Cumhuriyet geçmiş değil, gelecektir. Koruma ve saklama değil, yeniden üretmektir.
Özgür iradenizle paylaşmak, dayanışmak ve ileriye taşımaktır.
Doğacak güneşi görmek, yeniyi kurmaktır.
Bu yıl 29 Ekim'in simgesi gençlik oldu.
Genç Osmanlılar... Genç Türkler... Mîlli mücadelenin gençleri...
Onlar önümüzü açtı. Müthiş bir miras, müthiş bir zenginlik!
Cumhuriyet'in kurucu gençlerini bağrında yetiştirdi.
İkinci önemli atılım işte o bereketli topraklarda yaşandı.
Atatürk devrimlerinin bayrağını ileriye taşıyan 68'liler ülke yönetmeye aday oldular. İşçisiyle köylüsüyle sanayicisiyle kaderini birleştirdi. O sorumlulukla çözümler üretti.
BÜYÜK BULUŞMA
Şimdi el verme zamanı.
Büyük buluşma. 40 yılın sigortası.
Gençlik, yaşanmışlığın tecrübesiyle bir kez daha birleşiyor; yepyeni bir atılımın eşiğinde.
Güneşi görüyor.
Yeniyi kuracak enerjiyi biriktiriyor.
Bendine sığmayacak, göreceksiniz.
Cumhuriyet'in kuruluşunun hemen ertesi ayında 26 Aralık'ta Yunus Nadi “Cumhuriyetin Levazımı”(*) diye bir yazı yazmış.
Neymiş o gerekler?
“Memlekette en aydın zannolunan ve kendilerini böyle satan adamlarla” da mücadeleye devam. Onlardan “aman ve zaman bulabilirsek” diyor, “Cumhuriyet hayatının icaplarına uygun yollarda yürümeye imkân bulacağız”.
Cumhuriyet daha çok genç. Bir ay bile olmamış ilan edileli, adı konalı. Ama temelleri sağlam.
NEDEN CUMHURİYET
Cumhuriyet'in tarifi geliyor arkadan.
Hedef nedir?
“Cumhuriyet hayatı demek, cumhurun, yani halkın hayatı ve bu hayatın da imkânın son hadlerine kadar huzuru, refahı, neşesi demektir. Dünyada fert olarak umulabilecek büyük gaye bu olduğuna göre onun cemiyet halinde gerçekleştiğini görmenin ne büyük bir saadet teşkil edeceğini izaha hacet görülemez. Bu saadet neticesine ise ne şu veya bu sözle varılabilir ne de olur olmaz fedakârlıklarla hemen ulaşmak nasip olur. Hayır, o neticeye kati surette varmak için çok çalışmak lazımdır. Şu kadar var ki varılacak gayenin ulviyeti ne kadar çalışmak; ve ne kadar çalışmak lazımsa, bunların son derecelerinin dahi külfet ve mihnetlerine değecek kadar ehemmiyetli ve kıymetlidir. Biz Cumhuriyetçilere göre vatan muhitinde, milletimizin her ferdinin mümkün saadetinin gerçekleşmesi lazımdır.”
İşte “En nihai ifadesiyle Cumhuriyet demek, bu demektir.”
Yunus Nadi, bu arada gazeteciliğin tanımına da değiniyor.
“Bunu söylerken eski zaman gazeteciliğinin inatçı ve manasız sözlerinden birini söylemiyoruz.”
Kuşkusuz Yunus Nadiler farklı.
Onlar yeni dönemin gazetecileri.
Gerçekleri görür ve yazarlar.
Çünkü onlar gerçek Cumhuriyetçilerdir.
“Kastımız hakikattir” diyor Yunus Nadi, “ve Cumhuriyetin maksadı, manası ve hedefi hakikaten işte bundan ibarettir. Eğer Cumhuriyet yeni bir devlet esası ve idaresi demekse, onun dayanağı ve varacağı yer ancak böyle yepyeni, çok ciddi ve çok hakiki bir aşk ve imanda tecelli edebilir. Yalnız kalplerinde bu aşk ve imanı taşıyan Türklerdir ki, hakiki Cumhuriyetçilerdir.”
Tarif tutmuyor mu?
İşte o gençler!
İşte biz!
İşte aydınlığın, güneşi gören bugünün gazetecileri!
DÖRT YAŞINDA GÖZÜ YAŞLI ÇOCUK
Tarif şunları da tutuyor. Yazarken bile utanıyorum. Dileklerin, Barışların, Berkelerin, Furkanların, Rabiaların o binlerce İzmirli, Şırnaklı, Kızıltepeli, Denizlili, Antalyalı, Edirne'den Ardahan'dan kopup Ankara'ya başkente gelen coşkun selin aşk ve iman dolu gözlerine nasıl bakarım.
İşte ne yazık ki bugünün “eski gazetecileri”! Onlar da oradalar. Güya Birinci Meclisin önünden, Anıtkabir'den yayın yapıyorlar!
Binlerce o pırıl pırıl, akın akın yürüyen genci görmüyorlar! Tek satır yok! Ne utanç verici. Yalan söylüyorlar. Bütün Türkiye'de nasıl kutlanmış... güya... haberini yapıyorlarmış...
Gidiyor şiir okuyan dört yaşındaki çocuğa mikrofonu tutuyor.
Bugünün anlamını ve önemini o yavrucuk mu anlatacak, zorluklarla boğuşan benim kahraman milletime?
Bu mudur Atatürk? Bu mudur Cumhuriyet?
Gözü yaşlı.
Çocuk o. Atatürk'ü çok seviyor. Ama elinden ne gelebilir? Şiirin en güzelini okumaktan başka. Çaresiz olduğu için gözü yaşlı. Ablaları, abileri onların yüzünü güldürecek. Cumhuriyetimizi, bağımsızlığımızı, başı dikliğimizi, emperyalizmin eline pasaportunu veren o “aşk ve iman ve bilgi” dolu gençlerimizi gözlerden bir buçuk gazetenizle ekranınızla saklayabileceğinizi mi sanıyorsuruz!
KİRLETMEYİN MESLEĞİMİZİ
Kirletmeyin mesleğimizi.
Kirletmeyin siyaseti.
Bu milletin tarihi sizler gibilerinin karanlıklara gömülüşünü çok yazdı.
Yine yazacak!
Çünkü daha o zaman görmüşler:
“Bu aşk ve iman o kadar kuvvetli bir şeydir ki bu yola girenler bugün için nispeten sayılı bile farz olunabilseler, nihai hüküm ve galebe yine onlarındır.”
Galip geleceğimizin bilgisine sahiptiler. Sayımızı daha o zamandan öngördüler.
“Çünkü onlar saadet ve selametleri gerekli pek büyük bir halk kitlesine dayanırlar. Cumhuriyete karşı çıkabilecek mahlukat her halde bizzat Cumhuriyetçi olanlardan daha fazla miktarda sayılamazlar. Cumhuriyetin aleyhinde bulunmakta kendilerini menfaattar sayacak kimseler hususi faydalarını halkın zararına tercih etmeyi gerekli gören mahluklardır.”
O mahlukatlar hep vardı. Tek tük olacaklar. Ne gam!
Artık gençlerimiz, bizler aslanlar gibiyiz.
Saymakla tükenecek gibi değiliz.
Galibiyet bizimdir!
Nihai hüküm günü gelip çatmaktadır.
Biliyoruz. Öngörüyoruz.
Cumhuriyetimizi daha yükseklere taşıyacağız. Eskiden yediydi, sayıları artmış; kaç düvel oldukları hiç farketmez. O 11 efendinizin; eğer hizaya girmezlerse, son dişlerini de yalnız bu ülkede değil, bu topraklarda söküp atacağız.
Biz çokuz. Daha da çokuz. Daha da çoğalıyoruz. Çoğalacağız.
Çekilin önümüzden!
Ezileceksiniz.
Şule Perinçek
USMER Başkanı / ATABE GYY
(*) Yunus Nadi (Abalıoğlu), "Cumhuriyetin Levazımı", Anadolu'da Yeni Gün, 26 Kânunuevvel (Aralık) 1923, No: 1370-994, Altıok, Atatürk Dönemi Yazarlarının Kaleminden, (1919-1938), Yayına Hazırlayanlar: Şaduman Halıcı Murat Burgaç, Kaynak Yayınları, 2016, s.337-338.