.
Çağdaş toplumda gençlik, genellikle yetki ve sorumlulukların dışına atılmış bir kesim oluşturur. Bir çıkar bağı içinde, düzenle bütünleşmemiştir. Sırtında kendisinin dışında kimsenin sorumluluğu yoktur.
Gençlik yıllarında benimsenen bazı siyasal görüşler zamanla ılımlaşır. Bir ölçüde de gerçekleşme olanağına kavuşur. Yaşama geçtikçe değişmemesini istemek doğaldır. Ama o süreç, insanları aynı zamanda tutuculaştırır.
Mutlak krallığa karşı anayasal krallığı savunanlar ilericiydi. Ama anayasal krallık gerçekleşip de karşılarına cumhuriyetçiler çıkınca, tutuculaştılar.
Her toplumsal hareket giderek kurumsallaşmaya ve dolayısıyla uysallaşmaya, tutuculaşmaya yüz tutar. Oysa gençlik sürekli yenilendiği için kurumsallaşamaz, kalıplaşamaz.
* * *
Ve tüm bu niteliklerinden dolayı, gençlik "idealist"tir!
İnandığı ülkelerin peşinden koşmasına engel olacak çıkar bağları yoktur. Üstelik de gelişmiş ülke gençlerinde "ulusal" değerler öne çıkar.
Kemalizm neyi öngörüyordu?
Toplumu çağa taşımayı kolaylaştıracak en ileri kurumları getirmek ve eskidikçe onları da yenilemek!
Bu bir "sürekli devrim" anlayışıydı. Atatürk, en ileri kurumların bile günün birinde "eskimiş düzen"e dönüşmesinin kaçınılmaz olduğunun bilincindeydi. Sürekli devrim, sürekli ileriden yana olmak demekti.
Bu nedenle de "sürekli devrimci"de iki temel nitelik gerekiyordu: Çıkarlarının düzenle bütünleşmemiş olması ve yeniliklere uyum gücü.
Ve bu iki nitelik, sadece ve sadece gençlikte vardır. Bundan dolayı da "Büyük Devrimci", en çok gençliğe güvenmiştir.
* * *
1920 başlarında İstanbul'un işgal edildiği gün, ikisi hoca olan üç milletvekili Vahidettin'le görüşmeye gitmişti. Padişah, düşman güçlerinin isteklerine boyun eğilmesi gerektiğini söylüyordu. Oysa karşısındakiler farklı görüşteydiler.
Rauf Bey şöyle diyordu:
- Millet, haysiyet ve istiklale aykırı bir kaydı kabul etmemeye kesin kararlıdır. Milletin sizden istirhamı, haysiyet ve istiklale aykırı bir anlaşmaya imza koymamanızdır. Aksi takdirde istikbali çok karanlık görüyoruz.
Vahdettin sesini yükseltti:
- Rauf Bey, millet bir koyun sürüsüdür! Bu sürüye bir çoban lazım! İşte o çoban benim!...
"Millet" koyun sürüsü olmadığını Kurtuluş Savaşı'nda kanıtlamıştır. Ama şimdi, yeni Vahdettinler türemiştir... Tarihi, yalanlarla tersyüz etmek isteyen ve gençlerin çobanlığına soyunan yeni Vahdettinler...
Sürü olmadığını kanıtlama sırası şimdi "gençlik"tedir!
Ve kanıtlayacaktır!
Kaynakça:
*Ahmet Taner KIŞLALI, Cumhuriyet, 19 Mayıs 1995 (Atatürk'e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği)
tgb.gen.tr