Araplar Türkleri sırtından mı vurdu?

“Türkiye’nin bugünkü mücadelesi yalnızca Türkiye’ye ait değildir, müdafaa ettiği bütün mazlum milletlerin bütün şarkın davasıdır.”

Araplar Türkleri sırtından mı vurdu?
Eren Öztürk
Eren Öztürk
YAZAR

ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesine tüm yurttan tepkiler yükselirken tarihsel bir yanlış üzerinden bu tepkilere eleştiriler de geldi. Amerikan emperyalizminin ve İsrail siyonizminin Filistinlileri kuşatmasına “Araplar bizi arkadan vurmuştu” diyerek tepkisiz kalan ve tepki gösterenlere karşı çıkan anlayışın kaynağı tarihin yanlış yorumlanmasıdır. Hazır gündeme gelmişken bu konuyu incelemek faydalı olacaktır.

Türkiye kamuoyunda Birinci Dünya Savaşına ilişkin yaygın bir kanı var. Gerçek olmayan bu kanıya göre, Birinci Dünya Savaşında Araplar İngilizlerle işbirliği yaparak Osmanlıyı/Türkleri arkadan vurmuştur.

Şerif Hüseyin gibi bazı Arap feodallerinin İngiliz emperyalistleriyle daha savaş başlamadan işbirliği arayışlarına girdiklerini ve bu işbirliğinin, 1915 yılından başlayarak ilk İngiliz altınlarının Şerif’e ulaştırılmasıyla birlikte fiiliyata döküldüğünü biliyoruz.

Bununla birlikte gerek Arabistan Yarımadasında gerekse Irak ve Suriye’de Arap halkının büyük çoğunluğu Şerif’in peşinden gitmemiş, emperyalistlerden yana tavır almamıştır. Yarımada’da Şerif Hüseyin ve İbni Suud (ki İbni Suud da, savaş sonuna kadar ikili oynamıştır) dışında İngilizlerle birlikte hareket eden olmamıştır.

Ezber Bozalım

Bölgedeki etkili liderlerden İbni Reşid, savaş sonuna kadar Osmanlılara bağlı kalmış, Yemen’in fiili lideri İmam Yahya ise geçmişte Osmanlı Devleti’yle uzun yıllar çatışmasına rağmen Şerif Hüseyin’in çağrılarına olumlu yanıt vermemiştir. Libya’da Şeyh Sunusi ve Trablusgarp, emperyalizmin karşısında tavır almışlardır. Şeyh Sunusi, Dünya Savaşı sonrasında Anadolu’ya gelmiş ve Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’ne destek olmuştur. Suriye ve Irak Arapları ise büyük çoğunlukla Osmanlı Devleti’nden yana olmuşlardır. (1)

Arap halkından beklediği desteği görmediği için Şerif Hüseyin’in Haziran 1916’da başlattığı isyan, 1918 yılına kadar kayda değer bir başarı elde edememiştir. Bütün bu süre boyunda Şerif’in bütün yaptığı, hiçbir risk içermeyen Hicaz demiryoluna sabotaj eylemleridir. Bu saldırılar için de İngiltere’den 1915 yılı sonundan itibaren düzenli olarak önemli miktarda para ve silah almıştır. Deyim yerindeyse Şerif ve adamları İngilizlerin bir çeşit “paralı askeri” konumundadırlar.

En anlamlı itirafı, Şerif Hüseyin’in ayaklanmasında önemli rol oynamış olan ünlü Lawrence yapmaktadır. Lawrence, savaş sonrasında yazdığı bir raporda Mezopotamya Araplarının kendilerine karşı savaştığını söylemektedir.

“Kendi kaderini tayin hakkı(nın) çoğu bakımdan aptalca bir düşünce olduğu kanısındayım… Mezopotamya Arapları gibi bize karşı savaşmış olanların, bizden kendi geleceğini tayin hakkı yönünde hiçbir beklentisi olamaz.”(2)

En olumsuz koşullarda bile Arap halklarının büyük çoğunluğunun ulusal Kurtuluş Savaşı veren Türklerle birlikte olması, ortak bağların gücünü göstermektedir.

Dünya Savaşı Dersleri

Mustafa Kemal Paşa’nın Arapların Dünya Savaşı’nda aldığı tutum üzerine yaptığı değerlendirme de, ele aldığımız konuya ışık tutması bakımından çok önemlidir. Birçoğunun “Arapların Dünya Savaşı’nda Osmanlı’ya ihanet ettiği” tepkisi içinde bulunduğu bir ortamda Mustafa Kemal Paşa, Arap halklarının bağımsız devlet kurma haklarına saygıdan yana olmuş ve Arap halklarına güvenmiştir. Aslında bu tavır, Mustafa Kemal Paşa açısından yeni değildir. O, 1905 sonlarından beri, Arapların ayrılarak bağımsız bir devlet kuracaklarını saptamış ve bunun önüne geçmeyi boş bir çapa olarak görmüştür. Atatürk’ün 1923 yılında Amerikalı gazeteci Marcosson’a verdiği röportajda söylediği sözler son derece çarpıcıdır: “Bir gün, cihan harbinden sonra Ortadoğu’da kurulan suni devletlerin halkları ayaklanacaktır. O gün geldiğinde, yeni kurduğumuz cumhuriyetimizin yöneticileri, bu halkların değil emperyalist güçlerin yanında yer alırsa aynı akıbete kendileri uğrayacaktır ve Kurtuluş Savaşı’nda yedi düvele haddini bildiren Türk halkı onların da hakkından gelecektir…”

İmparatorluklar çağının sona erdiğini milli devletler çağına geçildiğini kavrayan Mustafa Kemal’i on yıl sonra, Dünya Savaşı’nın sonuçları doğrulamıştır.
Görülmüştür ki Türkiye, Arap ülkelerine hükmederek değil, bağımsız Arap devletleriyle emperyalizme karşı dayanışma içinde bulunarak ilerleyebilir. Aynı dersi, başka bir tecrübeden geçerek Arap halkları da yaşamıştır. Suriye ve Irak halkları, savaş sırasında emperyalistlerin yardımıyla bağımsızlıklarına kavuşabilme umuduna kapılmışlardır. Ancak 1918 sonrasında İngiliz ve Fransız emperyalistlerinin işgalini yaşadıktan sonra, yeniden Türkiye’ye yönelmişlerdir.

Kurtuluş Savaşı döneminde Sovyetler’in desteğinden, Hint Müslümanlarının yaptığı para yardımından ve Ankara Hükümetini ilk tanıyan devlet olarak Afganistan’dan hep bahsedilir. Arapların, Anadolu’daki Milli Kurtuluş Hareketi’ne sunduğu destek ise adeta unutulmuştur. Oysa, Kuvayı Milliyeciler, Suriye ve Irak’ta Fransız ve İngilizlere karşı başlayan direniş hareketlerine büyük önem vermişler, Meclis kürsüsünden sık sık bu direnişin önemine değinen konuşmalar yapmışlar, gelen mesajları coşkuyla okumuşlar ve Hakimiyeti Milliye gazetesinde konuyla ilgili pek çok yazı yazmışlardır. Söyledikleri şudur:

“Suriye ve Irak’taki direnişten dolayı düşman, kuvvetlerini bölmek zorunda kalıyor. Bizim üzerimize gönderdiği kuvvetleri azalıyor ve biz böylece elverişli koşullarda mücadele ediyoruz.”

Türk Arap Kardeşliği

Mustafa Kemal Türk milli mücadelesinin sadece Türkiye’nin mücadelesi olmadığı, bunun bütün doğunun mazlum milletlerinin davası olduğunu “Türkiye’nin bugünkü mücadelesi yalnızca Türkiye’ye ait değildir, müdafaa ettiği bütün mazlum milletlerin bütün şarkın davasıdır.” sözleriyle vurgulamıştır. Bugün de benzer günlerden geçiyoruz.

Türkiye Gençlik Birliği olarak Kudüs’ün Filistin toprağı olduğunu ve Atatürk’ün de en büyük düşman gördüğü emperyalizm belasından kurtulması gerektiğini tüm üniversitelerden haykırdık. Bölge ülkelerinin ve halklarının emperyalizme karşı dayanışmasına “Araplar bize ihanet etmişti” yanılgısı ile karşı çıkmak düşmanı güçlendirir. Filistin’in yanında olan mazlum milletler birleşmektedir ve güçlenmektedir. Emperyalist ve siyonist cephe ise hem kendi içinde hem dışarıda çatırdamaktadır. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi “Bütün mazlum milletler zalimleri bir gün mahv ve perişan edecektir.”

Türkler, Batı Asya coğrafyasındaki Araplarla 1000 yıldır kardeş. Batı Asya Birliği’ne hayat veren zemin budur. (3)

Dipnot:
1. Ömer Kürkçüoğlu, Osmanlı Devleti’ne Karşı Arap Bağımsızlık Hareketi (1908-1918), Ankara Üniversitesi Siyasi Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1982, s.120-123.
2. Jonathan Schneer, Balfour Deklarasyonu/Arap İsrail Çatışmasının Kökenleri, çev. Ali Cevat Akkoyunlu, Kırmızı Kedi Yayınları, İstanbul, Temmuz 2012, s.106.
3. Mehmet Bedri Gültekin, Batı Asya Birliği, Kaynak Yayınları, 2014, s.128

Eren Öztürk
TGB İstanbul Tıp Fakültesi (Çapa) Birimi Başkanı
İnciraltı Tarih Cemiyeti Başkanı

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler