Cumhuriyet Türkiye’sinin Sanayileşme Öyküsü

Başta milli savunma sanayisi olmak üzere tüm alanlarda kaydedilen ve kaydedilecek gelişmeler bağımsızlığın temelini sağlamlaştırır.

Cumhuriyet Türkiye’sinin Sanayileşme Öyküsü
Sueda Babacan
Sueda Babacan
YAZAR

“Sanayileşmek en büyük ulusal davalarımız arasında yer almaktadır. Çalışması ve yaşaması için ekonomik ögeleri ülkemizde bulunan büyük, küçük her türlü sanayi kuracağız ve işleteceğiz. En başta yurt savunması olmak üzere ürünlerimizi değerlendirmek ve en kısa yoldan en ileri ve gönençli Türkiye ülküsüne ulaşabilmek için bu zorunludur.”
18. yüzyılda tüm dünyayı etkileyen Sanayi Devrimi, 19. yüzyıl başlarında ihtiyaç duyulan yenilik hareketlerini de beraberinde getirmişti. Ekonomik gelişme doğrultusunda alınacak önlemler, sanayileşme yönünde adımlar atmayı gerekli kılmıştı. Cumhuriyet öncesi sanayileşme açısından adımlar atılmış olsa da kapitülasyonlar nedeniyle dikiş tutturamamıştı.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında büyük ölçüde sermaye, işgücü, ulaşım ve teknoloji alanında yetersizlikler söz konusuydu. Buna rağmen hızlı bir kalkınma hedefi içerisine girildi, ekonomik çözümler noktasında birtakım fikirler ortaya atıldı.  Sanayileşmenin başladığı yer olarak İzmir bu anlamda özel bir öneme sahipti. İncir, üzüm, pamuk gibi birçok ürünün ticareti gerçekleştirilen, ekonomik hareketliliğin etkili olduğu şehirde yine ilk kararlar alınmak üzere İzmir İktisat Kongresi toplandı.
Yurdun dört bir yanından gelen ve toplumun tüm kesimlerini oluşturan 1135 delegenin katıldığı kongre 11 gün sürdü. Kabul edilen Misak-ı İktisadi yani İktisat Andı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik ve toplumsal düzeninin temelleri atıldı. Bu anlamda İzmir İktisat Kongresi, kurulmakta olan cumhuriyetin niteliğini oluşturacak devrimlerin temel metni olmuştur.
Misak-ı İktisadi ile milli üretimin sağlanması, madenlerin kendi milli üretimimiz için işletilmesi, milli sanayinin gelişmesi ve hammaddesi yurt içinde yetişebilen fabrikasyona dayalı sanayi dallarının kurulması, dışarı ile rekabet edebilmek için sanayinin bir bütünlük içinde gelişmesi, imtiyazlarla yabancılara tanınan tekelciliğin ve kapitülasyonların kaldırılması, yerli malı kullanımının artırılması, kabotajda kendi milli çıkarlarımızın göz önünde tutulması, devletin ekonomik gücü olan bir yapı haline gelmesi, sanayi ve tarımın teşvik edilmesi, milli bankacılık sistemi geliştirilmesi, demir yollarının yapımına kısa sürede başlanması, işçilere amele değil işçi denmesi, sendika haklarının tanınması, tarım üreticilerinden alınan Aşar Vergisi’nin kaldırılması, bütün vatandaşlar için tek tür vergi uygulanması, köy okullarında çiftçilik ve ziraatin de öğretilmesi ve böylelikle aydın insanların da köylerde yerleşmesinin teşviki yani köyün kentleştirilmesi (Köykent) düşüncesi ile toplumsal dokunun ve üretimin bir bütün olarak yücelmesi ve çağdaşlaşması esas kabul edilmiştir.   
Bu anlamda 1923 İzmir İktisat Kongresi, Türk ulusunun bağımsızlığının, milli bir ekonomik yapıya kavuşmasının, üretimi odağa alan bir düzene geçişinin istencidir. Aynı zamanda Türkiye’deki sanayileşme atılımlarının da başlangıcıdır. Bu dönemde yapılan yatırımlar devlet eliyle kontrol edildi. Teşvik kanunları ile milli yatırımlar desteklendi. Örneğin, Ankara’da bakım-onarım atölyesi açıldı. Haliç’te tamamı yerli sermayeden oluşan Türkiye’nin ilk özel sektör savunma sanayi fabrikası kuruldu. Türk Hava Kurumu tarafından Ankara’da uçak fabrikası açıldı.
1930 yılı Türk ekonomisinde bir dönüm noktası olmuştur. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de 1929 küresel krizi devletçi, korumacı ve müdahaleci politikalar uygulatmaya başlatmıştır. Bu dönemde SSCB’nin başarıları ve özel sektörün tek başına büyümeyi sağlamaktan uzak düşmesi üzerine, ulu önderin başında olduğu genç Türkiye Cumhuriyeti, derhal ülkenin ihtiyaç duyduğu devletçi ekonomi politikalarını uygulamaya koymuştur.
1934 ve 1938 yıllarına ait Birinci Beş Yıllık Sanayileşme Planı da bu noktada ciddi bir örnek teşkil etmektedir. Büyük bunalımın etkisiyle tarım ürünlerinin fiyatı düşünce, çiftçi nüfusun yaşam koşullarında değişiklikler meydana gelmiş, büyük olumsuzluklar gün yüzüne çıkmıştır. 1932 yılında devletçilik uygulamaları gündeme sokulmasıyla bu atılımlar aşırı bulunmuş, iktisat vekilimiz Mustafa Şeref Özkan istifa etmiştir. Onun yerine Celal Bayar iktisat vekili olmuş, devlet hem yatırımcı hem de denetimci olarak, iktisadî yaşamın mekanizmasına ciddi ölçüde egemen olmuştu. Sanayi kesimi, cumhuriyetin daha sonraki hiçbir döneminde bu dönemde olduğu kadar (yıllık ortalama yüzde 10.3) büyümemiştir. Dünya bu noktada gerilerken, Türkiye milli geliri bu dönemde yılda ortalama yüzde 7.9 büyümüştür.

Birinci 5 Yıllık Kalkınma Planı
1933-1938 yıllarında uygulanan planlı ve devletçi dönemde devletçilik, planlı kalkınmayı zorunlu kıldı. Beşer yıllık sanayi planları yapıldı. Esaslar, devletin sanayi tesisleri kurmasından, hammaddelerin kamu iktisadi kuruluşlarınca işletilmesini içermekteydi. Türkiye’de Birinci 5 Yıllık Sanayi Planı ile 1933’te ilk kez planlı döneme geçilerek, ülkenin ekonomik olanaklarını harekete geçirmesi hedeflendi. Programda yer alacak sanayiler öncelikle en büyük ihtiyaç maddelerini üretmeyi amaçladı. Ana hammaddeleri ülkemizde bulunan sanayi kurulacaktı. Kurulacak işletmelerde, dikkate alınan temel hedef, iç pazarın ihtiyacını karşılamak oldu. Bu plana giren ve 20 fabrikanın kurulmasını öngören 9 sanayi dalı şunlar:
Toprak Sanayi; Suni ipek (Cemlik), Sömikok (Zonguldak), Gülyağı (Isparta), Hamızı kibrit (İzmit), Süper fosfat (İzmit), Klor ve sütkostik (İzmit), Seramik (Kütahya), Cam ve şişe (Paşabahçe-İstanbul), Çimento. Demir sanayi (Karabük), Kağıt ve selüloz sanayi (İzmit), Kükürt sanayi (Keçiborlu), Süngercilik (Bodrum), Pamuklu sanayi (Bakırköy, Kayseri, Ereğli, Nazilli ve Malatya’da iplik ve dokuma, Iğdır’da iplik) Kamgarn sanayi (Bursa), Kendir sanayi (Kastamonu)
Ele alınan sanayi kollarının birçoğu büyük sermaye ve teknolojik gücü gerektirdiğinden, bu gibi işletmelerin kuruluşu devlete bırakıldı. Hazırlanan plan ile sanayi, giderek Türk ekonomisinde önemini arttırdı. Dönemin önemli kuruluşlarından biri ise Sümerbank oldu.
Sümerbank, Devlet Sanayi Ofisi ile Sanayi ve Kredi Bankası’nın birleşmesi şeklinde ortaya çıktı. Bunlara bağlı fabrika ve tesisler Sümerbank’a devredilirken, bu iki kuruluş tekrar bir çatı altında birleştirildi. O dönemde Sümerbank eliyle gerçekleştirilen kuruluşlar, önemli adımlar kaydetti.

Şeker Fabrikaları
Sanayi alanında atılan bir diğer önemli adım ise Türkiye Şeker Fabrikaları’nın kurulmuş olmasıdır. Cumhuriyet döneminde şeker sanayi ile ilgili ilk adım 1923’te, Uşak Terakki-i Ziraat T.A.Ş. kanalıyla atıldı. Uşak Şeker Fabrikası; Skoda Firması tarafından kuruldu ve 1926 tarihinde işletmeye açıldı. Şirket, sırası ile 1931’de Sanayi ve Maadin Bankası’na, l933’te Sanayi Ofisi’ne ve daha sonra da aynı yıl Sümerbank’a devredildi. Alpullu Şeker Fabrikası; Türkiye İş Bankası, Ziraat Bankası, Trakya illeri özel idareleri ve özel şahısların katılımları ile İstanbul ve Trakya Şeker Fabrikaları T.A.Ş. tarafından kuruldu. Eskişehir Şeker Fabrikası; İş Bankası, Ziraat Bankası ve Sanayi ve Maadin Bankası ortaklığı ile Anadolu Şeker Fabrikaları A.Ş. tarafından kuruldu. Turhal Şeker Fabrikası; İş Bankası ve Ziraat Bankası’nın eşit payları ile 1934 tarihinde işletmeye açıldı.

Madencilik
Ülkenin yeraltı kaynaklarını daha iyi değerlendirmek amacıyla 14 Haziran 1935 Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA) kuruldu. MTA, Atatürk döneminin önemli bir kuruluşu olarak Türk madencilik sektörünün gelişmesine büyük katkılarda bulundu. Kendi öz kaynaklarımızın en verimli şekilde işletilmesiyle, Türk ekonomisini ve sanayileşmeyi besledi.
Türkiye’nin planla sanayi atılımına girdiği bir ortamda, madenleri işletip değerlendirmek üzere Etibank’ın kuruluşu gündeme geldi. Böylece devletin maden işletmeciliği yürütmek üzere 14 Haziran 1935 yılında Etibank kuruldu. Dönemin gelişmelerine büyük katkılarda bulunacak önemli bir kuruluş olarak ortaya çıktı. Şark Kromları, Ergani ve Kuvarshan Bakır Tesisleri, Zonguldak kömür havzasında başlatılan yatırımların tamamlanması çalışmaları vardır.
Doğal kaynaklardan nerelerde nasıl, hangi büyüklük ve kapasitelerde, en ekonomik biçimde elektrik santralleri kurulması gerektiğini tespit edilmesi amacıyla 24 Haziran 1935 yılında Elektrik İşleri Etüt İdaresi (EİEİ) kuruldu. EİEİ’nin kurulması ile büyük ihtiyaç olan enerji ile Türkiye’de sanayi yönündeki çalışmalar hız kazandı.

İkinci 5 Yıllık Kalkınma Planı
1936 yılında sanayileşme gereği artan ithalatı karşılamak için ihracat olanakları sağlamak ihtiyacıyla çoğu ihracat maddeleri sanayisine ağırlık vermeyi programına koymak amacıyla bir Sanayi Kongresi toplandı. İkinci Kalkınma Planı’nda Türkiye’de elektrik üretimini iki katına çıkarmayı, kömür, linyit ile öteki madencilik alanları, demiryolu ve deniz taşımacılığına olan iç talebi büyük ölçü de artırmayı öngördü. Plan’ın yürürlüğe konulmasından bir süre sonra Atatürk’ün vefat etmesi ve 2. Dünya Savaşı’nın başlaması gelişmeleri olumsuz yönde etkiledi. Özellikle sanayileşme dönemi olarak 1933-1339 yıllar dikkate alındığında bu dönemde, önemli ölçüde gelişmeler sağlandı.
Türkiye Demir ve Çelik İşletmeleri Türkiye’de modern anlamda bir demir sanayinin nasıl kurulabileceği ile ilgili ilk çalışmalar 1925 yılında başladı. Birçok girişim sonrası Karabük’ün, demir-çelik sanayinin kurulması için uygun bulunmasından sonra Karabük Demir ve Çelik İşletmelerinin temeli, Zonguldak ilinin Karabük köyünde, 3 Nisan 1937’de Başbakan İnönü tarafından atıldı.
Türkiye’nin sanayileşmesi yönünde hem ilk adımlar atılmış ve hem de belli ölçüde sanayileşme gerçekleştirildi. Sümerbank, İş bankası, MTA, Etibank v.b. sanayileşmeye katkısı olan en güzel örneklerdir. Cumhuriyetin ilk yılları sanayileşmenin başlatıldığı, bir ölçüde gerçekleştirildiği, ekonomik iyileşmenin sağlandığı, birçok kuruluşun oluşturulduğu yıllardır. Günümüzün birçok kuruluşu, başlangıçlarını bu dönemde atılan adımlara borçludur. Atatürk dönemi her alanda olduğu gibi genel ekonomi politikası ve sanayileşme yönünde önemli başarıların sağlandığı bir dönem oldu.

Bağımsızlığın Kilidi Savunma Sanayii
Bugün de devletlerin bağımsız bir şekilde hayatlarını sürdürebilmelerinin yolu sanayiyi güçlendirmekten geçmektedir. Madenden dokumaya, gıdadan imalata, tarımdan savunma sanayisine ciddi atılımlara halen ihtiyaç vardır. Bağımsızlığımızın kilit anahtarlarından birini oluşturan savunma sanayisi bu anlamda özel bir öneme sahiptir.  Bugün kendi savunma sanayisini geliştiren ve güçlendiren devletler hem yurt içinde hem yurt dışında büyük tehditleri göğüsleyebiliyor, bağımsızlığını koruyabiliyor. Çünkü milli savunma sanayi bir ülkenin güvenlik ve tam bağımsızlığının anahtarlarından birini oluşturuyor.
1923 tarihinden itibaren başlayan milli atılımlar, İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla ve Türkiye’nin 1950 yılında NATO’ya girmesiyle son buldu. Türkiye’nin Amerika’dan aldığı yardımlarla atılan ilk adımların önü tıkanmış, denetim ve kontrolü Amerika’ya bırakılmış oldu. Yine bu süreçte Cumhuriyet döneminde açılan fabrikalar devredilmiş yahut kapatılmıştır.
Bu sürecin devamı olarak; 1974 yılında Kıbrıs Harekâtı sırasında müttefik ülkelerden alınan silahların kullanılması engellenmeye çalışılmış, savunmaya yönelik ihtiyaçlarımız noktasında başka ülkelere bağımlı oluşumuz ciddi sonuçlara sebep olmuştur. Bu doğrultuda 1974 yılında Kıbrıs Harekâtının sonucunda Türkiye’ye karşı uygulanan ambargoya tepki olarak Kara Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı, Deniz Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı ve Hava Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı adında vakıflar kuruldu. Bu vakıflar tarafından yürütülen çalışmalar sonucunda; HAVELSAN ve ASELSAN gibi devlet sermayesine dayalı yatırımlar gerçekleştirildi. 1985 yılına gelindiğinde TSK’nın modernizasyonu ve savunma sanayisinin geliştirilmesi amacıyla Savunma Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı kuruldu. Kurulan Başkanlık ile Silahlı Kuvvetlerin ihtiyaç duyduğu harp araç ve gerecinin mümkün olduğunca Türkiye’de üretilmesi amaçlandı. 1974 yılında Türkiye’nin zorunluluklar sonucunda başlayan milli atılımlar, başarılı işlerle bugünlere geldi. Bir yandan Türk Ordusuna geniş tedarik imkanları sunan kurumlar kurulurken, üretim ve ihracat noktasında da büyük yeniliklerin önü açıldı. Yani yeni projeler ile taarruz helikopterleri, MİLGEM savaş gemileri, yerli denizaltıların Türkiye’de üretildiği, yapılan sayısız yerli projeyle Türk ordusunu güçlendiren, milletimize umut olan bir sürecin kapısı aralanmıştır.
Sonuç olarak; taşıma suyla değirmenin dönmediği, ithalata dayanarak, savurganlıkla ihya olunmadığı anlaşılmıştır. Sanayileşme dolara ve sıcak paraya karşı dalga kıran niteliği taşımaktadır. Enflasyona karşı esaslı dayanaktır. Kurallı, kayıtlı bir iş ve iş gücü piyasasının büyük kapısıdır, istihdamın anahtarıdır.
Bu anlamda önümüzdeki süreçte başta milli savunma sanayisi olmak üzere ağır sanayiden gıdaya, tekstilden otomobil üretimine tüm alanlarda kaydedilen ve kaydedilecek gelişmeler; bağımsızlığın temelini sağlamlaştıracak, istihdam noktasında tüm milletimizi üretim kademelerine sokacak, kendi ayakları üstünde duran çağdaş bir millet yaratacak ve üst düzey teknolojik atılımların önü açılacak.

Sueda Babacan

TGB Ankara İl Başkan Yardımcısı

Kaynaklar:

1- Halıcı Şaduman, Yeni Türk Devletinin Yapılanmasında Mahmut Esat Bozkurt, ATASE Yayınları, Ankara, 2004, s.157.

2- https://www.aydinlik.com.tr/iste-turk-savunma-sanayi-nin-2019-karnesi-turkiye-aralik-2019

3- Topal Nail, Ateşten Adam Mahmut Esat "Bozkurt", Atayurt Yayınevi, Ankara, 2017, s.99.

4- Ahmet Şerif Önay, Türkiye Milli İktisadi ve Sanayi Meselesi Hakkında Bir Mütalaa, 1932.

5- Arıkan Zeki, Kemalist Ekonominin Dünü, Atatürkçü Düşünce Dergisi, Mayıs-2009, s.10.

6- Kaynak Muhteşem, Atatürkçü Düşünce Dergisi, s.20.

7- Kepenek Yakup, Atatürkçü Düşünce Dergisi, s.26.

8- Korkut Boratav, Türkiye İktisat Tarihi, 15.B., İmge, Ankara, 2011.

9- Albayrak, Fatih. “SAVUNMA SANAYİİNDE MİLLİLEŞTİRME VE AR-GE ÇALIŞMALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, 2018

“Sanayileşmek en büyük ulusal davalarımız arasında yer almaktadır. Çalışması ve yaşaması için ekonomik ögeleri ülkemizde bulunan büyük, küçük her türlü sanayi kuracağız ve işleteceğiz. En başta yurt savunması olmak üzere ürünlerimizi değerlendirmek ve en kısa yoldan en ileri ve gönençli Türkiye ülküsüne ulaşabilmek için bu zorunludur.”
18. yüzyılda tüm dünyayı etkileyen Sanayi Devrimi, 19. yüzyıl başlarında ihtiyaç duyulan yenilik hareketlerini de beraberinde getirmişti. Ekonomik gelişme doğrultusunda alınacak önlemler, sanayileşme yönünde adımlar atmayı gerekli kılmıştı. Cumhuriyet öncesi sanayileşme açısından adımlar atılmış olsa da kapitülasyonlar nedeniyle dikiş tutturamamıştı.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında büyük ölçüde sermaye, işgücü, ulaşım ve teknoloji alanında yetersizlikler söz konusuydu. Buna rağmen hızlı bir kalkınma hedefi içerisine girildi, ekonomik çözümler noktasında birtakım fikirler ortaya atıldı.  Sanayileşmenin başladığı yer olarak İzmir bu anlamda özel bir öneme sahipti. İncir, üzüm, pamuk gibi birçok ürünün ticareti gerçekleştirilen, ekonomik hareketliliğin etkili olduğu şehirde yine ilk kararlar alınmak üzere İzmir İktisat Kongresi toplandı.
Yurdun dört bir yanından gelen ve toplumun tüm kesimlerini oluşturan 1135 delegenin katıldığı kongre 11 gün sürdü. Kabul edilen Misak-ı İktisadi yani İktisat Andı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik ve toplumsal düzeninin temelleri atıldı. Bu anlamda İzmir İktisat Kongresi, kurulmakta olan cumhuriyetin niteliğini oluşturacak devrimlerin temel metni olmuştur.
Misak-ı İktisadi ile milli üretimin sağlanması, madenlerin kendi milli üretimimiz için işletilmesi, milli sanayinin gelişmesi ve hammaddesi yurt içinde yetişebilen fabrikasyona dayalı sanayi dallarının kurulması, dışarı ile rekabet edebilmek için sanayinin bir bütünlük içinde gelişmesi, imtiyazlarla yabancılara tanınan tekelciliğin ve kapitülasyonların kaldırılması, yerli malı kullanımının artırılması, kabotajda kendi milli çıkarlarımızın göz önünde tutulması, devletin ekonomik gücü olan bir yapı haline gelmesi, sanayi ve tarımın teşvik edilmesi, milli bankacılık sistemi geliştirilmesi, demir yollarının yapımına kısa sürede başlanması, işçilere amele değil işçi denmesi, sendika haklarının tanınması, tarım üreticilerinden alınan Aşar Vergisi’nin kaldırılması, bütün vatandaşlar için tek tür vergi uygulanması, köy okullarında çiftçilik ve ziraatin de öğretilmesi ve böylelikle aydın insanların da köylerde yerleşmesinin teşviki yani köyün kentleştirilmesi (Köykent) düşüncesi ile toplumsal dokunun ve üretimin bir bütün olarak yücelmesi ve çağdaşlaşması esas kabul edilmiştir.   
Bu anlamda 1923 İzmir İktisat Kongresi, Türk ulusunun bağımsızlığının, milli bir ekonomik yapıya kavuşmasının, üretimi odağa alan bir düzene geçişinin istencidir. Aynı zamanda Türkiye’deki sanayileşme atılımlarının da başlangıcıdır. Bu dönemde yapılan yatırımlar devlet eliyle kontrol edildi. Teşvik kanunları ile milli yatırımlar desteklendi. Örneğin, Ankara’da bakım-onarım atölyesi açıldı. Haliç’te tamamı yerli sermayeden oluşan Türkiye’nin ilk özel sektör savunma sanayi fabrikası kuruldu. Türk Hava Kurumu tarafından Ankara’da uçak fabrikası açıldı.
1930 yılı Türk ekonomisinde bir dönüm noktası olmuştur. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de 1929 küresel krizi devletçi, korumacı ve müdahaleci politikalar uygulatmaya başlatmıştır. Bu dönemde SSCB’nin başarıları ve özel sektörün tek başına büyümeyi sağlamaktan uzak düşmesi üzerine, ulu önderin başında olduğu genç Türkiye Cumhuriyeti, derhal ülkenin ihtiyaç duyduğu devletçi ekonomi politikalarını uygulamaya koymuştur.
1934 ve 1938 yıllarına ait Birinci Beş Yıllık Sanayileşme Planı da bu noktada ciddi bir örnek teşkil etmektedir. Büyük bunalımın etkisiyle tarım ürünlerinin fiyatı düşünce, çiftçi nüfusun yaşam koşullarında değişiklikler meydana gelmiş, büyük olumsuzluklar gün yüzüne çıkmıştır. 1932 yılında devletçilik uygulamaları gündeme sokulmasıyla bu atılımlar aşırı bulunmuş, iktisat vekilimiz Mustafa Şeref Özkan istifa etmiştir. Onun yerine Celal Bayar iktisat vekili olmuş, devlet hem yatırımcı hem de denetimci olarak, iktisadî yaşamın mekanizmasına ciddi ölçüde egemen olmuştu. Sanayi kesimi, cumhuriyetin daha sonraki hiçbir döneminde bu dönemde olduğu kadar (yıllık ortalama yüzde 10.3) büyümemiştir. Dünya bu noktada gerilerken, Türkiye milli geliri bu dönemde yılda ortalama yüzde 7.9 büyümüştür.

Birinci 5 Yıllık Kalkınma Planı
1933-1938 yıllarında uygulanan planlı ve devletçi dönemde devletçilik, planlı kalkınmayı zorunlu kıldı. Beşer yıllık sanayi planları yapıldı. Esaslar, devletin sanayi tesisleri kurmasından, hammaddelerin kamu iktisadi kuruluşlarınca işletilmesini içermekteydi. Türkiye’de Birinci 5 Yıllık Sanayi Planı ile 1933’te ilk kez planlı döneme geçilerek, ülkenin ekonomik olanaklarını harekete geçirmesi hedeflendi. Programda yer alacak sanayiler öncelikle en büyük ihtiyaç maddelerini üretmeyi amaçladı. Ana hammaddeleri ülkemizde bulunan sanayi kurulacaktı. Kurulacak işletmelerde, dikkate alınan temel hedef, iç pazarın ihtiyacını karşılamak oldu. Bu plana giren ve 20 fabrikanın kurulmasını öngören 9 sanayi dalı şunlar:
Toprak Sanayi; Suni ipek (Cemlik), Sömikok (Zonguldak), Gülyağı (Isparta), Hamızı kibrit (İzmit), Süper fosfat (İzmit), Klor ve sütkostik (İzmit), Seramik (Kütahya), Cam ve şişe (Paşabahçe-İstanbul), Çimento. Demir sanayi (Karabük), Kağıt ve selüloz sanayi (İzmit), Kükürt sanayi (Keçiborlu), Süngercilik (Bodrum), Pamuklu sanayi (Bakırköy, Kayseri, Ereğli, Nazilli ve Malatya’da iplik ve dokuma, Iğdır’da iplik) Kamgarn sanayi (Bursa), Kendir sanayi (Kastamonu)
Ele alınan sanayi kollarının birçoğu büyük sermaye ve teknolojik gücü gerektirdiğinden, bu gibi işletmelerin kuruluşu devlete bırakıldı. Hazırlanan plan ile sanayi, giderek Türk ekonomisinde önemini arttırdı. Dönemin önemli kuruluşlarından biri ise Sümerbank oldu.
Sümerbank, Devlet Sanayi Ofisi ile Sanayi ve Kredi Bankası’nın birleşmesi şeklinde ortaya çıktı. Bunlara bağlı fabrika ve tesisler Sümerbank’a devredilirken, bu iki kuruluş tekrar bir çatı altında birleştirildi. O dönemde Sümerbank eliyle gerçekleştirilen kuruluşlar, önemli adımlar kaydetti.

Şeker Fabrikaları
Sanayi alanında atılan bir diğer önemli adım ise Türkiye Şeker Fabrikaları’nın kurulmuş olmasıdır. Cumhuriyet döneminde şeker sanayi ile ilgili ilk adım 1923’te, Uşak Terakki-i Ziraat T.A.Ş. kanalıyla atıldı. Uşak Şeker Fabrikası; Skoda Firması tarafından kuruldu ve 1926 tarihinde işletmeye açıldı. Şirket, sırası ile 1931’de Sanayi ve Maadin Bankası’na, l933’te Sanayi Ofisi’ne ve daha sonra da aynı yıl Sümerbank’a devredildi. Alpullu Şeker Fabrikası; Türkiye İş Bankası, Ziraat Bankası, Trakya illeri özel idareleri ve özel şahısların katılımları ile İstanbul ve Trakya Şeker Fabrikaları T.A.Ş. tarafından kuruldu. Eskişehir Şeker Fabrikası; İş Bankası, Ziraat Bankası ve Sanayi ve Maadin Bankası ortaklığı ile Anadolu Şeker Fabrikaları A.Ş. tarafından kuruldu. Turhal Şeker Fabrikası; İş Bankası ve Ziraat Bankası’nın eşit payları ile 1934 tarihinde işletmeye açıldı.

Madencilik
Ülkenin yeraltı kaynaklarını daha iyi değerlendirmek amacıyla 14 Haziran 1935 Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA) kuruldu. MTA, Atatürk döneminin önemli bir kuruluşu olarak Türk madencilik sektörünün gelişmesine büyük katkılarda bulundu. Kendi öz kaynaklarımızın en verimli şekilde işletilmesiyle, Türk ekonomisini ve sanayileşmeyi besledi.
Türkiye’nin planla sanayi atılımına girdiği bir ortamda, madenleri işletip değerlendirmek üzere Etibank’ın kuruluşu gündeme geldi. Böylece devletin maden işletmeciliği yürütmek üzere 14 Haziran 1935 yılında Etibank kuruldu. Dönemin gelişmelerine büyük katkılarda bulunacak önemli bir kuruluş olarak ortaya çıktı. Şark Kromları, Ergani ve Kuvarshan Bakır Tesisleri, Zonguldak kömür havzasında başlatılan yatırımların tamamlanması çalışmaları vardır.
Doğal kaynaklardan nerelerde nasıl, hangi büyüklük ve kapasitelerde, en ekonomik biçimde elektrik santralleri kurulması gerektiğini tespit edilmesi amacıyla 24 Haziran 1935 yılında Elektrik İşleri Etüt İdaresi (EİEİ) kuruldu. EİEİ’nin kurulması ile büyük ihtiyaç olan enerji ile Türkiye’de sanayi yönündeki çalışmalar hız kazandı.

İkinci 5 Yıllık Kalkınma Planı
1936 yılında sanayileşme gereği artan ithalatı karşılamak için ihracat olanakları sağlamak ihtiyacıyla çoğu ihracat maddeleri sanayisine ağırlık vermeyi programına koymak amacıyla bir Sanayi Kongresi toplandı. İkinci Kalkınma Planı’nda Türkiye’de elektrik üretimini iki katına çıkarmayı, kömür, linyit ile öteki madencilik alanları, demiryolu ve deniz taşımacılığına olan iç talebi büyük ölçü de artırmayı öngördü. Plan’ın yürürlüğe konulmasından bir süre sonra Atatürk’ün vefat etmesi ve 2. Dünya Savaşı’nın başlaması gelişmeleri olumsuz yönde etkiledi. Özellikle sanayileşme dönemi olarak 1933-1339 yıllar dikkate alındığında bu dönemde, önemli ölçüde gelişmeler sağlandı.
Türkiye Demir ve Çelik İşletmeleri Türkiye’de modern anlamda bir demir sanayinin nasıl kurulabileceği ile ilgili ilk çalışmalar 1925 yılında başladı. Birçok girişim sonrası Karabük’ün, demir-çelik sanayinin kurulması için uygun bulunmasından sonra Karabük Demir ve Çelik İşletmelerinin temeli, Zonguldak ilinin Karabük köyünde, 3 Nisan 1937’de Başbakan İnönü tarafından atıldı.
Türkiye’nin sanayileşmesi yönünde hem ilk adımlar atılmış ve hem de belli ölçüde sanayileşme gerçekleştirildi. Sümerbank, İş bankası, MTA, Etibank v.b. sanayileşmeye katkısı olan en güzel örneklerdir. Cumhuriyetin ilk yılları sanayileşmenin başlatıldığı, bir ölçüde gerçekleştirildiği, ekonomik iyileşmenin sağlandığı, birçok kuruluşun oluşturulduğu yıllardır. Günümüzün birçok kuruluşu, başlangıçlarını bu dönemde atılan adımlara borçludur. Atatürk dönemi her alanda olduğu gibi genel ekonomi politikası ve sanayileşme yönünde önemli başarıların sağlandığı bir dönem oldu.

Bağımsızlığın Kilidi Savunma Sanayii
Bugün de devletlerin bağımsız bir şekilde hayatlarını sürdürebilmelerinin yolu sanayiyi güçlendirmekten geçmektedir. Madenden dokumaya, gıdadan imalata, tarımdan savunma sanayisine ciddi atılımlara halen ihtiyaç vardır. Bağımsızlığımızın kilit anahtarlarından birini oluşturan savunma sanayisi bu anlamda özel bir öneme sahiptir.  Bugün kendi savunma sanayisini geliştiren ve güçlendiren devletler hem yurt içinde hem yurt dışında büyük tehditleri göğüsleyebiliyor, bağımsızlığını koruyabiliyor. Çünkü milli savunma sanayi bir ülkenin güvenlik ve tam bağımsızlığının anahtarlarından birini oluşturuyor.
1923 tarihinden itibaren başlayan milli atılımlar, İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla ve Türkiye’nin 1950 yılında NATO’ya girmesiyle son buldu. Türkiye’nin Amerika’dan aldığı yardımlarla atılan ilk adımların önü tıkanmış, denetim ve kontrolü Amerika’ya bırakılmış oldu. Yine bu süreçte Cumhuriyet döneminde açılan fabrikalar devredilmiş yahut kapatılmıştır.
Bu sürecin devamı olarak; 1974 yılında Kıbrıs Harekâtı sırasında müttefik ülkelerden alınan silahların kullanılması engellenmeye çalışılmış, savunmaya yönelik ihtiyaçlarımız noktasında başka ülkelere bağımlı oluşumuz ciddi sonuçlara sebep olmuştur. Bu doğrultuda 1974 yılında Kıbrıs Harekâtının sonucunda Türkiye’ye karşı uygulanan ambargoya tepki olarak Kara Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı, Deniz Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı ve Hava Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı adında vakıflar kuruldu. Bu vakıflar tarafından yürütülen çalışmalar sonucunda; HAVELSAN ve ASELSAN gibi devlet sermayesine dayalı yatırımlar gerçekleştirildi. 1985 yılına gelindiğinde TSK’nın modernizasyonu ve savunma sanayisinin geliştirilmesi amacıyla Savunma Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı kuruldu. Kurulan Başkanlık ile Silahlı Kuvvetlerin ihtiyaç duyduğu harp araç ve gerecinin mümkün olduğunca Türkiye’de üretilmesi amaçlandı. 1974 yılında Türkiye’nin zorunluluklar sonucunda başlayan milli atılımlar, başarılı işlerle bugünlere geldi. Bir yandan Türk Ordusuna geniş tedarik imkanları sunan kurumlar kurulurken, üretim ve ihracat noktasında da büyük yeniliklerin önü açıldı. Yani yeni projeler ile taarruz helikopterleri, MİLGEM savaş gemileri, yerli denizaltıların Türkiye’de üretildiği, yapılan sayısız yerli projeyle Türk ordusunu güçlendiren, milletimize umut olan bir sürecin kapısı aralanmıştır.
Sonuç olarak; taşıma suyla değirmenin dönmediği, ithalata dayanarak, savurganlıkla ihya olunmadığı anlaşılmıştır. Sanayileşme dolara ve sıcak paraya karşı dalga kıran niteliği taşımaktadır. Enflasyona karşı esaslı dayanaktır. Kurallı, kayıtlı bir iş ve iş gücü piyasasının büyük kapısıdır, istihdamın anahtarıdır.
Bu anlamda önümüzdeki süreçte başta milli savunma sanayisi olmak üzere ağır sanayiden gıdaya, tekstilden otomobil üretimine tüm alanlarda kaydedilen ve kaydedilecek gelişmeler; bağımsızlığın temelini sağlamlaştıracak, istihdam noktasında tüm milletimizi üretim kademelerine sokacak, kendi ayakları üstünde duran çağdaş bir millet yaratacak ve üst düzey teknolojik atılımların önü açılacak.

Sueda Babacan

TGB Ankara İl Başkan Yardımcısı

Kaynaklar:

1- Halıcı Şaduman, Yeni Türk Devletinin Yapılanmasında Mahmut Esat Bozkurt, ATASE Yayınları, Ankara, 2004, s.157.

2- https://www.aydinlik.com.tr/iste-turk-savunma-sanayi-nin-2019-karnesi-turkiye-aralik-2019

3- Topal Nail, Ateşten Adam Mahmut Esat "Bozkurt", Atayurt Yayınevi, Ankara, 2017, s.99.

4- Ahmet Şerif Önay, Türkiye Milli İktisadi ve Sanayi Meselesi Hakkında Bir Mütalaa, 1932.

5- Arıkan Zeki, Kemalist Ekonominin Dünü, Atatürkçü Düşünce Dergisi, Mayıs-2009, s.10.

6- Kaynak Muhteşem, Atatürkçü Düşünce Dergisi, s.20.

7- Kepenek Yakup, Atatürkçü Düşünce Dergisi, s.26.

8- Korkut Boratav, Türkiye İktisat Tarihi, 15.B., İmge, Ankara, 2011.

9- Albayrak, Fatih. “SAVUNMA SANAYİİNDE MİLLİLEŞTİRME VE AR-GE ÇALIŞMALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, 2018

Tarih:
Diğer Haberler