14 Mart'ın Hekimlere Mirası

TGB GYK Üyesi Stj. Dr. Elfide Nur Atalay yazdı.

14 Mart'ın Hekimlere Mirası

Geçtiğimiz günlerde 14 Mart Tıp Bayramı'nı kutladık. Sağlık çalışanlarının çeşitli huzursuzlukları üzerine sıkça konuştuğumuz bugünlerde 14 Mart da ayrı bir anlam ile kutlandı. Belki kutlayan hekimlerin dahil haberi olmadığı bir tarihçesi var 14 Mart'ın. Öncelikle çok kısa onu hatırlayalım.

14 Mart Osmanlı döneminde, yani bu topraklarda modern tıp eğitiminin ilk başladığı gün. Ancak esas olarak 14 Mart'ın kutlanması "bir yurt savunması" temelinde gerçekleşiyor. Mustafa Kemal'e "Siz mandayı kabul ederseniz, size de karşı çıkarız paşam" sözleriyle adını tarihe yazdıran Tıbbiyeli Hikmet 14 Mart'ın ilk kutlamasını gerçekleştiriyor. 1919 yılının 14 Mart'ında İngiliz işgalini protesto amacıyla İstanbul'da hem sınıf arkadaşlarını, hem de dönemin ünlü doktorlarını bir araya getiriyor. Ve en nihayetinde Tıp Bayramı Tıp Mesleği mensuplarının yurt savunma hareketi olarak meydana çıkıyor.

TIBBİYELİ HİKMET FEDAİLİĞİ

14 Mart'a böyle değerli bir anlam yükleyen Tıbbiyeli Hikmet, tarihimizde genç hekimler olarak örnek almamız gereken bir isim. Örneğin, Tıbbiyeli Hikmet'in döneminde tıp eğitimini, çalışma koşullarını, Anadolu'nun mevcut ekonomik durumu değerlendirelim. Herhalde Hikmet, annesinin karnından temel anatomi ve fizyoloji bilgisiyle doğmamış, cerrahi teknikleri ilkokulda öğrenmemişti. İlk 14 Mart kutlamasında 3. Sınıf öğrencisiydi. Bizler gibi patoloji, farmakoloji, fizyoloji eğitimi alıyor, hatta o dönem uzmanlık alanları bu kadar ayrılmamış olduğu için, bir çok alana dair daha derin uzmanlık sahibi olma sorumluluğuyla hekimliğe hazırlanıyordu. Aynı şekilde, kutlamaya katılan hekimler ve sınıf arkadaşları da.

Tıbbiyeli Hikmet, Sivas Kongresi'nde öğrenciyken, Kurtuluş Savaşı'nda cephede hekimdi. Anne ve babasını günlerce görmeden ameliyatlar yapıyor, hastanede konaklıyor, günlerce uykusuz ve aç geziyordu. Birçok şehir değiştiriyor ve farklı cephelerde görevler alıyordu. Bununla beraber ailesinin yanına gidecek yol parasını zor denkleştiriyordu.

Tıbbiyeli emek veriyor, aynı zamanda ülkedeki sağlık düzenine ve diğer sorunlara dair de kafa yoruyordu. Bugün ise yaşanılan sorunlar dolayısıyla yurtdışına gitmeye özendirilen bir durumla karşı karşıyayız. Sorunun çözümünü neden yurtdışında arayalım? Sorunlar çözülemeyecek durumda mı? Genç hekimler olarak bizlerin, Tıbbiyeli Hikmet'in mirasından alacağı ders ne?

BUGÜNÜN SORUNLARI

Bugün en çok dert yakınılan ve temelde haklılık payı olan sorunların başında şunlar geliyor. 36 saat nöbet tutulması ve de nöbetlerin gün aşırı olması. Muayene süresinin 5 dakika olması, bu sebeple ciddi bir hasta yoğunluğu oluşması, hastaların verilen sürede bakılamaması, buna eşlik eden hekim-hasta gerilimi. Hekim maaşlarının önemli bir kısmının malpraktis dediğimiz, hastaya yönelik yapılan işlemden sonra açılan davalara harcanılması. Ve de malpraktis davalarının ağırlıkla cerrahi bölümlerde olması.

Tüm bu sorunların sonucunda, hekim adayları, Tıpta Uzmanlık Sınavı'nda tercihlerini nöbeti az olan, malpraktisle uğraştırmayan, muayenesi kısa süren, risk almayan bölümlerden yana yapıyor. Bu sebeple özellikle cerrahi alanlarda ihtiyaçlar artıyor, kontenjanlar dolmuyor.

BENİ TÜRK HEKİMLERİNE EMANET EDİNİZ

Şimdi tüm bu saydığımız sorunların çözümü ne Tıbbiyeli'den fazla emek gerektiriyor, ne de Kurtuluş Savaşı Zaferi ve Cumhuriyet Devrimi kadar büyük ve zorlu bir serüven gerektiriyor. Refik Saydam ile ülkemize kazandığımız halkçı sağlık modeli bu sorunların bir kısmına çözüm.
Ülkemizde zaten ileri derecede bir teknoloji, ücretsiz tıp eğitimi, geliştirilmiş bilimsel araştırmalar bulunuyor. Çözüm Kaf Dağı'nın arkasında değil. Gözlerimizin önünde. Mesele bu çözümü nasıl aradığımız, çözüme giden yolu nasıl ördüğümüzden geçiyor.

Bizim kültürümüzün temellerinde, Tıbbiyeli mirasımızın geleneğinde olan fedailiğin unutturulmaya çalışıldığı bir dönemden geçiyoruz. Ancak unutmayacağız. Halihazırda ülkemizin hekimleri, gitmiyoruz buradayız, ülkemize hizmet edeceğiz diyor. Bu sorunları el birliğiyle, devletimizle birlikte çözeceğiz diyor.

Hali hazırda son süreçte getirilen iyileştirmeler umut verici. Malpraktis dediğimiz hekim davalarında hekimi koruyan bir yasa olması, 3600 ek gösterge ile maaşlarda iyileştirme yapılması oldukça önemli yenilikler. Ayrıca performans odaklı maaşın yerine sabit maaş düzeninin getirilmesi hastaları müşteri gibi gördüren düzenin de önüne geçiyor. Ancak en temelde hekimi de hastayı koruyacak olan, köklü değişikliklere hala ihtiyaç var. Bu değişiklikler istifaların önüne geçecektir.

Kemalist Devrim'in halkçı ve insancıl sağlık politikalarına aynen bugün de ihtiyaç bulunmaktadır. Burada en başta üzerimize düşen emeğimizi esirgemeden, fedai kültürüyle mesleğimize dört kolla sarılmaktır. Bizlerin iyi hekimler olması, sistemin açıkları için mücadele etmesi, bu sorunları kökünden çözmenin anahtarıdır. Atamızın "Beni Türk hekimlerine emanet ediniz!" sözündeki güveni boşa çıkarmamak üzere gece gündüz çalışacağız.

 

Stj. Dr. Elfide Nur ATALAY

İzmir Katip Çelebi Üniversitesi

 

Tarih:
Diğer Haberler