YAZAR
Cumhuriyetin nitelikleri
Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.
(…)
-“Merdiven altı olanlar başka”
-“Kırılgan karakterinin etkisi var”
-“Modern hayatın sorunları”
-“Tekke ve zaviyeleri açın ama denetleyin”
-“Bazı yurtlar da var, inanılmaz imkanlar ve rahatlık sunuyor”
-“Herkes bir değil, bazı cemaat ve vakıf yurtlarında çok başarılı çocuklar var”
-“Bu meseleyi bilek güreşi haline getirip karşı tarafa kinimizi dökmeyelim”
-“Cemaatler bu ülkenin gerçeğidir ve demokrasi için gereklidir”
Bu ifadeler size ne düşündürüyor? Ne hissettiriyor? Sizce milletin sabrını mı ölçüyorlar yoksa sakat yaklaşımlarıyla ciddi ciddi “akıl” mı yürütüyorlar? Yoksa yaşadığımız acı tecrübelerden yeterine ders çıkaramadıkları için mi bu zafiyet? Hepimizin kalbini kıran, canını yakan, öfkelendiren bir olay üzerine iktidar çevresinden muhalefetine, hatta artık daha çok muhalefetine, bu yorumları yapan koca koca insanlar, Enes Kara’yı bizden koparan esas neden hakkında aşağı yukarı bu tırnak içindeki sözleri söylüyor.
Anayasaya Cemaat - Tarikat mı Kaçtı?
Hiç lafı dolandırıp meseleyi ajite etmeyelim, Enes’in intiharının sorumlusu, bu görüşteki insanlara göre büyük oranda yine Enes. Bunu böyle ifade etmiyorlar veya doğrudan böyle düşünmüyorlar belki. Fakat Habertürk’te Çarşamba akşamı yayınlanan ve sözüm ona cemaat - tarikat yurtlarının tartışıldığı bir programda akademisyeninden, milletvekiline, gazetecisinden, sunucusuna kadar bir kişi de çıkıp aydın sorumluluğu ve cesaretiyle, “cemaat - tarikat yurtları anayasal kurumlar değildir, hiçbir yapı devletin anayasaya dayanarak üstlendiği görevlere paralel şekilde faaliyet yürütemez, devlete alternatif olamaz, serbestçe yahut denetimli biçimde etkinlik gösteremez” diyemiyor veya demiyor. Özgür irade, sorgulama, eleştirel düşünce, Cumhuriyetçilik, milliyetçilik gibi çağdaş değerlerden bahsetmiyoruz bile.
Bu Ne Yaman Çelişki
Böyle acı bir olay üzerine niyet okumayı kimse istemez ama siz eğer, FETÖ örneğini verdiğiniz hâlde, kendinizle çelişerek “cemaat var, cemaat var” der, bu başımıza bela yapıları demokratik sivil toplum kuruluşları olarak gösterir, yani HDP misali meşrulaştırmaya çalışırsanız, o zaman iş sizin niyetinizi sorgulamayı da aşıp, adli ve ahlaki bir mücadeleye dönüşür.
Türkiye Cumhuriyeti’nde Türk milletinin iki bayrağı, iki lisanı olabilir mi? İslam’da Kur’an’dan daha kapsamlı bir kaynak şart koşulabilir mi? Sağlıklı bir insanın iki kalbinin ve iki beyninin olması mümkün mü? Kanserin, kangrenin iyi huylusu mevcut mu? Şeyh Sait’ten, Seyit Rıza’dan, Said Nursi’den, FETÖ-HDP-PKK yöneticilerinden, bilumum cemaat-tarikat-terör örgütü liderlerinden (bu yoldan dönmedikçe) vatansever, hümanist çıkarabilir misiniz?
Bir şeye demokratik ve meşru diyebilmeniz için kamunun yani toplumun ve devletin yararına olması gerekir. Bir şeye hukuki diyebilmeniz için anayasaya uygun olması gerekir. “Merdiven altı olmayan cemaat” diye bir şey var madem, haberimiz olmadan T.C. Anayasası mı değişti? Bunlar demokratik, meşru ve hukukiyse, temel insan hakları denen olgu biz bilmeden ortadan mı kaldırıldı? Hadi Aydınlanma, Cumhuriyet, çağdaşlık, devletçiliğin önemini vurgulamayalım önce. Bir insanın, canına kıymadan önce kendi ağzından çıkan itirafını ve gerekçesini yok sayarak, onun en temel hakkı olan yaşama ve özgürce hayatını idame ettirme hakkına darbe vuran bir yapıyı ve onun getirdiği kör bağlılığı nasıl sorunun kaynağı olarak görmez ve konuşmazsınız? Anayasanın, değiştirilmesi teklif dahi edilemez hükmü olan ikinci maddesinin hangi niteliğine uyuyor cemaat ve tarikatlar? Huzur, dayanışma, Atatürk milliyetçiliği, adalet, demokrasi nerede?
Enes’i Hangi “Risale”, Hangi “Abi” Geri Getirir?
Bu, Enes’in ebeveynlerinin kendi lugâtlarında kendilerine sorması gereken de bir soru ve sorun. İnsan evladına bile bile kıymaz. Cemaat bazı dindar insanların, elinde olmayan veya rastgele sebeplerle mecbur doğalı olmuşsa ve devlet, geçmişteki kötü niyetli yöneticiler eliyle vatandaşını bu yapılara karşı savunmasız hale getirmişse, 2022’de bile ülkemizi tehdit eden unsurlarla mücadele ederken garip bir şekilde hâlâ bunu konuşuyor oluruz. Enes’in eğitim görmüş bir genç olmasına, 20 yaşına gelmesine ve 11. sınıftan beri farklı düşünüyor olmasına rağmen ailesinin zorlamasına direnemeyip, kendi yolunu çizememesi de bu kök salmış sorunlu sistemin bir getirisi. Evet, mesele tehditlerle mücadelenin kazanımları üzerine aydınlanma mücadelesi vererek insanları dönüştürüp kazanmak aynı zamanda. Ama bataklığı kurutmadan hastalığı ortadan kaldıramayız.
Türk Milleti Hazır
Bakınız, bu yapıları zararsız zanneden, içinde bulunmuş dindar ve muhafazakâr vatandaşlarımız, önlerinde FETÖ gibi yalın ve çarpıcı bir örnek olduğu için artık cemaat-tarikatlara karşı ciddi bir güvensizlik duyuyor. 2018’de yapılan bir araştırma, Ak Parti gibi muhafazakâr bir partiye oy verenlerin yüzde 70’ten fazlasının, cemaat-tarikatların faaliyetlerini doğru ve gerekli bulmadığını ortaya koyuyor. Öte yandan Saadet Partisi gibi cemaat niteliğindeki bir partiye oy veren vatandaşların çoğu, doğal olarak bunun tersini söylerken; CHP, İYİP gibi laikliği benimsediğini iddia eden muhalif partilerin içerisinde, liderliklerinin etkisiyle hatırı sayılır bir cemaat sempatisi söz konusu. Bu istatistikler, aman “bu kesimin hassasiyetine dayanarak oy alabiliriz” diyen danışmanların ve yöneticilerin tuzağına düşürmesin. Çünkü şaşmaz kuraldır, küçük hesap peşinde koşanlar dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olur. Çünkü Türk milleti, kendi ülkesinde FETÖ’nün başını çektiği ve hemen her ülkede ABD istihbaratı eliyle onlarcası kurulan ve yönlendirilen bu yapıların verdiği maddi ve manevi zararın artık farkın varmış durumda.
Ateşle Oynayan Yanar
Buna rağmen CHP-İYİP-HDP-SP-Deva-Gelecek Partileri başta olmak üzere, Ak Parti çevresinden de bilinçli bilinçsiz Biden’ın kaos planlarıyla görev alanlar, bu yapıları örtülü veya açıktan destekleyerek ateşle oynuyor. FETÖ, HDP/PKK, Hizbullah (Türkiye’deki), Yeni Asyacılar-nurcular, Nakşibendiciler, Süleymancılar, El-Kaide-DAEŞ uzantıları, Furkan Vakfı, Adnan Oktar cemaati vb., 80 darbesinden faili meçhul cinayetler dönemine; Ergenekon-Balyozlar kumpaslarından 15-16 Temmuz’a kadar uzanan süreçte Atatürk’ü silme, TSK’yı ve Emniyet’i etkisizleştirme, toplamda T.C.’yi bölme ve parçalama ve İslam’ı haçlı ittifakının hizmetine sokma iddialarını gerçekleştirebildi mi? Bölgede Türkiye’nin savrulduğu etnikçi ve mezhepçi bir savaş çıkarabildi mi? Türkiye’yi Irak’la, İran’la, Rusya’yla, Mısır’la, Çin’le savaştırabildi mi? Hayır. Çünkü Türkleri bölünmez kılan millet olmasıdır, mürit, mensup, kul olması değil. Türkleri güçlü kılan devletçi olmasıdır, cemaatçi-tarikatçı olması değil.
Enes’e Sözümüz Var
Eğer biz şu genç yaşımızda, hiç bilmediğimiz şehirlere iyi kötü dirsek çürütüp ülkemize, ailemize ve kendimize değer katmak için eğitim almaya gidiyorsak, devletimiz bize gerekli imkanları sağlamak durumundadır. En iyisinde, lükste gözümüz yok. Buna rağmen bu temel ve basit ihtiyaç devletimiz tarafından giderilmezse, milletimizin temiz duygularını ve belki de devletin imkanlarını istismar ederek alın terimizden, birikimimizden kendine maddi varlık sağlayan cemaatlerin-tarikatların yurtlarına, evlerine mecbur kalırız. Tıpkı geçmişte Kürt kardeşlerimizin HDP’ye mecbur bırakılması gibi. Diyarbakır Anneleri ve Babaları evlatlarını, yani kardeşlerimizi HDP/PKK’dan nasıl söke söke alıyorsa ve bu, devletin terörle mücadeledeki başarısı sayesinde mümkün olmuşsa, devlet yetkilileri, cemaat-tarikat yurtlarını kamulaştırıp, bu yapılara anayasadan ve meşruiyetten aldığı güçle son vererek, Eneslerin ailelerini harekete geçirecek, Enesleri anne-babalarına, kardeşlerine ve arkadaşlarına bağışlayacak, neticede bu tehdidi de bertaraf edecektir. Enes’e sözümüz var: Gürül gürül, korkusuzca yaşayacağız ve yaşatacağız! Ülkemiz, ailemiz, sevdiğimiz ve inandığımız her şey için!
Yunus Emre Özgün
TGB Uluslararası İlişkiler Bürosu Başkan Yardımcısı