Türk gençliğinin, Türk milletinin kervanı, Atatürk’ün açtığı yolda, gösterdiği hedefe durmadan yürüyecektir.

40 üniversiteden 173 öğrenci topluluğunun, “Andımız Yeniden Okutulmalıdır” başlıklı ortak bildiriye imza atarak irade göstermesini, “'Türk üniversiteleri neden dünyada ilk yüze giremiyor' sorusunun cevabı bu haberde!” başlığıyla hedef alan Akit, önümüzdeki yüz yılda etnik ve mezhepsel kimlikçilere neden yer olmadığını bir kez daha ortaya koydu.

       Danıştay 8. dairesinin 18 Ekim 2018 Perşembe günü aldığı karardan bu yana, Andımız Türkiye’nin gündeminde. Kimileri muhalefet adına bu gündemi suni bulsa da kimileri Danıştay’ın bu kararından rahatsız olsa da Andımız, tüm gerçekliğiyle toplumda vücut buluyor. Doğrudan veya dolaylı Andımız karşıtlığı ise kuru gürültünün ötesine geçemiyor, toplumda karşılık bulamıyor. Öyle ki Andımız karşıtlarının argüman, tutum ve davranışları kendi tezlerini çürütür nitelikte. Ulus kimliğine karşı çıkıp üniversitelerimizi “Türk üniversiteleri” diye hedef almaları dahi acizliklerini ortaya koyuyor. 

DANIŞTAY'IN KARARI HUKUKSUZ MU?

       Hükümet kanadından ilk açıklamaları yapan Adalet Eski Bakanı Bekir Bozdağ, ve mevcut Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, Twitter üzerinden yaptığı açıklamada Danıştay’ın Anayasa’yı çiğnediğini, yürütmenin önüne geçtiğini iddia ederek tartışma zeminini değiştirmeye çalışmakta, kendisinin de ifade ettiği üzere Andımızın içeriğini karşısına alma cesaretini henüz gösterememektedir. Bekir Bozdağ’ın hukuki temellendirmeleri bir iskambil ev kadar sağlam.

       Sayın Mv. Bozdağ ve Sayın Bakan Gül; zaten Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti olduğu için hükümet de bu hukuka tabidir ve Danıştay da idareyi denetleyebilir. Zaten hükümetin inisiyatiflerine karşı yargı yolu açık olduğu için TGB, TLB, CKD, Türk Eğitim Sen ve Eğitim İş sendikaları bu yolu kullanmıştır. Andımız, Anayasa’ya, Milli Eğitim Temel Kanunu ve ilgili yönetmeliklere uygun olduğu için Danıştay hukuka uygunluk çerçevesinde kararı bozmuştur. Duvarı nem yıkar, insanı gam yıkar. Bu temellendirmelerin neme de gama da ihtiyacı yok.

DANIŞTAY KARARINI HANGİ HUKUKİ ZEMİNE OTURTUYOR?

       Danıştay’ın gerekçeli kararına baktığımızda özetle şöyle söylüyor:

       “Öğrenci andının kaldırılmasını gerekli kılacak eğitim biliminin gerekleri ve hukuki bakımından sorun ifade eden bir tespit bulunmadığından Andımız’ın okutulmaması hukusuzdur."

       Danıştay, kararını bilimsel ve hukuki, somut dayanaklarla temellendiriyor ancak eski ve mevcut Adalet Bakanlarının hukuki temellendirmeleri, içeriğe dair niyetlerini gizleme çabasından ibaret olduğu için daha “Tweeti Gönder” butonuna basarken yıkılıyor. Öyle ki Twitter’ın yapay zekâsı olsa “Bunu mu denemek istemiştiniz?” diyerek temelsiz temellendirmelerini düzeltecek.

ANDIMIZ İÇERİĞİNE HANGİ TEMELDE KARŞI ÇIKILIYOR?

       Çok geçmeden Eğitim Bir-Sen, bir açıklamayla rahatsızlıklarını yine sağlam olmayan ama samimi ifadelerle temellendirdi: “Gerici, baskıcı, militarist, totaliter zihniyetin ürünü olan … dayatmacı, ayrımcı, dışlayıcı … farklılıkları yok sayan, hatta zor kullanarak değiştiren, tek tipleştirme politikasının esas alındığı, militarist toplum kurma özleminin ürünü olan Andımızın tekrar hortlatılması sonucunu doğuracak bu kararı kabul etmediğimizi dile getiriyoruz.”

       Bu açıklamanın imzasına HDP, ÖDP, DHF, KAOS GL yazsalar kesinlikle sırıtmaz çünkü aynı ideolojiden besleniyorlar ve aynı fikirdeler: Yeni Ortaçağcılık, neoliberalizm.

ANDIMIZ MİLİTARİST Mİ?

       Eğitim Bir-Sen’in 81 ilde gerçekleşme iddiasıyla yola çıkıp yolda kaldığı bu basın açıklaması, dışı çıtır çıtır, içi ağızda dağılan kurabiye gibi açıklamaya çalışanın ağzında dağılıyor ve itibar görmüyor. “Her Türk Asker Doğar” sloganı tüm milletimizin dilinde ve bilincindedir. Milletimiz ordu millettir. Kıbrıs Barış Harekatı ve yakın zamanda gerçekleşen hendek, El-Bab ve Afrin operasyonlarında asker alma dairelerinin önünde kuyruğa giren milletimiz, militaristin, askerciliğin ötesinde "military"dir, askerdir. Bebeklerin dize alınıp dıgıdık dıgıdık diye hoplatılması da bu köklü ordu millet geleneğinden gelmektedir. Andımıza gelene kadar Türk çocuğuna Mehmetçik ruhunu veren pek çok informal eğitim vardır. Toplumumuz tarafından ilgiyle izlenen Savaşçı, Söz, İsimsizler, Diriliş Ertuğrul, Mehmetçik Kût'ul Amâre dizilerinde de evcilik oynanmamaktadır, vatanı savunmak için her daim savaşabilme azmimiz diri tutulmaktadır. Hepsinden öte iyileşen hastasını “taburcu” eden başka bir millet var mıdır? Bu yüzden vatan savaşı verdiğimiz koşullarda askere, askerliğe olan sempatiyi artırıyor diye Andımıza karşı çıkmanın milletimizde hiçbir karşılığı olmadığı gibi “Çocuklarımızı kime emanet ediyoruz?” kaygısı oluşturmaktadır.

ANDIMIZ PEDAGOJİK OLARAK KUSURLU MU?

       Bugün modern eğitim olarak sunulan eğitim modellerini ve etkinlik örneklerini incelediğimizde; derse dansla başlama, ortak sesle başlama gibi hem fiziki olarak diyaframla birlikte algıları açan, hem de eşgüdümü artıran uygulamalar görüyoruz. Kendi çocukluğumuzu hatırlayalım, Andımızı okutan öğrenci olmak için kendimize çeki düzen verirdik, çocuk yaşımızda 500 kişiye ant okutmak özgüvenimizi geliştirir, kaygılarımızı aşmamıza yardımcı olurdu. “Efendim Andımızı okutarak kimseyi zorla vatansever yapamazsınız.” çıkışları da samimi değil. Elbette Andımız tek başına milli bilinci geliştirmek için yeterli değil ama tamamlayıcı. Zaten mezhepçilerin ve neoliberallerin de milli bilincin gelişmesi gibi bir kaygısı yok. Bu çıkışları eyyamcılıktan ibaret.

TARTIŞMANIN ASIL EKSENİ

       Andımızın farklılıkları yok saydığı iddiası tartışmanın asıl eksenidir. Mustafa Kemal Atatürk’ün tanımladığı gibi “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” Tüm etnik ve mezhepsel kimlikler Orta Çağ’da kalmıştır. Çağımızın kimliği vatandaşlık kimliğidir, ulusal kimliktir. Bu çerçevede; emperyalizme karşı, kendimizi ulus olarak var edip kurulmakta olan çok kutuplu dünyada bir kutup olarak yerimizi alacak mıyız? Yoksa etnik ve mezhepsel kimlik ve eyaletlere bölünüp parçalanarak tek kutuplu dünya düzeninin devamlılığını mı sağlayacağız? Ulus devlete, Türk milletine karşı çıkanlar Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası için mi mücadele veriyor yoksa Amerikan emperyalizminin bekası için mi? Önce bu konuda kararlarını ve tavırlarını netleştirmelidirler.

       Öte yandan çağrıda bulundukları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın istikrarın temeli olarak her fırsatta dile getirdiği “Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” esaslarını da tek tipçi buluyorlar mı? Erdoğan’ın teslim olduğu, varlığımızın teminatı olan ulus devlete teslim olmakta niçin direnmektedirler? Bu tartışmalar, akabinde Türk Ordusunu, Türk askerini, Türk-iye’yi (Türklere ait), Türk bayrağını, Türk milletini ve dolayısıyla 15 Temmuz’da varlığına ve bütünlüğüne kast edilen Türkiye Cumhuriyetini tartışmaya açar. Bu tartışmaların milletimizde olumlu hiçbir karşılığı olmadığı gibi topyekûn bir karşıtlığı vardır.

ÜMMETÇİLİK 21. YÜZYILI KAVRAYABİLİR Mİ?

       Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Andımıza dair açıklamalarında kullandığı ifadeler de şaşkınlık verici. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türküm ama Türkçü değilim.” diyor. Erdoğan, “Tek millet!” derken ya Millet-i İbrahim’den bahsediyor ya da millet sözcüğünün anlamından bihaber. Her iki ihtimal de büyük yanlış, büyük eksiklik. Milletimizi emperyalizme karşı hangi temelde birleştireceğiz? Ordumuz hangi aidiyet duygusuyla savaşacak ve muzaffer olacak?

       Batıcılığıyla nam salmış TÜSİAD’ın dahi ifade ettiği üzere üretim ve sermaye, halkçı, kamucu, ulusal ekonomilerin yükseldiği Asya’ya kaymaktadır ve burada yer edinemeyen yok olacaktır. Hal böyleyken yerli ve milli üretim atağını hangi kimliğin yerinde, hangi milliyet bağıyla yapacağız? Dolar saldırısına karşı hangi kimliğin “milli para”sını kullanacağız, hangi ulusal pazarı ve milli sanayiyi yaratacağız? Görüldüğü üzere iktidarın ekonomik kriz ve askeri kuşatmaya karşı dile getirdiği çözümler doğru ancak Andımıza dair yaklaşımı bu çözümleri uygulayamayacak çelişkilerini ortaya koyuyor.

       Canlı bombaların ve darbecilerin üzerine korkusuzca yürüyen Ömer Halisdemir ve Fethi Sekin, “Varlığını Türk varlığına armağan” etmiştir. Elazığlı ve Niğdeli kahramanlarımız etnik ve mezhepsel temelde değil ulus temelinde birleşmişlerdir. Eksiklerine rağmen bugün gerçekleşen “Enflasyonla Topyekûn Mücadele” kampanyası da Türk iktisadi varlığının korunma çabası olduğu için tüm yurtta yaygınlık kazanabilmiştir.

ANDIMIZ HİSTERİ NÖBETİ MİDİR?

       29 Ekim ve 10 Kasım’da Anıtkabir’e akan on binlerce genç ve tüm yurtta milletimiz en gür sesiyle Andımızı okumuştur. Bu birlikteliği histeri nöbeti olarak nitelendiren Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, milletimizin emperyalizme karşı savaşma iradesini pekiştiren, 15 Temmuz Demokrasi mitinglerinde de meydanları dolduran milletimizin eşlik ettiği Mehter Marşı’nda geçen “Hep kahraman Türk milleti” dizelerini de histeri nöbeti olarak değerlendiriyor mu? “İstiklal Marşı’ndan başka andımız yok.” diyen Erdoğan, “Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet bu celal?” dizelerini de ırkçı bulmakta mıdır? (Mehmet Akif Ersoy, o günün dil bağlamında ırk sözcüğüyle milleti kastetmektedir.)

       Andımızın kaldırılması görevi, Karen Fogg’un e-postalarıyla iletilmiştir. “Türk gençliğini milli kimliğinden koparın.” diyen Fogg’un maşası FETÖ, Sızıntı ve Aksiyon dergileriyle “Ulusalcı dalgayı aşacağız.” görevini cemaatine vermiştir. Nitekim Andımızın, TC ibarelerinin kaldırılması, Milli Eğitim’in gayrı millileştirilmesi de FETÖ’nün hükümet ortağı olduğu döneme tekabül etmektedir. Yeni süreçle kesinlikle bağdaşmamaktadır.

       Andımızı karşınıza alırsanız Doğu Akdeniz’de namlularını Türkiye’ye çevirmiş Amerikan ve İsrail donanmalarının güvertesine düşersiniz. Andımızı karşınıza alırsanız Dolar ve borsa vurguncularının çantalarına girersiniz. Dünya düzdür, globalizm, gümrükler yıkılsın, sınırlar kalksın siyasetleriyle birlikte tarihin çöplüğünü boylarsınız. Türk gençliğinin, Türk milletinin kervanı Atatürk’ün açtığı yolda, gösterdiği hedefe durmadan yürüyecektir.

Furkan Kaplan

TLB Genel Sekreteri

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler