İslamiyet’in Doğuşu, Yayılışı ve Türkler

Toplumlar ekonomik açıdan hazır olmadıkları sürece zorla girmezler. Türklerin İslamiyet’i zorla kabul ettiğini söyleyen görüşler gerçeği yansıtmıyor.

İslamiyet’in Doğuşu, Yayılışı ve Türkler
Oğulcan Yaldız
Oğulcan Yaldız
YAZAR

İslamiyet’ten Önce Arap Toplumu

Arabistan bölgesinde yaşam tarzının şekillenmesinde iklim özelliklerinin büyük bir önemi olmuştur. Bölgede 2 yaşam tarzı vardır. Birincisi vahalarda yerleşik olarak yaşayan hadariler ikincisi göçebe olarak yaşayan bedeviler. Bedeviler çok daha kısıtlı imkanlarla ve iklim olarak daha kötü olan kuzey ve orta Arabistan da yaşamışlardır. Hadariler de yaşam imkanlarının daha çok çeşitlendiği güney Arabistan’da yaşamışlardır. Toplum yaşam tarzı olarak ikiye ayrılsada birde mensup oldukları kol olarak iki ana gruba ayrılmışlardır. Birinci kol Arab-ı Baide olarak isimlendirilmiştir ve İslamiyet’ten önce yaşayıp nesilleri tükenmiş ve diğer kabilelere karışarak isimleri unutulmuştur. İkinci kol da Arab-ı Bakıye olarak isimlendirilmiştir ve İslamiyet’in doğuşunda da soyları hala devam etmiştir. Arab-ı Bakıye de kendi arasında iki gruba ayrılmıştır. Bir kol Arab-ı Aribe olarak adlandırılmıştır. Yemen asıllı Kahneti kabilesi olup soylarının Hz. Nuh’a kadar dayandığı düşünülmektedir. Arim selinden sonra ülkelerini terk edip göç etmişlerdir. İçinde bulunan kabilelerden Huzaa Mekke'ye, Evs ve Hazrec ise Medine'ye gitmiş ve oranın yerleşik halklarını oluşturmuşlardır. Yine bu kabilelerden Suriye'ye gidenler Gassaniler Devleti'ni, Irak'a gidenler ise Hireliler Devleti'ni kurmuşlardır. Arab-ı Bakiye'nin ikinci koluda Arab-ı Müstaribe. Bu kol soy olarak Hz. İsmail'e kadar ulaşmaktadır, Hicaz ve Necd halkı ile Arap yarımadası ortalarında yaşayan ve iki kıtaya da komşu olan yerlerin halkı olmuşlardır. Bu kolun en büyük kabilelerinden biri de Hz. Muhamed’in de mensubu olduğu Kureyş kabilesidir. Bu kola mensup kabilelerin çoğu, Mekke ve çevresinde yoğunlaşmışlar ve bölgenin hakim kesimini oluşturmuşlardır

Bedevilik

Arap toplumunun büyük bir çoğunluğunu bedeviler oluşturmaktadır. Keçi ve deve kılından yapılmış çadırlarda yaşamışlardır. Sıcağa, susuzluğa çok dayanıklı ve 200 kilo kadar yük taşıyabildikleri için develer ehlileştirilmiş ve Türklerdeki at gibi ayrılmaz bir parçaları olmuştur. Dişi develerden oluşan bir sürü de çok büyük bir servet anlamına gelmektedir. Kıtalar arası ticarette de büyük bir rol aldıkları için develerin medeniyetlerin gelişmesine büyük katkıları olmuş. Toplumun temel besin kaynakları hurma ve sütten oluşmaktadır. Eti ancak özel misafirlere veya şenlikler için hayvan kestikleri zaman yemişlerdir.

Bedevi kabileler arasında genellikle su ve otlak yüzünden sık sık çatışmalar yaşanmıştır. Orta Arabistan’ın İslam öncesi tarihinde, “Eyyamü’l-Arab” denen ve geleneklerle kurulmuş, kanun ve kuralları bulunan kabile içi savaşlar yaşanmıştır. Birini öldürmemek şartıyla baskın vermek ve mal almak meşru savaşlarda meşru sayılmıştır. Düşman kabileye karşı yeterli gücün oluşturulamaması halinde dost kabileler aranıyor ve bir kabilenin tümüyle yok olması sağlanmıştır. Hızlı büyüyen aileler kısa zamanda büyük bir kabile haline geliyor bu da o kabile ile komşu kabileler arasında çatışma nedeni olabiliyor. Bu yüzden de bölgede sık sık kabile göçleri yaşanmaktadır.

Geçim Kaynakları

Tarım ve ticaret imkanları daha fazla olduğu için Güney Arabistan daha çok gelişmiştir. Aden limanı ve Kızıldeniz’in Babülmendeb girişi sayesinde Akdeniz ve Uzakdoğu arasındaki ticaretin önemli noktalarından birisi olmuştur. Geçimlerini ticaret, gemicilik, balıkçılık, inci avcılığı ve az da olsa tarımla birlikte sağlamışlardır.

Bedeviler çiftçilik, sanat ve zanaat alanını gereksiz gördükleri için geçimlerini avcılık ve ticaretle sağlamışlardır. Ama sık sık o bölgeden geçen kervanlara düzenledikleri baskınları da geçim kaynağı olarak görmektedirler ve kervan saldırıları ve mallarına el koyma konusunda uzmanlaşmışlardır. Yağmalarda deve ve yiyecek çalma dışında çocukları ve kadınları da kaçırılmış serbest bırakmak içinde fidye istenmiştir. Hurma, elbise ve kap-kacak gibi temel ihtiyaçlarını yağ, yün, deve ve keçi kılından kumaşlar, halı, çuval, ip gibi ürünleri satarak temin etmişlerdir.

Bedevîlerin Arap yarımadasında kurulan panayırlara mal götürmek için girdikleri süreç, onları kervan ticaretinde usta hale getirmiştir. Hindistan ve Çin’den Yemen ve Kızıldeniz kanalıyla Mısır ve Akdeniz ülkelerine yapılan uluslararası ticarette, hem büyük ticaret kervanlarına deve temin etmişler, hem de kervanların yol güvenliğini sağlayarak onları saldırılara karşı korumuşlardır ancak kervanlara koruma ücreti vermezse onlara saldıran yine kendileri olmuştur. Bulundukları topraklardan geçen yolcu ve ticaret kafilelerine verdikleri kervan muhafızlığı ve kılavuzluğu hizmetlerinin bedevilere kazandırdığı bedel, iktisadi bir rahatlama olmuştur. Diğer yandan her yıl ticaret maksadıyla kışın Yemen'e, yazın da Şam'a düzenlenen ticari seferlere katılarak, Yemen - Şam hattında önemli bir bağlantı noktası olan Mekke'nin ticari canlılığına katkıda bulunmuşlardır.

Siyasi ve İdari Yapı

Mekke’nin hükümet teşkilatı kabilelerin başları ve ileri gelenleri tarafından oluşturulan Mele meclisidir. Bu meclisin yürütme yetkisi yoktur. Mecliste önemli olayları tartışıyorlar, oy birliğiyle kararlar kabul ediliyor ve bu kararlar dışında bütün kabilelerde bağımsız sayılıyordu. Her kabile kendisi yaşlılar arasında oylama yapıp bir kabile reisi seçmişlerdir. Kabile reisinin görevi hükmetmek değil hakemlik yapmak. Reisin Yaptırım gücü yoktur. Görevleri arasında, kabile toplantılarının idaresi, diğer kabilelerle olan ilişkilerde kendi kabilesinin temsili, savaş ilanı, savaş sırasında kumandanlık, ganimetlerin dağıtımı, göç zaman ve vakitlerinin tespiti, kabile fakirlerine yardım edilmesi, anlaşmaların yapılması esirlerin kurtarılması, diyetlerin ödenmesi gibi işler vardır. Adaletle ilgili durumlar hakeme havale ediliyor ve karara uymayanlar kabileden atılıyor. Kabile işleri kabile üyelerinin katıldığı mecliste konuşuluyor cezalarda sadece bu mecliste veriliyor.

Aile Yapısı

Kabilenin temelini aileler oluşturuyor. Aile yapısı da erkeğin hakimiyeti üzerine kuruluyor, aile içi akrabalık ilişkileri erkekler yoluyla sağlanıyor. Bu yüzden hem ailenin güçlendirilmesi, hem de kabilenin itibarının artırılması için çok sayıda erkek çocuğa sahip olmak önemli sayılıyor. Erkekler kabilenin en önemli savaşçı unsuru sayılırken kadınlar kabile hayatına hiçbir faydası olmayan yalnızca tüketen olarak düşünülüyordu. Bu yüzden erkeklerin üzerinde bir üstünlüklerinin olduğu kabul ediliyor ve kadınlar, toplumsal bir yük olarak görülüyordu. Savaşlarda esir tutulabilir bunun sonucunda da cariye olarak satılabilirlerdi. Sosyal itibarı olmayan, miras hakkından mahrum bırakılan, kocasının ölümü halinde dahi çocuğunun velayet hakkını alamayan kadınlar, ancak erkek çocuk dünyaya getirmeleri halinde aileye katılabilme hakkı kazanıyorlar. Evlilik bir alım-satım işi olarak görülüyordu. Evlenirken kadının ailesine mehir adı verilen bir ücret ödeniyordu ve erkek mehir verebilecek durumda olduğu sürece istediği kadar kadınla evlenebiliyordu. İki erkeğin karşılıklı olarak eşlerini değiştirmesi, kadının on erkeğe kadar farklı erkeklerle birlikte olması, üvey oğul ve annenin birlikte olabilmesi, iki kız kardeşin aynı kişiyle birlikte olması gibi kadını hor gören farklı birliktelik çeşitleri vardı. Kadının hilebaz, dedikoducu, intikamcı olduğuna inanılır sözlerine itibar edilmezdi.  Bu yüzden yeni doğan her kız çocuğu, ailenin değersiz ve yüz kızartıcı bir üyesi olarak muamele görmüş, ölüme mahkum edilmesinde de bir engel görülmemiştir.

Toplumsal değerleri ve kuralları belirleyen şey kabile büyükleri tarafından koyulan kabile örfleridir. Her kabilenin kendine has kuralları konuşmuştur. Bu kurallar savaşta cesaret ve dayanıklılığı, toplumuna ve görevlerine karşı sadakati, intikam almada ısrarlı olmayı ön plana çıkartmaktadır.  Toprak, av, ot, ateş ve su, kabile mensuplarının ortak malı sayılmıştır.

Sınıfsal Yapı

Bu dönemlerde 3 toplumsal sınıf oluşmuştur. Bunlar hürler, esirler ve mevaliler.

Hürler kabilenin ortak adını taşıyan aynı hakları olan kişiler. Birlikte göç edip savaşlara birlikte giriyorlar ve eşit bir hayat yaşıyorlar. Kahinler, şairler ve savaşlarda cesaretleriyle ün kazanan kişiler diğerlerine göre daha üstün görülüyor.

Esir sınıfı kölelerden ve cariyelerden oluşuyor. Esirler savaşlarda yakalanılıyor veya esir pazarlarından satın alınabiliyor. Miras yoluyla da ölen sahibinin mirasçısına geçiyorlar. Sanat, ticaret ve çiftçilikte kullanılmışladır. Cariyelerden doğan çocuklar da esir olarak sayılmıştır.

Son sınıf olan Mevaliler esirler ve köleler arasında olan orta bir sınıftır.  Azad edilmiş köleler ve cariyelerden oluşuyor. Kendilerini azad eden efendilerinin kabilelerine mensup sayılırlardı. Kölelerin üstünde sayılan mevaliler köleler gibi alınıp satılmazdı. Bazen köleler sahipleri ile yaptığı anlaşmayla mevali sayılıyordu. Bu anlaşmada kölenin ne kadar para ettiği belirtilir ve kölenin bu parayı çalışarak kazanıp, parayı sahibine verince azad edilirdi. Mevlanın diyeti hürlerin diyetinin yarısı kadardı. Kısaslarda da hürlere verilen cezanın yarısı kadar cezalandırılmışlardır.

Kültürel Ortam

Güney Arabistan ile Mezopotamya bölgesi, Akdeniz ülkeleri ile Uzakdoğu arasında gerçekleşen ticaret sayesinde pazar ve panayırlar açılmıştır. Bu pazarların bölgede kültürel ortamın şekillenmesinde önemli bir etkisi olmuştur. Putperestliğin merkezi olduğu için dini açıdan önemli bir popülerliğe sahip olan Mekke halkı bunu ticari yönde değerlendirmeyi başarmış ve komşu ülkelerle yaptıkları ticari anlaşmalarla Arap yarımadasındaki ticari ve kültürel hayatın canlanmasına katkıda bulunmuştur. İran Dirhemi ve Bizans Dinarının kullanıldığı ve Arabistan’da yaşayan bütün kabilelerin katıldığı panayırlar, ticari olduğu kadar kültürel bir alışverişe de kaynaklık etmiştir.

İslamiyet’ten Önceki İnançlar

İnandıkları dinler arasında yıldızlara ve güneşe tapma, Putperestlik, Hristiyanlık, Musevilik ve Hz. İbrahim’in yolundan gidenler vardır. Hz. İbrahim hicaz halkına gidip tanrının birliğini bildirmiş ve bazı kişiler onun şeriatına uyup sözlerini dinlemişlerdir. Hz. İbrahim’den sonra oğlu Hz. İsmail babasının söylediği şeyleri yaymaya devam etmiş fakat Hz. İsmail’in ölümünden uzun zaman geçtikten sonra putlara tapmaya başlamışlardır.

İslamiyet’in Yayılışı

Hz. Muhammed böyle bir ortamda 571 yılında doğdu ve 617 yılında peygamber oldu. Hz. Muhammed İslam’ı yaymaya başladığı zaman Mekkeliler tarafından karşı çıkıldı. Çünkü İslamiyet putperestliğe karşıydı ancak Mekke putperestliğin merkeziydi. Bunun sonucunda Mekke’ye yapılan ziyaretler azalacak ve bu ziyaretlerden elde edilen kazanç artık olmayacaktı. Mekkeliler kabilecilik ruhuyla hareket etmektedirler ve ekonomik ve siyasi kayba uğrama korkusu yaşamaktadırlar.

İslamiyet’in yayılışında Hz. Muhammedin Kureyş kabilesinin üyesi olmasının da etkisi vardır. Kureyş kabilesi Mekke halkını oluşturan en büyük kabiledir ve diğer kabileler arasında saygınlığı vardır. Ancak Hz. Muhammed’in İslamiyet’i yaymasını hoş karşılamamıştır çünkü ekonomik kaygılar gütmüşlerdir.

Medineliler İslamiyet’i yayması için Hz. Muhammedi Medine’ye çağırmışlardır ve onun adına savaşacaklarına yemin etmişlerdir. Bunda ticaretle uğraşan Mekkelilerin, tarımla uğraşan Medinelileri hor görüp Medine üzerinde baskı oluşturmasının büyük bir etkisi vardır.

Siyasal ve ekonomik güçlerini kaybetmekten korkan Kureyş ileri gelenlerinin tepkileri ve baskıları artınca, Hz. Muhammed Medinelilerin çağrısı üzerine beraberindeki Müslümanlarla birlikte 622 yılında Medine'ye göç etmiştir. Medine’de henüz Müslüman olmayanlar ve Yahudiler de yaşıyordu. Her grubun menfaatleri birbiriyle çatışıyordu. Hz. Muhammed bir bildiri yayınladı ve Müslüman olsun veya olmasın herkesin eşit haklara sahip olacağını, dış kuvvetlere karşı birlikte hareket edeceklerini ve daima dost olduklarını söyledi. İslamiyet’in yayılmasındaki en büyük etkilerden bir diğeri ise köleliğin ve köle ticaretinin ortadan kalkacak olmasıdır. İslamiyet’te kölelik yoktur. Kervanların güveliği sağlanmış ve yağmalar yapılmamıştır.

İslamiyet’ten önce Arap toplumunun baskıcı olan, kadınları yok sayan, köle ticareti ve yağmalarla geçinilen ve uygarlığın olmadığı bir yaşam tarzı vardı. İslamiyet’te köle ticaretleri kaldırılmıştır. Kadın bir yük olarak görülmek yerine değer kazanmış, üvey anne ile evlenme, iki kız kardeş ile evlenme, eş değiştirme gibi evlilik çeşitleri yasaklanmıştır. Halkın kadınlar için olumsuz davranışları, aşırılıklarını yasaklamış kontrol altına almaya çalışmıştır. Kız çocuk doğduğunda yüz kızartıcı bir şeymiş gibi diri diri gömülerek öldürme düşüncesi yoktur. İslamiyet’te yağmalar yapılmamış kervanların güvenliği sağlanmış ve güvenli bir ticaret yapılması sağlanmıştır.  Bedeviler ticaret uygarlığını kurma aşamasında oldukları için İslamiyet’i kabul etmiştir ve İslamiyet uygarlığı getirmiştir. İslamiyet Arap toplumu arasında bu koşullar ile yayılmıştır.

Hudeybi’ye barışının Mekkeliler tarafından tek taraflı bozulması üzerine Müslümanlar Mekke’yi çatışmasız olarak ele geçirmiştir ve ekonomik sıkıntıların olması nedeniyle yönetim kolayca Müslümanlara geçmiştir. Mekke’nin alınmasıyla İslamiyet büyük bir hızla yayılmaya devam etmiş ve Müslümanların ekonomik gücü artmıştır.

Hz. Muhammed Kabe önünde okuduğu Veda Hutbesi’nde “bütün Müslümanların kardeş olduğunu, birbirlerine kötülük yapmamalarını ve kadınlara iyi davranmalarını” söylemiştir ve kısa bir süre sonra ölmüştür. Hz. Muhammed Arap Yarımadasında siyasi birliğin oluşumunu sağlamıştır.

Hz. Muhammed öldükten sonra Hz. Ebubekir halife ilan edilmiştir. Çıkartılan isyanlarla ve yalancı peygamberlerle savaşmıştır. Belki de İslamiyet’in dağılmasına neden olacak sorunları ortadan kaldırmıştır. Bu dönemde Filistin ele geçirilmiş ve Suriye’nin kapısı Müslümanlara açılarak İslamiyet ilk defa Arabistan dışına çıkmıştır.

Hz. Ebubekir’den sonra Hz. Ömer halife ilan edilmiştir. Bu dönem fetihlerin en kapsamlı olduğu dönemdir. Suriye, Irak, İran ve Mısır üzerine seferler yapılmıştır. Bizans ordusuna karşı en büyük zafer kazanılmıştır. Kudüs alınarak Suriye İslam ülkeleri arasında katıldı. Daha sonra Sasani devletiyle savaşıldı ve Sasaniler yıkıldı. Irak ve İran İslam ülkelerine katıldı ve Türklerle komşu oldular. Horosan, Kafkaslar ve Libya’ya kadar sınırlar genişletilerek devlet İmparatorluk olmuştur ve devlet örgütlenmesi yapılmıştır.

Türklerin İslamiyet’i Kabul Edişi

Türkler ile Müslüman devletlerin komşu oluşu Türklerin İslamiyet’i kabul ediş sürecini hızlandırmıştır. Türkler öncelikle İslam ordularına karşı savaşmış ve İslamiyet’i kabul etmemiştir. İslamiyet’i kabul eden ilk Türk topluluğu Karluklardır. Müslüman devletler Çin’e karşı savaşırken Talas savaşında Türkler Müslümanların yanında yer almıştır ve İslam ordusuyla ilk defa aynı safta savaşmışlardır. Karahanlılar İslam’ı kabul eden İlk Türk devleti olmuştur.

Türk Boylarının İslamiyet’i kabul edişindeki zaman farklılıkları ve inanışta olan farklılıkların nedeni, İslamiyet’ten önce tek bir inanışa sahip olmamaları, Gök Tanrı ve Budizmin yaygın olduğu dolayısıyla önceki dinlerinden taşıdıkları inanç ve uygulamalarında farklı oluşuyla açıklanabilir. Üstelik Altay, Ötüken çevreleri yabancı din etkilerinin dışında kalıyordu. İslamiyet’in etkisi buralara ilk yıllarda fazla gelemedi.

Toplumlar ekonomik açıdan girmeye hazır olmadıkları bir sürecin içine zorla girmezler. Dolasıyla Türklerin İslamiyet’i kılıç zoruyla kabul ettiğini söyleyen görüşler gerçeği yansıtmamaktadır. İslamiyet’i kabul etmeden önce Türklerde sınıflar oluşmaya başlamış, tarımın gelişmesiyle özel mülkiyet anlayışı gelişmiştir. Kabilelerde kandaşlık bozuluyor, kabileler içindeki eşitlik son buluyordu. Kabileler dağılıyor ve başka kabilelerle birleşiliyordu. İslamiyet kabile savaşlarına son verme, özel mülkiyet, ticaret, bilim ve devlet özelliklerini getirmiştir. Yani Türkler daha önceden yaşadıkları toplumsal olaylarla İslamiyet’i kabul etmeye hazır olmasaydı her toplumda olduğu gibi zorla kabul etmezlerdi. Türkler İslamiyet’i kabul ettikten sonra, İslam devletlerinde yönetime girmiş, bazı yerlerde sınır noktalarına yerleştirilerek devletleri korumuşlar ve ordusu olmuşlardır.

Oğulcan Yaldız

TGB Ankara İl Yöneticisi

Kaynakça:
1- Dr. Neşet Çağatay - İslamdan Önce Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı
2- Dr. Doğu Perinçek – Hz. Muhammed

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler