Bağımsızlık Programı Batı Modernizmine Karşı

Türkiye kurulan yeni dünyada bağımsızlığı konusunda büyük adımlar atıyor. Bu adımlar Lozan’ın maddeleri gibi çarpıcı ve gerçektir.

Bağımsızlık Programı Batı Modernizmine Karşı

YAZAR

Sık sık göz atarım… Tarihte yaşanmış olayların yıl dönümlerine… Aslında geçtiğimiz yıllarda da bakmama rağmen bu yıl bir şey dikkatimi çekti. Ağustos’u diğer aylardan ayıran bir nokta var. Milli Kurtuluş Tarihimiz için dönüm noktası olan olaylar hep bu ayda gerçekleşti.

Nedir onlar?

Türk milleti için Milli Kurtuluş Savaşı’nın başlaması, Erzurum Kongresi, 2016’daki İstanbul Yenikapı Mitingi, Anafartalar Zaferi, Sevr Antlaşması, Kıbrıs Barış Harekatı, Sakarya Meydan Savaşı, 30 Ağustos Zaferi, Tayyare Bayramı...

Bütün olayları uzun uzun yazmak istedim. Bu tarihler alelade tarihler değildir. Her biri derin anlamlar taşımaktadır. O anlamların bizdeki tezahürü bugüne ışık tutmaktadır. Türkiye 100 yıl öncekinden farklı mücadele vermemektedir. Dün Çanakkale’de verilen mücadele neyse, bugün PKK’ya karşı verilen mücadele de aynıdır. Kıbrıs için yapılan yoğun mesailerin benzerini bugün Doğu Akdeniz’de, Libya’da ve Kıbrıs’ta yine görüyoruz. Erzurum Kongresi’nde ilan edilen kararları hukuk, ekonomi, güvenlik, sağlık ve eğitim alanlarında ilan edilen kararlar görmeye devam ediyoruz. Ve yine tanıklık ediyoruz… Sevr Antlaşmasını imzalayanların mirasını bugün de devam ettirmek isteyenlerle ona karşı vatan mücadelesi verenlere…

LİBYA PETROLLERİNE GÖZ MÜ DİKTİK?

Libya’da ABD ve Fransa’nın desteğiyle gayrı meşru şekilde kendini devlet başkanı ilan eden Hafter’e karşı Türkiye ve Rusya, meşru yönetim olan Ulusal Mutabakat Hükümetini destekliyor. Libya’daki saflar da Türkiye’deki gibi netleşmiş durumda. Bir yanda ABD’nin çıkarları, bir yanda da Libya halkının çıkarları var. Türkiye, emperyalizme karşı Libya halkıyla dayanışma içinde. Önce Hafter yenilgiye uğratıldı, işgal ettiği topraklar elinden alınmaya başlandı. Şimdi de Türk ordusu bir eğitim tugayı göndererek Libya ordusunun düzenli hale gelmesine yardım edecek. Peki, bunların karşılığında Türkiye’nin çıkarı ne?

Türkiye’de gözü kör muhalefet bir yaygara kopardı gitti. “Türkiye Libya’nın petrollerine göz dikti. Libya’dan geri çekilin.” Türkiye’nin Libya’yla iyi ilişkiler kurmasından rahatsızlık ancak emperyalizmin çıkarlarının yanında olmakla açıklanabilir. Çünkü Libya, Türkiye için bir “sömürge” olmaktan ziyade stratejik ortaktır. Türkiye ile Libya arasında imzalanan Deniz Yetki Alanları Sınırlandırmasına Dair Mutabakat Muhtırası, en çok emperyalist Batı’yı rahatsız etti. ABD, Fransa gibi devletler, Doğu Akdeniz’de bu mutabakatın kapsadığı alanda eskiden olduğu gibi elini kolunu sallayarak gezemeyecek. Libya’nın son 10 yıldır yaşadığı süreç gösterdi ki, iki ülke arasındaki ilişki menfaat ilişkisinden öte bir kader birliğidir. Libya’ya yönelen emperyalist saldırının benzeriyle Türkiye de karşı karşıyadır. İki ülke şimdi güçlerini birleştiriyor. “Gel kardeşim, emperyalist saldırıyı birlikte püskürtelim” diyor. Aynı Atatürk’ün yaptığı gibi. Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı sırasında Irak ve Suriye’de emperyalist sömürüye karşı başlayan ulusal kurtuluş hareketleriyle ilişki kurması, güçlerimizi birleştirelim çağrısı, ilerleyen yıllarda Sadabad ve Balkan Paktı’nın kurulması… Hepsi kan emici emperyalizme karşı Avrasya ülkelerinin dayanışma göstergesidir. 100 yıllık miras bugün yine vücut buluyor.

ÖZAL EKONOMİSİNDEN KOPUŞ, DEVLETÇİLİĞE YELKEN AÇIŞ

Türkiye’nin emperyalist Batı kanadından her geçen gün koptuğu bugünlerde Atatürk’ün bir sözü daha geçerliliğini ispatladı: “Siyasi, askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa kazanılan zaferler kalıcı olmaz.” Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Yeni Ekonomi Programını açıkladı. Programa göre Türkiye’de ekonomik anlamda milli bağımsızlık dönemi başlıyor.

“Birileri Doğu Akdeniz'i parsel parsel uluslararası şirketlere paylaştırırken biz ne yapacağız, oturacak mıyız? Sonra Akdeniz'de ayağımızı suya atamayacak noktaya geleceğiz. Egemenlik ve bağımsızlık noktasında böyle bir şey olabilir mi?” Bakan Albayrak’ın bu sözleri özetle son 6 yıldır yürütülen siyasi ve askeri mücadelenin ekonomik zaferle taçlanmazsa kalıcı olmayacağı anlamını taşıyor. Siyasi ve ekonomik bağımsızlık… Bu Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinin temelidir. İşte 31 Ağustos 1925’te ilan edilen Tayyare Bayramı da bu felsefenin sonucudur. Uçak üretmek, üretim seferberliğiyle olabilirdi. Önce uçağın hammaddesi olan demirin üretilmesi, uçağın diğer aksamları için gerekli sanayinin yaratılması, uçak mühendislerinin yetiştirilmesi… Eğer bunları üretmezseniz, uçak da üretemezsiniz. İstikbali kuracağınız göklere de erişemezsiniz. Bu üretim seferberliği ancak ekonomik bağımsızlıkla gerçekleşebilir. Demiri üretmezseniz, mühendis yetiştirmezseniz, sanayi kurmazsanız, yabancı devletlerin “biz size uçak satarız” telkiniyle yetinirseniz, o devletlerin istikbalinin bir parçası olursunuz.

Türkiye Cumhuriyeti bunu daha önce başardı. Bugün yine aynı felsefenin iktidara geldiğini görüyoruz. Turgut Özal’la başlayan liberal ekonomi modeliyle Türkiye üretmekten uzaklaşırken dibine kadar da borca batmıştı. Bırakın üretim için bütçe oluşturmayı, mevcut borcu da yeni borçlarla kapatır olmuştu. Berat Albayrak’ın açıklaması bu bağlamda büyük önem taşımaktadır. Türkiye Özalların ekonomisinden uzaklaşıyor, Atatürk’ün devletçilik politikalarıyla yeniden kucaklaşıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Karadeniz’de 320 milyar metreküplük doğalgaz bulunduğunun müjdesini vermesi de bunun en büyük göstergesidir. Türkiye, bu keşfi tamamen milli imkan ve yöntemlerle yapmıştır.

MASALLAR VE GERÇEKLER

Başta Türkiye olmak üzere tüm dünya tarihi günlerden geçiyor. Koronavirüs süreciyle yaşadığımız süreç bizlere bir gerçeği yüzümüze vurdu. Toplum sağlığının her şeyin başı olduğunu bir kez daha kavradık. Ama bu sefer en kanlı canlı haliyle kavradık.

Türkiye’nin salgınla baş edebilir hale gelmesi, üstüne diğer ülkelere de (bu ülkelerin içinde dünyanın “gelişmiş” ülkeleri de mevcut) yardım göndermesi ancak “kamuculuk”la yapılabilirdi. Türkiye de onu gerçekleştirdi. Koronavirüs tedavisinin ücretsiz olduğu nadir ülkelerden biriyiz. Bu dönemde hızla 2 büyük pandemi hastanesi inşa ettik. Üreticinin ekonomik sıkıntılarını azalttık. Toplum refahını birinci plana aldık. En önemlisi de dersler çıkardık. İleride neler yapmamamız gerektiğini biliyoruz. Bu yüzdendir ki salgında en az zarar gören ülkeler arasına girdik.

Siyasi ve ekonomik bağımsızlığın rotası halkçı, kamucu politikadır. Türkiye’nin bu dönemdeki en önemli kazanımı budur. Salgınla başarıyla mücadele edip atlatabilirsiniz ama devamında ülkeyi ayakları üzerine güçlü ve kararlı bir şekilde durduracak harç kamuculuktur. BMC, Baykar, ASELSAN, TOGG vb. büyük girişimlerle Türkiye hem kendi sanayisini üretiyor hem de kendi halkının refah seviyesini yükseltiyor. Halkçılık bugünün kaçınılmaz gerçeği haline geldi.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Biz masalları olan bir coğrafyanın çocuklarıyız. Bize yüz elli yıldır modernleşme adı altında başkalarının hikâyeleri anlatıldı. Artık kendi hikâyemizi yazma zamanıdır” sözleriyle gündeme geldi, çeşitli tartışmaların odağı oldu. “150 yıllık masal derken neyi kastediyor” denildi, “Türk devrimleri hedef alınıyor” denildi, “Çıksın açıklasın” denildi. Denildi de denildi… İbrahim Kalın da çıktı açıkladı: “Bizim büyük hikayemizin içinde Osmanlı da var Cumhuriyet de var. Abdülhamit de var, Atatürk de var. Nazım Hikmet de var, Necip Fazıl da var. Kemal Tahir de var, Yahya Kemal de var. Bunları kavga ettirmek bize bir şey kazandırmaz. İyisiyle, kötüsüyle, hatasıyla, sevabıyla, hezimetiyle, zaferiyle onlar hikayemizin bir parçası. Modernleşme adı altında dayatılan hikaye bizim hikayemiz değil. Bize modernleşme adı altında dayatılan hikayenin içinde beyaz olmayan adam yok. Siz yoksunuz, ben yokum, Çin medeniyeti, Hint medeniyeti, Afrika medeniyeti, Latin Amerika, hatta Rusya yok. Biz üzerinde deney yapılan, medeniyet götürülmesi gereken kişiler olarak görüldük hep. Ben diyorum ki bizim büyük hikayemizin özünde bu itiraz var, bu direniş var. Bugün bu ruhu Türkiye tekrar kuşanmak zorunda ve ben tekrar kuşandığını düşünüyorum. Bugünün şartlarında... Türkiye bugün dünya sistemi içerisinde antiemperyalist bir duruş sergiliyor mu sergilemiyor mu? Soralım. Sisteme kim itiraz ediyor?”

İbrahim Kalın açıkça Türkiye’nin bağımsızlığına vurgu yaptığını ifade etti. Batı bize 200 yıldır “modernleşme” adı altında sahte özgürlükler, milli kimliğimizden kopuş ve yabancılaşmayı dayattı. Sonuç olarak bugün Türkiye’nin belli kesimleri Zeytin Dalı Harekatına, Libya’nın bağımsızlık mücadelesine Türkiye’nin desteğine, Rusya ve Çin’le ABD’ye karşı ittifak yapmaya karşı çıkıyor. Neden? Çünkü karşı çıkılan Batı, Doğu toplumuna göre daha modern. Biz bu adımlarla modern olana karşı çıkıyoruz yani “geri” olana sarılıyoruz. Peki, gerçekte öyle mi? Modern ABD, koronavirüs sürecinin en başarısız ülkesi. Kendi hastalarına bile bakamadı. Dünya Sağlık Örgütüne yardım yapmaktan vazgeçti. Virüs için Çin’i suçladı. Kendi “modernizmi” ABD’yi yiyip bitirdi. Ama ABD’nin hedef aldığı Rusya ve Çin, Türkiye’yle birlikte bütün dünyanın yardımına koştu. Şimdi bu ülkelerde virüs aşısı üretiliyor. İleri olan hangisi? Bir ülkenin içişlerine karışıp kendi menfaatini sağlamak isteyenin tarafında olmanın nesi modernizm? Bir ülkenin bağımsızlığını savunmanın nesi Ortaçağcılık?

Amerikan hegemonyasının çöküşe geçtiği, Asya’nın yükseldiği yeni bir dünya kuruluyor diyoruz son yıllarda. Türkiye de bu yeni dünyadaki bağımsızlığı konusunda büyük adımlar atıyor. Bu adımlar Lozan’ın maddeleri gibi çarpıcı ve gerçektir. Batı’nın 200 yıllık masalları Türkiye’nin 100 yıllık bağımsızlık gerçeğini kabul etmek zorunda kalmıştır.

Kaan Arslan

Kırmızı Beyaz Genel Yayın Yönetmeni

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler