Bir Cumhuriyet Kurumu: Diyanet İşleri Başkanlığı

Milli devletimiz Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kurumları sahiplenerek ile Ortaçağ ilişkilerini tasfiye edecek ve ileriye gitmenin önünü açacaktır.

Bir Cumhuriyet Kurumu: Diyanet İşleri Başkanlığı
Salih Burak Özkan
Salih Burak Özkan
YAZAR

Diyanet İşleri Başkanlığı Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli kurumlarından birisidir. Cumhuriyetin teminatı olan bu kuruma birbirine çok uzak çevrelerden gelen saldırılar son dönemde oldukça artış gösteriyor.

Diyanet İşleri Başkanlığına gelen saldırıların nedenlerini daha iyi kavramak açısından bu kurumun neden kurulduğunu ve tarihçesini bilmek; kurumun yokluğu halinde oluşacak boşluğu tahayyül etmek gerekiyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Tarihçesi ve Kuruluşu

Osmanlı döneminde Müslümanlara sunulacak din hizmetleri, bir devlet görevlisi olan Şeyhülislam tarafından idare edilmiştir. Şeyhülislamlık, Osmanlı’nın son iki asrına gelinceye kadar vakıflara dair işler ve din hizmetlerinin yanında adliye ve eğitim hizmetlerini de yürütmüştür. Tanzimat Dönemi’nden sonra, Adliye ve Maarif Nezaretlerinin kurulmasıyla birlikte Şeyhülislamlığın yetki alanı sadece dini konularla sınırlı hale gelmiştir. Ömürleri boyunca bu hizmeti sürdürmek üzere atanan Şeyhülislam’ın devlet erkânı arasındaki konumunda zaman içerisinde değişimler olmuş; daimî olarak Divan (Bakanlar Kurulu) üyesi kabul edildiği zamanlar olduğu gibi, gerektiğinde Divana katıldıkları zamanlar da olmuştur. Osmanlı Devleti’nin son döneminde kabine sistemine geçildikten sonra Şeyhülislam, Şer’iye ve Evkaf Nazırı adıyla kabine üyesi sayılmış ve görev süresi, üyesi olduğu hükümetin ömrüne bağlı hale gelmiştir.

Cumhuriyet’in ilanından önce, Kurtuluş Savaşı ve yeni bir devletin kurulması gibi son derece olağanüstü hallerin yaşandığı bir zaman diliminde kurulan TBMM Hükümeti döneminde de din hizmetleri ihmal edilmemiş, 3 Mayıs 1920 tarihinde oluşturulan hükümette Şer’iye ve Evkaf Vekâleti adı altında bir Bakanlık yer almış, bu bakanlık Osmanlı devletindeki Şeyhülislamlık ile 3 Mart 1924’te kurulan Diyanet İşleri Reisliği arasında bir köprü vazifesi görmüştür.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevi, kuruluş kanunu olan 429 sayılı Kanun’da “İslam dininin itikat ve ibadet alanıyla ilgili işleri yürütmek ve dini kurumları idare etmek” şeklinde ifade edilmiştir. Ülkedeki tüm cami ve mescitlerle bunların görevlilerinin idaresi Başkanlığa verildiği gibi tekke ve zaviyelerle bunların görevlisi olan şeyhlerin idaresi de Başkanlığa verilmiştir. 1925 yılında tekke ve zaviyelerin kapatılması ile birlikte bunlara dair hususlar Başkanlığın görev alanından çıkarılmıştır.

Diyanet İşleri Başkanlığı İlkeleri

Cumhuriyetin ilk kurumlarından birisi olan Diyanet İşlerinin o dönemdeki ihtiyacı yakıcı nitelikteydi. Kuruluş esaslarından birisi büyük çoğunluğu İslam dinine inanan Türk milletinin din işlerinin devlet mekanizması içinde gerçekleşmesi ve denetiminin daha kolay olmasıdır. Diyanet İşleri Başkanlığının ilkelerinden başlıcaları:

  • Laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek (Anayasa md. 136), İslam Dini'nin inanç, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek. (633 S.K. md.1).
  • Din konusunda mezhep, anlayış ve uygulama ayrımı yapmadan vatandaşlık esasına göre hizmet sunmak.
  • Yurt dışındaki vatandaşlarımızın asimile olmadan, kendi öz kimliklerine bağlı kalmalarına ve yaşadıkları toplumla uyum içinde olmalarına katkı sağlamak.

Yazıyı okuyanlardan 30 yaş üstü olanlar bilir. Bilmeyenler ise Almanya’da yükselmiş olan Türkiye karşıtı Kaplancılar hareketini araştırabilirler. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın asimile politikalarından ne denli etkilendiği, öz kimliklerini ve toplumlarına yabancılaşmalarının en çarpıcı örneklerinden biridir. Diyanet İşleri bununla da mücadele etmekte gurbette yaşayan vatandaşlarımızın ana vatanına olan bağlığını sıkı tutmaktadır.

Yurt dışına kadar gitmeye gerek yok. Gözümüzün önünde büyüyen FETÖ’ye bakmamız yeterli. Allah rızası için başlanan yolun sonu meclisi bombalamaya gelmiştir.

Diyanet bu ilkeler çerçevesinde bir hizmet sunmaktadır.

Diyanet Olmasaydı

Anadolu’nun ücra köşesinde 30 haneden oluşan küçük bir köy. Köyde derme çatma bir cami var. İmamlığı ise, kendi içlerinden seçtikleri dini imanı bütün biri yapıyor. Yıllar böyle geçerken birdenbire köye bazı adamlar gelmeye başlıyor. Allah için çocuklara Kur’an okuttuklarını, Allah’ın kelamını tüm dünyaya güçleri yettiğince yaymaya çalıştıklarını anlatıyorlar. Köylüden de yardım istiyorlar. Yolu bile kağnı yolundan hallice olan bu köyde su ve elektrik hizmeti de pek sağlıklı değil. Tam o sırada bir bakıyorlar ki köyde cami yok. Devlet adına en yetkili kişi köyün muhtarı. Böyle bir ortamda başlıyorlar çalışmaya. Öncelikle o köyün çocuklarını “Ders vereceğim, din öğreteceğim.” diyerek alıyorlar. Köylünün rızkını din adına alıyorlar. Köyün camisine ise kendilerinden bir imam yerleştiriyorlar. Bu süreç böyle devam ederek köyün büyük çoğunluğu o gelen adamlardan olana dek sürüyor. Neden? Çünkü devlet yok. Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı bir imam atanmamış. Devlet görevini yerine getirmemiş, eksik kalmış ve o köyde tarikatlar palazlanmış giderek güç kazanmışlar.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın açtığı Kur’an kursları, camilere atadığı imamlar devletin elini güçlendiriyor. Ancak bundan rahatsız olan bazı çevreler- ki bu çevreler birbirinden nefret eden çevreler- diyanete yönelik bir saldırıya başlıyorlar. Bir bakıyorsunuz en Cumhuriyetçisi en Atatürkçüsü, Atatürk’ün kurduğu kuruma düşman hale gelmiş. Şeriatçılar ile liberal çevreler ile aynı türküyü tutturmuş devam ediyorlar.

Diyanete Saldıranlar

Günümüzde Diyanet İşleri Başkanlığı’na ağır saldırılar görüyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığının etki alanı nedeni ile çalışmalarını kısıtlayan ve etki alanını daraltan tarikatlar bunların başında gelmektedir. Alttaki varsayımda da açıklayacağım üzere Diyanet İşleri Başkanlığının bir kurum olarak varlığını sürdürmesi demek, tarikatların çıkarlarına terstir.

Diyanet’in Tarikatlar Raporu

15 Temmuz Darbe Girişimi’nden sonra Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından oluşturulan "Tarikatlar Raporu" Türkiye’de din temelinde örgütlenen grupları örgütlenme, faaliyet alanları, radikalliklerine göre sınıflandırmıştır. Tabi ki bu sınıflandırmalardan rahatsız olanlar tarikatlar olmuşlardır. Bu raporu kendi varlıklarına tehdit olarak gören tarikatlar ve çevreleri tarafından Diyanet İşleri Başkanlığı’na karşı saldırılar giderek artmaktadır.

Laiklik-Sekülerizm

İkisi de temelde din ve devlet işlerinin ayrılması anlamına gelir. Ne var ki, devletin dine yaklaşımı açısından tamamen farklıdırlar. Laik bir düzende devlet, dinsel kurumları her türlü aracı kullanarak denetimi altında tutmaya çalışır. Din eğitimi, devlet tekelindedir. Din adamları, devlet memuru olarak maaş alır. Din hizmetleri, diyanet benzeri kurumlar tarafından organize edilir.

Seküler sistemde ise din ve devlet, birbirleriyle hiçbir ilişkisi olmayan kurumlardır. Cemaatler, dinsel hizmetler için kendi ceplerinden harcama yapar. Devlet, dinsel kurumlar için bir kuruş bile kaynak ayırmaz. Devlet, din adamlarına maaş ödemez. Yer filan tahsis etmez.

Bu iki kavramın uygulanış biçimini kısaca böyle aktarabiliriz. İkinci sistem uygulandığı takdirde cemaat ve tarikatlar kurumsal bir sisteme kavuşup, resmi olarak devlet sisteminin içinde var olabileceklerdir. İkinci sistemin geçerliliği İngiltere, Yunanistan gibi cemaatlerin ayrı bir mezhep olarak örgütlendiği radikal düşüncelere sahip olmadığı devletlerdedir.

Liberal çevrelerin sekülerizmi ağızlarına sakız yapmalarının en büyük sebebi her konuda olduğu gibi meselelere Türkiye gözünden bakmamalarıdır. Gündeme getirdikleri her konuyu ve sundukları önerileri “ısmarlama” olarak yapan bu çevreler aynı şekilde sekülerizmi de ısmarlama olarak Türk toplumunun önüne sunmaktadırlar. Türkiye’nin sorunlarına bir çözüm oluşturmak bir yana sorunu daha da derinleştirecek sekülerizm sistemi tarikatların hukuki zemini de hazırlayarak daha da güçlenmelerinin önünü açacaktır.

Sonuç

Yukarıda kısa cümleler ile belirtildiği üzere günümüzün sorumluluğu Diyanet İşleri Başkanlığını sahiplenmek ve ona güç vermektir. Milli devlet bu gibi kurumları ile Ortaçağ ilişkilerini tasfiye edecek ve gelişmenin önünü açacaktır. Cumhuriyet tarihi bize göstermiştir ki, Diyanet İşleri Başkanlığı bu çerçevede çalışmalar yürütmüştür.

Salih Burak Özkan

TGB Antalya İl Başkanı

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler