Bandırma Vapurunun Kumandanını Reddedenler

Türk milleti ve Türk gençliği, yeniden tarih yazmaya kalkan karşı devrimcilere mevzi vermeyecek. Bugün hep birlikte Bandırma Vapurundayız.

Bandırma Vapurunun Kumandanını Reddedenler

19 Mayıs yaklaştıkça tekrar tekrar Mustafa Kemal’in Vahdettin tarafından görevlendirildiği yalanı karşımıza çıkartılıyor. Yalan tarihi yazılıyor. Vahdettin’den bir kahraman yaratılmaya, Kurtuluş Savaşı’nın ideolojisi saptırılmaya, Türk devriminin yarattığı mucize ve istiklal için verilen destansı mücadele küçümsenmeye çalışılıyor. Bu yalanları savuran kimseler; sadece Atatürk’ün yapıtlarına ve bağımsızlıkçı ruhuna savaş açmakla kalmıyor; ülkemizin kuruluş dinamiklerine ve de en önemlisi gerçeklere karşı tavır alıyor. Bu tartışmanın esasını ve içyüzünü anlamak için, Mustafa Kemal ve Vahdettin arasındaki ilişkiyi kronolojik bir şekilde, bilimsel çerçevede incelemek yeterli.

Sultan Abdülaziz'in oğlu Yusuf İzzeddin Efendi’nin ölümü üzerine, 1916 senesinde Vahdettin; Osmanlı İmparatorluğu’nun veliahtı konumuna yükselmiştir. Vahdettin’in yeterli tahsili, eğitimi ve donanımı yoktur. Dünyaya geldiği günden beri padişahlık gibi bir mevkide gözü olmamış, fiziksel rahatsızlıkları ve hastalıkları yüzünden kendini bu makam için hazırlamamış, eğitmemiştir. Ancak şartlar sonucunda ilk olarak veliaht, ardından da padişah olmuştur. Aynı tarihlerde ise Mustafa Kemal, Arabistan bölgesinde General Falkenhein ile taktiksel çelişkilere ve fikir ayrılıklarına düşmüş durumdadır. General’in, Osmanlı çıkarları yerine Almanya’nın çıkarlarına uygun bir politika izlediğini düşünen Mustafa Kemal, bu durumu yönetim mekanizmasına iletmiş ancak istediği cevabı alamamıştır. Mehmetçiğin, nicelik ve nitelik yönünden eksik, materyal bakımından kıt olduğu şartlarda hücuma kalkmasının kıyım olduğunu düşünen Mustafa Kemal, 4 Ekim 1917’de Ordu Komutanlığı’ndan istifa etmiştir.1 Ardından İstanbul’a gelmiş, burada çeşitli görevler almıştır. İleride idam fermanını yayınlayacak olan Vahdettin ve saltanatı kaldırıp cumhuriyeti ilan edecek olan Mustafa Kemal’in yolu burada kesişmiştir. Mustafa Kemal, Vahdettin’in yaveri olmuştur. Vahdettin ve içerisinde Mustafa Kemal’in de olduğu heyet, 1917 Aralık ayında Almanya seyahatine çıkmıştır.

Vahdettin, 1917’de veliaht olduğu sırada yaptığı Almanya ziyaretinde. Hemen arkasında, ziyarete ordu temsilcisi olarak katılan Mustafa Kemal Paşa var. Vahdettin ile Mustafa Kemal’in beraber göründükleri tek fotoğraftır.
Vahdettin, 1917’de veliaht olduğu sırada yaptığı Almanya ziyaretinde. Hemen arkasında, ziyarete ordu temsilcisi olarak katılan Mustafa Kemal Paşa var. Vahdettin ile Mustafa Kemal’in beraber göründükleri tek fotoğraftır.

Mustafa Kemal ve Vahdettin, birbirini incelemeye ve tahlil etmeye bu seyahatte başlamıştır. Mustafa Kemal, daha o tarihlerde Alman kurmaylara karşı savaşın iyi gitmediğini açıkça beyan ve tahlil etmiştir. Vahdettin ve yanındaki heyet, 20 günlük seyahatin ardından İstanbul’a dönmüştür. İstanbul’a Vahdettin ile birlikte dönen Mustafa Kemal sağlık problemleri nedeniyle tedavi görmüş ve bir süre aktif görev almamıştır. Mustafa Kemal’in, 4 Ekim 1917’de ters düştüğü ve ters düşme sonucunda istifa etmeye mecbur kaldığı cephenin komutanı General Falkenhein’in yerine General Liman von Sanders getirilmiş, Mustafa Kemal de Ağustos 1918'de 7. Ordu’ya tekrar komuta etmeye başlamıştır.

3 Temmuz 1918'de Sultan Reşat'ın ölümü üzerine Vahdettin tahta çıkmıştır. Vahdettin padişah olduktan 4 ay sonra, 11 Kasım 1918 tarihinde de I. Dünya Savaşı bitmiş ve Türk milleti için mücadele asıl o zaman başlamıştır. Bu gelişmeler sonucunda İstanbul’a dönen Mustafa Kemal, boğazdan karşıya geçerken demir atmış İngiliz ve Fransız donanmasını görmüş ve o sırada tarihe yazılacak olan, “Geldikleri gibi giderler” sözünü söylemiştir. Ardından dur durak bilmeyen politik bir mücadeleye girişen Mustafa Kemal, vatanın bağımsızlığı için değerlendirebileceği fırsatları kovalamaya başlamıştır. Resmi olarak işgal altında olmasa dahi, düşman askerleri tarafından kuşatılmış olan İstanbul’da, işgali bitirmek ve çözüm üretmek için çalışmalara başlamıştır.

Savaş sonucu düşen hükümetin yerine yeni bir hükümet kurulacaktır. Bu hükümette Mustafa Kemal de Harbiye Bakanı olmak istemektedir.2 Mustafa Kemal gelişmelerden kopmak istemez, teslimiyetçi çizgilere karşı savaşmak ve süreci yönetebilmek için de dışarıdan bir gözlemci olmak yetersizdir. Hükümete girme çabası da bu yüzdendir ancak bu girişim istek ve talep olmaktan öteye geçemez. Mustafa Kemal, somut gelişmeleri basından ve kendi tahminlerinden değil; hükümetin içinden öğrenme, takip etme ve müdahil olma isteğinden vazgeçmemiştir. Hükümette yer alamasa dahi İsmet Paşa sayesinde bilgi ve istihbarat elde etmiştir. İsmet İnönü o sırada Harbiye Bakanlığı müsteşarlığı görevini yürütmekte ve barış koşullarını hazırlama komisyonuna başkanlık yapmaktadır.3 İsmet Paşa, sürecin içindedir, Harbiye Bakanlığı'nda ve ülkede olan bitenden birinci elden bilgi sahibidir. Bu nedenle dikkati elden bırakmadan Mustafa Kemal'le sürekli görüşmüş ve fikir alışverişi yapmıştır.

Mustafa Kemal politik atılımlar haricinde ilk günden beri basın ve propagandanın önemini fark etmiş, bu kapsamda da çalışmalar yürütmüştür. İlişkide olduğu ve takip ettiği gazetelerin yanı sıra kendisi de bir gazete çıkarmıştır. Minber gazetesi, 1 Kasım 1918 Cuma günü yayınlanmaya başlamıştır; gazetenin kurucuları Fethi Okyar, Dr. Rasim Ferit Talay ve Mustafa Kemal'dir.4 Hükümete ve ateşkes anlaşmasına karşı muhalif bir tavır sergileyen gazeteyi Mustafa Kemal, kamuoyuna ve saraya mesaj vermek için bir araç olarak da kullanmıştır. Sürecin keskinleştiği sırada yayımlanan bir sayıda Mustafa Kemal “Arıburnu ve Anafartalar'daki büyük savaşların biricik kahramanı” ve başkent İstanbul'u kurtaran kişi olarak nitelendirilmiş, bir de söyleyişisi yayınlanmıştır.5 Bu söyleyişi de gazetenin “ordu ve siyaset ilişkileri” hakkındaki sorusunu Mustafa Kemal, bir asker olarak “siyasetle uğraşmadığını, siyaseti askerliğin uğraş alanı dışında gördüğünü” belirtmiştir. Ancak bir ordu komutanı olarak da “kutsal vatanımızın ve talihsiz ulusumuzun kurtuluşu ve yararını ilgilendirdiği için” siyasetin akışının içine ordunun ne yolda katıldığını düşünmekten de geri kalmadığını belirtmiştir. Ahmet Hulki, 19 Kasım 1918 tarihli sayı için yazdığı yazıda "Yurdun geleceği Mustafa Kemal'den büyük hizmetler beklemekte haklıdır” vurgusuyla birlikte Mustafa Kemal’in hizmetlerinden bahsediyor; halkın gözünde Çanakkale’deki hizmetleriyle kahraman olan Mustafa Kemal Paşa’yı siyasi olarakta ön plana çıkarmaya çalışıyordu. Minber eleştirel ve muhalif tavrı sonucunda maruz kaldığı sansüre ve bunun üstüne gelen mali yetersizliklere karşı dayanamadı ve 20 Aralık 1918'de son sayısını çıkararak yayınına son verdi. Mustafa Kemal’in bütün bu çalışmalarının ve girişimlerinin esası, siyasi olarak etkin bir role bürünüp vatanı kurtarmaktı. İsmet İnönü, Mustafa Kemal’in bu çabaların temelini: “Türkiye'yi siyasi yoldan, siyasi tedbirlerle kurtarmak esasına dayanıyordu” şeklinde tanımlamaktadır.6 İsmet İnönü, bu düşünceye şöyle açıklık getirmiştir: "Atatürk'e egemen olan fikre göre iyi bir hükümet, hedefini, durumunu iyi bilen bir hükümet, memleketin kuvvetini uygun ve elverişli şartlarda değerlendirerek çok iş yapabilirdi. (…) Atatürk'ün düşüncesine temel oluşturan bu esasa göre istediği gibi bir hükümet kurulur, kendisi de Harbiye Nazırı (Savaş Bakanı) olursa, galip devletlere karşı yeni bir politika izlemek, Türk olmayan yerleri zaten bırakmış olan Türkiye'yi kurtarmak olanaklıdır. Kurulacak onurlu, saygın bir hükümet, buna göre bir dış politika izleyerek, büyük devletleri yeni bir doğrultuya çevirebilirdi. Bu olanaklar araştırılırken, bir taraftan da siyasal önlemlerin sonuçta bir çatışmaya, bir savaşa varması olasılığına karşı ordu da hazırlanacaktır. Başlangıçta Atatürk'ün görüşü budur."7

İşgal altındaki İstanbul.
İşgal altındaki İstanbul.

Mustafa Kemal, bu siyasi çalışması ekseninde, İstanbul' da kaldığı altı ayda padişahla da altı kez görüşmüştür. Mustafa Kemal, bu görüşmeler bütününde saygıda ve nezakette kusur etmemiş, Vahdettin ile karşılıklı ilişkilerini geliştirmeye çalışmıştır. Mustafa Kemal’in, o süreçteki amelleri çerçevesinde padişah ile yakın ilişkilerde olması kritik öneme sahiptir. Diğer yandan Vahdettin’de Mustafa Kemal’in kimliğine muhtaç konumdadır. Her ne kadar İttihatçı önderler memleketi terk etmek zorunda kalmışlarsa dahi hala İttihat kadroları yönetimde ve birçok mekanizmada etkin ve aktif konumdadır. Buna nazaran Mustafa Kemal, Enver Paşa ile siyasi bir çekişme içerisindedir.

Vahdettin, 1917’de yaptığı Almanya seyahatinde yaveri olan Mustafa Kemal’in Almanlara olan karşıt fikirlerini hem şahsen biliyor hem de raporlarda görebiliyordu. Bu iki olgu, padişahı ve Atatürk’ü aynı çizgide birleştiriyor ve Paşa'nın elini güçlendiriyordu. Padişahın gözünde Mustafa Kemal, dürüst, vatansever ve güçlü bir kurmay subaydı.8 Vahdettin, bu somut veriler ışığında Mustafa Kemal’e tam ve eksiksiz bir güven duyuyordu. Bu olguları değerlendiren Mustafa Kemal, hem bağımsızlık ateşini yakmaya çalışıyor hem de Padişah’ın gözüne girmek istiyordu. Yaptığı siyasi hamleler ve oyunlar da başarılı olmuştu ancak yine de istediği mevkilere gelememiş, etkisiz kalmıştı. Bu girişimleri, zamanla bazı çevrelerde rahatsızlıkta uyandırmaya başlamıştı. Bütün bu girişimlerin yanı sıra Mustafa Kemal, saraya damat olarak girmeyi de denemiş, Vahdettin’in kızı Sabiha Sultan ile evlenmeye çalışmıştı. Her ne kadar başarılı olamasa da, bu izdivacın gerçekleştiği denklemde tarihin çok farklı seyredeceğini tahmin etmek mümkün. Bu girişimin de başarısız olması nedeniyle Mustafa Kemal’in siyasi kurtuluş ümidi günden güne tükenmekte, siyasi çözümler nazarında umudu azalmaktaydı. İstanbul’da İngiliz tahakkümü ve baskısı artmış, Mustafa Kemal’in çalışmaları zora girmiş ve istenilen etkiyi o tarihte hala uyandıramamıştı. O sırada Mustafa Kemal, yabancı kuvvetlerin donanmalarınca kuşatılmış bir başkentte bir direniş örmenin imkânsızlığını fark etmiş ve Anadolu’ya geçme planları yapmaya başlamıştı. Bu sırada Mustafa Kemal’in İstanbul’daki çalışmalarından rahatsızlık duyan yetkililer de onu uzaklaştırmanın gerekli olduğu konusunda tartışıyorlar, yaydığı fikirlerin ve söylemlerin tehlikeli olduğunu düşünüyorlardı. Bunun haricinde iç karışıklıkların önlenmesi de bir ihtiyaçtı. Bu kapsamda Mustafa Kemal’i, Samsun’a göndermeyi uygun buldular. Aynı zamanda, Mustafa Kemal gibi birçok komutanda Anadolu’nun çeşitli bölgelerine çatışmaları engelleme amacıyla görevlendirildi. Mondros Mütarekesi’nin güvenlik gerekçeleri ile müttefiklere memleketin herhangi bir yerini işgal hakkı tanıyan 7. maddenin uygulanmasını engellemek için görevlendirilen bu paşalar, bölgedeki istikrarı korumak için gönderilmişlerdi. Mustafa Kemal’de, İstanbul’dan uzaklaştırılmak istenen ve bölgedeki karışıklığı engelleme görevi yüklenen komutanlardan sadece biriydi. "Mili Mücadele’yi başlatması için 40.000 altın verildi” iddialarıyla kimi çevreler yalanlarına altyapı üretmeye çalışsa dahi, bu miktarda altın yaklaşık 300 kilo yapmakta. Her birimi, bölgesi ve karesi işgal kuvvetlerinin kontrolünde olan bir başkentte; hazinenin ve gelir-gider kalemlerinin bağımsız olduğunu düşünmek en basit ifadeyle cehalettir.

19 Mayıs 1919’da, Mustafa Kemal’in Samsun’a gitmesini sağlayan kronolojik zincir bu şekilde seyretmiştir. Vahdettin, "Mustafa Kemal, kurtar bizi!" dememiş; Atatürk bu siyasi rolü ve gücü kendi çalışmaları sonucunda elde etmiştir, gücünü kırmak isteyenlerin aldığı bu kararı da pragmatik bir yaklaşımla değerlendirmiştir. Burada karşımıza çıkan ‘’Kahraman Vahdettin’’ portresi değil; ileri görüşlü, vatansever ve zeki bir Mustafa Kemal karakteridir. Vahdettin, Mustafa Kemal konusunda kabinelerinde iki karşıt fikir olduğunu, hükümet içerisinde bir mutabık olmadığını da söylemektedir. Vahdettin, yayınladığı Mekke Beyannamesinde, Mustafa Kemal’in Samsun’a gönderilmesine sıcak yaklaşmadığını, bu görevlendirmenin hükümet kararı olduğunu çok açık bir dille beyan ediyor. Bu beyanın haricinde; Milli Mücadele’ye karşı başlatmaya çalıştığı İç Savaş, yayınlanan fetvalar ve idam fermanları, saltanatın kaldırılmasıyla birlikte İngiliz zırhlısıyla kaçarak işgalci kuvvetlere ve İngiliz emperyalizmine sığınması bile Vahdettin’in ne kadar güçsüz bir karakter olduğunu, padişahlığın vasıflarının hiç birini kullanamadığını, yönlendirildiğini ve etkisizliğini gösterir niteliktedir. Böyle bir tarihi aktörden, kahraman yaratmaya çalışmak ve Kurtuluş Savaşı’nın dinamiklerini reddetmek, yersiz ve gereksiz bir çabadır. Mustafa Kemal’in el yazılarından oluşturulan "Atatürk/Belgeler, El Yazısıyla Notlar, Yazışmalar" adlı kitapta, Mustafa Kemal Vahdettin’i şöyle tanımlamaktadır: "Osmanoğulları'nın otuz altıncı ve sonuncu padişahı Vahdettin'in saltanatı döneminde millet en derin esaret çukurunun önüne getiriliyor. Binlerce yıldan beri bağımsızlık kavramının seçkin örneği olan Türk milleti, bir tekme ile bu çukurun içine yuvarlanmak isteniyor. Fakat bu tekmeyi vurdurmak için bilinçsiz bir hain gerekliydi. Nasıl ki yasal olarak ölüm cezasına çarptırılanların bile ipini çekmek için duygularından arınmış bir yaratık aranır. Ölüm kararını verenlerin böyle aşağılık bir araca ihtiyaçları vardır. O kim olabilirdi? Ne yazık ki bu milletin hükümdar, sultan, padişah, halife diye başında bulundurduğu Vahdettin... O, bu davranışıyla kendini öldürdü.” Vahdettin, güçsüz siyasi kimliğiyle “yüce” makamını koruma isteğiyle birlikte İngiliz isteklerine boyun eğmiş, bir zamanlar hükmettiği topraklardan İngiliz zırhlısıyla kaçmış ve Mustafa Kemal’in de söylediği gibi bu davranışlarıyla kendini öldürmüştür. Öte yandan Mustafa Kemal, boğazdaki işgal gemilerini görünce söylediği sözün gerçekleşmesini sağlamış, İtilaf Kuvvetleri Donanmalarının geldikleri gibi gitmesine neden olmuştur. Vahdettin’i temize çıkarmak için sunulan bu yalanların, baştan yazılan tarihin milletimizin gözünde geçerliliği yoktur. Türk milleti Ulu Önderini de, mandacıları da çok iyi bilmektedir. Bu yalanları üretenler ve türetenler, Kemalist devrimi yıpratmaya çalışmakta ve Cumhuriyet devriminin kazanımlarına zarar vermek istemektedir. Bu basit bir bakış açısı farklılığı veya yanılgı şeklinde açıklanamaz. Her karşı devrim, kendi gerçeklerini yaratmaya çalışır. Atatürk’ün bir fikir olarak doğduğu Kurtuluş Savaşı’nın hedef alınmasının sebebi de budur.  Türk milleti ve Türk gençliği, yeniden tarih yazmaya kalkan karşı devrimcilere mevzi vermeyecek. Bugün hep birlikte Bandırma Vapurundayız. Bu gemide delik açmak isteyenlere, bölenlere ve bu gemiyle Samsun’a çıkan kumandanı reddedenlere izin vermeyeceğiz.

Mete Utku Kılıç

TGB Sakarya İl Başkanı

Kaynakça:

1) Andrew Mango, Atatürk: Modern Türkiye'nin Kurucusu.,1999, s.96.

2) Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile ilgili İngiliz Belgeleri; TTK, 1991, s.99.

3) Alev Coşkun, Samsun’dan Önce Bilinmeyen Altı Ay, 2008, s. 75.

4) Hıfzı Topuz, Türk Basın Tarihi, Remzi, 2003, s. 1 17

5) Minber, 19 Kasım 1918 / Sina Akşin, CL, s.88.

6) 1. İnönü, Hatıralar (2. Basım), Bilgi, 2006, s.160

7) İsmet İnönü, Hatıralar, s. 160- 167.

8) Baki Öz, Atatürk' ün Anadolu'ya Gönderiliş Olayının İçyüzü, s.29

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler