Bağımsızlık destanının dizisi: Kurtuluş

Kurtuluş dizisi, emperyalizme karşı canıyla malıyla mücadele eden yoksul Anadolu insanının tüm mazlum milletlere önderliğinin yansımasıdır.

Bağımsızlık destanının dizisi: Kurtuluş

YAZAR

Bundan 96 yıl önce Türk milleti destanına yenisini ekledi. Emperyalizme karşı mücadelede kazanılan zafer sadece Türk milletine değil tüm ezilen milletlere ışık saçtı. Sistemli olarak İnkılap Tarihi derslerinden itibaren gördüğümüz Milli Mücadele’nin önemini bu günlerde daha iyi kavrıyoruz. Yazımızda Türk milletinin bağımsızlık mücadelesine değinmekle birlikte ana temaya bunu yerleştirmeyeceğiz. 20’li yaşlarda olan tüm gençliğin okullarında ya da milli bayramlarda TRT’den izleme fırsatına eriştiği Kurtuluş dizisini ele alacağız.

Turgut Özakman’ın kaleminden çıkan Şu Çılgın Türkler romanından diziye uyarlanan Kurtuluş, ilk kez 1994 yılında yayınlandı. Ziya Öztan’ın yönetmenliğini yaptığı dizi II.İnönü Zaferi’nden Türk askerinin İzmir’e ayak bastığı tarihi ve Mudanya Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasını da içerisine alarak Mustafa Kemal’in Bursa Şark Tiyatrosu’nda öğretmenlere yaptığı konuşmaya kadar olan aralığı kaliteli şekilde özetlemekte. 2018 yılına kadar Kurtuluş Savaşımızın etkisini daha başarıyla anlatan başka eser yaratılamamış durumda. Türk yönetmenleri ve yapımcıları açısından bir işaret olmalı bu durum.

“Büyük oğlanı Balkan harbinde kaybettim, ortancayı Çanakkale’de, küçüğü vermem.” diyen, savaşlardan yorulan Anadolu kadınıyla başlamaktadır Kurtuluş. Anadolu insanı malını da canını da vermiştir. 1914’ten beri kesintisiz savaşın içerisinde bulunan Türk milleti, bağımsızlık bilinciyle zaferini yaratacaktır. Ancak o zafere kadar bağımsızlığın ekmek kadar su kadar önemli olduğunu anlayıp mücadeleye öyle atılmıştır. O bilinç olduktan sonra Türk milletini kim tutabilirdi?

Mücadeleye ikna olanlar İnebolu’dan Ankara’ya mühimmat ve insan sevkiyatı güzergahını oluşturup büyük güçlerle kavgaya tutuşuyorlardı. Peki o güzergaha ne demeliydi insanlarımız? İsmi de mücadelenin anlam ve önemini yansıtmaktaydı; İstiklal Yolu. Yakup Kadri dizide, İnebolu’ya ayak bastığında bir komutandan öğreniyordu bu yolun ismini.

Milletin egemenliğinin timsali olan Büyük Millet Meclisi, Çaldağı düştüğü vakit gergin bir bekleyiş içindedir. Savaşın tüm sorumluluğunu üzerine alan vekillerin yüzlerinden hissediyoruz. Savaşı kaybettiğimizi söyleyerek bilgilendirme yapan eski subaya, vekillerden biri soruyor: “Bir dağ düştü diye savaş mı kaybedilir?” Meclisin yüksek iradesi bu soruda vücut bularak dizide kendisini gösteriyor. En umutsuz olunan zamanda meclisin ortak aklı mücadeleyi kesintisiz devam ettirme kararlılığıyla hareket etmiştir.

Kurtuluş dizisindeki geçişler ise Türk ve emperyalist kuvvetlerin aynı vakitler içerisindeki ruh hali ve psikolojisini gayet net yansıtmakta. Burayı birkaç örnekle açıp belirtmekte fayda var. İzmir’de Yunanlar eğlence düzenlerken, Türk mühendisler hayatları pahasına patlama tehlikesi olan top mermilerini inceltiyorlar. Yunan taarruzunu geri püskürttüğümüz Sakarya Meydan Muharebesi esnasında “Duatepe’yi aldık!” diyerek sevinç çığlığı atan Türk askerlerinin ardından Ankara’da meclis önünde Sakarya Marşı’nı okuyan topluluğa rastgeliyoruz. Yunan ve İngiliz tarafında ziyafetler ve eğlenceler olurken aynı görüntü sonrası cepheye gizlice adım adım ilerleyen Türk kağnılarını görmekteyiz. 26 Ağustos’ta Büyük Taarruz başladığı vakit bir yanda tarlalarına gelen Türk askerini görünce sevinen Anadolu kadınını, diğer yanda ise Anadolu’nun İstanbul’la irtibatını kesmesinden Mustafa Kemal’e darbe olduğunu zannedip sevinen Sait Molla ve Ali Kemal gibi vatan düşmanlarını görüyor gözlerimiz.

Ve tabi Fahrettin Altay paşanın destanlar yazan Süvari Kolordusu… Düşmanın geri cephesini çökerten, psikolojik ve askeri darbeler vuran süvariler, başarımızın yapıtaşlarından birini oluşturmuştur. Muammer Sun yapıtlarıyla bir arada gelişen Türk süvari hücumları dizinin coşku ve heyecanını artıran sahnelerle karşımıza çıkıyor. Süvarilerimizi gördükçe düşmanda beliren korku dolu bakışlar, cephanelerinin ve yiyeceklerinin yok edilmesinin önüne geçemiyor.

Dizide, Turgut Özakman’ın eserinde yer verdiği gibi gerçeklik ve kurgu arasında bir düzen oluşturulmuş durumda. Yazılan kurgu hiçbir zaman gerçekliğin dışarısına çıkmıyor. Kurtuluş’taki en öne çıkan iki kurgu karakter; Yüzbaşı Faruk ile varlıklı ailenin kızı Nesrin. İsimleri belki aynı olmasa da Milli Mücadele’de yan yana gelmiş veya gelme ihtimali çok kuvvetli iki insanı meydana getirmekte. Yüzbaşı Faruk, işgal altındaki İstanbul’da İngiliz teğmene selam vermemekle suçlanınca özür dilemeyi kendisine yediremeyerek Anadolu’ya geçip mücadele edecek onura sahip vatansever Türk subayını yansıtıyor. Nesrin ise İstanbul’da saltanat ve İngiliz yanlısı varlıklı bir ailenin vatansever kızı olarak Anadolu’ya geçip bağımsızlık mücadelesine hastanelerde hemşire olarak katkıda bulunuyor.

Türk askeri kahramandır ancak savaşırken yorulmayacak değil, savaş yorgunluğu da gösteriliyor dizide. Komutanlarını muharebede kaybeden ve bir köye yaklaşan birlik, Anadolu insanına umut aşılamak için yorgunluğuna rağmen nizami şekilde sıra oluşturarak giriyor köye. Köydeki asker kaçakları dahi eline silahını alıp düzenli ordunun emir altına giriyor.

Bir yandan savaş cephede en ateşli haliyle sürüp giderken diğer yandan Mustafa Kemal’in ileri görüşlülüğünü dizi boyunca görmekteyiz. Öğretmenler Derneği Genel Kurulu, savaşın çetin döneminde yapacağı toplantıyı iptal etmek istemesine rağmen Mustafa Kemal “Cehaletle savaş düşmanla savaştan daha önemsiz değil.” diyerek buna engel olmakta ve hatta açılış konuşmasını o yapmaktadır. Toplantıda yaptığı konuşma esnasında cephemizin yarıldığı haberini vermek için yanına gelen emir subayının “Hemen gidelim Paşam.” sözlerine rağmen onun söyleyecek bir sözü daha vardır. Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal, erkek öğretmenlere “Hanımefendileri neden ayrı oturttunuz? Sizin kendinize mi güveniniz yok, yoksa Türk kadınlarının faziletine mi?” diyerek kadın-erkek eşitliğinin tohumlarını atmıştır. Yine bir sahnede asker kaçaklarının durumunu öğrenen Mustafa Kemal Paşa, “Anadolu’yu yüzlerce yıl canına, malına ihtiyacın olduğunda hatırlarsan onun dışında kaderine ve cehalete terk edersen sonuç böyle olur.” demektedir. Dizide bilime ve fenne olan ihtiyaç, geri kalmışlığın sıkıntılarını çeken bu subayların yakıcı meselelerinden birini teşkil etmektedir.

Kurtuluş dizisini bu zamana kadar gelmiş geçmiş diğer yapıtlarımızdan ayıran en önemli fark da Muammer Sun’un yarattığı ezgiler olsa gerek. Kurtuluş Savaşı’nın heyecanını, öfkesini, mutluluğunu, kaybetmeyi, kazanmayı yani özetle, adeta her halini yaşayarak müziklerine yansıtmıştır.

Yazımızın başında da değindiğimiz üzere şu andaki gençlik özellikle bu önemli eserden uzak tutuluyor. Kurtuluş dizisi Türk milletinin bağımsızlık destanının canlandırılmasıdır, emperyalizme karşı canıyla malıyla mücadele eden yoksul Anadolu insanının tüm mazlum milletlere önderliğinin yansımasıdır. Türk gençliğine tarihini unutturmak isteyenler Kurtuluş gibi dizileri de unutturmaya çabalamışlardır. Ancak Türk milleti nasıl ki FETÖ’ye, PKK’ya toplamda ABD’ye karşı mücadele ederken Atatürk ve Cumhuriyet değerlerine sarılıyorsa, Kurtuluş gibi unutturulan/unutulan eserleri de bilincine çıkaracaktır.

Okan Özkan

TGB Genel Sekreter Vekili

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler