YAZAR
GÜNEŞTEN GURUBA YOLCULUK-2
İTTİHAT TERAKKİ VE 1. CİHAN HARBİ
Bir önceki yazımızda, Meşruiyet’in ilanından hemen sonraki süreci incelemiş ve bir yargıya varmıştık. İttihat Terakki, 1908 devriminden hemen sonra iktidarı ele almadı. Bunun sebebini ise yetişmiş kadro eksikliği olarak tanımlamış ve İttihatçılar için bir fikir ortaya koymuştuk. İttihatçılar, vatansever, cesur, yürekli ama genç, ama tecrübesizlerdi demiştik. Bu yazımızda İttihatçıların tabiri caizse tarihe ikinci kez meydan okudukları dönemden başlayacağız.
Şimdi gözlerimizi kapatalım. Kendimizi bundan 106 yıl öncesine 1913 senesinin 23 Ocak gününe götürelim. Cağaloğlu sokaklarından paldır küldür koşup sadaret binasına giren zabitanı göreceğiz. Bahsettiğimiz tarih, İttihat ve Terakki’nin meşhur Bab-ı Ali Baskınını gerçekleştirdiği tarihtir. Bu baskın kararı, Birinci Balkan savaşından sonra Edirne’nin sulh karşılığında Bulgar ordusuna terk edilmesi hadisesinde verilmişti. Dönemin sadrazamı Kıbrıslı Kamil Paşa’nın “Bu işi yapmasaydınız memlekete sulh gelecekti” demesinin üzerine “Vatanı satanlara ordu izin vermeyecektir” diyen Enver Paşa o gün baskını yönetiyordu. Baskından sonra hızlıca saraya koşan Enver Paşa, kabinenin istifasını saraya sunacak ve artık İttihat Terakki tam iktidar dönemi başlayacaktı.
Balkan harbi çıktığı zaman Mustafa Kemal, Enver Paşa, Nuri Conker, Fuat Paşa gibi bilindik İttihatçı subayların hepsi Trablusgarp'ta harbin içindeydi. Selanik’in düşman işgaline girdiği haberi alınır alınmaz İstanbul’a dönen bu askerler, kendilerini Edirne’yi kaybetmiş bir payitahtta buldular. Bundan sonrası için artık denetleme dönemi denilemezdi ve bu durum kabul de edilemezdi.
TAM İKTİDAR ve CİHAN HARBİ DÖNEMİ
Mahmut Şevket Paşa suikastinden sonra sadrazamlığa gelen Sait Halim Paşa kabinesi tam bir İttihatçı kabinesi idi. Harbiye Nezaretine getirilen Enver Paşa hızlıca işe girişmişti. İttihat Terakki’ye karşı yapılan birinci suçlama ordu içerisinde siyasi ayrışmazlıklar çıkardıklarıdır. El cevap hükmünde yazımıza başlayalım.
Ordu içerisinden politikanın silinip atıldığı dönem İttihat Terakki dönemidir. Tam iktidar dönemi öncesi ordu içinde Alaylı-Mektepli, Halaskar gibi saltanatçı gruplaşmalar vardı. Bu grupların yaptığı işlerle ilgili fazla derinlere inmeden iki örnek verelim. 31 Mart gerici isyanı ordu içerisindeki saltanatçı avcı taburları tarafından şiddetlendirilmiş bir ayaklanmaydı ve bu insanlar katıksız bir İttihat Terakki düşmanıydı. Bu düşmanlık devlet düşmanlığı noktasına gelmişti.
Vereceğimiz ikinci örnek ise bilindik ifadeyle “Enver gireceğine Bulgar girsin” anlayışıydı. Birinci Balkan savaşında lider İttihatçıların Derne, Tobruk, Bingazi, Trablus gibi merkezden uzak yörelerde bulunmasını fırsat bilen makam sahibi alaylı diye anılan Abdülhamitçi subaylar tam anlamıyla İttihatçı avına girişmişlerdi.
“Enverciler” ismiyle anılan ordu içindeki ittihatçıların, ordudan atılması döneminde, ordu içinde kalan az sayıdaki İttihatçı komutanın sözünü dinlemeyen Alaylılar, kurşun atmadan Selanikten çekilmişlerdi. Edirne’nin geri alınması tartışmalarında ise utanmazca “Enver gireceğine Bulgar girsin” diyerek devlet düşmanlıklarını gizlememişlerdi.
Ordu içerisindeki bu gruplaşmaların farkında olan Harbiye Nazırı Enver Paşa, hızlı bir şekilde ordu içerisindeki tüm muhalif grupları tasfiye etti. Boşalan yerleri doldurmak için alt rütbelerdeki bazı vatansever subaylar terfi ettirildiler.
İttihat Terakki’ye karşı yapılan ikinci suçlama cihan harbine girişin, onların hesapsız niyetleri olduğu suçlaması idi.
1913 dünyasını bir hatırlayalım. Tanzimattan beri geri çekilmek bir yana sürekli tavizler veren, her bir yanı kopartılan ve emperyalistler tarafından içeride karışıklıklar çıkartılan bir coğrafya önümüze gelecektir. 1877 Osmanlı-Rus savaşı, 1897 Osmanlı-Yunan Teselya muharebesi, Girit meselesi, Kıbrıs’ın durumu, 1912 Trablusgarp, 1913 Balkan savaşında Edirne’nin kaybedilmesi... Bunların karşısında tam bağımsızlık programı ortaya koyan, anayasa, meclis, aydınlanmacılık siyaseti güden bir Jöntürk hareketinin iktidarı aldığı bir Osmanlı... 1914’te başlayan savaş için her türlü ittifak teklifi reddedilen ve Almanların yanına adeta itilen bir Osmanlı...1 Emperyalist bir paylaşım savaşı olan 1. Cihan harbine katılmamak şöyle dursun zaten Osmanlı gibi imparatorlukları yok etmek için başlamış bir savaş var önümüzde... İttihatçı iş insanlarından İhsan Namık Bey’in yalısında yapılan bir kabine toplantısında Cemal Paşa bu hali “Madem etrafımız sarılmış o halde savaşarak ölelim” diye karşılamıştır.2 Bu açıdan bakıldığında cihan harbi Osmanlı için bir hayatta kalma savaşı idi ve katılmamak bir hayalden öteye gitmeyecekti. 1914’te başlayan bu savaş ancak ve ancak 1923’te bağımsız bir Cumhuriyetle neticelendirilebilirdi ve öyle oldu.
İttihat Terakki’ye karşı yapılan bir diğer suçlama ise sözde Ermeni soykırımıdır.
Tekrardan 1914’e dönüp Talât Paşa önderliğindeki İttihat Terakki politikalarını hatırlayalım. Cemiyet, meşruiyeti yurt sathındaki tüm muhaliflerle, ortak vatan paydasında birleşerek gerçekleştirmişti. 1. Cihan harbine giriş döneminde, Ermeni komiteleri ile yapılan görüşmelerde bu unsur vurgulanmış ve harpte, ortak vatanın birlikte savunulması konusunda uzlaşmaya varılmıştı.3 1917 devriminden sonra Sovyet devrimcileri tarafından yayımlanan Rus belgelerinde4 açıkça ortaya konulan Ermeni komitelerinin Osmanlı karşıtlığında Çarlık rejimi ile anlaşmalarında bir ikiyüzlülük göze çarpmaktadır. Osmanlı’nın kafkas cephesindeki geri çekilişinden sonra Rusların desteği ile isyana kalkan Ermeni birlikleri, dünyaya hakimiyetlerini ilan etmek için nüfus çoğunluğunu sağlamak gayretiyle köyleri basıp insanları öldürmeye başlamışlardı. Ermenistan’ın ilk Başbakanı Ovanes Kaçaznuni bu durumu kitabında açıkça belirtmekten de kaçınmamıştır.5 Adana’da, Van’da, Erzurum’da, Iğdır’da, Kars’ta, Erzincan’da, Sivas’ta, Yozgat’da, Bitlis’te ve diğer doğu vilayetlerinde savaş içerisindeki ordu birliklerine ve masum sivillere yapılan katliamlar karşısında Talât Paşa’nın önerisi ile bir iskan kanunu hazırlandı. Bu kanun, içeriğinde karışıklık olan bölgelerdeki Ermeni vatandaşların farklı bölgelere göç ettirilmesini konu ediyordu. Ermeni çeteleri, anlaşmayı bozarak Osmanlı birliklerine Rus ordusuyla beraber saldırmış ve açık bir savaş ilanı yapmışlardı. Bu dakikadan sonra Osmanlı’nın verdiği mukavemet, emperyalist bir işgal girişimine karşı yapılan bir vatan savunmasından başkası değildir. Orada yaşanan mezalimler hakkında Kazım Karabekir dehşete düşecek ve “Allah benim gözümün gördüklerini başka hiçbir göze göstermesin” diyecekti. Tarih boyunca bu ülkeyi karıştırmak için etnik ayrımları körükleyen emperyalistlerin yalanlarından başka bir şey olmayan sözde Ermeni Soykırımı iddiaları hakkında 2015 yılında Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in AİHM’den kazandığı hukuk zaferi, uluslararası hukuk müktesebatınca tescil edilmiş ve ecdadımızın haklılığı bir kere daha ortaya konulmuştur.
Savaş yılları boyunca bir çok cephede savaşsa da memleketi mağlubiyetten kurtaramayan İttihat Terakki liderleri 1918 yılının 1 Kasım gecesi mücadelenin ikinci safhasını daha sağlıklı götürebilmek için İstanbul'dan ayrıldılar. Osmanlı’nın son on yılına damgasını vuran İttihat ve Terakki iktidarları artık sona eriyor ve memleket resmen bir işgal dönemine giriyordu.
Yazı boyunca, ünlü yazar Kemal Tahir’in ifadesiyle, “tarihin benzerini yazmadığı kurtlar boğuşması”6 diye anlattığı dönemden, bağımsız bir vatan çıkarmaya uğraşan İttihat Terakki Cemiyet’i faaliyetlerinden bahsetmeye çalıştık.
İttihat Terakki için işgal bir son muydu yoksa yeni bir başlangıç mı? Bir sonraki yazımızda bu konuyu inceleyeceğiz.
Berat Karaaslan
TGB İstanbul Üniversitesi Birim Yöneticisi
KAYNAKÇA
1-) Talât Paşa’nın Anıları, İş Bankası Yayınları
2-) Teşkilat-ı Mahsusa Alb. Hüsamettin Ertürk’ün Anıları, Semih Nafiz Tansu, Nokta Yayınları
3-) Talât Paşa’nın Anıları, İş Bankası Yayınları
4-) Ermeni Milliyetçiliğinin Serüveni, Mehmet Perinçek, Kaynak Yayınları
5-) Taşnak Partisi’nin Yapacağı Bir Şey Yok, Ovanes Kaçaznuni, Kaynak Yayınları
6-) Kurt Kanunu, Kemal Tahir, İthaki Yayınları
tgb.gen.tr