YAZAR
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü 100 yılı aşkındır süredir kutlanıyor. Bu gün Amerika’da 1908 yılında 15 bine yakın kadının daha kısa mesai süresi ve hakkettikleri maaşı alma talebiyle başladı. Bir yıl sonra Amerika Sosyalist Partisi 8 Mart'ı Ulusal Kadınlar Günü ilan etmişti. Bu özel günü uluslararası hale getirme fikrini ortaya atan ilk kişi ise Clara Zetkin'dir.
26-27 Ağustos 1910’da Kopenhang şehrinde toplanan 2. Erternasyonel’e bağlı Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı'nda bir “Kadınlar Günü” düzenlenmesi önerisi getirildi ve bu öneri oy birliğiyle kabul edildi. 1921’de Moskova’da düzenlenen 3. Erternasyol’da ise “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” ismi benimsendi ve o günden beri bu isim kullanılmaktadır.
MOR ZEHİRLENMEYE KARŞI AY YILDIZLI TÜRK KADINI
Emperyalizm; her haklı mücadelenin önündeki engel olduğu gibi kadın mücadelesinin de önündeki en büyük engeldir. Kadının gerçek sorunlarından kopuk, Batı’dan fonlanan feminist örgütlerce her 8 Mart’ta yapılan eylemler, atılan sloganlar ve taşınan dövizler kadın mücadelesine zarar veriyor. 6 Mart'ta Ankara'da yapılan Yükselen Kadın Yükselen Türkiye Mitinginde kadın erkek yaşlı genç binlerce kişi gerçek kadın mücadelesinin nasıl verileceğini tüm Türkiye’ye gösterdi. Orada yapılan konuşmalardan ve sloganlardan anladım ki gerçek kadın mücadelesi buradaki insanlar gibi ayağı Türk topraklarına basarak, kadının gerçek sorunlarının farkında olarak işte böyle verilir.
Yürüyüşte ellerde yükseltilen dövizlerde de öne çıkan sloganlar Kadın hareketinde yeni bir sayfa açıldığının göstergesiydi. 8 Mart’ı erkek düşmanlığı olarak gösterilmeye çalışılanlara karşı kadın-erkek el ele mücadele sloganları vardı. Aile ilişkilerini ve özel hayatı tarumar eden gündüz kuşağı programlarına tepki vardı.
Bugün Türk kadınının sorunu Feminis gece yürüyüşü yapan örgütlerin iddia ettiği gibi mini etek giyip giymemesi veya sütyen takıp takmaması olmadığını düşünüyorum. Bunları kadının sorunuymuş gibi yansıtanlar kadınlara en büyük kötülüğü yapıyorlar. 6 Mart mitingi kadının sorunlarını ve çözümlerini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor: Bugün Türk kadını çalışmak, üretmek istiyor. Evini geçindirmek çocuklarını okutmak istiyor. Nitelikli bir eğitim almak ülkesine ve milletine yararlı olmak istiyor. Şiddetin ve ayrımcılığın her türlüsünü yok etmek istiyor. Evladı uyuşturucu bataklığına düşmesin istiyor. Evlatlarını kaçıran HDP’nin kököünün kurutulmasını istiyor. Tüm bu talepler aynı zamanda bir erkeklerin talebidir. Atatürk’ün söylemiyle güçlü bir millet olma yolunda azmeden halkımız bunu ancak erkeğiyle kadınıyla birlikte başarabilir. Fabrikada, tarlada, sporda, sanatta üreten kadınlar çoğaldıkça milletimiz aydınlığa ulaşacaktır.
Bu 8 Mart’ta da her yıl olduğu gibi feminist örgütler yüz kızartıcı görüntülerle meydanlardaydı. Biz görüntüleri izlerken biz utandık, onlar o pankartları taşırken utanmadı. Kadına hakaret edilen cinsel içerikli dövizlerle kadını hak ettiği özgürlüğe nasıl kavuşabilir? Buradan nasıl bir mücadele mevziisi yaratılabilir? Soyunmak ya da giyinmek hiçbir insanı özgürleştirmez. “Erkek devlet şiddetine itaat etmeyeceğiz”, “kocanı öldür” gibi sloganlar atarak yapılan erkek, aile ve devlet düşmanlığının kadınla ve kadın sorunuyla bir ilişkisi yoktur. Aksine bu sloganlarla yapılan mücadele tarifi kadını daha da kafeslere hapsediyor.
İşte Yükselen Kadın Yükselen Türkiye Mitingi büyük çözümü gösterdi. Ellerinde al bayraklarımızla kadınlar Aslanlı yoldan iktidara yürüdü. Türk kadının rengi kırmızı beyazdır ve çözüm ancak ay yıldızlı bayrağımızın altında olacaktır. Erkek düşmanlığının, devlet düşmanlığının, kadının bedeninin metalaştırıldığı anlayışın Türk kadınında ve Türk milletinde bugüne kadar bir karşılığı olmamış bundan sonra da olmayacaktır. Emperyalizm, feminizm ile kadının değerini düşürüyor.
Batı’nın çüreyen sistemi kendi içindeki kadınları olduğu gibi Türk kadınını da o bataklığa çekmeye çalışıyor. Hep birlikte dönüp aynaya bakalım bir de Batı’ya. Kadınlarımızla gurur duyalım. Üretimin her alanında emeğiyle ülkemizin ilerlemesinde öncülük yapan kadınlarımız var. Kadına şiddette, eğitimde eşitlikte yapacağımız devrimci adımlar var.
Batı’nın yozlaşmış kültürüyle kimi örgütlerin çağırsıyla 8 Mart’larda sokaklarda olanlar, kadın sorununun çözümünden çok uzak tam aksine kadına en büyük zararı verenlerdir. O meydanlarda kadın yoktur. O meydanlarda, kadınımızı mor kafeslere kapatmak isteyenler vardır.Batı’nın yozlaşmış kültürüyle her 8 Mart’ta meydanlarda olan insanlar kadın sorununun çözümünden çok uzak tam aksine kadına en büyük zararı veren kitledir. O meydanlarda kadın yoktur. Evlatlarını kaçıran HDP’nin önünde nöbet bekleyen annelerin mücadelesi bu yürüyüşlerin neresinde yer almaktadır? Türk kadınını mor zehirlenmeye mahkum bırakmayacağız. Bunu da erkeğiyle kadınıyla hep birlikte yapacağız. Olimpiyatlarda göndere çektikleri Türk bayraklarıyla göğsümüzü kabartan Nur Tatarlar, İrem Yamanlar olduğu müddetçe bu yozlaşmaya da izin vermeyeceğiz. Görüldüğü üzere emperyalizmin en büyük kozlarından mor zehirlenmeye karşı verdiğimiz mücadelede de Türk kadını en ön safta Türk milletine öncülük ediyor.
ATATÜRK VE TÜRK KADINI
‘’Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir.”
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde Türk kadınının yerini bu sözlerle belirtmiştir. Türk kadınının yeri, erkeğin dört adım gerisinde değil; ilimde ve fende erkeklerin geçtiği bütün öğretim basamaklarından geçerek güçlü bir millet olma yolunda azmeden milletimizin öncüsü konumunda olacaktır. Orta Çağ’dan kalan kadının yok sayıldığı günler Cumhuriyet devrimleriyle tarihin tozlu sayfalarına karışmalıdır.
Atatürk her zaman Türk kadınına güvenmiştir. Bu güvenin altında Kurtuluş Savaşı’nda Türk kadınının gösterdiği yüksek karakter yatmaktadır. Erkekler cephede savaşırken, Türk kadını cephenin arkasında kağnılarla yeri geldiğinde Şerife Bacı olmuş silah taşımış, yeri geldiğinde bir asker olarak Nezahat Onbaşı, Halime Çavuş olarak savaşmıştır. Emperyalizme karşı erkeklerle omuz omuza, yan yana mücadele etmiş; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına önderlik etmiştir. Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte de önemli kararlar alınmıştır. Kadının eşit yurttaş sayıldığı Türk Medeni Kanun, 4 Ekim 1926’da meclisten oy birliğiyle geçerek yürürlüğü girmiştir. Türkiye Cumhuriyeti ayrıca kadına seçme seçilme hakkı tanıyan dünyadaki ilk ülkelerdendir. Bu hakkın verilmesinde Afet İnan’ın katkısı büyüktür.
Mustafa Kemal Atatürk, Türk toplumunun muasır medeniyetler seviyesine yükselmesindeki en büyük adımın eğitim olduğunu belirtmektedir ve ancak erkeğiyle, kadınıyla eğitimde ilerlemenin olmasının bizi ilerleteceğini söylemiştir. Atatürk’e göre bir halkın yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça ilerlemek mümkün değildir. Bunun için de 15-21 Temmuz 1921’de toplanan Maarif Kongresi’nde 250’ye yakın erkek ve kadın öğretmen bir araya gelmişti. Milli Mücadele bir yandan cephede devam ederken diğer yandan erkek ve kadın öğretmenler gelecekte kurulacak ülkenin yeni nesillerini birlikte inşa edeceklerinin mesajını veriyordu.
Bugün de koşullar aynıdır. Türkiye, Yükselen Asya Çağı’yla yükselmeye devam ediyor. Türk kadını sporda, sanatta, edebiyatta ülkemizi tüm dünyada gururla temsil ediyor. Hacire Ana ile PKK’nın kaçırdığı evlatlarına kavuşuyor, tüm kadınlarımıza cesaret aşılıyor.
Kadınlarımız özgürlüğüne ancak üretimde daha fazla yer alarak kavuşur. Üreten Türkiye, üreten kadınlarıyla çok daha güçlü. Erkeğiyle, kadınıyla Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde ilerlemeye devam edeceğiz.
6 MART’TA TANDOĞAN’DAN HAYKIRAN SES: ESMA GİBİ ÇEVİK, AYBÜKE GİBİ YALÇIN’IZ
6 Mart’ta TGB ve CKD’nin birlikte düzenlediği “Yükselen Kadın, Yükselen Türkiye” mitinginde Türk milleti tek yürek oldu. Sporda bayrağımızı göndere çeken sporcu kadınlar, çiftçi kadınlar, sanatçı kadınlar, evladını PKK’nın evlatlarını kaçırdığı yiğit kadınlar, erkeklerle birlikte miting alanını doldurdu. Kadın yükselirse, Türkiye yükselir dedi. Ellerinde Türk bayraklarıyla Anıtkabir’e yürüdüler ve tarihe geçtiler. Her yıl karşımıza çıkan 8 Mart yürüyüşlerinden oldukça farklıydı. Her 8 Mart devlet düşmanlığının yapıldığı alanlara dönüşürken, bu yürüyüş ülkemiz için şehit olan kadın askerlerimiz için de yapıldı. “Kocanı Öldür” dövizleri bu yürüyüşte yoktu, tam aksine kadınlarımız eşleriyle birlikte yürüdüler. Ellerinde Türk bayrağıyla “Cumhuriyet Kadını Görev Başında” sloganlarının atıldığı tek kadın yürüyüşü oldu. Anıtkabir’e Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün huzuruna çıktık. Türk milletinin erkeğiyle, kadınıyla Ata’sının izinde olduğunu tüm Türkiye’ye gösterdik.
Yazıma her ne kadar bu yürüyüşte çok istemesine rağmen yer alamasa da kardeşinin olduğunu bilen ve bir anne olan ablamın sözleriyle bitiriyorum. “Yürüyüşte olmayı çok istedim, içim gitti olamadım ama seninle gurur duyuyorum kardeşim.”
İbrahim Çoğaşlıoğlu | TGB İzmir İl Yöneticisi
tgb.gen.tr