İnsan Kalan Yanımız: Sabahattin Ali

Bugün Sabahattin Ali'yi kim olarak tanıyoruz? O, son yıllarda moda haline gelen romanlarının romantik bir yazarı mıdır sadece?

İnsan Kalan Yanımız: Sabahattin Ali
Sefa Keskin
Sefa Keskin
YAZAR

Bugün Sabahattin Ali'yi kim olarak tanıyoruz? O, son yıllarda moda haline gelen romanlarının romantik bir yazarı mıdır sadece?

Bizi bu denli etkileyenin ne olduğunu bilmek gerek. O'nun romanlarında hayatının bir parçası olan acılarıdır bizi bu denli acıtabilen ve her ne olursa olsun insanlığa olan büyük sevgisi.
İsmini gördüğümde ister istemez hüzünlenirim, 41 yıllık kısacık ömrüne çok şey sığdırmış olan bu sanatçı birinci dünya savaşını, işgali, kurtuluş savaşını, eşsiz yapıtları ve Türkiye'de solcu, sosyalist bir vatansever olmanın bedelini fazlasıyla ödemiş, asla başını öne eğmemiştir.
Şiirleri beste olmuş dilden dile söyleniyor, romanları ve öyküleri ise tarifi olmayan sarsıcı bir dünyadan başkası değil.

Peki Sabahattin Ali'yi Sabahattin Ali yapan değer ne idi sorusunu sormak ve onun dünyasına ait sınırlı olaylara dahi göz atmak bize bugünün dünyasında insan ne olmalı sorusunu da karşılayacaktır.

Oysaki biz, bu çağda küçük acıların mesuliyetiyle boğuluyor, yapabileceklerimizi görmüyorken...

Verilebilecek onlarca örnek var aslında onun hayatına dair baskılardan bunalmış bir aydın gene de yılmıyor sonunun hapishanelere sürgünlere gitmekte olduğunu bilmesine rağmen bir toplumun aydınının yapmaması gerekenini yapıyor o ve bunu en iyi yine o anlatıyor : “Namuslu olmak, ne zor şeymiş meğer. Bir gün Almanların pabucunu yalayan, ertesi gün Ingilizlere takla atan, daha ertesi gün de Amerika`ya kavuk sallayan soysuzlar gibi olmak istemedik. Yalnız ve yalnız bir tek milletin önünde secdeye vardık. O da kendi cefakeş milletimizdir.
Meğer ne büyük günah işlemişiz! Kanunlu, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük. Bugünün itibarlı kişileri gibi kese doldurmadık, makam peşinde koşmadık. İç ve dış bankalara para yatırmadık, han apartman sahibi olmak sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. Bütün kavgamızda kendimiz için hiçbir şey istemedik. Yalnız ve yalnız, bu yurdun bütün yükünü omuzlarda taşıyan milyonlarca insanın derdine derman olacak yolları araştırmak istedik.

Bu ne affedilmez suçmuş meğer! Neredeyse, yoldan geçerken mide uşakları arkamızdan bağıracaklar: “Görüyor musun şu haini! İlle de namuslu kalmak istiyor ve ahengimizi bozuyor…” Çalmadan, çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi?


Edebi hayatına baktığımızda ise Sabahattin Ali'nin nazımla olan dostluğu çarpıyor gözümüze. Bu dostluk şair Sabahattin Ali'nin ilerideki eşsiz eserlerinin başlangıcına dünya görüşüne ve kişiliğine ayna oluyor.

Bir gün, 'Resimli Ay' dergisine elinde bir şiir dosyasıyla giriyor kapıdan. O günü Nazım hikmet şöyle anlatıyor :
“Bir gün dergi redaksiyonuna kısa boylu, gözlüklü bir genç geldi. Almanca bildiğini, hikâyeler yazdığını ve adının Sabahattin Ali olduğunu söyledi, hikâyelerinden birini bıraktı, çıktı. Bu hikâye, orman işçilerinin yaşamı üzerineydi. Alman romantizminin etkisi altında yazılmış olmasına karşın, konu ve içerik bakımından Türk edebiyatında bir yenilik oluşturuyordu. Genç adamın yetenekli bir yazar olduğu, daha ilk satırlarından anlaşılıyordu. Hikâye basıldı.Sabahattin Ali ile tanışmamız böyle başladı."

Son bölüme geçmeden önce Nazım Hikmet'in Sabahattin Ali'ye olan mektuplarından birinde ona karşı ne denli büyük beklentiler taşıdığını görmenizi istiyorum:
"Romanını nasıl sabırsızlıkla ve ne büyük güvençle beklediğimi tasavvur edemezsin. Bak konkre konuşuyorum: Hikaye ve romanda bugün sen varsın, senden sonra Kemal Tahir var, sonra Orhan Kemal var, Suat Derviş var... Bugünkü durumda bu böyle. Bunun zorluklarını, mesuliyetlerini gayet iyi anlıyorum. Fakat sana her zaman o kadar güvendim ve güveniyorum ki bu zorlukları, yüklendiğin ağır yükün altından kalkarak yeneceğine inanıyorum. Romanını doğacak çocuğumu bekler gibi bekliyorum. Edebiyatımızın bugünkü şartları seni öyle bir yere getirmiştir ki rehberlik etmeye ve bunun mesuliyetlerini yüklenmeye mecbursun. Verimlisin, bu sana rehberliğinde en büyük yardımcıdır.

Bu toplum ne büyük değerlerini kaybetmiş, günümüzde de böyle değil mi? Ne zaman birisi çıkmış vatanına sarılmış ise yaftalanmış hainlikle, sürülmüş hapishanelere.

Sabahattin Ali cinayeti 68 yıldır faili meçhul. Cinayeti işleyen kişi olarak gösterilen Ali Ertekin sadece 4 yıl hüküm giyiyor ve birkaç hafta sonra bir af yasasıyla çıkıyor.

Toplum olarak sahip çıkmalıyız onurlu mert aydınlarımıza üç kuruşluk menfaatler uğruna köpek olanlar şuursuzluklarıyla ölüp yiteceklerdir. Belki de olan şudur insan ne ise bir şekilde çekiliyor olması gereken yere.

Bugün Sabahattin Ali'nin içimizdeki yerini bulmalıyız, o bizim insan kalan tarafımızdır.

Tarih:
Diğer Haberler