YAZAR
ABD’nin Batı Asya ile tanışması uzun yıllar boyunca sürecek olan karışıklıkların, savaş düzeninin başlangıcı olmuştur. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra değişen toplu durum ile Batı Asya’nın kaderi Amerikan emperyalizmine karşı mücadele edenlerin ve Amerikan işbirlikçilerin mücadelesine dönüşmüştür.
ABD’nin Batı Asya ile Tanışması
İkinci Dünya Savaşı, Avrupa merkezli bir savaş iken Almanya’nın Sovyetler birliğini işgal etmesi ile Batı Asya’ya sıçramıştır. Almanların Sovyetler Birliğine saldırması üzerine Sovyetler birliği İngilizlerle irtibat kurabilmek için İran’ı işgal etmiştir. Bu işgal esnasında İngiltere ve Sovyetler Birliği 29 Mayıs 1942’de imzaladığı anlaşma gereği savaş bitiminde ordularını 6 ay içerisinde ülke sınırlarını çekeceğini taahhüt etmişti. Ancak Sovyetler Birliği'nin savaşın bitiminden hemen sonra askerlerini İran’dan çekmemesi o günkü Batı yönetimi ile arası iyi olan İran’ı korumak adına ABD ve İngiltere’nin bölgeye müdahil olmasına zemin hazırlamıştır. Nitekim, Sovyetler Birliği bu tehlikeyi görüp 1946 yılında askerlerini İran’dan çekmiştir.
Amerikan emperyalizminin ilk girişiminin bertaraf edilmesinin hemen ardından ise gündeme Filistin sorunu gelmiştir. Filistin, İkinci Dünya Savaşı sırasında ve öncesinde yoğun bir Yahudi göçü almaktaydı. 1920 yılında Birleşik Krallık Filistin Mandasının kurulması ile Yahudiler bölge de biraz olsun rahatlamışlardı. Ancak yoğun göçlerin yaşandığı bu dönemde Filistinli Müslüman ve Hristiyan Araplara karşı Haganah, Irgun gibi sözde Yahudi yerleşimlerini ve haklarını koruyan terör örgütlerini kurmuşlardır. Haganah, Irgun, Lehi gibi terör örgütlerinin bir araya gelmesi ile 1948 yılında İsrail devletinin ilan edilmesi ABD’nin Batı Asya’ya yerleşmesinin önünü açmıştır. İzak Rabin, Ariel Şaron gibi terör örgütü liderleri İsrail’in hükümetinde yer alırken, Haganah ise İsrail silahlı kuvvetleri adını almıştır.
Kurulan İsrail devletini henüz yarım saat geçmeden tanıyan ilk devlet ABD olmuştur. ABD’nin İsrail’i tanıması ile Birleşik krallık Filistin mandası son bulmuş ve Filistin’in işgali resmen onaylanmıştır. ABD Filistin krizinin ilk dönemlerinde arabuluculuk rolü ile bölgeye girişini sağlamıştır.
Amerikan Emperyalizminin Batı Asya’ya Yerleşmesi
İngiltere ve Fransa 19.yüzyılın sonlarında Batı Asya’ya emperyalist hedefler ile gelmiş ve başarılı olmuştur. Filistin, Mısır, Irak, İran gibi ülkeler de İngiltere, Suriye, Lübnan, Cezayir, Fas, Tunus’ta ise Fransa etkin konuma gelmiştir. Ancak 1920 yılı iki emperyalist kuvvet açısından geri çekilişin başladığı yıl olarak kayıtlara geçmiştir. Birinci Dünya Savaşı'nın ardından başlayan süreçte Batı Asya’da milli kurtuluşçu hareketler yükselmiştir. Ülkemizin vermiş olduğu Kurtuluş Savaşı mazlum milletlerin harekete geçmesini sağlamıştır. 1920 yılında Mısır yarı bağımsızlık kazanmış, Suriye ise Fransa’ya yenilerek manda olmaya devam etmiştir. Ancak bu başarısız kabul edilen Arap bağımsızlık mücadeleleri İkinci Dünya Savaşının ardından İngiltere ve Fransız emperyalizminin bölgeden çıkarılmasına gidecek sürecin temel taşı olarak kayıtlara geçmiştir.
1952’de Cemal Abdünnasır’ın iktidar olması ile Mısır’da ki İngiliz işbirlikçisi kuvvetler kovulmuş ve daha batı karşıtı politikalar uygulanmaya başlamıştır. Abdünnasır Sovyetler Birliği ile ilişkilerini geliştirmiş ve yerli Arap politikalarına geçişin liderlerinden birisi olmuştur.
Suriye ise 1946 yılında Fransa’dan bağımsızlığını kazanmıştır. Irak’ta İngiltere’yi def etmiştir. Filistin intifadalar ile antiemperyalist mücadeleye başlamış, İran’da ise daha sonra CİA darbesiyle indirilecek olacak Musaddık iktidara gelmiştir.
Batı Asya’da ki toplu uyanış ideolojik yansımalara da sebep olmuştur. Özellikle Suriye ve Mısır’ın başını çektiği Baasçılık antiemperyalist bir ideoloji olarak ortaya çıkmıştır. Suriyeli Mişel Eflak, Zeki Arsuzi, Selahadin Bitar gibi düşünürler Baascılığın ideolojik doktrinini yazmıştır. Arap sosyalizmi olarak da bilinen bu ideoloji bütün Arapların tek bir sosyalist–laik devlette bütünleşmesini savunmuştur.
Baascılığın Mısır’da ve Suriye’de hakim olması bu iki ülkeyi İsrail’e karşı mücadelenin merkezine oturtmuştur. Hem Suriye hem Mısır’ın İsrail’i bölgeden atmak için başlattığı harekatlar daha sonra Arap–İsrail Savaşları olarak anılacaktır. 1948 Arap–İsrail Savaşı ile başlayan süreçte ise ABD sözde tarafsızlığını yitirip İsrail’i destekleyen en önemli kuvvet olmuştur. Bu durum Batı Asya’da dönülmez yeni savaşların habercisidir.
İngiltere ve Fransa’nın bıraktığı yerlere Amerikan emperyalizminin girmesi Süveyş bunalımı ile kesinleşmiştir. Cemal Abdünnasır’ın Süveyş kanalını kamulaştırmasına, Aswan barajını kurmasına İngiltere, Fransa ve ABD karşı çıkmıştır. Buna dönük olarak Mısır’ın Rusya ve Çin ile işbirliği yapmaya başlaması ABD’de rahatsızlığa sebebiyet vermiş ve İkinci Arap–İsrail Savaşının başlamasına sebep olmuştur.
Emperyalist kuvvetlerin arasında yaptığı anlaşma gereği İsrail Mısır’a saldıracak, İngiltere ve Fransa’nın desteği ile Batı Asya’da ki emperyalist çıkarları koruyacaktı. İsrail bu anlaşmanın ardından Sina yarımadasını işgal etmeye başladı. Mısır kuvvetlerinin İsrail’e karşılık vermesi ile büyüyen çatışmaların durması için İngiltere ve Fransa nota vermiş ancak Mısır bu notayı reddetmiştir. Bunun sonucunda Fransız ve İngiliz kuvvetleri Mısır’ı vurmuştur.
ABD ve Sovyetler Birliği ise BM’de İngiltere ve Fransa’ya saldırıları durdurması için baskı uygulamaya başlamıştır. Sovyetler Birliğinin Mısır’ın arkasında kayıtsız durması Atlantik bloğunu tehdit ediyordu. ABD, İngiltere ve Fransa’ya karşı bu baskıyı Batı Asya’da ki Sovyet etkisini kırmak adına taktiksel olarak uyguluyordu. Bir taraftan da İsrail’e verdiği örtülü desteğin açığa çıkmasını engellemek istiyordu. Savaşı destekleyen bir görünüm vermesi de ekonomik ve siyasi ağırlığını düşüreceğinden barış yanlısı bir tavrın içinde olmak zorundaydı.
Ancak sonuç ABD’nin istediği gibi olmamıştır. Fransa ve İngiltere’nin saldırıları durdurmasının ardından Arap dünyasında Sovyetler Birliğinin etkisi ve güveni oldukça artmıştır. Arapların Sovyetler ile kuracağı, günümüzde ki Suriye–Rusya, Lübnan–Rusya birliklerinin temeli de bu süreçte atılmıştır. ABD’nin ikinci Arap-İsrail Savaşı esnasında attığı bu yanlış adım İngiltere ve Fransa’nın bölgeden aktif olarak tamamen çekilmesine sebep olmuştur. ABD bu durumda Eisenhower doktrinini uygulamaya başlayarak soğuk savaşta ki rakibinin karşısında Batı Asya’da egemen güç olmuştur.
Eisenhower Doktrini esasen İngiltere ve Fransa’nın boşalttığı alanlarda ki enerji kaynaklarının düşman gördükleri Arap devletlerinin ve Sovyetlerin eline geçmesini engellemek istemesidir. Bu doktrin ile ABD boşaltılan alanlara egemen güç olarak girmiştir. Batı Asya’da bu yerleşmenin ardından Avrupa devri bitmiş süper güç siyasetleri takip edilmeye başlanmıştır.
Süper güç dönemi Batı Asya’da yepyeni bir dönemi başlatmıştır.
Halil Yiğit Gök
TGB Dokuz Eylül Üniversitesi Birim Yöneticisi
Kaynakça:
1. Fahir Armaoğlu – Arap–İsrail Savaşları
2. https://www.gzt.com/mecra/baas-ideolojisinin-fikir-babasi-misel-eflak-3484426
3. https://dergipark.org.tr/tr/pub/joecopol/issue/42277/508709
tgb.gen.tr