Cennette tuba ağacıKökü arşta dal aşağı,Öter bülbüller durağıNe acayip ötüşü var Dünya üzerinde kökü olmayan hiçbir şey yoktur. Her yaşanmışlık, her ideoloji, her inanç ve her mücadele aslında kendisi daha ortaya çıkmadan kendi karşıtının içinde filizlenir. Yaşanmış veya yaşanacak olan herhangi bir olay kendinden önce yaşanmış olaylardan bağımsız düşünülemez. Dünya üzerinde Yunus Emre’nin dizelerine bahis olan Tuba ağacı niteliğinde hiçbir varlığın olmaması, bunun en büyük göstergesidir. Bu yüzden hiçbir hukuki, politik, felsefi ve dini görüş gökten zembille inmemiştir. Hiçbiri çenetteki Tuğba ağacı değildir. Çürümekte olan başka bir yapılanmanın içine köklenmeden ve özsuyunu oradan almadan yaşayamaz. Bu olgu hayatın her alanında karşımıza çıkar hatta hayatın kendisi bu diyalektiğin üzerine kuruludur. Örneğin bir İnsan yaşarken aynı zamanda içindeki milyonlarca hücre ölmüştür veya ölmektedir. Aynı şey ölüm içinde geçerlidir. Ölü bir insanın içinden toprağı ve hayatı canlandıracak bakteriler üremeye başlar ve hayat diyalektiğin büyük gücü sayesinde sürer gider. Dolayısıyla, Anadolu’da ya da dünyanın herhangi bir yerinde gelişen bir düşünce akımını; doğduğu dönemle başlatıp açıklama, anlayıp anlatma olanağı yoktur. Sözgelimi Kemalist Devrimi anlayıp, anlatma çabası içinde olan kişi mutlaka İttihatçıları, Jöntürkleri, araştırmalı, Kemalist Devrimi ortaya çıkaran bütün tarihi gelişmeleri incelemelidir. Dolayısıyla, Şeyh Bedrettin adıyla somutlaşan düşünce ve eylem örgüsünün gelişimini kavramak istiyorsak. Anadolu tarihinin derinlerine inmek ve geçmiş uygarlıkların yapısını incelemek zaruridir. Ancak bu sonraki iştir. Simavnalı Şeyh Bedrettin Mahmud Rumi’nin yarattığı büyük devrimci harekette platonik bir bağlılıkla değil yukarıda bahis olunan olgular ışığında incelenmelidir. Onu inceleyeceksek , Bedrettin Mahmud’u etkileyen tarihsel olaylara, onunla aynı çağda yaşayan düşünürlere, yarattığı eserlere, döneminin sosyokültürel yapısına bakmadan hiçbir şey söyleyemeyiz. Dolayısıyla Bedrettin’in başlatıcılarından olduğu insanlığın aydınlanma mücadelesini doğru kavrayamayız. Günümüzden 600 yıl önce , sağır ortaçağ diye adlandırılan bir dönemde yaşayan Şeyh Bedrettin’i diğer tasavvuf ustalarından ve döneminin düşünürlerinden ayıran özellikleriyle, insanlığın aydınlanma mücadelesine yaptığı büyük katkıyla ve zulme karşı başlattığı isyanın tarihi nasıl etkilediğiyle ilgileneceğiz. . Ne ah edin dostlar, ne ağlayın! Dünü bugüne, bugünü yarına bağlayın! diyen Nazım Hikmet’in verdiği öğüde uyacağız. Bu sorumluluğu almak Ağrı Dağını sırtlamaktan daha güç. Bu nedenle ince eleyip, sık dokuyacağız. İşe Bedrettin hareketinin insanlığın aydınlanma mücadelesine yaptığı katkıyı değerlendirmekle başlıyoruz. ANADOLUNUN CANHIRAŞ ÇAĞRISI: Şalvarı şaltak OsmanlıEyeri kaltak Osmanlı Ekmede yok, biçmede yok Yemede ortak Osmanlı Anadolu köylüsünün söylediği bu dörtlük, yazımıza bahis olan Şeyh Bedrettin hareketinin ortaya çıkış nedenidir. Şeyh Bedrettin’in ortaya çıktığı dönem soylu sınıfın halktan iyiden iyiye kopmaya başladığı , Osmanlı’nın güçlenmesinin en önemli nedeni olan Dirlik sisteminin bozulduğu, Timur istilasının Anadolu’yu çepeçevre sardığı bir dönemdir. Devletin üretime değil yalnızca tüketime katıldığı bu dönemde; köylünün alın teri tımar, göz nuru zeamet dönüştürülerek Osmanlı aristokrasisinin kanlı ve sömürgen ellerine bırakılıyordu. Bedrettin böyle bir dönemde büyük bir düşünür, bilgin ve devrimci olarak tarih sahnesine çıktı. İnsanlığın yüzyıllar boyu sürecek olan aydınlanma mücadelesinin ilk kıvılcımını yaktı. Kendi rahatını düşünmedi. İsteseydi padişahların beylerin, softaların sofrasında zevk ü sefa edebilirdi. Ama bilincinin keskin gözleri Anadolu halkın canhıraş çağrısını duydu. Tezgahta iş gören çırağa, tarlada çift süren köleye , ürettiğine alnın terini karıştıran emekçiye seslendi. Sedası Anadolu’nun verimli ovalarından ve yalçın dağlarında aks buldu. Köylü bey ekinini, çırak çarşıyı yakıp reaya zinciri kırıp koştu, Bedrettin’in haklı davasına. Muhtemel ki kendileri gibi bir hakikat fedaisi olan Hallacı Mansur’un şu veciz sözleriyle çıktılar yola: Her gerçek bir fedai ister, ilk kıvılcımı yakanlardır en yüce fedailer. ÖFKENİN İTİCİ GÜCÜ, BİLİMİN DİRENCİ VE ZAFERİN YÜCE İNANCI: Ben gayrı zuhur ve huruç edeceğim! Toprak adamları toprağı fethe gideceğiz. Ve kuvveti ilmi, sırrı tevhidi gerçeklendirip biz milletlerin ve mezheplerin kanunlarını iptâl edeceğiz.. Diyen Şeyh Bedrettin yalnızca Anadolu’nun değil bütün insanlık tarihinin en ilgi çekici devrimcilerinden biridir. Şeyh Bedrettin teori ve pratik birliğinin en canlı uygulayıcılarının başında gelmektedir. ‘’Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir.’’ Cümlesinin kurulması için kıtlıklarla, savaşlarla, kin ve nefretle dolu 5 asırlık bir zaman diliminin daha geçmesi gerekirken şeyh düşüncelerini eylemleriyle birleştirerek mevcut düzeni değiştirmeye çalışmıştır. Şeyh Bedrettin’in farkı bu özelliğinden kaynaklanmaktadır. Bedrettin hareketine kadar sistemler dıştan gelen barbar akınların, tarihsel devrimiyle yıkılırlardı. Timur’un Anadolu’ya saldırısı bu çeşit dıştan yıkıcı tarihsel devrimlerin içinde sayılabilir. Ancak Şeyh Bedrettin fırtınanın habercisiydi. O , bu bilinçsiz medeniyet yıkımlarının yerine insanlığın biricik ve sürekli gelişimini sağlayacak bilinçli devrimi hedefledi. Onun mücadelesinde öfkenin itici gücü , bilimin direnci ve zaferin yüce inancı vardı. Hikmet Kıvılcımlı’nın vurgusuyla söylersek: ‘’Şeyh Bedrettin tarihsel devrim yerine sosyal devrimi geçiren en orijinal büyük devrimcidir.’’ Bedrettin Mahmud’un insanlığın aydınlanma mücadelesine yaptığı en büyük katkıda sosyal devrimler çağını açan niteliğidir. BEDRETTİN’İN DÜŞÜNCESİ VE HEDEFLEDİĞİ TOPLUM SİSTEMİ Osmanlı yoksul üreticiye dayanarak ve onu sömürerek ayakta duran ancak köylünün yararını önemsemeyen yalnızca tüketici olan bir devlet ve toplum sistemine sahipti. Şeyh Bedrettin ve mülhid yoldaşlarına göre bu düzen değişmeliydi. Yaşam için gerekli bütün mallar ortak kullanılmalıydı. Hemen hemen bütün tarihi kaynaklar bunu doğrulamaktadır. Örneğin ; Şeyh Bedrettin adına, Karaburun yöresinde örgütlenmeye başlayan ve isyana kalkışan Börklüce Mustafa (Dede Sultan) hakkında Bizans tarihçisi Dukas şunları söylüyor: ‘’… kadınlar dışında yiyecekler, giyecekler, evcil hayvanlar, işlenir topraklar gibi varlıkların tümünün kamunun ortak malı olmasını öneriyordu.’’ Her şeyin dinle açıklandığı bir çağda Şeyh Bedrettin’de hedeflediği toplum yapısını dinle açıklamış ve görüşleri inanç olarak yayılmıştır. Bedrettin insanların yeryüzü nimetlerinden eşit olarak yararlanmasının dine ve Tanrı yasasına aykırı olmadığını. Aykırılığın bu din yasalarının yanlış yorumlanmasında olduğunu savunmuştur. Bedrettin’i çağının ilerisine taşıyan en önemli düşüncesi de budur. Kurduğu sınıfsız ve sınırsız kardeş sofrasında din, mezhep, cinsiyet, soy farkı olmaksızın herkesi tek parça ak libaslar içinde eşitlemiştir. Öyle ki Bedrettin ve mülhid yoldaşlarının isyana kalkıştığı yerlerde Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar kılıçlarını kınından aynı anda, aynı amaç için çıkarmışlardır. Sözde din ve mezhep uğrana yaşanan egemen kavgalarının bugün bile devam ettiğini görürsek, Şeyh Bedrettin’in çağının ne kadar ilerisinde olduğunu kavrayabiliriz. BEDRETTİN HAREKETİNDE KADIN- ERKEK İLİŞKİLERİ Bir hareketin aydınlanmaya yaptığı katkıyı değerlendireceksek hareketin yapısında ve gelişiminde kadının aldığı rolü belirtmek zaruridir. Bedrettin’in düşüncesinde ve hedeflediği toplumda çağa göre kadın önemli bir yer tutmakta ve erkekle eşit görülmektedir. Bedrettin düşüncesinin bir dönem egemen olduğu Karaburun’da kadın da erkeklerle birlikte savaşmıştır. Günlük yaşamı kadın- erkek birlikte sürdürmüş, düğünde , dernekte, tarlada, harmanda, çayırda, bağda ve iş yerlerinde kadınlarda erkeklerle birlikte bulunmuş, birbirlerine yardımcı olmuşlardır. Osmanlı Aristokrasisi ve ortaçağ düşüncesi kadını da hayvanlar gibi mal olarak gördüğü için ‘’her şey ortaktır’’ anlayışından kadınlarında ortak olduğu sonucunu çıkarmış ve öyle aktarmıştır. Bunun yanında Bedrettin’lerin mücadelesi gayet nettir: Yarin yanağından gayri her şeyi paylaşmak içindir bütün yaptıkları. BEN DE HALÜMCE BEDRETTİNEM Ayağı yer mi basar zülfüne ber-dâr olanın, Zevk u şevk ile verir cân u seri döne döne. Şeyh Bedrettin yukarıda aktardığımız fikirlerinden ve derebeyliğe karşı verdiği savaştan dolayı Serez’de idam edildi. Ancak ne Şeyh’in fikirleri öldü ne de onu öldürenlerin karanlığı son buldu. Şeyh Bedrettin’i asan aristokrat düşünce ondan en az 150 yıl sonra çalışmaya başlayan, Osmanlı toplumunda gözleme dayanan astronominin kurucusu sayılan Tukiyüddini bile suçlamış, İstanbul’da görülen veba salgınını, kuyruklu yıldızın geçişini onun yaptığı çalışmalara bağlamış, bu yüzden bütün çalışmalarını yasaklamıştı. 1579 Yılında çağın yöneticilerinden Kılıç Ali Paşa, bu ünlü bilginin bugünkü tophane sırtlarında kurduğu gözlem evini yıktırmış, onunla ilgili ne varsa yok ettirmiştir. Bu dar görüş Şeyh Bedrettin asıldıktan yüzlerce yıl geçmesine rağmen varlığını sürdürmüş ve daha da yozlaşmıştır. Cumhuriyetin kurulmasıyla büyük darbe almış, ancak 1950’den sonra Kemalist Devrimin yarım kalmasıyla birlikte tekrar ivme kazanmış ve günümüze kadar uzanmıştır. Bugünlerde bu tür yobazların gerici baskısını daha derinden hissediyoruz. En son TÜBİTAK’IN yasakladığı kitaplar bunun kanıtıdır. Güngören belediyesinin kadını dişi hayvana benzeten kitapları da 1420 de, Serez çarsında Bedrettin’i asan düşünce ile 2015 Türkiye’sinde bilime karşı , laikliğe karşı yapılan saldırılar arasında bulunan kopmayan bağın en somut göstergesidir. Bu kopmayan bağı görüyoruz. Karanlığın ve taassubun sonun nasıl geleceğini büyük savaşçıların mücadelesinde gördük. Bundan yüzyıllar önce karanlığa, derebeyliğe ve taasuba karşı başlayan aydınlanma savaşımının Bedrettinler’in dövüşmesiyle son bulacağı açıktır. O halde Anadolu halkının Bedrettin için söylediği o atasözünü tekrar ediyoruz: "BEN DE HALÜMCE BEDRETTİNEM" KAYNAKÇA1- BİLİM VE ÜTOPYA MART 2003 SAYI:105- PROF.DR. EREN OMAY- ŞEYH BEDRETTİN’NİN DÜŞÜNCESİ VE ESERLERİ2-BİLİM VE ÜTOPYA MART 2003 SAYI:105- PROF.DR.EREN OMAY- ŞEYH BEDRETTİN’İN İHTİLALİ3- ŞEYH BEDRETTİN VE VARİDAT- İSMET ZEKİ EYÜBOĞLU4- ŞEYH BEDRETTİN DESTANI- NAZIM HİKMET5- BİLİM VE ÜTOPYA MART 2003 SAYI:105- ÖMER TUNCER- ARİSTOKRAT ORTAÇAĞIN ‘MUTLAK HAKİKAT’ KAVRAMI ve ANADOLU TASAVVUFUNUN BAŞKALDIRISI6-BİLİM VE ÜTOPYA NİSAN 2003 SAYI:106 – DR.HİKMET KIVILCIMLI-ŞEYH BEDRETTİN7-BİLİM VE ÜTOPYA MAYIS 2003 SAYI:107-ÖMER TUNCER- KARŞIDEVRİME DİRENEN FİLOZOF ŞEYH BEDRETTİN8- HAFIZ HALİL- ŞEYH BEDRETTİN MENAKIBNAMESİ9- DUKAS- BİZANS TARİHİ10- ERNST WERNER- BÜYÜK BİR DEVLETİN DOĞUŞU11- ABDULBAKİ GÖLPINARLI- SİMAVNAKADISIĞOLU ŞEYH BEDRETTİN12-ERNST WERNER-ŞEYH BEDRETTİN VE BÖRKLÜCE MUSTAFA
Anadolu Aydınlanmasının Öz Suyu: İsyan-ı Şeyh Bedrettin
Anadolu Aydınlanmasının Öz Suyu: İsyan-ı Şeyh Bedrettin
Tarih:22-12-2015 15:19