Batı'dan Güneş Doğmaz

Türk Milleti, tam bağımsızlık şiarıyla hareket eden Mustafa Kemaller’den aldığı devrimci birikim ile emperyalizmi mahv ne nabut edecektir.

Batı'dan Güneş Doğmaz
İbrahim Toraman
İbrahim Toraman
YAZAR

4 Şubat 1902…

Prens Sabahattin’in çağrısı ile Osmanlı’nın Jön İhtilalcileri toplanıyor. Kongreye katılacak isimlerin, kongre için gerekli yol masrafı ve ikametgâh masrafları gibi maddi konuları Prens Sabahattin tarafından karşılanıyor. Katılımcı sayısının net olmadığı ve Prens Sabahattin yanlısı delegelerin çoğunluğu oluşturduğu kongrede esas itibariyle 2 fikir tartışılmıştır. Bunlar:

-Bir inkılap sadece yayın yoluyla başarılamaz; aynı zamanda ihtilal metodunu da kullanmak gerekir.
-İnkılabın başarılabilmesi için yabancı devletlerin de müdahale ve desteğini sağlamak gereklidir.

Çok sert tartışmaların yaşandığı kongrede “istibdat” rejimin yıkılması hususunda fikir birliği hâkimdi ve bu sebepten ötürü ihtilal metodu benimsenmişti. Esas tartışmalar ve fikir ayrılıkları ikinci madde olan yabancı devletlerin de müdahale ve desteği konusunda olmuştur. Prens Sabahaddin’in grubu ve özellikle gayrimüslim delegeler yabancı müdahalesini desteklemişlerdir ve bu nedenle onlara “Müdahaleciler” denmiştir. Ahmet Rıza Bey’in grubu ise yabancı müdahalesine şiddetle karşı çıkmışlardır ve onlara da “Âdemi Müdahaleciler (Müdahale karşıtları)” denmiştir.

Kongre sonunda Prens Sabahattin yanlısı delegelerin fazlalığı itibariyle Müdahaleci fikirler benimsenmiştir ancak kongreden birlik kararı çıkmamıştır. Bunun yanı sıra Müdahaleciler 4 maddelik karar almıştır:

-Abdülhamit’in baskı rejimi kabul edilemez.
-Osmanlı Devletinde yaşayan bütün insanlara eşit davranılacak ve eşit haklar verilecektir.
-1876 Kanuni Esasi geri getirilecek ve Osmanlı’nın birlik ve beraberliği öncelik olacaktır.
-Berlin Antlaşması’nın Osmanlı’yı ilgilendiren tüm kararları uygulanacak ve uluslar arası antlaşmalara saygı duyulacaktır.

Kongrede çoğunluğu ele geçiren ve 4 maddelik kararları çıkarmış olan ve emperyalizme yeşil ışık yakan Müdahaleciler Prens Sabahattin liderliğinde hemen Paris’te Teşebbüsü Şahsi ve Ademi Merkeziyet Cemiyeti’ni kurdular. Cemiyet adından da anlaşılacağı üzere liberal bir felsefe üzerine kurulu olup “ademi merkeziyet” ve “tevsii mezuniyet” dediği, yerel yönetim modelini benimsemiştir: Vilayet merkezindeki vali, mali ve adli amirler hükümet tarafından atanacaktı ancak vilayetin yönetimini valinin başkanlığında yerel halkın seçtiği bir meclis sürdürecekti.

Ahmet Rıza Bey liderliğindeki antiemperyalist Ademi Müdahaleciler ise Paris’te Terakki ve İttihat Cemiyetini kurdular. Ademi Müdahaleciler, ilk kongrede azınlık kalmalarına rağmen tutarlı politikalarının etkisiyle Rumeli’nde çok hızlı bir biçimde yayılmıştır ve kısa sürede çoğunluğu ele geçirmişlerdir.

1906 Eylül’ünde Selanik’te, üyelerinin çoğunluğunu askerlerin oluşturduğu Osmanlı Hürriyet Cemiyeti kurulmuştur. Kurucuları arasında İsmail Canbulat, Mithat Şükrü, Bursalı Tahrir ve Talat Bey gibi İkinci Meşrutiyet’in önemli isimleri de bulunuyordu. Bu cemiyet önce Mustafa Kemal’in de kurucularından olduğu Vatan ve Hürriyet Cemiyetiyle daha sonrasında 27 Eylül 1907 tarihinde Ademi Müdahalecilerin kurduğu Terakki ve İttihat Cemiyeti ile birleşmiştir. Bu birleşmeyle cemiyet bünyesine asker dahil ederek bir dönüm noktası yaşamıştır ve İkinci Meşrutiyetin başarılmasında büyük rol oynamıştır. Ayrıca ilerleyen yıllarda Kurtuluş Savaşı’nın ve Türk mucizesinin önderi olan Mustafa Kemal’in tarih sahnesine çıkmasına vesile olmuştur.

Osmanlı’da II. Abdülhamit’in baskı dönemi gittikçe artarken o dönemde yurt dışında olan Jön Türkler örgütlenme çalışmalarına ara vermeden devam ediyorlardı. Bu sırada Ermenilerin Taşnaksutyun partisi ilk olarak Prens Sabahattin’in Teşebbüsü Şahsi ve Ademi Merkeziyet Cemiyeti’ne daha sonra da Terakki ve İttihat Cemiyeti’ne artan baskı dönemine karşı tekrardan bir araya gelebilmek için bir toplantı yapılmasını istedi. Bu görüşmelerin sonucunda İkinci Jön Türk kongresi 15 Ekim 1907 tarihinde toplandı.

Dört gün devam eden kongre ikiye bölünmüş durumdaydı. Ahmet Rıza Bey’in grubu İttihat ve Terakki merkeziyetçi idare taraftarıydı. Prens Sabahattin’in grubu ise(Ermeniler ile birleşerek) ademi merkeziyeti savunuyordu.

Her iki taraf da artık kalemle mücadelenin belli bir yere kadar olduğuna ve kalemden başka daha radikal eylemlere de yönelmek gerektiğine inanması üzerine -her ne kadar Ahmet Rıza Bey’in revolisyoner (devrimci) eylem tarzına karşı çıkmasına rağmen- yirmi oturum süren kongre sonucunda üç noktada anlaşma sağlanmıştır. Padişahı tahttan feragate zorlamak, tüm Osmanlılar için eşitlik ve özgürlük temeline dayalı bir parlamento kurmak, bu amaçlara ulaşıcı yol ve politikaları tespit için sürekli bir komite kurmak. Bu maksatla, genel ayaklanma, silahlı ve silahsız direnme eylemleri, vergi ödememe, ordu içinde örgütlenme gibi eylemler yapılmasına karar alındı.

Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyetinin ilk defa 1907 senesinde kongrede ortaya koyduğu ihtilal modeli ordu ihtilali esasına dayanmaktaydı. Bunun dışında başka bir ihtilal metoduna yanaşılmamasının sebebi, uzun sürecek bir karışıklığın dış müdahaleyle sonuçlanabileceği ya da bu olmadan da ülkenin dağılabileceği düşüncesinden kaynaklanmaktadır.

1907 Kongresi istibdata karşı direnen güçlerin sağlamlaşmasında önemli bir rol oynadı. Kongrede daha ağır basan Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti ise yurt içinde ve yurt dışında bulduğu desteklerle gücünü pekiştirmeye devam etti. 2. Jön Türk Kongresinde merkeziyetçi idareyi ısrarla savunmaları ve silahlı mücadele yolunu benimsemeleri Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyetinin o günün koşullarında doğru mevzilenmesindendi. Kongreden yaklaşık 9 ay sonra, 24 Temmuz 1908 tarihinde Meşrutiyet devrimini Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti gerçekleştirdi. Kongrelerle bir araya gelen Jön Türkleri bir araya toparlamayı başaran İttihat ve Terakki Cemiyeti devrimin öncü partisi haline geldi.

Bunun yanı sıra bir de Prensin kurduğu siyasal hattın geldiği nokta vardır ki düşünmeye değer olmalı. Meşrutiyetin ilanından, 1908, hemen sonra Eylül ayında -ölen babasının cenazesini de yanına alarak- İstanbul’a dönmüş ve törenle karşılanmıştır. Hüzün verici olan bundan sonraya aittir. Kuruluşuna kendisin katılmadığı ancak teşvik ettiği, Adem-i Merkeziyet Cemiyet’i içerisinde yer alan arkadaşlarının kurduğu Ahrar Fırkası, 31 Mart 1909 gerici ayaklanmasında rol alınca tutuklanıp yargılanan Prens, beraat etmiş ancak dört sene sonra İttihatçıların sadrazamı Mahmut Şevket Paşa suikastında parmağı olduğu gerekçesiyle gıyabında idam cezasına çarptırılınca yurt dışına çıkmıştır. Dönüşü, Birinci Dünya Savaşı ertesinde olacaktır. Prens olmak iyi hoş ama bazen de başa bela olur. Cumhuriyet sonrası, 1924 yılında, hanedan üyeleri için çıkartılan yasa gereği vatandaşlıktan atılmıştır. Temelde emperyalizme evet diyen Prens ve grubu çizdiği yanlış siyasetin bedelini ödemiştir.

Bu iki programın çarpışmasında İttihat ve Terakki doğru mevzilendiği için mücadelede yılmadı ve Hürriyet Devrimini gerçekleştirdi. Aslında zamanı ilerlettiğimizde Cumhuriyet Devrimi, 27 Mayıs Devrimi, 68 gençliği gibi ülkemizin devrimci tarihinde yer etmiş dönemlerde de aynı geleneğin devam ettiğini görürüz. Diğer taraftan ise Prens Sabahattin’in görüşlerinin İstiklal Savaşının İngiliz Muhipleri Cemiyetinden farkı yoktur. İsimler değişir ancak program değişmez! Yabancı müdahalesini ve Türkiye’nin bütünlüğü yerine federasyonu savunmak yabancı ülkelerin işgaline zemin hazırlamaktan, bölünmekten başka bir şey ortaya çıkarmamaktadır.

Şu sıralar ABD’de görülmekte olan bir dava Türkiye’de basın yayın organları tarafından ilk sırada veriliyor. Bu Türkiye’de pek de alışık olduğumuz bir durum değil! Türkiye adeta ikiye bölünmüş durumda! Bir kesim ABD’nin hukuki nedenlerle değil, siyasi nedenlerle bu yola girdiğini savunuyor. ABD’nin amacının, “Türkiye’yi ve yöneticilerini köşeye sıkıştırmak” olduğunu ileri sürüyor. Diğer kesim ise bu davanın Türkiye’deki yolsuzlukları hedef aldığını iddia ediyor. Doğrudan olmasa bile dolaylı olarak bu davaya destek veriyor. Aslında ikircikli bir tavır sergiliyor. ABD’yi de eleştirirken, davanın açılmasından duyulan memnuniyet de açık seçik görülüyor. Bu kesimler davayı iktidara karşı etkili bir muhalefet malzemesi olarak görülüyor.

Günümüzün Prens Sabahaddinleri; hükümet ne yapıyorsa tersini söylemek üzerine kurulu bir politika yürütüyor. Türkiye’nin yarını ile değil, dünü ile uğraşıyorlar. İktidar umutlarını ABD ve AB’ye bağlamış durumdalar. Bunu da artık gizlemiyorlar. İktidar formülünü de “Trump kazanacak, Erdoğan gidecek, biz geleceğiz” diye özetliyorlar. Kendilerine iş olarak eline iliştirilmiş belgelerle hükümete yüklenmeyi seçmiş ve Prens Sabahaddin’in yaptığı gibi umudu emperyalistlerin elinde aramakta.

ABD’den gerçek anlamda adalet aramak, güneşin batıdan doğuşunu beklemek anlamına gelir. ABD’nin diğer ülkelere vereceği kan, gözyaşı, zulüm ve ihanetten başka hiçbir şey olamaz! ABD, zaten yolsuzluklardan beslenen bir ülkedir. Dünyanın her yerinde yolsuzluğa bulaşmış kişileri önemli mevkilere getirip tepe tepe kullanır. Sonra da buruşturup çöpe atar. Bu nedenle ABD’nin hukuk ve adalet adına bu davayı açtığını düşünmek bir yanılsamadır. ABD, son dönemlerde kendi çizgisinin dışına çıkan Türkiye’ye karşı harekete geçmiştir. Türkiye’ye karşı çeşitli cephelerde savaş açan ABD, şimdi de bu savaşı hukuk cephesinde sürdürmektedir. ABD’nin Rıza Sarraf’ı sanık konumundan tanık durumuna getirmesi, hiç şüphesiz bu şahsın Türkiye aleyhinde ABD’nin istediği şekilde ifade vereceği yönündeki emareleri güçlendirmektedir. ABD, bu yolla Türk Hükümeti’ni baskı altına alıp stratejik meselelerde taviz vermeye zorlayacaktır. Ayrıca Sarraf’ın muhtemel söylemlerinin Türkiye’de iç siyasette büyük bir dalga yaratacağını şimdiden söyleyebiliriz. Türkiye büyük bir ihtimalle uzun bir süre bu gündemle çalkalanacaktır. Batı hayranı muhalif gruplar bu hassas konuyu çeşitli yönleri ile kamuoyunun ilgisini çekecek bir formatta yayımlayacaktır. Emperyalistlerin verdiği silahlarla muhalefet yapanların Türk Milleti tarafından desteklenmediğini, siyasal hattını yanlış çizenlerin tarihin tozlu raflarında mağlup olarak yer edindiğini çokça gördük. Birileri emperyalizme evet diyorsa, siyaseten bedelini öder. Emperyalizm güdümünde ne adalet ne de hukuk ne de özgürlük mücadelesi verilebilir. Türk Milleti, tam bağımsızlık şiarıyla hareket eden Ahmet Rızalar’dan, Talat Paşalar’dan ve Mustafa Kemaller’den aldığı devrimci birikim ile emperyalizmi mahv ve nabut edecektir. Sonuçta tarih, tekerrürden ibarettir…

İbrahim Toraman

Selçuk Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Topluluğu Başkanı

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler