GENEL BAşKAN
Ülkemizin kuzeyinde yer alan ve büyük imparatorluk birikimine sahip Rus devletleriyle ilk siyasi ilişkimiz resmen 1702 yılında, ekonomik ilişkimiz 1783 yılında kurulmuştur. Türkiye’nin en önemli ticaret ortaklarından olan Rusya’yla ilişkimizde dünü, bugünü ve yarını ele almak; bölgemizde ve dünyada değişen dengeleri, Türk-Rus dostluğunun stratejik önemini kavramak açısından önem taşımaktadır. Özel olarak Türk-Rus ekonomik ilişkilerini ele alacağımız çalışmamız konuya dair merakı olan okuyucuya bir bakış açısı kazandırmayı amaçlamaktadır.
Türk-Rus ekonomik ilişkilerini üç dönemde incelemek mümkündür:
1- Kurtuluş Savaşı Dönemi
2- Planlı Kalkınmaya Geçiş Dönemi
3- Türk-Rus Ekonomik İlişkilerinde Bugün
Kurtuluş Savaşı Dönemi
Türk-Rus ilişkilerinin dönüm noktası Birinci Dünya Savaşı ve devamında Kurtuluş Savaşımızdır diyebiliriz. 1915 Çanakkale Savaşında Türk zaferi emperyalist devletlerin Çarlık Rusya’nın yardımına koşmasını engellemiş ve sonuç olarak Çarlık rejiminin yıkılmasında en önemli dış etken olmuştur. 1917 Sovyet Devrimi, bizim o zaman birçok cephede savaştığımız en büyük düşmanlarımızdan biri olan Çarlık rejimini devirerek kuzeyden gelen tehdidi ortadan kaldırmıştır.
Sovyet Devriminin önderleri Rus Çarlığının yaptığı gizli anlaşmaları dünya ile paylaşmış, bu anlaşmalardan çekildiklerini ilan etmiş ve Kars, Ardahan, Batum gibi Çarlık ordusunun işgal ettiği tüm bölgelerden çekilmiştir. Doğu Perinçek’in işaret ettiği üzere “Mustafa Kemal’in Devrimci Ankara Hükümeti Sovyet Hükümeti ile el ele vererek İngilizlerin Kafkas Seddini yıktı ve Doğu bölgemiz Ermeni bölücülüğünden kurtarıldı. Böylece İzmir’i kurtarmak için Doğuda dayanak yarattık. 26 Ağustos 1922 günü Büyük Taarruz şafağında Kocatepe’de Atatürk’ün arkasında siperde yatan Sovyet şapkalı ve Sovyet kaputlu Kızıl Ordu subayı, bize bu dostluğun boyutlarını hatırlatıyor.”1
Devrimci önderimiz Mustafa Kemal Atatürk de Sovyetlerle ilişkiler konusunda Kurtuluş Savaşı kurmaylarının aldığı stratejik kararı şu şekilde anlatmaktadır: “Efendiler, kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti’nin, dışişleri konularında verdiği ilk karar, Moskova’ya bir hey’et gönderilmesi olmuştur. Hey’et, Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey’in başkanlığında idi. İktisat Vekili Yusuf Kemal Bey üye bulunuyordu.
11 Mayıs 1920’de Ankara’dan hareket eden hey’etin asıl görevi, Rusya ile ilişki kurmaktı. Rusya’nın, hükûmetimizle yapacağı anlaşmanın bazı hükümleri, 24 Ağustos 1920’de parafe edilmiş olmakla birlikte, durumun gereği olarak uzlaşmaya bağlanamayan bazı noktalardan dolayı gecikmiştir. Moskova Antlaşması diye anılan diplomatik belgenin imzası, ancak 16 Mart 1921’de mümkün olabilmiştir.”2
Mustafa Kemal Atatürk, bu tarihi kararla birlikte, hem Çarlık Rusya’sını deviren ve emperyalizme karşı mücadele eden Sovyet hükümetini hem daha yakından tanımak istemiş hem de Kurtuluş Savaşı’nın finansmanı için müttefikler kazanmak istemiştir.
Türk Milleti 1911-1912'de İtalya ile Trablusgarp Savaşı, 1912-1913'de dört Balkan Devleti (Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan ve Yunanistan) ile Balkan Savaşları ve ardından 1914-1918'de Birinci Dünya Savaşı ve devamında Kurtuluş Savaşıyla hem insan gücü kaybı hem de ciddi boyutlarda mali kaynak kaybı yaşamıştır. Millet, mali kaynak yaratmak Tekalif-i Milliye emirleriyle bağımsızlığı için varını yoğunu verse de zafere ulaşmak için daha büyük kaynaklar ve teçhizatlar gerekiyordu. Bu yüzden Kurtuluş Savaşı boyunca Mustafa Kemal önderliğinde Ankara Hükümeti Türk ve Müslüman ülkelerden ve Sovyet Rusya’dan mali destek almıştır. Türk Devrimi yalnızca Anadolu’nun değil bütün mazlum ulusların kaderini değiştirmiş, alınan desteklerin tümü emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesinde kullanılmıştır.
“23 Nisan 1920 tarihinde TBMM’nin açılışını izleyen 26 Nisan 1920 tarihinde, Atatürk’ün Lenin’e yazdığı ünlü mektup TBMM hükümetinin ilk dış̧ politika çalışmalarından birisi olarak ortaya çıkar. Atatürk bu mektubu TBMM Başkanı sıfatı ile yazmış̧ ve Moskova’ya göndermiştir. Mustafa Kemal Paşa, Sovyet Rusya lideri Lenin’e yazdığı mektupta iki ülkeyi tehdit eden emperyalist güçlere karşı siyasi ve askerî dayanışma önermiştir. Mektupta en dikkat çekici nokta, emperyalizm aleyhine girişilecek ortak mücadele için Sovyetlerden başlangıç̧ olarak 5 milyon altın, asker, silah, cephane ve malzemenin gönderilmesinin istenmesidir. Sovyet Rusya Dışişleri Komiseri Çiçerin (George Vassilievitch) tarafından, Mustafa Kemal Paşa’nın Lenin’e yazdığı 26 Nisan 1920 tarihli mektubun 3 Haziran 1920’de cevaplandırılması ile iki ülke arasındaki diplomatik ve ekonomik ilişkiler resmen başlamıştır.”3
Sovyet Rusya’dan bu resmi ekonomik ilişki dışında da pek çok defa ziyaret heyetleri veya büyükelçiler aracılığıyla Türkiye’ye yardım gönderildiği kaynaklarda yer almaktadır. Ayrıca “1922 yılının basından itibaren asama aşama SSCB Hükûmeti taahhüt ettiği silah ve mühimmatı deniz yolu ile Trabzon ve Samsun limanlarına ulaştırdı. Türk resmi kayıtlarına göre teslim alınan silahların miktarı şöyledir: 37.812 tüfek, 324 makineli tüfek, 44.587 kutu mermi, 66 top, 141.173 top mermisi. Sovyet kaynaklarına göre de durum aynı, sadece ek olarak 4 bin el bombası, 4 bin şarapnel bombası, 1500 kılıç̧ ve 20 bin gaz maskesinin de gönderildiği ifade edilmektedir.”4 Bunlar Kurtuluş Savaşı’nın başarıya ulaşması açısında hayati önemdedir.
Cumhuriyet Dönemi
Özellikle 1930’larda Türk-Rus ekonomik ilişkilerinin seyrini incelemek, Kemalist Devrimin felsefesini kavramak açısından elzemdir. Aynı dönemde devrim gerçekleştirmiş iki Asya devletinin dostluğu, emperyalizme karşı bir cephe oluşturmuştur. Aynı zamanda bu etkileşim halindeki devletlerin politikalar açısında da benzerlik göstermesi doğaldır. Kemalist Devrim’in devletçiliğinde Rus etkisi yadırganamaz bir gerçektir. 1921 Mart ayında SSCB’de uygulanmaya başlanan NEP’le (Yeni Ekonomik Politika) 1923 yılındaki İzmir İktisat Kongresi kararları arasındaki bir felsefe ve kaynak yaratma sorununa karşı benzer bir bakış açısı vardır. Bu iki politika özel girişime alan açar ancak birikim sorunu sebebiyle yeterince başarılı olamaz. 1929 ekonomik buhranıyla SSCB tarımda kolektifleştirmeye başlar, 1930’da Türkiye devlet politikası olarak planlı devletçiliği benimser.
1931 CHP Programı, Devletçilik ilkesini şöyle açıklar:
“Ferdi faaliyeti ve çalışmayı esas tutmakla beraber mümkün olduğu kadar az zaman içinde milleti refaha ve memleketi bayındırlığa eriştirmek için milletin genel ve yüksek menfaatlerinin gerektirdiği işlerde –özellikle iktisadi alanda– devleti fiilen alakadar etmek önemli esaslarımızdandır.” Aynı programda, “Normal sermayenin biricik kaynağının milli emek ve birikim” olduğu da vurgulanmaktadır.
Başbakan İsmet İnönü’nün, 1932 yılı Mayıs ayındaki Sovyetler Birliği gezisinden dönüşü planlı ekonomiye geçişin başlangıcıdır. 1933 yılında yürürlüğe giren ilk Beş Yıllık Plan, Sovyet uzmanlarının yardımıyla hazırlandı. Çelik ve kimya sanayilerinin temelleri atıldı. Anadolu’ya yayılan sanayileşme ve kalkınma politikası uygulandı.
Türkiye, Sovyetler Birliği’nden sonra dünyada ekonomik plan yapan ikinci ülkedir.
Planlama çalışmaları 1932 yılında başlanmıştır. Sovyetler Birliği’nde 1929 da başlayan hızlı bir sanayileşme planı uygulamakta ve büyük başarılar kazanılmaktadır. Başbakan İsmet İnönü, 1932 Mayısı’nda Sovyetler Birliği’yle yaptığı anlaşmaya göre Sovyet hükümeti Türkiye’ye kredi açacak ve teknik yardımda bulunacaktır. Sovyetler Birliği’nden Prof. Orlof başkanlığındaki bir heyet, sanayi planı raporu hazırlayarak İktisat Bakanlığına teslim eder ve incelemelerden sonra 17 Nisan 1934’te Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı adıyla kabul edilir.
Planın hedefi “İktisadi Tamamiyet” (Bütünlük) olarak ilan edilir.
Birinci Sanayi Planı’nın sanayi atılımına ve planlı ekonomiye neden ihtiyaç olduğu uzunca açıklanmıştır. Tamamına yer veremesek de planın özünü anlamak açısından ve gerekliliğini açıklayan küçük bir bölümü paylaşıyoruz: “Büyük sanayici ülkeler, aralarındaki bütün siyasi ve ekonomik mücadele ve anlaşmazlıklara rağmen, tarım ülkelerini her zaman için hammadde üreticisi olarak bırakmak ve bu ülkelerin piyasalarına hakim olmak davasında birliktirler. Bu nedenle tarım ülkelerinin bu silkinme hareketlerine, er geç, set çekmek konusunda siyasi nüfuzlarını kullanmakta da birleşeceklerdir. Bazı tarım ülkeleri de küçük bir taviz karşılığında bunu kabul etmekten kaçınmayacaklardır. Özellikle bu gerçek muhtaç olduğumuz sanayiyi, zaman kaybetmeden kurmak için en önemli itici gücümüzdür.
Bu ana sebebe kuvvetli yaptırımcı olan diğer etkenler de vardır. Bunlar; devam eden genel buhran dolayısıyla çözümü gittikçe zorlaşan döviz sıkıntısı, hammaddelerin dünya piyasalarında gittikçe düşen fiyatları karşısında Türk işçi ve çiftçisine daha karlı faaliyet alanları bulma düşüncesi, genel konjonktür nedeniyle muhtaç olacağımız fenni ve mekanik tesisatın çok uygun mali koşullarla sağlanmasının mümkün olması ihtimalidir.”5
Türk-Rus Ekonomik İlişkilerinde Bugün
Türk-Rus dostluğu Mustafa Kemal Atatürk’ün “Sovyet dostluğunu kararlı olarak sürdürmeyi” vasiyet olarak bırakmasına rağmen vefatından sonra öne sekteye uğramış, sonra terk edilmiştir. 1945 itibariyle başlayan Küçük Amerika süreci Türkiye’yi Asya’dan uzaklaştırmış ve Atlantik cephesine sürüklemiştir.
Rusya, bugün Türkiye’nin en büyük ikinci ticaret ortağıdır. Türkiye ve Rusya arasında en önemli ticaret konusu enerji olmaktadır. 2018 yılında doğalgaz ihtiyacımızın yaklaşık %48'ini Rusya’dan karşıladık. Rusya'dan başlayıp Karadeniz üzerinden Türkiye'ye aktarılması planlanan doğal gaz boru hattı projesi olan Türk Akımı yine Rus kamu şirketiyle beraber yapılan Akkuyu Nükleer Projesi Türkiye bakımından büyük ekonomik yatırımlar ve kaynak yaratma hamleleri anlamına gelmektedir. Burada dikkatimizi çeken nokta şudur: Rusya en büyük ithalat kalemi enerji alanında Türkiye’nin dışa bağımlılığını azaltmasını desteklemektedir. Bu durum Türk-Rus ilişkilerinin bugün de bir sömürü sistemine veya çıkarcılık üzerine değil karşılıklı fayda ve dostluk zemininde olduğunu göstermektedir.
Rusya-Türkiye Üst Düzey İşbirliği Konseyi toplantısında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Sayın Vladimir Putin’in Türk-Rus ekonomik ilişkilerine yönelik açıklamalarının bugünkü ilişkilerin boyutunu anlamak için en doğru kaynaklar olacağını düşünerek paylaşıyoruz:
“Rusya ve Türkiye’nin ticaret ve yatırım alanında kilit ortaklar konumunda bulunduğunu belirtmek isterim. Gecen yıl, ikili ticaretimiz yüzde 16 artarak 25,5 milyar dolara ulaştı. Tarımda da iyi sonuçlar elde ettik. 2018 yılında, bu sektördeki ticaret hacmimiz yüzde 7 artarak 3 milyar $'a ulaştı. Karşılıklı yatırımlar yaklaşık 20 milyar $ seviyesinde seyretmektedir. Rusya Doğrudan Yatırım Fonu iki ülkenin ekonomilerini acısından gelecek vaat eden sektörlere yatırım yapılmak üzere 1 milyar dolar düzeyinde ortak bir yatırım fonu oluşturmak amacıyla Türkiye Varlık Fonu ile bir anlaşma imzalayacaktır.”6
“1990'lı yıllardan bu yana, ekonomik ve ticari ilişkiler Rusya-Türkiye ilişkilerinin lokomotifi olmuştur. Bugün ticari, ekonomik ve kültürel ilişkilerin yanı sıra tüm alanlarda delegasyon seviyesindeki irtibat noktalarımızı da görüştük. Sevgili dostum ve ben halihazırda100 milyar dolarlık bir hedef koymuş̧ bulunmaktayız ve bu nedenle, yeni yaklaşımlarla yola devam etmemiz gerekiyor. Birlikte Aküyü nükleer santralinin temelini atmış̧ ve Türk Akım gaz boru hattının acık deniz kesiminin inşaatını tamamlamış̧ bulunmaktayız. Bu yılı Kültür ve Turizm Yılı olarak adlandırıyoruz...”7
Türkiye, Atlantik emperyalizmine karşı İkinci İstiklal Savaşı’nı verirken, Kurtuluş Savaşımızı ve Devrimimizi başarıya ulaştırmanın sacayaklarından biri olan stratejik Rus dostluğunu da yeniden keşfetmektedir. Türkiye’nin önünde duran Üretim Devrimi’ni başarmak için gerekli olan uluslararası iklim de Kemalist Devrim’in ekonomi felsefesine ve Atatürk’ün dış politika mirasına giderek daha fazla sarılarak kurulmaktadır.
Dilek Çınar
TGB Genel Başkan Yardımcısı
Dipnot:
1- Doğu Perinçek, Aydınlık Gazetesi, Rota Yazıları, 9 Aralık 2015.
2- T.C. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı sitesinden alıntıdır.
3- Topal, Coşkun, “Türk-Rus İlişkileri ve Moskova Anlaşması”, Karadeniz Araştırmaları Enstitüsü Dergisi s. 317.
4- Aleksander KOLESNİKOV- Atatürk Dönemi Türk-Rus İlişkileri, A.A Merkezi, Ankara 2010, s. 29.
5- Birinci Sanayi Planı, Afet İnan, a.g.e. “Umumi Kısım”, s. 7-11.
6- Vladimir Putin,Rusya-Türkiye Üst Düzey İşbirliği Konseyi toplantısı, 8 Nisan 2019, Moskova.
7- Recep Tayyip Erdoğan,Rusya-Türkiye Üst Düzey İşbirliği Konseyi toplantısı, 8 Nisan 2019, Moskova.
tgb.gen.tr