Karadeniz vapuru; yeni kurulan, devrimlerini gerçekleştirmekle boğuşan genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kendini dünyaya tanıtma ve ispat etme çabasıdır. Kara çarşafını atan Türk kadınının, kara saban gibi ilkel tarım yöntemleri yerine modern tarımla tanışan Türk çiftçisinin sesini duyurma çabasıdır. Aslında Karadeniz vapuru henüz sanayileşen Türkiye’ye yeni pazarlar açacak önemli bir hamledir.
Genç Türkiye Cumhuriyeti’ni dünyaya tanıtmak için bir sergiye ihtiyaç olduğu fikri ilk olarak 1925 yılında Mustafa Kemal tarafından ortaya atılmıştır. Bir engel çıkmamasına rağmen rafa kaldırılan proje dönemin ticaret bakanı Ali Cenani Bey’e göre Atatürk’ün üzüntü duymasına neden olmuştu. Proje üzerinde çalışan Ali Cenani Bey , sabit bir sergi yerine seyyar bir sergi fikri üzerinde duruyordu fakat meclisin sergi için ayırdığı on beş bin liralık tutarın yeterli olmadığını belirtiyor , böyle bir sergi için üç-dört yüz bin belki de bir milyon lira ayrılması gerektiğini belirtiyordu. Seyyar sergi için de Seyr-i Sefain’den bir gemi tahsis edilmesini talep ediyordu.
Ali Cenani Bey’in dile getirdiği rakamlar, savaş yaralarını saran genç bir ülke için büyük rakamlardı ama yine de meclis, seyyar sergi projesi için bütçesinden yüz bin lira ayırma kararı aldı. İstanbul Ticaret Odası’nın da sergiye beş yüz bin lira katkıda bulunmasıyla seyyar sergi için altı yüz bin lira bir bütçe ayrılmış oldu.
YENİ İNSAN YENİ HEDEFLER
Yeterli bütçeye ulaşıldıktan sonra Seyr-i Sefain’in en gözde vapuru “Karadeniz” sergi için tahsis edildi. Karadeniz vapuru Haliç Tersanesi’ne çekilip sergi salonları inşa edilerek bir seyyar sergi vapuru haline getirildi. Karadeniz vapuru artık Hacı Bekir lokumunu, Kütahya çinilerini,Virjinya tütününe rakip olacak Türk tütünü, Bursa ve Hereke kumaşları gibi pek çok ürünümüzü tanıtmaya hazır hale geldi. Ayrıca Sanayi-i Nefise Mektebi öğrencileri vapurun her yanını heykeller ve resimlerle donattı.
Vapurda mallarını sergilemek isteyen tüccarlar sergi komitesinden bilgi alıp ürünlerini sergilemek için başvuru yaptılar ama en başta dediğimiz gibi serginin amacı sadece ticari ilişkiler kurmak değil, modern Türkiye Cumhuriyeti’ni dünyaya tanıtmaktı. Bu yüzden Karadeniz vapuru sadece tüccarlara değil, TBMM’yi temsil eden milletvekillerine, İstiklal Marşı’mızın bestecisi Zeki Bey’in şefliğindeki Riyaset-i Cumhur Orkestrasına, tercümanlık yapacak olan Robert Koleji öğrencilerine, Anadolu Ajansı’nı temsilen Kemalettin Bey’e (Kamu), daha sonra ilk kadın milletvekillerimizden olacak Memrure Hanım’a (Gönenç), ilk kadın gazetecilerimizden Bedia Hanım’a (Arseven), ilk kadın heykeltıraşlarımızdan Nermin Faruki Hanım’a da ev sahipliği yapacaktır. Karadeniz vapurunun yolcularının sırtında, yıkılan bir imparatorluktan geriye kalanlarla inşa edilen ve prangalarından kurtulan genç Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni insanını ve yeni hedeflerini temsil etme görevi bulunuyordu.
Tabi ki de Karadeniz vapuruna büyük miktarda bir bütçe ayrılması toplumun bazı kesimlerinde rahatsızlık yaratıyor hatta gemide sergilediklerimizle kendimizi Avrupalılara rezil edeceğimiz bile söyleniyordu.
İLK SERGİ ATATÜRK’E
12 Haziran 1926 da yola çıkan Karadeniz vapuru ilk sınavını Mudanya’da sergiye en büyük desteği veren Atatürk’e karşı verecekti. Mudanya’da sergiyi baştan aşağı teftiş eden Atatürk geminin hatıra defterine şunları yazdı. “Sergi muvaffak olmuş bir iştir. Bende gayet iyi izlenimler meydana getirdi. Sunuş tarzı çok iyidir. Hazırlayıcısını takdir ve tebrik ederim”
Atatürk’ün ziyaretinden sonra serginin ilk durağı planların dışında olan Cezayir oldu. Kaliteli kömür almak için durulan limanda Karadeniz, ilk provasını Cezayirlilere karşı yaptı. Yolcular arasındaki sanat tarihçisi Celal Esad Bey hatıralarında bu duraktan bahsederken, fesli adamların Karadeniz vapurunu tavaf ederken, en büyük ilgiyi başı açık ve kısa saçlı olan Türk kadınlarına gösterdiğine değiniyor. Cezayirliler hayretle “Müslüman mısınız?” diye sorarken iki tarafın da birbirine acıyarak baktığını belirtiyordu. Karadeniz, eski imparatorluk topraklarında geçmişle yüzleşmişti.
CURZON NE BEKLİYORDU NE OLDU?
Daha sonra İspanya, Fransa, İngiltere, Almanya, Rusya gibi birçok ülkeyi ziyaret eden Karadeniz, bir çok limanda on binlerce insanın izdihamına uğrayacaktı. Fransa’da ve Hollanda’da gazeteler Türkiye’nin bu sergi ile bir örnek teşkil ettiğini belirtirken, İngiliz gazeteleri vapurun satış görevlilerinden “Kemal Paşa’nın kısa saçlı kızları” diye bahsetti.
Lozan’da Lord Curzon kapitülasyonların kaldırılması konusunda İsmet İnönü’nün şahsında, Türk milletine şunları söylemişti. “Hiçbir sözümüzü kabul etmiyorsunuz, hepsini reddediyorsunuz. Hepsini cebimize atıyoruz. Yarın harap bir memleketi imar etmek için önümüzde diz çökeceksiniz. Bizden yardım istediğiniz zaman bu gün reddettiklerinizi birer birer çıkarıp önünüze koyacağım” demişti. Fakat bundan dört yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti iki eşit devlet gibi İngiltere’ye gidip kendine bir pazar yaratmaktaydı.
Leningrad’da sergi şerefine verilen yemekte Türk büyük elçisi Galip Kemal Bey Ruslara: “Vaktiyle Çarlık Rusyası İstanbul’u alabilmek için Karadeniz’i baştan başa istilaya çalışmıştı. Halbuki şimdi ne Rusya’da çar, ne de bizde saltanat var. Çarın Karadeniz’e gelmesine mukabil yeni Türkiye Karadeniz’i ayaklarınıza kadar gönderdi.” diye seslendi.
Dönüş yolunda Fransa ile yaşanan diplomatik bir krizden dolayı Karadeniz vapuru gergin günler geçirse de Karadeniz birçoklarına göre üzerine düşen görevi tamamlamış genç Türkiye’yi dünyaya tanıtıp “fesli insanların ülkesi” imajını yıkmıştı.
Cumhuriyetin ilk yıllarında kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan çağdaş Türkiye Cumhuriyet’ini dünyaya tanıtma projesi için milletin kasasından yüz binlerce lira ayrılmışken, ne yazık ki 1951’de kadro dışı bırakılan Karadeniz vapurunun macerası kendi ülkesinde dahi unutulmuştur.
Kaynakça
1.) Sevgili Soner (Yön) , Karadeniz: Seyr-i Türkiye , Ntv , 2006.
2.) Özgen Lemi “Bir Ulus Kendini Tanıtıyor” Skylife , S:Aralık 2007 s.78-86.
3.) Dündar Can (Yön) , İsmet Paşa , CNN Türk , 2006