

YAZAR
“Acı çekmek özgürlükse
Özgürüz ikimiz de
O yuvasız çalıkuşu
Bense kafeste kanarya
O dolaşmış daldan dala
Savurmuş yüreğini
Ben bölmüşüm yüreğimi
Başkaldıran dizelere”
Hasan Hüseyin korkusuzdur, varlık sebebini insanlığın mutluluğu olarak bilmiş ve bu uğurda mücadele etmekten hiçbir zaman vazgeçmemiş devrimci bir şairdir. Yukarıda yazdığımız gibi her bir dizesiyle sistemin her türlü oyununa başkaldırmıştır. O şiirlerinde toplumun acılarından beslenmiş, her dizesini bu acılarda pişirip bir “memleket manzarası” sunmuştur. Ne kadar da bizden ne kadar da o gurur duyduğumuz Anadolu toprağındandı bu dizeler. Bu yazımızda bu büyük eylem abidesini anlatarak vermiş olduğu mücadeleden önümüze görevler çıkartacağız.
KAVGA İÇİNDE YEŞEREN BİR ÖMÜR
Hasan Hüseyin Korkmazgil bir röportajında doğup büyüdüğü çevreyi şu şekilde anlatmıştır:
“…927’de Gürün’de doğdum. Demiryolları işçiliğinden emekli Şükrü Ağa’nın Gülşan’dan olma sekiz çocuğunun üçüncüsüyüm. İki kıtlık -929 ve 939- arasında, zengin bir doğanın kucağında, yoksul bir sosyal çevrede, renkli bir çocukluk geçirdim. Bütün oyuncaklarımı kendim yaptım. Çok masal, çok türkü dinledim […]”.
Şairimiz kendi de aktardığı üzere yoksul bir çevrede büyüyüp hayatının her anında gelmiş olduğu sınıfla beraber toplum sorunlarına ve doğaya duyarlı bir çocukluk geçirmiştir. Sekiz kardeşi içerisinde tek okuyan kendisi olmuştur. İlkokulu babasının hademelik yaptığı okulda okudu. Maddi imkansızlıklar şairin ortaokula gitmesini engelledi. İş başa düşmüştü, ailesine maddi olarak destek sağlaması lazımdı. Karakteri gereği boş duramazdı, doğduğu topraklarda tembelliğin büyük bir suç olduğunu öğrenmişti. Ziraat Bankası şubesinde getir götür işleri yaptı. Bankanın müdürü Hasan Hüseyin ile yakından ilgilendi. Çalışma azmi onu çok etkilemişti. Müdür elinden tuttu, parasız yatılı okul sınavlarına girmesine vesile oldu. Sınav içinde Sivas’a yola çıktı. Bu yolculuğu anılarında anlattığında dönemin şartlarını, insanların çekmiş olduğu büyük ekonomik sıkıntıları çok iyi görüyorsunuz:
“Ağustosun sonlarında bir sabah, arkadaşımla el ele tutuşup düştük yola. Gürün-Sivas arası 140 Km. Kangal’a kadar gidip, orada trene binecek, Sivas’a varacaktık. Gürün – Kangal arası 80 Km. onun ayağında potin, benimkinde bez yazlık. Kasabayı çıkınca ellerimize aldık ayakkabılarımızı, eskimesin diye. Ve yollarda yata kalka, harmandaki köylülerden ekmek isteye isteye Kangal’a vardık, iki günde. Tren ne güzeldi!”.
NİĞDE’DEN ADANA’YA DEVRİMCİLEŞEN BİR GENÇ
Niğde Ortaokulu’nu kazanır. Ardından Adana Erkek Lisesi’nden mezun olur. Okul yıllarında dünya klasiklerini önemli ölçüde bitirmiştir. Nazım’dan, Yahya Kemal’den, Heine’den şiirler okumuş, ilk şiirlerini de bu yıllarda yazmaya başlamıştır. Adana’daki öğrencilik yıllarında buradaki yoksul halkın hayata tutunma mücadelesini yakından gözlemlemiş, şairliğinin, yazarlığının ve siyasi kimliğinin tamamlanmasına vesile olmuştur. İlerleyecek süreçte yaşamını taştan çıkartan bu emekçi halkımız için vereceği mücadelenin hayallerini daha o yıllarda Çukurova’nın bereketli toprakları üzerinde kurmaya başlamıştı.
Lise hayatından sonra Gazi Eğitim Enstitüsü’nde edebiyat okudu ve Türkçe öğretmeni oldu. Kendi Nazım Hikmet’in çok büyük bir hayranıydı. Nice büyük insana dokunduğu gibi Nazım Usta da şairimizin bam teline dokunmuştu. Yazdığı şiirler Nazım’a benzetilir, şairimiz de bundan gurur duyuyordu. Bu büyük Nazım sevgisi başına büyük belalar açacaktı. 1951’deki TKP tevkifatında gözaltına alındı. Üç yıla mahkum oldu. Çok sevdiği öğretmenliği elinden alındı. Hüküm giydi. Elbistan ve Nevşehir cezaevlerinde yattı. Cezaevinden çıktıktan sonra ekmek kavgası tekrardan başlamıştı şairimiz için. Çalışmak için İstanbul’a gitti. Fakat kısa bir süre sonra askere alındı. Tam 27 yıl askerlik yaptı. Askerliği bitirdikten sonra farklı farklı işlerde çalışıp ekmeğini kazanmaya devam etti. Portre ressamlığı, tabela boyacılığı, okuryazar olmayan ailelerin asker mektuplarını yazarak, matbaacılık vb. işlerde çalıştı. Bu uzun yolculuk içerisinde şiir hiçbir zaman onu bırakmadı, o da şiiri. 1963’de ilk şiir kitabı Kavel’i yayımladı. Kavel, İstanbul’da bir kablo fabrikasında çalışan işçilerin ağır yaşam koşulları ve düşük ücretler ile sömürülmek istenmesine karşı vermiş olduğu mücadelenin destanıdır. Bu destan çok beğenildi, adeta işçilerin sisteme karşı direnişinin eylem belgesi görevini gördü.
1970’li yıllarda Acıyı Bal Eyledik, Oğlak, Ağlasun Ayşafağı, Haziranda Ölmek Zor gibi ününe ün katan kitaplarını yayımladı. Şu dizelerini hatırlamayan var mıdır acaba:
“bak şu bebelerin güzelliğine
Kaşı destan
gözü destan
elleri kan içinde
kahrolasın demiyorum
kahrolma da
gör beni”
Şiirlerinde müthiş bir insan sevgisi vardır. Bu sevginin yanında da katıksız bir umut besler hayata. Tüm kötülüklere dizeleriyle başkaldırır. Yukarıdaki dizelerinde de görebileceğimiz gibi korkmadan mücadele için doğrulur. Mazlumun sesi olup eylem bayrağını göndere çeker.
1977 yılana gelindiğinde “Haziranda Ölmek Zor” buluşur okuyucuyla. Hasan Hüseyin bu kitaba yazdığı önsözde, “şiiri ben oluşum süreci içinde severim; yani işçiliği severim şiirin. Ozanlık bence, şiirle boğuşmaktır: yıllar önce yazılmış birkaç parça şiiri sürükleyip geçek değil!”
Dostları ona kitabının adını sorarlar; “haziran da ölmek zor da, temmuz, mayısta ağustosta kolay mı?” Ozan; “Benim ülkemde haziran, gül-gelincik-kiraz ayıdır. Yoksunluklarla geçen kıştan sonra gelen allı-güllü haziran gerçekten bir şenlik, bir şölendir. İsterim ki hiçbir canlı acı çekmesin, ölümün yüzünü görmesin bu güzel ayda” diye cevap verir.
YOLUMUN ÜSTÜNDE BİR TOP TEMMUZ: AZİME KORKMAZGİL
Hasan Hüseyin Korkmazgil’in üretkenliğini, şiirlerindeki derinliğini ve devrimciliğini daha da arttıracak olan hayat arkadaşı Azime Korkmazgil ile tanışması onu sanatında bambaşka bir yere getirir. Azime Hanım, Hasan Hüseyin gibi Nazım’ın çok sıkı takipçisidir. Şairimizin yazdığı şiirleri Nazım’a çok benzetir ve bu yüreği yangın yeri olan kartal bakışlı şairimizden çok etkilenir. Devam eden süreçte Nazım Usta’nın şiirleri bu iki sevdalı yüreği birleştirir. Hasan Hüseyin Korkmazgil eşine şöyle seslenir:
“ ...dürülü bayraklarım güldü gülüm
sen geldin
kutuplarım değişti
sanki dünyada ilk şafaktı kollarımda uyanmaların
o büyük barışa bir adım kala”
Azime Korkmazgil ise eşi için şunları söylemişti: “gerçek bir halk çocuğu, sınıfının bilincine kitaplardan değil, bu sınıfının alın yazısını yaşayarak varmış bir yiğit adam, bir has ozan Hasan Hüseyin”
OZANIMIZIN ARAMIZDAN AYRILIŞI
Hasan Hüseyin Korkmazgil, hiç sevmediği, insanlara çeşitli yoksunlukların getirdiğini inandığı çetin bir kış gününde aramızdan ayrıldı. Ardında onlarca eseriyle bizlere bir mücadele birikimi bıraktı. Yılmadı sanatıyla her zaman halkının sesi olmaya çalıştı. Bu uğurda karşısına ne zorluk çıkarsa çıksın Mustafa Kemal gibi dimdik durdu. Bu duruş emperyalizme karşı bir duruştu. Büyük devrimci önderimiz Mustafa Kemal ile dizelerini şöyle buluşturdu:
“yoktu yok
verecek hiçbir şeyleri yoktu yüreklerinden başka
ve barışın demir kapılarında sıkılmış yumrukları
toprağı sürer gibi demiri döver gibi dövüştüler
düştüler
bir gün yine kalkmak için ayağa
ve bu çetin kavganın
Mustafa Kemal dedik adına
efendiler efendiler efendiler!"
Devrimci bir ozanın duyarlılığı ile kendisini bir şiir emekçisi olarak tanıttı. Tek isteği vardı, yazdıklarının tüm ezilenlere ilaç olmasıydı. Bu düşüncesiyle nice edebiyatçıya ilham oldu.
Günümüzde kültürümüzden kopuk ithal bir edebiyatla gençliği sömürmeye çalışan sisteme karşı Hasan Hüseyin Korkmazgil ve nice devrimci ozanımız gibi dimdik ayakta olup mücadele edeceğiz. Bizlere gerçek halk sevgisini, vatan sevgisini öğretmiş tüm şairlerimize, yazarlarımıza selam olsun.
“dostum dostum güzel dostum
bu ne beter çizgidir bu
bu ne çıldırtan denge
yaprak döker bir yanımız
bir yanımız bahar bahçe”
Ümit Çalışkan
TLB İzmir İl Sorumlusu
tgb.gen.tr