Batının Çöküşüne Nasıl Şahit Olunur?

İnsanlığı bu çürümüş sistem içinden Doğu’nun insanı merkeze koyan, tam bağımsızlıkçı mücadelesi kurtaracak.

Batının Çöküşüne Nasıl Şahit Olunur?
Yiğit Çınar
Yiğit Çınar
İSTANBUL İL BAşKANı

Cumhuriyet’in onuncu yılı kutlamalarında Atatürk, kürsüden şu sözleri söylemişti: ‘’Yurdumuzu en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. (…) Milli kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkaracağız.’’ Yeni kurulmuş ve arasız devrimlerle dünyayı hayretler içinde bırakan Türkiye, kültürel yozlaşmaya da savaş açmış, uygarlığın en yüksek seviyesini hedeflemişti.

Doğu medeniyetinin tarihsel bilgi ve kültür birikiminden etkilenmiş olan Batı, Rönesans, Reform,  Aydınlanma Çağı ile birlikte 15. Yüzyıldan itibaren yükselen medeniyeti temsil etmeye başlamıştı. Lenin’in tarif ettiği 19. Yüzyıldaki emperyalizm çağına kadar da bu durum devam etmişti. Ancak emperyalizm çağı, Batı’yı gericileştirmiş, Doğu’da bağımsızlık savaşı veren milletler ise ilerici niteliğe sahip olmuştu. Yani yine Lenin’in tarif ettiği gibi yeni parola ‘’Gerici Avrupa, İlerici Asya’’ olmuştu.

Tarih, sınıfların savaşını bizlere öğreten yegane bilimdir. Yüzyıllar boyunca ilerici olan kuvvet her zaman gericiliğe karşı mücadele etmiş ve başardığı ölçüde ilericiliği devam etmiştir. Bugün de bu mücadele mazlum milletlerin başını çektiği Doğu’dan yükselmekte olduğunu görüyoruz. Batı’nın en gerici kuvvetini temsil eden ABD ve NATO, girdiği her yerde peş peşe ağır mağlubiyetler alarak kaybetmeye devam ediyor. Afganistan’dan, Suriye’den, Irak’tan çekilmeye başlaması; Türkiye başta olmak üzere tüm Doğu’da hegemonyasının kırılmaya başlaması ve Çin, Rusya, İran, Türkiye gibi ülkelerin ‘’çok kutuplu’’ önderliği bunun en önemli kanıtları olmakta. Ve en önemlisi, kaybederken çürüyen uygarlık, kokuşmaya başladı.

Batı’nın 2022’ye Çürük Kokarak Girmesi

2021 yılı sonları ve 2022 yılının başlarında Karadeniz’de gündem sıcaktı. ABD hem Yunanistan’a hem de Ukrayna’ya yüzlerce araçlık askeri yığınak yapmaya başlamıştı. Bunlar gerçekleşirken NATO da destek vermiş, olası bir Rus tehlikesine karşı önlem amaçlı olduğunu vurgulamıştı. Ocak 2022 tarihinden itibaren de ABD’nin sözcüleri sürekli, ‘’Rusya her an savaş açabilir’’ yaygarası koparıyor, Rusya ise olası savaş durumunda ilk kurşunu atmayacaklarını söyleyip sürekli olarak ‘’Rusya’nın sınırında bir ABD yığınağının olmasına izin vermeyeceğini’’ belirtiyordu.

Önceleri Kırım meselesi üzerinden çıkan sorunlar, aslında Ukrayna Devleti’nin özellikle 2014 yılından beri çeşitli neo-nazi gruplara destek verip, silahlanmalarını sağlayarak Rusya sınırında yaratılan terör olaylarına dayanıyordu. Yıllardır süren bu çatışmaların nihayetinde, Rusya’nın da uyarılarına aldırmayan Ukrayna’ya karşı Putin askeri operasyon başlattı ve sınırını ABD-NATO çevrelemesine karşı savunmaya başladı. İşte bu andan itibaren tekrardan Batı’nın çürük kokusu burnumuza gelmeye başlıyor.

Askeri harekatın başlamasıyla birlikte Batı’dan sesler yükselmeye başladı. Putin, önce Hitler ile bir tutulup faşist ilan edildi sonra yaptıkları, ‘’Stalin’in zulmü’’ olarak nitelendirildi. Batı’ya göre Rusya, masum Ukrayna’ya emperyalist amaçlarla saldırıyordu. Ancak sürecin ilerleyen günlerinde gördük ki, durumlar tam tersi.

Atlantik kanadı Ukrayna’ya karşı yapılan bu askeri operasyonu, ‘’savaş’’ olarak adlandırmış ve savaş çığırtkanlığına soyunmuştu. ‘’Rus İşgali Başladı’’ başlıkları atan çeşitli basın kuruluşları ise tüm dünyada kamuoyu yaratmaya çalışıyordu. Bu yaygara, haber muhabirleri ve spikerlerin söylemleri ile de pekiştirilip sözde insanı merkeze koyan vurgular yapılıyordu.

Hümanizmin doğduğu Avrupa’nın, baştan aşağıya ırkçılığa, insan düşmanlığına soyunduğunu görüyoruz. Hatta bunu ‘’herkes için barış, ne olursa olsun barış’’ sloganlarıyla yapmaları, hümanizmi suiistimal ettiklerinin en büyük kanıtı olmakta. ABD merkezli CBS NEWS muhabiri Charlie D'Agata, canlı yayında, "Burası on yıllardır kaosla yaşayan Irak veya Afganistan değil. Burası böyle şeyleri görmeyi hiç ummadığınız medeni Avrupalılara has bir kent" ifadelerini kullandı. Yine ABD'li NBC muhabiri Kelly Cobiella, "Bunlar Suriye'den gelen mülteciler değil. Bunlar Hıristiyanlar, beyazlar. Polonya'da yaşayan insanlara çok benziyorlar" dedi.

Sadece ABD değil, Atlantik’in öncü ülkelerinin haber kanalları da benzer ifadeler kullanıyordu: İngiltere merkezli ITV News muhabiri Lucy Watson da, bir tren istasyonundan yaptığı yayında "Ukraynalıların başlarına düşünülemez bir şey geldi. Burası gelişmekte olan bir üçüncü dünya ülkesi değil, burası Avrupa" ifadesini kullandı. Fransız Gazeteci Ulysse Gosset ise Fransız TV kanalı BFM'de “uzman” olarak konuşurken, "21. yüzyıldayız, bir Avrupa şehrindeyiz ve sanki Irak'ta ya da Afganistan'daymışız gibi seyir füzesi ateşi var, hayal edebiliyor musunuz!" ifadeleriyle 'şaşkınlığını' dile getirdi.

Ukrayna'nın eski Başsavcı Yardımcısı David Sakvarelidze BBC'nin canlı yayınında “duyarlılığını” şöyle ifade etti: "Her gün sarı saçlı ve mavi gözlü Avrupalı insanların ve çocukların Putin'in füzeleriyle, helikopterleriyle ve roketleriyle öldürüldüğünü görüyorum."

Dünyayı Doğu’nun Hümanizmi Kurtaracak

Dünya tarihinde görüyoruz ki, ya savaşlar devrimlere yol açar ya da devrimler savaşları önler. Bugün Avrasya coğrafyasına baktığımız zaman bir devrim sürecinde olunduğunu söylemek yanlış olmaz. Tüm mazlum milletler emperyalizme karşı ayaklanmış, bağımsızlıkları için savaşıyor, devrime doğru yürüyorlar. Ancak bu devrimler, insanı merkeze almadan, refahı ve mutluluğu sağlamadan devam edemeyecektir. 21. Yüzyılın hümanizmi, emperyalizmle mücadeleden besleniyor.

Atlantik sistemi, Ukrayna meselesinde insanı merkeze almadığını gösterdi. Suriye’de PYD ile savaştan kaçıp Avrupa ülkelerine sığınmaya çalışan mültecilere sınır kapılarını açmayan, kaçak geçmeye çalışanların botlarını batıran sistem, aslında kendisini batırmıştı. Çünkü onlar geri kalmış üçüncü dünya ülkesi vatandaşlarıydı. Ukraynalılar gibi sarı saçları ve mavi gözleri yoktu. Dolayısıyla yaşamaya hakları da yoktu.

ABD’nin bir diğer ileri karakolu olan Yunanistan ise, Ocak ayının soğuğunda mültecileri sınırdan geçirmeyip sınır kapısı önünde donarak can vermelerine göz yummuşken, Ukrayna’daki savaştan kaçan mültecileri seve seve kabul edebileceğini bildirdi. Peki bu ırkçılık değil de nedir? Bu tavrın hangi insanlıkla bağı olabilir?

Başka bir örnek daha verelim. 1 Mart günü kandil dolayısıyla işgalci İsrail’in silahlı kuvvetleri Filistin’de yeni bir katliama imza attılar. Ancak o ‘’insana değer veren’’ Batılılar Filistin için seslerini çıkarmadılar. Çünkü onların gözünde üçüncü dünya ülkeleri, geri kalmış Ortadoğu ülkelerinde savaşlar, kan dökülmeleri normaldi. Bu tür olayların Batı’da yeri yoktu.

Avusturya’da Rus asıllı senfoni orkestra şefinin görevden alınması, bisiklet sporu ile uğraşan Rusların maçlarının iptal edilmesi, FIFA’nın Rusya’da oynanacak maçları iptal etmesi, Rus sinemasına ait filmlerin Avrupa’da vizyondan kaldırılması ve Batman gibi filmlerin Rusya’da izletilmeme kararının alınması gibi yaptırımmış gibi görünen ama aslında içinde ırkçılığı barındıran faaliyetler, işin iç yüzünü göstermekte.

Tekrar görmekteyiz ki, Batı kendi çürümüşlüğüne batmış bir şekilde yok olmaya mahkum bir vaziyette. Irkçılıkla, 20. Yüzyılın faşist anlayışıyla, emperyalist çıkarlarla dünyaya bakmanın sonu, insan için mücadele edenlerin zaferini görmek olacaktır. İşte Avrasya’da yükselen uygarlık, tam da bunun üzerine kurulmakta. Yeni bir çağ açılıyor, Asya’da bağımsızlık mücadeleleri sürüyor. Dünya yeni konumuna geçerken gözlerimizin önünde çürümeye devam eden Atlantik sistemi son çırpınışlarda bulunuyor.

Ancak müsterih oluyoruz. Çünkü insanlığı bu çürümüş sistem içinden Doğu’nun insanı merkeze koyan, tam bağımsızlıkçı mücadelesi kurtaracak.

 

Yiğit Çınar
TGB İstanbul İl Sekreteri, GYK Üyesi

Tarih:
Diğer Haberler