

YAZAR
Zaman geçtikçe ve teknoloji geliştikçe savaşta kullanılan teknik çeşitleri de çoğalıyor. Cephede kazanılan zaferler, amaçlara ulaşmak adına yetersiz hale geliyor. Fransız siyaset bilimci ve diplomat François-René de Chateaubriand’ın “Hiçbir şey silahla kazanılan zafer kadar geçici değildir." savı, çağımızda her geçen gün kanıtlanıyor. İletişim aletleriyle bilinçleri yönlendirme ve olguları saptırma taktiği çağımızın en önemli harp doktrinlerinin başında geliyor. Askeri zaferler, kitleler gözünde meşru bir sebebe dayandırılmadığı ya da demagoji ile desteklenmediği takdirde uzun süreçte zafer olarak kalamıyor. Bu aşamada kullanılan metot olarak ise karşımıza propaganda çıkıyor. Propaganda, Blackwell’in Siyaset Bilimi Ansiklopedisi’nde; “Simgelerin (sözcükler, sloganlar, gösteriler, müziksel ve görsel gösteriler de dâhil olmak üzere) hesaplı bir biçimde manipülasyonuyla izleyici topluluğun tutum ve davranışlarını tasarlama veya dolaylı olarak değiştirme” olarak tanımlanıyor. Propagandanın tek bir merkezden sistematik bir şekilde, algı yönetimi adına kullanılması Siyaset Bilimi literatüründe psikolojik savaş olarak adlandırılıyor. Psikolojik savaş aygıtları halkın önündeki gerçek sorunları, suni gündemlerle ve haberlerle örtüp halkın algısını istediği şekilde yönlendirme işlevi görmekte, bu aygıtların başındaysa gayrimilli sunucular, gazeteciler ve köşe yazarları gelmektedir.
SOĞUK SAVAŞ'TAN GÜNÜMÜZE ALGI YÖNETİMİ VE PSİKOLOJİK SAVAŞ
20. yüzyıl, iki bloğun sıcak bir çatışmaya girmeden küresel hâkimiyet için rekabet etmesiyle birlikte psikolojik savaşın sistematik bir hale gelmesine sebep olmuştur. Her hangi bir savaş durumunun felaket teorileriye sonuçlanacağı varsayımlarıyla iki kutup sıcak bir çatışmaya girmemiş; küresel egemenliklerini diğer ülkelere sosyal, siyasi ve kültürel birçok altında hegemonya kurarak elde etmeye çalışmışlar, 20. yüzyılda ideolojik bir savaş yaşanmasına neden olmuşlardır. ABD, Soğuk Savaş döneminde Atlantik Sistemindeki ülkelerin mevcut rejimlerini korumak veya Doğu Bloku'na mensup ülkelerinin rejimlerini değiştirmek adına psikolojik savaş kapsamında çalışmalar yürütmüştür. Müttefik ülkelerde geniş çaplı kirli propaganda faaliyetleri yürütülmüştür. Atlantik ülkelerinin her birinin kamuoyuna Sovyet işgalciliği algısı yerleştirilmeye çalışılmıştır. Bu faaliyetlerinin yanı sıra diğer ülkelerde demokrasi, insan haklarının üstünlüğü, özgürlük ve benzeri kavramların propagandası yapılarak, kapitalizm sempatik bir şekilde sunulmaya çalışılmıştır. ABD, psikolojik savaş yürütürken; gazete, dergi ve televizyon gibi aygıtların yanı sıra okulları, fabrikaları ve hatta dini mekânları bile bir araç olarak kullanmıştır. Sinema da psikolojik savaşta önemli bir araç olarak görülmüştür. ABD, Hollywood aracılığıyla dünyaya kapitalizmin propagandasını yapmıştır.

SSCB'nin dağılmasıyla iki kutuplu dünya düzeni son bulmuş, Batı kazanmıştır. Uluslararası sistem yeni bir şekle bürünmüş; psikolojik savaş harekâtının vizyonu da misyonu da değişmiş, tek kutuplu dünya düzenine geçilmiştir. Soğuk Savaş sonrası dönemde, dünyayı tekeline almak isteyen ABD Küreselleşme adı altında sert ve amansız bir şekilde saldırılarına başlamıştır. Ulusal devletleri bölmek ve milli kültürleri yok etmek adına çalışmalar yürüten ABD, kültürel emperyalizm kapsamında kitleleri yozlaştırmaya ve bilinçsizleştirmeye çalışmaktadır. Emperyalizm, sistemin parçası olan devletleri yönetebilmek veya politikalarına karşı çıkan, mevcut Atlantik sistemini ve ABD hegemonyasını reddeden devletlerin gücünü kırmak adına dünya kamuoyunu ve ulusal medyaları kendi çıkarlarına göre yönlendirip algı yönetimine ve propagandalara başvurmaktadır. Soğuk Savaş sonrası ve şuan içinde bulunduğumuz süreçteki Uluslararası Sistem de bu doktrin kapsamında çalışmalar yürüten ABD, siyaseti ve kitleleri manipüle edip ülkeler içerisindeki hegemon durumunu sürdürmekte ya da edilgen durumdan egemen hale gelmeye çalışmaktadır. Uluslararası düzlemde ise medyayı yönlendirerek dünya devletlerine politikalarını meşru gösterip egemenliğine zarar verecek her siyasi aktörü, şahsı ve olguyu adeta şeytanlaştırmaktadır. Emperyalizmin bu oyunu; birçok kirli propagandaya, kışkırtmaya, karalamaya ve CIA yalanlarına dayanır. Pentagon'dan yöneltilen bu harp, emperyalizmin ülkeleri dışarıdan kuşatma planının başında gelmektedir. Amerikan emperyalizmi, kendi çıkarlarına ve hegemonyasına karşı tehdit olarak gördüğü ya da tehdit olma potansiyeli taşıdığını düşündüğü her unsur hakkında bu harp tekniğini kullanmaktadır. Bu unsurlar hakkında kirli propaganda yürütür ve kendi egemenliğini koruma adına verdiği savaşları, güttüğü politikaları meşru hale getirir. Örneğin; ABD, Irak'ı işgal ederken kendi halkına karşı da uluslararası düzlemde de psikolojik bir savaş yürütmüştür. Amerika, Irak Savaşı'na gerekçe olarak önce El-Kaide’nin Irak tarafından desteklendiğini öne sürerek savaşa uygun bir zemin yaratma çabasına girmiştir. İlerleyen süreçte Irak'ın nükleer güce ulaşma hazırlığında olduğunu iddia ederek dünya kamuoyunda destek bulma adına çalışmalar yürütmüş, psikolojik savaş aygıtlarını ve misyonerlerini seferber etmiştir. ABD; 11 Eylül'ün yarattığı sosyolojik ve psikolojik etkileri kullanmış, kendi halkının desteğini almak adına da mevcut şartları değerlendirmiştir. Bush yönetimi içeride desteği korku politikalarıyla sağladıktan sonra uluslararası arenada destek arayışına çıkmış, her ne kadar başarısız olsa da dünya kamuoyunda bir algı yaratmıştır. Cihatçı terör örgütleri adı altında tüm İslam alemini ve Ortadoğu'yu hedef alan ABD, emperyalist hedefler güttüğü gerçeğini demokrasi ihracı propagandası adı altında meşru kılmaya çalışmıştır. Ortadoğu'daki halkları manipüle edip kışkırtarak istikrarsız bir bölge oluşturmaya çalışmış, operasyonlarına uygun zeminler hazırlama çabasına girişmiştir.

Belçika'nın Mons şehrinde bulunan Avrupa Müttefik Kuvvetler Karargahı’nın Operasyonlar Bölümü'nde Psikolojik Operasyonlar Başkanı olarak görev alan Yarbay Steven Collins'in imzasıyla Fransız gazetesi Le Monde Diplomatique'in Türkçe yayınında yayımlanan verilere göre ABD, Ortadoğu devletlerine karşı yürüttüğü psikolojik harp ve algı yönetimine her yıl 750 milyon dolarlık fon ayırmaktadır. Yine aynı makale de belirtilen verilere göre 20 Mart 2003 yılında başlayan Irak Savaşı'nda ABD, savaşı başlatacağı gün havadan Irak'a 40 milyon broşür atmıştır. Savaş boyunca da bu tarz çalışmalar yürütmeye devam etmiştir. Suriye İç Savaşı'nda psikolojik savaşı en üst düzeyde görmek mümkündür. ABD, Esad'ın kimyasal silahları kullandığına dair birçok kirli propaganda üretmektedir. Suriye'deki savaşı büyüten ve uzatan Batılı güçlerken, tüm ölümlerin suçlusu olarak Esad gösterilmektedir. Yıllardır Esad'a karşı birçok itibarsızlaştırma çalışmaları da yürütülmüştür. Kimyasal silahlarla halkını katleden Esad, ezilenlerin kurtarıcısı ABD denklemi oluşturulmaya çalışılsa da bu plan; Suriye halkının iradesi ve ABD hegemonyasına karşı çıkan ülkeler tarafından geçersiz kılınmış, yırtılıp atılmıştır. Esad Hükümetinin ve Suriye halkının iradesini kırmak adına birçok yalan savuran emperyalizm çok açık bir şekilde başarısız olmuştur, yenilmiştir. Türkiye’nin vatan bütünlüğü korumak adına attığı adımlar, emperyalizmin planlarına uymadığı için geçtiğimiz süreçte Türkiye ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan üzerine yürütülen kirli propaganda da had safhaya çıkmış, psikolojik savaş elemanları mesaiye başlamıştır. Batı kamuoyunda Türkiye işgalci konumuna koyulmuş, Tayyip Erdoğan için ise diktatör rolü biçilmiştir. Avrupa kamuoyundan düşmeyen bu denklem, Avrupa halklarının kafasına yerleştirilmeye uğraşılmakta; Tayyip Erdoğan adeta Saddamlaştırılmaya çalışılmaktadır.

PSİKOLOJİK SAVAŞ NAMLULARININ TÜRKİYE'YE DÖNMESİ
Fransa’da yayımlanan Le Point dergisinin en son sayısında kapakta asker selamı veren Erdoğan’ın fotoğrafına yer verilmiş ve başlık olarak “Erdoğan’ın metodu etnik temizlik, yok edici’’ ifadesi kullanılmıştır. Bu dergi de Türkiye’nin kimyasal silah kullandığına dair asılsız iddialar ortaya atılmış ve bu iftiralar için yaklaşık 15 sayfa ayrılmıştır. Le Point dergisi, dezenformasyon yaparak psikolojik savaşın aygıtı görevi görmektedir. Norveç’te 17 Kasım 2017'de gerçekleştirilen NATO tatbikatında düşman tablosunda Atatürk’ün resmine ve Erdoğan’a yer verilmişti. Simülasyonla ilgili arka plan belgeleri çerçevesinde “Düşman Liderler Biyografisi” hazırlanmış, hazırlığı yapan ekip Atatürk’e burada yer vermişti. Norveç’teki Ortak Harp Merkezi Komutanlığı, konuya ilişkin özür mektubu yayımlamış ve bunun teknisyenin hatası olduğunu söylemişti. Türkiye Cumhuriyeti'nin katıldığı bir tatbikatta; Ulu Önder Mustafa Kemal'in ve mevcut Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, "Düşman Liderler" kategorisinde değerlendirilmesi basit bir hata olarak kabul edilemez. Daha geçtiğimiz günlerde Almanya’nın devlet kanalı ARD, Dersim Harekatı'nı katliam olarak tanımlayıp Atatürk için "İnsanları katletmekten korkmayan, insan cesedi çiğneyen, kimyasal silah kullanımı tabu olmayan bir kişidir." ifadeleriyle tanıtıp Hitler benzetmesi yaptı. Türkiye'nin teröre karşı mücadele ettiği bu süreçte bu yalanlarla Mehmetçik zayıflatılmaya, Türk milleti susturulmaya çalışılmaktadır. Ermeni soykırımı yalanı nasıl ki emperyalizmin bir oyunuysa, "Dersim katliamı" da aynı merkez tarafından aynı amaçla oluşturulmuş bir plandır. ARD'nin iftiraları, PKK'nın ve FETÖ'nün argümanlarıdır. Amerikancı kuvvetler sistematik bir şekilde saldırıyorken, Batı'da ve Türkiye içerisinde psikolojik savaş aygıtları Türkiye aleyhine kirli propagandalar ve kampanyalar yürütürken; Türk milleti vatan için birleşmeli ve bu yalanlarla tüm Türkiye birlikte, el ele mücadele etmelidir. Bu haberlerin hiç biri gündemdeki herhangi bir olay gibi yadsınamaz, basit bir itham olarak kabul edilemez. Batı Avrupa'da, Orta Avrupa'da ve Kuzey Avrupa'da; 3 farklı ülkede gerçekleşen bu somut olaylar Türkiye'ye karşı topyekûn yürütülen algı operasyonunun birer örneğidir. Türkiye içerisinde de emperyalizm ile işbirliğinde olan medya unsurlarını birçok yerde görmek mümkündür. Türkiye, ne zamanki Amerikan hegemonyasına karşı kendi çıkarlarını savunsa ve Asya cephesiyle buluşsa medya da savaş çıkmakta, olgulara Ankara gözünden bakan gazetelerle Washington’dan yönetilen yazarlar ve psikolojik savaş aygıtları karşı karşıya gelmektedir. Rusya ile Ortadoğu'da, ABD emperyalizmine karşı kurduğumuz çıkar birliğine karşı Washington tarafından yöneltilen psikolojik savaş aygıtları; yani işbirlikçi medya Rusya'ya karşı kirli propaganda üretmektedir. Türkiye’yi, ABD hegemonyasına karşı siyasi bir yalnızlığa sürükleyip emperyalizme boyun eğdirmeye çalışan medya; bilinci veya bilinçsiz bir şekilde işbirlikçi konumuna düşmektedir. Ancak bu hileler ve taktikler, Türkiye’de tutmamaktadır. 15-16 Temmuz'u yaşayan Türk milleti, tehlikenin farkındadır. Operasyonlarla bir çoğu temizlenmiş olsa bile hala devletin medyanın hatta meclisin içinde Amerikancı bir azınlık olduğunu bilmektedir. Pew Research Center tarafından yapılan araştırmaya göre, dünya üzerinde ABD'yi en büyük tehdit olarak gören ülke, yüzde 72 ile Türkiye’dir. Amerikan emperyalizminin ne kadar büyük bir tehdit olduğunu tüm dünyadan daha iyi anlayan Türk milleti, psikolojik savaşın oyunlarına düşmemekte dünyadaki emperyalizm çelişkisini kavramaktadır. Psikolojik savaşa karşı mücadele de, en önemli faktör örgütlü güçtür, halkın örgütlenmesidir. Devletin kurmay kadroları, milli ve yerli kuvvetlerin emperyalist yalanlara karşı aynı mevzide güçlü durması da hayati öneme sahiptir. Türkiye Gençlik Birliği, Türk gençliğini ve Türk milletini bu yalanlara karşı koruma görevini üstlenmekte ve hakkıyla yerine getirmektedir. Vatansever kuvvetlerin birliğiyle bu yalanlar topyekûn püskürtülebilir, emperyalizme olan karşı mücadelemiz başarıya ulaşır. Psikolojik savaşın ülkemizde amacına ulaşamamasının en önemli nedeni ise Türk milletinin sarsılmaz vatanseverliğidir. Can çekişen emperyalizme birde Türkiye'nin darbe vurması emperyalist mevziyi geri düşürmekte, ezilen milletlere umut olmaktadır. Kurtuluş Savaşımız ve devrimimiz 100 yıl önce mazlum milletlere nasıl güç verdiyse bugün de emperyalizmin ne kadar büyük bir tehdit olduğunu anlayan Türk milleti, Amerikan emperyalizmine karşı direnen milletler için önder konumdadır, ilerleyen süreçte daha da önderleşecektir.
KAYNAKÇA:
1)Vernon Bogdanor, Blackwell’in Siyaset Bilimi Ansiklopedisi, II. Cilt, Ümit yayıncılık, Ankara, 2003
2) Ali Rıza Taşdelen’in Aydınlık Gazetesi’nde 27.10.2019 tarihinde yayımlanan ‘’Le Point’in psikolojik savaş sayısı: Meydan Türkiye ve Rusya’ya kaldı’’ başlıklı yazısı.
3) Aydınlık'ta, 05.12.2019 tarihinde yayımlanan "Alman kanalında skandal yayın" başlıklı yazı.
4) Aydınlık’ta 01.08.2017 tarihinde yayımlanan ‘’ABD, Türkiye için en büyük tehdit’’ başlıklı yazı.
Mete Utku KILIÇ
TGB Sakarya İl Başkanı