YAZAR
Pakistan’da Afganistan Ketta Başkonsolosu Sn.Gul Hassan ve Taliban yöneticileriyle yaptığımız görüşmenin detaylarını milletimiz ve basınımızla 4 Nisan tarihinde paylaştık.
TGB’nin Taliban yöneticileriyle görüşmesi milletimizin farklı kesimlerinin ve basınımızın ilgisini topladı. Cumhuriyet Gazetesi’nde 6-7 Nisan’da Zülal Kalkandelen’in ve 8 Nisan’da Emre Kongar’ın köşe yazılarında emperyalizme karşı savaş, özgürlük ve laikliğe dair hatalı fikirleri bu yazının oluşmasında etkili oldu.
Cumhuriyet Devrimi Antiemperyalisttir
Her toplum kendi önündeki sorunları çözer. Osmanlı Devleti’nin önündeki sorun İngiliz emperyalizmi tarafından sömürgeleştirilme tehdidiydi. Sömürgeleştirilme, bölünme, parçalanma tehdidi altındaki bir toplumun savaşının da belirleyicisi bu olur. Toplumlar tarihlerinde ne varsa onunla savaşırlar. I.Dünya Savaşı Osmanlı Devletine yönelik bir paylaşım savaşıydı. I.Dünya Savaşıyla başlayan Kurtuluş Savaşımızı emperyalist İngiltere’nin başını çektiği İtilaf Devletlerine karşı verdik. Bu yüzden Namık Kemallerle başlayan Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde doruğa ulaşan milli demokratik devrimimiz antiemperyalisttir.
Emperyalizme karşı silahlı mücadelenin zaferiyle Türkiye Cumhuriyet’i kuruldu. Mustafa Kemal Atatürk’ün 1904 yılında, daha 23 yaşındayken yazdığı “Evvela Sosyalist olmalı. Maddeyi anlamalı!” notu Cumhuriyet Devriminin felsefesidir. Bu felsefe dünya siyasi dengelerini anlamanın ve strateji geliştirmenin aracı oldu. Manda ve himayeyi reddeden, sömürgeleşmeye karşı ayaklanan, Cumhuriyet Devrimini zafere ulaştıran bu felsefedir. Maddeyi anlamaktır.
Gericilik Emperyalizme Yaslanır
Emperyalizme karşı savaşan kuvvetler ilericidir. “Ben de antiemperyalistim ama laiklik, demokrasi, özgürlük olmadan antiemperyalistlik olmaz” şeklinde özetlenebilecek fikirler en hafif tabiriyle aymazlıktır!
Dünyada gericilik, hep emperyalizme yaslandı. Mazlum milletleri bölme planlarına bakalım, gericilerin eline silahı veren kurşunu sıkan emperyalizmdir. Milli devletlere saldırı haçlı irticadan gelmektedir. Haçlı irticaya karşı savaş haçlıyı yenerek kazanılır. 30 Ağustos 1922 gününü yaşamadan 3 Mart 1924’e gitmek mümkün mü?
Laiklik, alafrangalık değil, halkçılıktır. Aydınlanmadır. Aydınlanma ise halk içindir. Emperyalist tahakküm altında özgürlük yoktur, laiklik yoktur, demokrasi yoktur.
Ya İstiklal ya ölüm kararlılığında başlar her şey. Bu kararlılık ordu yoksa kurar, para yoksa bulur, düşman çoksa yener. Birinci sıraya İstiklali yazmayan, İstiklalini kazananı ayağındaki çarıkla başındaki sarıkla küçümseyen laikliği de Milli Demokratik Devrimleri de zerre anlamadan caka satanlardır. Antiemperyalizmin en önemli ilkesi olarak demokrasi ve laikliği gören Emre Kongar cumhuriyetçiliği, milliyetçiliği, halkçılığı, devletçiliği ve en önemlisi devrimciliği hangi önem sırasına dizmektedir.
Emperyalistler Görünüşte “Laikleri” Severler
Emre Kongar teşhisi baştan yanlış koymuş. Yazı başlığı “Emperyalistler niçin laikliği sevmezler.” Oysa ki kendisinin tarif ettiği laikliği pek severler. ABD’nin yarattığı, büyüttüğü, eğitip donattığı binlerce tır silah verdiği PKK’yı sevmez olurlar mı? PKK, sözde laiktir. Hatta kadın haklarını savunduklarını iddia eder, bunun için eş başkanlık modelini uygular. Oysa ki kadına da insanlığa da düşmandır. “Laik” PKK bu koşulda emperyalizm tarafından sevilmemekte midir? İlerici midir? “Atatürkçülük adına” savunmak mı gerekir? Kuşkusuz bu uydurma tezleri hayat çürütüyor.
Radikal Antiemperyalistler
ABD emperyalizmi milli devletleri yıkmak için Orta Asya ve Kuzey Afrika’da İslam düşmanlığını yaydı. İslam, laikliğe düşmandı. İslam, Araptı. İslam gericiydi. Doğu’da gerici İslam vardı bu yüzden yüzümüzü Batı’ya dönmeliydi. İslamın emperyalizme daha ılımlısı icat edilmeliydi. Edildi.
Ilımlı İslam “İslam’ın emperyalist sistemle bütünleşmenin önünde engel olan bütün unsurlarından arındırılmış” hali yani “Amerikancı İslam” ya da “Haçlı İrtica”dır.[2]
Emperyalizme karşı savaşan kuvvetler ABD emperyalizmi tarafından “Radikal İslamcı” ilan edildi. Kendi yarattığı terör örgütü IŞID ile Filistin’in bağımsızlığı için savaşan Hamas aynı çuvala kondu. İkisi de “Radikal İslamcı Terörist Grup” oluverdi.
Filistin’de Siyonist İsrail’e karşı savaşan Hamas ve İslami Cihad, Lübnan’da vatan toprağını savunan Hizbullah, Afganistan’da ABD emperyalizmini kovan Taliban, Yemen’de Ensarullah, İran Devrim Muhafızları, İran Halk Seferberlik Gücü (BESIC), Irak Halk Seferberlik Gücü (Haşdi Şabi) emperyalizmin terör örgütü listesindedir. Bu örgütler Radikal İslamcı değil radikal antiemperyalistlerdir. Hepsinin ortak özelliği Müslüman ülkelerde emperyalizme ve siyonizme karşı savaşmalarıdır. Laik değiller ama emperyalizm tarafından da sevilmiyorlar. Çünkü vatan savunması yapıyorlar. Emperyalizmi bozguna uğratıyorlar. Ne bu ülkeler ne de bu örgütler Türkiye kadar şanslılar. Milli demokratik devrimleri bizim kadar ilerlemedi. Kendi Atatürkleri çıktı ama o Atatürkler, Mustafa Kemal Atatürk gibi Anadolu’nun bağrından çıkmadı. Türklerin binlerce yıllık devlet geleneğine sahip değiller. Bu birikime sahip olmamalarına rağmen başı dik yaşamak için kendi İstiklal savaşlarını verdiler. Bir toplumun aşamasını başka bir ülkeden tayin edemeyiz. Ancak şunu söyleyebiliriz: emperyalizme karşı kazandıkları zaferlerle ilerlemeyi sağlayacaklar.
Atatürk Gibi Yapmak
Mustafa Kemal Atatürk 3 Mart 1922’de şu saptamalarda bulunuyor: “Neticede dünya iki zümreye ayrılmaktadır. Birisi Doğu; ki kendi mevcudiyetini, insanlığını, bağımsızlığını idrak etmiştir; bu şuurla el ele vermiştir.
Diğer bir zümre daha var ki, bunlar sırf kendi hırslarını tatmin için çalışmaktadır. Fakat bunların gayesi insaniyetin, beşeriyetin iyiliğine yönelik olmadığı gibi, bilakis zulüm, baskı olduğu için, onları lanetle yâd etmekte kendimizi haklı görürüz.
Zararlı ve zehirli beyinlerden gelerek bize musallat olan zümreye karşı (...) Doğu’yu Batı’dan ayıran ve ta kuzeyden güneye kadar uzanan müşterek bir cephe vardır. Bu cephede müdafaalarda bulunabilmek, yekdiğeriyle hemdert olmuş milletlerin hakiki, samimi dayanışması ile mümkün olacaktır. (...) Fakat bu dayanışmaya dâhil devletlerin başlı başına ayrı ayrı kuvvetli olması, ayrı ayrı bağımsızlık fikriyle mütehassıs ve donanmış bulunması lazımdır.”[3]
Atatürk’ün hakiki ve samimi dost olarak cephe oluşturmak gerektiğini tespit ettiği hemdert ülke Doğu ülkeleri 1922’de laik ve demokratik değildi. Dikkat edersek Mustafa Kemal Atatürk tek kıstas koymuş o da dayanışmaya dahil devletlerin emperyalizme karşı bağımsızlığını kazanmaları.
“İstila fikriyle açılmış olan Cihan Harbinin galipleri” barış şartlarıyla “ana topraklarımızı, bağımsızlık ve hürriyetimizi” elimizden alma- ya ve milletimizi esir derekesine indirmeye kalkıştılar. Rumeli’de ve Anadolu’da bizim yaptığımız, bu gaddarca tecavüze bir tepkidir ve nefsimizi müdafaadır. Millî sınırlarımız içinde hür ve bağımsız yaşamak istiyorduk. Bu meşru emelimizi elde etmek için uğraşıyorduk. Bu kutsal mücadelede milletimiz, İslam’ın kurtuluşuna, dünya mazlumlarının refahının artmasına hizmet etmekle iftihar etmektedir.”[4] İşte Mustafa Kemal Atatürk’ten Cihan Harbinin başarısının tarifi. İslamın da kurtuluşuna hizmet ettik. Bunu söylemeden Atatürkçü olunur mu?
Bugün de kendi nam ve hesabımıza değil bütün mazlum milletlerin ve bütün Doğu’nun davası için savaşıyoruz. O yüzden Atatürk gibi yapıyoruz. Dünyaya bizim gibi görünmeyenin bizden sayılmadığı bencillikle değil biz bize benzeriz insancıllığıyla bakıyoruz.
Atatürkçülük emperyalizme karşı savaşta sınanır. Konfor alanlarından dışarı çıkıp dünyaya bakanlar; Taliban’ın antiemperyalistliğini de Pakistan’da Imran Han’ın emperyalizme nasıl savaş açtığını anlar. Macaristan’da Orban’ın Soros’la savaşarak iktidarı aldığını tespit eder. Atlantik sisteminin çöküşünü ve Batı’nın mühtiş bir hızla çürüdüğünü, Doğu’da yani Asya’da ise yeni bir dünyanın silahlı zaferlerle kurulduğunu görür. Bunu görmeyen aydınlarımızın gözleri liberalizmden ve Batıcılıktan kör olmuştur.
[1] Doğu Perinçek, Mafyokrasi, Kaynak Yayınları, sy.69
[2] Semih Koray, ‘Ilımlı İslâm’, Suriye ve 30 Ağustos, Aydınlık Gazetesi, Ağustos 2012
[3] Şule Perinçek, Atatürk ve Arap Dünyası, Teori Dergisi, Mayıs 2019, sy.30
[4] Şule Perinçek, Atatürk ve Arap Dünyası, Teori Dergisi, Mayıs 2019, sy.38