Cumhuriyetin kurucu sanat adamı: Sabahattin Ali

Sabahattin Ali, edebiyatçı yönünün yanında 1935-1943 yılları arasında sanata yaptığı katkıyla Cumhuriyetin kurucu sanat adamı haline geldi.

Cumhuriyetin kurucu sanat adamı: Sabahattin Ali

Edebiyatımızın ustalarından devrimci aydınımız Sabahattin Ali'nin 1939 yılında Ankara- Sivas-Kayseri-Erzincan-Gümüşhane- Samsun-Zonguldak gezisinde tuttuğu notların ve kendi çektiği gezi fotoğraflarının yer aldığı “Şehirlere Alışamadı: Sabahattin Ali’nin Şehirleri” sergisi Yapı Kredi Kültür Sanat'ta devam ediyor.

Tarih Vakfı Arşivi ve Ömer Koç koleksiyonun katkılarıyla Balıkesir Öğretmen Okulu’nda tuttuğu günlük, Kürk Mantolu Madonna’nın taslakları, Almanya’dan Mustafa Seyit Sutüven’e yazdığı “Mustafa’ya Mektup” şiiri, Nahit Vedat Fıratlı ve Ayşe Sıtkı İlhan’a yazdığı mektupların müzik ve filmler eşliğinde sunulan sergide Sabahattin Ali şehirler üzerinden Türkiye'nin toplumsal ve kültürel manzarasını çiziyor.

Aydınlık gazetesinden Ersoy İrşi, serginin küratörü Sevengül Sönmez ile Ali’yi ve onun sergiyle birlikte ortaya çıkan yönlerini konuştu.

On beş yıldır Sabahattin Ali üzerine çalışıyorsunuz. Sergide bizleri bir yolculuğa çıkarıyorsunuz, sizin yolculuğunuz nasıl başladı?

1930'lar ile 1945 arası genel olarak dünya tarihi özelde de Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk 10-15 yılı çok merak ettiğim bir dönem. 2002’den beri itibaren Yapı Kredi Yayınları’nda projeler bazında çalışmaya başladım. 2003te Sabahattin Ali'nin kızı Filiz Hanım babasından geriye kalanları tekrar tasnif etme ve ardından neler yapılabileceği konusunda yardım istedi. Aynı yıl arşivi devralıp çalışmaya başladım. Sonra yeni yayınlar hazırlamak, sergiler yapmak şeklinde devam etti.

Çalışmalarınızda nasıl bir Sabahattin Ali’yle tanıştınız?

Bu sergiler ve çalışmalar Sabahattin Ali'yi sadece edebiyatçı yönüyle değil, aynı zamanda çok yönlü bir kültür adamı olarak da görmemizi sağladı. 1935'te Ankara'ya yerleşip de 1943'e kadar Ankara'da kaldığı yıllarda Cumhuriyet’in kurucu sanat adamlarından biri haline geliyor. Öngörüsü belki öngörünün ötesinde uz görüsü, yapmak istedikleri, özellikle dünya edebiyatına duyduğu merak; kültür adamı olarak tiyatroya ve konservatuvara katkısı benim de bu yolculukta öğrendiğim şeyler oldu. Geçtiğimiz günlerde bana Ulus gazetesinde 1937'de Konservatuvar öğrencileriyle Sabahattin Ali'yi bir arada gösteren bir fotoğraf gönderdiler. Artık Ankara Devlet Konservatuvarı’nın kuruluş hikâyesinin içinde de bir Sabahattin Ali anlatmak gerekiyor diye düşünüyorum.

Sergiyi hazırlarken Sabahattin Ali'ye ilişkin ilk kez karşılaştığınız malzeme ve belgeler içinde sizi en çok etkileyen hangileri oldu?

Sabahattin Ali arşivinde hâlâ kamuoyunun görmediği malzemeler var. Bu sergide ilk kez sergilediğimiz materyallerin bence en ilginci, Sabahattin Ali'nin 1939 Nisan'dan Ağustos'a kadar Ankara'dan yola çıkarak, Sivas, Kayseri, Erzincan, Gümüşhane, Samsun ve Zonguldak hattında yaptığı gezide tuttuğu notlar ve çektiği fotoğraflar. Bu sergiyi ortaya çıkaran da bu materyaller oldu. Çünkü biz gezi yazıları yazan bir Sabahattin Ali tanımıyoruz. Bu gezi yazıları onun sanatı ve yazarlığındaki çok yönlülüğü de yansıtıyor. Mesela Zonguldak'ta kömür madenine gitmiş. Madeni yazmış, bu güne kadar hiç düşünülmeyen bir konuyu, kuyularda çalışan hayvanları yazmış. Bunun dışında Sabahattin Ali'nin Balıkesir Öğretmen Okulu'ndayken tuttuğu günlük ve Tarih Vakfı'nda Ayşe Sıtkı İlhan arşivinde bulunan mektuplarla, Ömer Koç'un kişisel arşivindeki mektuplar geldi. Onlar da ilk kez sergilediğimiz malzemeler oldu.

İHTİYACIMIZ OLAN SES

Son yıllarda Sabahattin Ali'ye ve eserlerine ilginin oldukça arttığını görüyoruz. Türkiye Sabahattin Ali'yi yeniden keşfediyor diyebilir miyiz?

Evet, yeniden keşfediyor. Bunda bizim de katkımız oldu. 2002'den bu yana Sabahattin Ali'yle ilgili yeni ve sistemli bir çalışma yapmaya başladık. 380 civarında okulda Sabahattin Ali söyleşisi yaptım, Filiz Ali de İstanbul'da, Ankara'da, Edremit'te öğretmenlerle buluştu. Ayrıca öğretmenlere yönelik Sabahattin Ali Edebiyat Okulu yapıyoruz. 1948'de öldürüldüğünde kamuoyuna dünya görüşünden ötürü korkulacak bir figür olarak yansıtıldı. Fakat yıllar sonra Sabahattin Ali yeniden ön plana çıkmaya başladı. Öncelikle Filiz Ali’nin anılarında ve kendisinden geriye kalanlarda bir baba, bir eş, bir öğretmen, bir kültür adamı portresi ortaya çıktı. Okundukça da paylaşılmaya başlandı. Dünya görüşünden ötürü susturulmaya çalıştıkları adamın eserleri Türkiye'nin gündeminden düşmemeye başladı. Sabahattin Ali bugün toplum olarak ihtiyacımız olan bir ses oldu. Onun yaptığını yapabilecek, bir şeyleri değiştirmeye çabalayacak insanlara ihtiyaç var. Bu ilgi bu ihtiyacı da gösteriyor.

Sabahattin Ali’nin siyasi tavrı özellikle Markopaşa'da kaleme aldığı yazılarda belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor. Sergide ziyaretçiler Sabahattin Ali'nin bu yönünü görebiliyor mu?

Eleştirel bir siyasi yayın çizgisi var Markopaşa'da. 1940'lı yıllarda Türkiye'nin Batı’yla yakınlaşma süreci ve iktidar değişiklikleriyle baskı ortamı yükseliyor. Tan gazetesi baskını, DTCF'den hocaların atılması, Behice Boran, Adnan Cemgil ve Pertev Naili Boratav’ın işlerine son verilmesi gibi bir süreç yaşanıyor. O süreçte Sabahattin Ali İstanbul'a geliyor ve Aziz Nesin ile Markopaşa’yı çıkarmaya başlıyorlar. Sergimizin İstanbul bölümünde Markopaşa’yı o dönemdeki yazışmaları, Paşakapısı Cezaevi’ndeki ailecek çekilmiş son fotoğrafıyla tutukluluk dönemini de sergiliyoruz. Serginin izleyicilerin kendi fark edebilecekleri yanları da var. Örneğin biz “Sabahattin Ali hapse girmiş” diye yazmıyoruz fakat sergide bulundukları şehir kısmında alt tarafı demir parmaklığı andıran vitrin, fotoğrafın üstünde tutuklanma belgeleri varsa orada Sabahattin Ali’nin bu şehirde tutuklandığını anlatıyoruz.

Kürk Mantolu Madonna'nın elyazısı taslakları
Kürk Mantolu Madonna'nın elyazısı taslakları

"TOPLUMSAL MANZARALARI YANSIYOR"

Sabahattin Ali’nin öldürülmesi ve sonrasında yaşananlar Türkiye'de kanayan bir yaradır ve sıkça tartışılmıştır. Sergide bu konuyla ilgili bir bölüm var mı?

Daha önce yaptığımız sergilerde uzun yer verdik. 2012'de yaptığımız sergi doğumundan ölümüne doğru giden bir sergiydi. Orada ölüm yolcuğuna çıktığı kamyonun fotoğrafı, katiliyle ilgili gazete kupürleri gibi birçok şeyi sergiledik. Bu sergide ise Sabahattin Ali’yi farklı ele alarak, onun kültür adamı kimliğini, şehirlere bakışını sergilemek istedik. Sergi Sabahattin Ali’nin gezdiği şehirler üzerinden Türkiye’nin toplumsal manzaralarını yansıtıyor. Tabii ki Sabahattin Ali öldürülmesiyle çok büyük bir kayba yol açan ve susturulamayan bir sese dönmüş birisidir.

1,5 ayı geride bıraktık sergide şu ana kadar olan ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

1,5 ayda 30 bine yakın ziyaretçi oldu. Sergiye ilgi çok yoğun, her geçen gün artıyor. Sosyal medyada çok paylaşılıyor, basın da çok ilgi gösterdi. Sabahattin Ali'yi yeni tanıyanlar onun Kürk Mantolu Madonna'dan ibaret olmadığını gördü. Aşağıda kitapçıya indiğimde, sergiden çıkan çoğu insanın kitapçıdan da bir Sabahattin Ali kitabı alarak çıktığını görüyorum. Bu da oldukça mutluluk veriyor.

ÜNİVERSİTELERDE ÇALIŞILMALI

Daha önce Cahit Sıtkı, Ziya Gökalp, Sait Faik gibi edebiyatın çınarlarıyla ilgili müze çalışmanız oldu. Sabahattin Ali sergileriniz bir müze çalışmasına dönüşebilir mi?

Sabahattin Ali'yle ilgili bir müze yapma fikri çok heyecan verici fakat bunun için maddi imkânlar gerekiyor ve maalesef bu da çok kolay değil. Şimdilerde Edremit’te Sabahattin Ali'nin ailesinin yaşadığı evi belediye kamulaştırdı. Küçük bir ev ama orası için de çalışmalara başlayacağım. Müze dışında üniversite bünyesinde olabilir, Sabahattin Ali'yle ilgili araştırmaları çoğaltabileceğimiz bir yapıya da ihtiyaç var.

Haber: Ersoy İrşi

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler