101 Yıllık Strateji

Asya’da bağımsız ve başı dik yerini alacak olan Türkiye, dostlarıyla birleşerek ortak düşmana karşı galip gelecek.

101 Yıllık Strateji

YAZAR

Her fırsatta dile getirdiğimiz gibi bugün II. İstiklal Savaşı koşullarındayız. Türkiye Atatürk ve yanındaki devrimci kadronun 100 yıl önce yürüttüğü savaşın bir benzerini bugün yaşıyor. Baş çelişki emperyalizmin çeşitli başrolleri ülkemize saldırma noktasında geri adım atmıyor. Türkiye her gün yeni bir mücadeleye girişiyor.
Türkiye haritasını gözümüzün öne getirelim. Bu haritayı kafamızda betimlerken ortaya çıkan kuşatma planını incelediğimizde güneyde Suriye ve Irak üzerinden ABD’nin himayesindeki PKK/PYD tehdidi, kuzeyde Ukrayna’nın kullanılması ile doğrudan ABD tehdidi, doğuda Ermenistan’ın kullanılması ile Azerbaycan üzerinden tehditler, batıda Yunanistan ve Bulgaristan’a konuşlanmış sayısız ABD üssü; denizlere doğru baktığımızda ABD, Yunanistan, Fransa, İsrail ve GKRY bileşenli korsan ittifakı karşımıza çıkmaktadır. Önümüz arkamız, sağımız solumuz ABD!
İşte bu yüzden içinde bulunduğumuz koşulları II. İstiklal Savaşı olarak nitelendiriyor ve stratejilerimizi bu temelde inşa ediyoruz. 100 yıl önce olduğu gibi, ortak düşmana karşı ortak müttefikler ile birlikte mücadele yine Türkiye’ye başarı getirecektir.


İlk İstiklal Savaşı’nda Stratejik Dış Politika
Sizleri 101 yıl öncesine götürmek istiyorum. Dünya Savaşı’nın ardından parsel parsel işgaline başlanmış olan Türk yurdu tam anlamıyla bir istiklal savaşı vermekteydi. O dönemin ortak düşmanı İngiltere’nin şemsiyesi altında Fransa, Yunanistan ve İtalya Anadolu’yu işgal etmişti. Bu koşullar altında Türkiye hem elindeki imkanların az olmasından dolayı hem de uluslararası cephede yalnız kalmaması gerektiğinden dolayı müttefik de bulmalıydı. İşte o müttefik doğudan bulundu ve devrim ile yeniden kurulan Sovyet Rusya ile işbirliği yapıldı.
Her ne kadar ‘’ya istiklal ya ölüm’’ şiarı altında mücadele verilse de birinci mecliste Sovyetler ile işbirliği yapma noktasında fikir ayrılıkları da mevcuttu. Özellikte mecliste 2. Gruba göre komünistlerle işbirliği yapmak komünist olmaya kadar götüren bir sürece sokacaktı. Bu sebepten hem siyasi hem de dolayısıyla askeri alanda bu işbirliğine muhalefet büyüktü.
Osman Okyar’ın ‘’Milli Mücadele Dönemi Türk Sovyet İlişkilerinde Mustafa Kemal(1920-1921) adlı eserinde tam da bu konuya dair bir anekdotu bizlere aktarmakta. Aynen aktarıyorum:

‘’1920 yılı içinde, Türkiye’de Batı politikası ve Doğu politikası isimleri altında ortaya çıkan siyasi kutuplaşmayı, en çarpıcı şekilde gösteren tablo, 1920 yılının aralık ayında Doğu Cephesi komutanı Kazım Karabekir tarafından çizildi. Şöyle ki, 1920 yılı sonunda Milet Meclisi’nin muhafazakar grubuna mensup Erzurum mebusu Hüseyin Avni Bey, seçim bölgesini ziyaret maksadıyla Erzurum’a gidince, orada ordu karargahında subaylarla görüşmüştü. Görüşmeler esnasında Hüseyin Avni Bey, bazı subayların komünizm lehinde sözler sarf ettiklerini duyunca doğru komutan Kazım Karabekir’e çıktı. Kendisine, tehlikeli bulduğu bu durumdan yakındı ve orduda gizli bir Bolşevik örgütünün bulunup bulunmadığını sordu. Kazım Karabekir cevaben Bolşevikliği tetkik ettiğini, aslında Bolşeviklik ile İslamiyet arasında fazla farklarının bulunmadığı kanaatine vardığını söyledi.
Hüseyin Avni itiraz ederek komünizmde miras ve zekatın bulunmadığını ifade etti. Bunun üzerine başlayan tartışmada Karabekir sert bir çıkış yaparak Bugün Türkiye’de iki siyaset vardır. Batı siyaseti ve Doğu siyaseti. Batı siyasetini İngilizlerle anlaşmaya taraftar olan İstanbul hükumeti temsil ediyor. Oysa bizim İngilizlerle anlaşmamız mümkün mü? Hüseyin Avni Bey hayır cevabını verince Karabekir, o halde Doğu ile anlaşmaktan, Doğu politikasını gütmekten başka kurtuluş yolumuz yoktur. ‘’
Mesele burada bitmez ve ilerleyen günlerde meclise taşınır. Benzeri bir konuşma yapan Hüseyin Avni ayrıca Karabekir’i komünistlikle suçlar. Bu sefer yanıt Mustafa Kemal’den gelir ve Karabekir’i şöyle savunur: ‘’ Kazım Karabekir, bir buçuk yıldır milli davaya önemli hizmetler yapmıştır. Kazım Paşa’nın komünistlerle temasta olmayanlara karşı, komünist görünmesi doğru olabilir. Bu tutum, millet için yararlı bir siyasal menfaat sağlamak içindir, yoksa gerçekte komünist olduğu için değildir.’’
Gördüğümüz gibi Mustafa Kemal ve Kazım Karabekir’in 101 yıl önceki stratejisi aslında bugün Türkiye’nin izlediği stratejiyle bütünüyle örtüşmekte. Her cenahından emperyalist kuşatma altında olan Türkiye, bu çoklu cephede aslında tek bir savaş vermekte. Kazım Karabekir’in Doğu-Batı siyasetleri diyalektiğini öne sürerek ortaya koyduğu siyaset ile bugünkü Atlantik-Asya siyasetleri arasında doğrudan bir ilişki vardır.


21. Yüzyılda Atlantik – Asya Mücadelesi
Bugün Türkiye Atlantik köklü bağlarından arınma yolunda ilerliyor. İçeride FETÖ/PKK ve işbirlikçileri ile mücadele ederken dışarıda da emperyalizmin çeşitli piyonları ve işbirlikçileri ile mücadele etmekte. Bunun yanında bizim gibi ABD ile mücadele eden bölge ülkelerini de görmemiz gerekmekte. Özellikle Suriye, Irak, İran, Azerbaycan ve Rusya gibi ülkelerin verdiği mücadele birçok alanda ABD’nin kaybetmesiyle sonuçlanmakta. Yani daha kısa açıklarsak Atlantik-Asya mücadelesi bugünkü dünyanın ana saflaşmasıdır.
Ülkeler dost ve düşman belirlerken günün koşulları ve çıkarları doğrultusunda hareket ederler. Bu sebepten daimî dost ve düşmanlıklar da kurulmamakta. Türkiye’nin içinde bulunduğu koşulları da göz önüne alarak kimin dost kimin düşman olduğunu çok rahat bir şekilde görebiliriz. Hatta birkaç soruyla hızlıca yanıtını verelim:
*Ermeni soykırımı yalanını kimler kabul ediyor?
*Kıbrıs’ın egemenlik haklarını kimler ihlal ediyor?
*Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi kimler kuşatmaya çalışıyor?
*Suriye, Irak ve Ermenistan üzerinden Türkiye’ye gözdağı vermeye çalışanlar kimler?
İşte bu soruların içinde saklı cevaplar Türkiye’nin dost-düşman stratejisini belirlemekte. Bugün Kıbrıs’ı İsrail, Fransa, ABD tanımaz. Ya da Ermeni soykırımı yoktur diye Yunanistan, Ukrayna, GKRY açıklama yapmaz onun yerine bu kuvvetler Doğu Akdeniz’de ‘’Nemesis’’ adlı intikam tatbikatları yaparlar, yapıyorlar zaten. Sadece söylemin değil eylemin de işin içinde olduğu bir süreçten geçiyoruz.

Asya Çözümü: Bağımsızlık
1945’te Atlantik zincirlerine bağlanan Türkiye bugün o zincirleri kırmıştır. Açıkça görülüyor ki Türkiye Atatürk’ün Altı Ok’unun temelleri üzerinde ilerleme gayreti göstermekte. Bu temel üzerinden ilerleme demek de bağımsızlık ve feodalizmin kalıntılarından kurtulmak demektir. İşte bu düzlemden dış politikaya bakıldığında Atlantik zincirlerinden kopan/kopmaya çalışan diğer ülkelerin ekseriyetle Asya’da olduğunu görüyoruz. En uzakta Çin’den başlayarak Orta Asya devletleri ve Batı Asya’daki komşularımız olan İran, Irak, Suriye, Azerbaycan, Rusya ve hatta Abhazya.
Atlantik zincirinden kopan ve halihazırda bağlı olmayan her ülke Doğu Akdeniz’de ABD’ye karşı tavır almaktadır. Atlantik zincirinden kopan hiçbir ülke bugün ‘’Ermeni soykırımı vardır’’ dememektedir. Atlantik zincirinden kopan her ülke KKTC’yi tanımak için önemli bir kuvvet olmaktadır. İşte yukarıda sorduğumuz soruların zıddını düşünürsek bu noktada da Asya’da bağımsız ve başı dik yerini alan ülkeleri yanımızda buluruz.

Gerici Atlantik, İlerici Asya
Emperyalizmin öncülüğünü İngiltere’den devralan ABD, dünyanın her yerinde kaybetmeye devam ediyor. Kora, Afganistan, Irak, Suriye’de kaybettikten sonra Türkiye’de de kaybetmiştir. İçeride ve dışarıda mücadeleyi sonuna kadar sürdürürken jeopolitik düzlemde yapacağımız ittifaklar, Kazım Karabekir’in de ifade ettiği gibi Doğu’da, yani Asya’dadır.
Asya’da bağımsız ve başı dik yerini alacak olan Türkiye, dostlarıyla birleşerek ortak düşmana karşı galip gelecek. Tarihin her devrinde olduğu gibi ortak düşmana karşı benzer idealler çerçevesinde mücadele her zaman zafer getirmiştir. Türkiye Atatürk’ün rotasına girmiştir. 150 yıllık devrim birikimi ve Asya’daki dostlarıyla zafere koşmaktadır. Lenin’in tahlil ettiği gibi ‘’Gerici Avrupa, İlerici Asya’’ 2021 yılında da güncelliğini korumakta.
100 yıl sonraki strateji Asya ile birleşmekten geçiyor. Rusya, Azerbaycan, İran, Suriye, Irak ve uzak komşumuz Çin ile birlikte geliştirilecek ittifaklar, mazlum milletlerin ortak düşmanı ABD’ye karşı alınacak zaferin başlıca anahtarı olacaktır.

Yiğit Çınar
TGB İstanbul İl Sekreteri
Genel Yönetim Kurulu Üyesi

KAYNAKÇA:

1- Okyar, Osman, Milli Mücadele Dönemi Türk-Sovyet İlişkilerinde Mustafa Kemal (1920 – 1921), İş Bankası, İstanbul, 2017, s. 11-13

Tarih:
Diğer Haberler