

YAZAR
Milattan önce 10.000’lerde yani paleolitik dönemde kadın doğurganlığıyla toplumun sürekliliğini sağlamakta, erkeğin getirdiği eti işleyebilmekte ve topladığı ürünlerle aç kalınmamasını sağlamaktaydı. Kadın bir nevi “Evrensel Bereket Sembolü” idi. Sonrasında iklim koşulları tamamen değişim sürecine girdi. İnsanlık Birinci Neolitik Dönem ile tanıştı. Göçebe kavimler yerleşik hayata geçiyor, avlanma azalıyor ve yerini ilkel tarıma bırakıyordu.
Bitkinin yaşam döngüsünü izlemiş ve öğrenmiş olan toplayıcı kadın, tohumu barındıran başağı ne zaman ve ne kadar kesmesi gerektiğini öğrenmişti. Başakların tümünü kesmiyor tohumların bir kısmını yeni bitkileri oluşturmak üzere bırakıyordu. Kadın ve toprak özdeşleşiyordu; “Toprak bizim annemiz, gök bizim babamız. Gök toprağı yağmurla döller ve yer tahıl, bitki verir.” (Ramazanoğlu, 1998:42)
Birinci Neolitik Dönem'de kadın toprağı işleyen, ekmeği pişiren, soyu veren, çömleği icat edendir. Bu çağda koruyucu, üretken ve aynı zamanda büyülü güçler taşıyan kadın toplumun atası bir tanrıça haline gelir. Kadının artan statüsü bilinen ilk tanrısal varlıkların tanrıçalar olmasına yol açmıştır. Sonraki süreçte her medeniyetin kendi mitolojisinde ilk ilahlarını genelde kadınlardan yaratması bizi şaşırtmasa gerekir. Örneğin; Yunan mitolojisinde 12 Olimposlu arasında en yaşlı tanrıça Afrodit’tir. 12 Olimposlu arasından ilk doğandır. Eski çağda tanrıların anası Frigyalı Kibele, Yunan ana karasında Rhea, özellikle Roma dönemi Mısır kültüründe İsis ve Efesin Yunan adaşı gibi bekaretle değil, doğurganlık ve bereketle ilişkilendirilen Artemis'i, bu ana tanrıça figürlerinde örnektir. Kadın cinselliği ile vurgulanmış heykelleri süslemeye başlamıştır.
DEVLETLERİN ANASI: SABAN
İkinci Neolitik Dönem ise anaerkil toplumun gerilemeye başladığı dönemdir. Çünkü erkek sabanı icat etmiştir. Taşları yontan bakıra şekil veren erkeğin bu aletleri de bulması kaçınılmazdı. Bu durum onlara yeni ekonomi içinde önemli bir güce dönüşme fırsatı verdi ve üretim etkinliğinde kadın ile erkeğin rolü değişmeye başlamış oldu. Erkek sabanı icat etmekle de kalmadı, tarımda öküzü kullanmaya başladı. Toprak verimli, aletler gelişmişti. Sonuçta beklenen verim elde edildi ve üretim artışı gerçekleşti. Böylece toplum varlığını erkeğin emeği ve mülkiyetinde bulundurduğu ve ürettiği araçlar üzerinden sürdürmeye başladı.
Artık dinlerdeki ana tanrıçalar zayıflamaya başlamıştır. Önemi unutulmuştur. Yerleşik hayata geçiş ile ortaya çıkan mülkiyet kabileler arası evlendirmelere son vermiştir. Artık evlilikler içeriden evlenmeler ile evin büyümesi içindir. Kadın gitgide eve bağlı hale gelirken ataerkil toplum oluşmaya başlamıştır bile.
GEÇİŞİN NEDENİ
İnsanlık tarihi ilerleyişi sürecinde 4 toplumsal aşama geçirmiştir. İlkel komünal toplum, köleci toplum, feodal toplum ve kapitalist toplum. İnsanlık tarihini aynı zamanda anaerkil ve ataerkil toplum olarak da 2 aşamada inceleyebiliriz. Fakat tüm bu incelemelerde esas varacağımız sonuç toplumsal ilerleyişi ve şekillendirmeyi sağlayan şeyin ne olduğudur: Üretim ilişkileri.
İnsanlık ilkel dönemde vaktinin büyük bir kısmını yaşam mücadelesinde hayatta kalma ile geçirmiştir. Soyun devamlılığını sağlamak ve topluluğun hayatta kalmasına yetecek kadar ürünü elde etmek başlı başına bir meseledir. Sabanı ve öküzü kullanmadan önce vakit insan için çok daha kısıtlıdır. Ne zaman ki tarım verim vermeye başlamış ve insanların üretim fazlası nedeniyle hayatta kalma mücadelesi kolaylaşmış, o zamanki üretim artık sadece tarımsal üretim olmaktan çıkmıştır. İnsan üretim fazlasıyla artık daha özgürdür. Artık üretim de çeşitlenmeye başlamıştır. Felsefe, sanat, bilim, mimari ve din gelişmeye başlamıştır. Toplumlaşma süreci hız kazanmış, medeniyetler gelişim sürecine geçmiştir.
Tüm bunlar insanlık tarihinde sayamayacağımız kadar olay ve durumla beraber günümüze kadar hala belirleyici olarak devam etmektedir. Üretim ilişkileri ilkel komünal toplumun yerini köleci topluma, köleci toplumun yerini derebeylikler ve feodalizme, feodalizmin kendini kapitalist sisteme bırakmasının en temel sebebidir. Kadının tarihteki serüvenini ve sorunlarını anlamak için bu geçiş sürecini anlamak gerekir. Günümüzde karşımıza birçok farklı şekilde çıkan kadın sorunu yerleşik hayata geçişten itibaren insanlık tarihi boyunca süre gelmiştir. Kadın sorununu anlamak için ise işte insanlık tarihinde bu kadar geriye gitmek gerekir. Peki kadın sorunu aslında ne kadar yakıcıdır? Bu soruya yanıt bulmak adına yakın tarihte, kendi tarihimize ait bir örneğe bakmak bile yeterlidir.
GÖĞE YÜKSELMEK
Tarih şeridini hızlıca ileriye saralım ve 1923 senesine gelelim.
Milletimiz yeni bir devlet inşası sürecindedir. Cumhuriyet bağımsızlığımızı temin altına alırken bir yandan ağalık ve feodalizm ile mücadele etmekte ve kültürel bir devrimin adımlarını atmaktadır. Üretmeyen Osmanlı yerini fabrikalar kuran, tayyareler yapan cumhuriyetimize bırakmıştır. Ve çiçeği burnunda Türkiye Cumhuriyeti Türk kadınını özgürleştiren, üretime katan hamleleri art arda yapmaktadır. Birçok devletten önce Türk kadını seçme ve seçilme hakkı kazanmış, kıyafet devrimi ile özgürleşmiş, medeni kanun hakları güvence altına alınmıştır.
Kadının daha çok üretime katılmasıyla, Türkiye Cumhuriyeti 10 yıl içerisinde ‘kadınıyla, erkeğiyle’ ekonomisini dünyanın en hızlı büyüyen 2. ekonomisi haline getirmiştir. İşte bu örnek bize gösterir ki toplum olarak gelişimimiz ve varlığımız kadınıyla, erkeğiyle üretmeye bağlıdır. Tam da bu sebeple kadın sorunu bir erkek sorundur. Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk “Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!” diyerek bunu ortaya koymuştur.
İlkel komünal toplumdan beri devam eden bereketin serüveni her toplumsal soruna karşı kadınıyla erkeğiyle mücadele ederek ilerlemeye devam edecektir. Bu örnekte bir kez daha hatırladığımız gibi Türk devrimi günümüzde yaşadığımız her soruna bir çözüm için bizi beslemektedir. Bu kaynaklara bağlı oldukça ilerlettikçe; ayağımızı bu topraklar basmaya devam ettikçe Türk milleti üretimle, bilimle, sanatla göğe yükselecektir ve bereketin serüveni durmaksızın devam edecektir!
İkra Göksu Nacar
TGB GYK Üyesi
Kaynakça:
1) Asude Ünsal, Ataerkil Toplum Yapısına Geçiş, 28 Kasım 2016
2) Bilim ve Ütopya, sayı 239, Ana Tanrıça'dan Günahkar Kadına
3) Nurhan Demirhan Serinken, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, sayı 42, Şubat 2016
4) Elif Ersoy, Ana Tanrıça Kültü, Anadolu Aydınlanma Vakfı, 2013
5) Friedrich Engels, Ailenin Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni