DENiZLi İL BAşKANı
AŞK 101 dizisinin yeni sezonunun yayımlanmasının ardından tekrardan gündem oldu. Aydınlık Gazetesi'nin AŞK 101 dizisini manşetine taşımasıyla ve Teori Dergisi'nin Youtube kanalında diziyi değerlendirmesiyle birlikte, dizinin ideolojik boyutu da tartışma konusu oldu.
Dizi, türü gereği, gerçek hayatı anlatma iddiasıyla yola çıkıyor. Bir bilimkurgu dizisi olsaydı veya bu dizi bir distopya olarak sunulsaydı böyle tartışılmazdı. Fakat dizi liseli ‘kahramanlarımızın’ hayatla bağdaşmayan sorunlarını, aşklarını, arkadaşlıklarını meşru olarak servis ediyor.
Diziye bu yönüyle baktığımızda Hababam Sınıfı serisi akla geliyor. Elbette iki yapım birbirinden farklı kategorilerde fakat iki yapımda da gençliğin sorunları, aile ilişkileri, eğitim sorunu işleniyor. Ama hangi açıdan?
Netflix Gençliği mi Habamam mı?
Öncelikle Hababam’ı değerlendirelim. Hababam; kopya çeken, dersi kaynatan, kendi arasında sık sık şakalaşan, geleceği pek düşünmeyen, her birinin ailesiyle muhtelif sorunları olduğu bir sınıf. Her bir karakterin birbirine hem benzer yanları hem de özgün tarafları gösteriliyor. Mesela bütün karakterlerin kurnazlığı birbirine benzer ama İnek Şaban’ın saflığı nispeten farklıdır.
AŞK 101 kahramanları beş kişilik bir grup. Kahramanlar okulun tenha bölgelerinde buluşur, alkol alır, grup üyeleri dışında herkese karşı acımasızdır, her birinin ailesiyle büyük problemleri vardır ve her birinin farklılıkları baskındır. Dikkat ediniz Hababam küçük bir grup değil, sınıf. AŞK 101 kahramanlarımız ise küçuk bir grup içerisindeler. Dizi bir sınıfı anlatsaydı ve karakterlerin tavırları sınıfta yaygın olsaydı yine eleştirecektik fakat sınıf içerisinde gruplaşmaları, toplumla aralarına ördükleri duvarın ne kadar kalın olduğunu da gösteriyor.
Hababam izlerken karakterlerle empati yapabiliyoruz. Ailelerinin onları başından savurmak için yatılı okula gelmelerinin travmasıyla empati yapabiliyoruz. Ama haylazlıklarını, tembelliklerini maruz görmüyoruz. Çünkü film birçok yerde bu durumu eleştirmişti.
AŞK 101’de ise Kerem’in sorunlarını kavga ederek çözmesini, Eda’nın güzelliğini kullanmasını, Sinan’ın alkolden başını kaldırmamasını ve umursamazlığını, Osman’ın öğrencilere kumar oynatmasını ve okul görevlisine rüşvet vermesini maruz görüyoruz. Dizinin birkaç yerinde farklı öğrencilere ufak yardımları olsa da kahramanlarımızın toplumla aralarında çok kalın duvarlar örülü. Çünkü dizi bize sık sık ‘Öyle yapıyorlar ama bir sor niye?’ dermiş gibi, karakterlerin ‘farklılıklarına’ dikkat çekiyor. Karakterlerin gerici özellikleriyle mücadele edilmek bir tarafa bunlar farklılık olarak gösteriliyor ve karakterler kahramanlaştırılıyor.
Elbette AŞK 101’de de ailelerinin ilgisizliğine yer veriliyor. Hababam’da aileler çocuklarının tembelliklerine kızmasını haklı bulurken çocuklarını dönüştürmek için mücadele etmemelerini haksız buluyoruz. Hatta bir filmde de bu vurgulanmış ve ailelerin hatalarıyla yüzleşmesi sağlanmıştı.
Fakat AŞK 101’de ailelerin hem ilgisizliğini haksız bulup hem de çocukları oldukları gibi kabul etmemelerini de haksız buluyoruz. Yani Hababam’da ailelerin ilgisizliğinden dolayı çocuklar böyleyken, AŞK 101’de çocuklar böyle olduğu için aileler ilgisizmiş mesajı veriliyor. Çocuklar her yönüyle melek aileler ise her yönüyle şeytanlaştırılıyor.
"Utanacağınızı bilsem yüzünüze tükürmek isterdim ama ondan da anlamazsınız ki siz’’
Bu repliği hepimiz hatırlarız. Hababam’ın çalışkan öğrencisi Ahmet, sınıfın aşırıya kaçan şakasına böyle tepki vermiş ve Hababam da bu tepkiden ders almıştı. Çocukken bu sahneyi izlerken ne kadar heyecanlandığımı hala hatırlıyorum. Çünkü Ahmet’te nezaket, arkadaşlalarını dönüştürme iradesi ve insan sevgisi vardı.
AŞK 101’in çalışkan öğrencisi Işık ise gruba dahil olduktan sonra arkadaşlarına doğruyu göstermek bir yana onların ‘doğrusuyla’ uzlaşıyor. Okuldan atılmak için müdürün başından boya kovası dökmeye kadar ‘farklılaşıyor.’
Mahmut Hoca ve Burcu
Dizinin ideal eğitimcisi ise Burcu. ‘Burcu öğretmen’ demiyorum çünkü dizinin kahramanları da demiyor. Burcu, öğrencileriyle alkol alıyor. Öğrencilerine aşk hayatından bahsediyor, onlardan tavsiye alıyor. Ve en önemlisi onların farklılıklarıyla bir an olsun mücadele etmiyor. Hatta bu yozlaşmayı normal buluyor, yozlaşmaya ayak uyduruyor. Dizinin hiçbir yerinde Burcu öğrencilerine yol göstermiyor. Onları değiştirmek gibi bir kaygı gütmüyor. Yalnızca onların isteklerine odaklanıyor.
Mahmut Hoca dediğimizde ise akan sular duruyor. Hepimiz Mahmut Hoca gibi bir öğretmenimizin olmasını hayal etmişizdir. Mahmut Hoca çalışkan, disiplinli, tavizsiz ve babacanlığıyla Hababam’ın saygısını kazanmıştı. Üstelik bu saygıyı; Fenerbahçe maçına gitmelerini, okulda sigara içmelerini, kopya çekmelerini engelleyerek başarmıştı. Mahmut Hoca çocuklarla birlikte sigara içseydi neyi değiştirecekti?
Ayrıca Hababam’daki Hafize Ana ise Eda’ya oldukça benziyor. Hafize Ana da çocukların kopya çekmesine yardım edip onlara gizli gizli yemek götürüyordu. Fakat Hafize Ana eğitimci değildi. Öğrencilere yardımcı olmak isteyen iyi niyetli bir okul çalışanıydı. Bu yüzden yaptıklarını hiç yargılamadık. Eğitimcinin görevi ise öğrencilerine doğruyu göstermektir. O yüzden günün sonunda çocuklar Mahmut Hoca’ya kulak veriyorlardı.
NETFLİX DİSTOPYASI
Dizide anlatılan öğretmenlerle, öğrencilerle, ailelerle gerçek hayatta nadiren karşılaşabiliriz. Sorunlarla mücadele yöntemiyle de gerçek hayatta hiçbir şeyi değiştiremeyiz.
Netflix’in hayal ettiği gençlik, toplumdan kendisini saklar. Öğretmeninin aynı takım elbiseyi giymesindeki sadelikten etkileneceğine, bunu komik ve küçük düşürücü bulur. Çünkü Netflix’in yaratmak istediği gençlik tüketim çılgınıdır.
Netflix’in hayal ettiği gençlik, ‘kötü öğretmenine’ karşı mücadele yöntemini kafasından boya kovası dökmekle, kürsüden küfürlü bir espri yapmasıyla sınırlar. Derinlikli stratejiden yoksundur. Ahlak kurallarını önemsemez.
Türk Gençliğinin sorunu bu dizinin bize servis ettikleri mi? Türk Gençliğinin eğitim sorunu elbette var. Ama bu eğitim sorununu ‘özgür düşünce’ altında uyuşarak mı çözeceğiz? Dünyayı, umursamaz birine dönüşüp ‘bütün insanlar kötü’ mü diyeceğiz?
Propaganda Silahı
Mustafa Kemal lise yıllarında yasak olmasına rağmen vatan şairi Namık Kemal’in şiirlerini ezberlemiştir ve arkadaşlarına da ezberletir. Hatta Namık Kemal yazdığı tiyatro oyunu ile öyle bir etki yaratmıştır ki yalnızca Türkiye’de değil Kıbrıs’ın da düşmanla mücadelesinde simge haline gelmiştir.
Tarihin birçok noktasında sanatın gücünü görebiliyoruz. Propaganda sözlük anlamıyla kitlenin duygu ve düşüncelerini değiştirmek veya yönlendirmektir. Sanatın merkezinde de toplumu değiştirmek var. "Ben kendi odamda resim yapıyorum" diyen birinin yaptığı resim toplumla buluşmadığı için sanat hafızasına da bir katkısı yoktur. Onun için izlediğimiz her dizinin, dinlediğimiz her müziğin, gördüğümüz her tablonun bir yaratıcısı, dolayısıyla bir fikri var. Bu fikir siyaset arenasındaki gibi 'kaba' bir şekilde değil AŞK 101'in gençliğe biçtiği rol gibi incelikli bir estetikle verilmektedir.
Şimdi AŞK101 ve Netflix’e geri dönelim. ‘’AŞK101 izledik diye biz de mi böyle olacağız?’’ diyenler ya propagandanın gücünü bilmemekte ya da bu dizilerin verdikleri bireycilikten etkilenmektedirler. “Ben keyfime bakarım geri kalan umurumda değil” argümanı da aslında tam da bu dizilerin istediğini başardığını gösteriyor.
Gençliğe Düşen Görev
Gençlik demek gelecek demektir. O yüzden gençliğin bu derece saldırıların hedefinde olması da şaşırtıcı değildir. Fakat gençlik onların istedikleri ‘Z Kuşağı’ gibi kalıplara sığmayacak, Atatürk’ün bizzat görevler verdiği Türk gençliği gibi hareket edecektir.
Netflix’in denetim altına alınması gerekir. Yalnızca denetim altına alınması değil aynı zamanda Netflix’in dev bütçeli yapımlarına alternatifler de üretilmesi gerekir. “Dev bütçeli yapımlarla nasıl mücadele edelim?” demeyin. Tarihimiz dev bütçeli olmasa da yüreklerimize, bilinçlerimize işleyen şairlerle, yazarlarla, sanatçılarla doludur. Türk gençliğinin önündeki hedef emperyalizmin bu saldırılarını bertaraf etmek ve tarihimize sarılmaktır.