Filistin Direniyor ABD Yeniliyor

Filistin halkı emperyalizme karşı ilk günden beri soluksuz bir direniş hikayesi yazmıştır. Yüzyılın Antlaşması tarihe gömülecektir!

Filistin Direniyor ABD Yeniliyor
Elfide Nur Atalay
Elfide Nur Atalay
YAZAR

Tarihten bugüne ülkemizin de içerisinde bulunduğu Batı Asya coğrafyası birçok paylaşım savaşına tanıklık etmiştir. Bu savaşlar ezen ve ezilen ulusların çatışmalarının birer ürünüdür. İsrail ve Filistin örneği tarihe binlerce masumun kanıyla adını yazdırmış ve günümüzde hala devam etmektedir. Bu yazıda kukla devlet İsrail’in Filistin’i işgal sürecini adım adım işleyeceğiz.

YAHUDİ DEVLETİ

Osmanlı topraklarının bir parçası olan Filistin’e Yahudilerin ilk yerleşimi 1897’de başlıyor. Birinci Siyonizm Kongresinde kendisi de Yahudi olan Theodor Herzl isimli bir gazeteci, ''Der Judenstaat'' yani Yahudi Devleti adlı bir kitap yayınlıyor. Bunun üzerine kitapta bahsedilen ''Yahudilerin kendi devletini kurması'' düşüncesi tartışılmaya başlanıyor. Bir yandan Avrupa’da büyüyen Yahudi düşmanlığı da bu tartışmaları ateşliyor. Kongrenin sonunda yayınlanan Basel Programında, Filistin'de bir Yahudi vatanının kurulması ve Dünya Siyonizm Teşkilatının bu amaca ulaşmak için faaliyete geçirilmesi öngörülüyor. 1897’den 1903’e kadar yaklaşık 25 bin, 1904’ten 1914’e kadar da 40 bin kişilik iki büyük göç dalgası Filistin topraklarına ulaşıyor. Avrupa'nın sözde Siyonist-Arap sorununu başka bir toprağı işgal yoluyla çözme düşüncesi Filistin'de yıllarca sürecek acıların ilk adımı oluyordu.

Birinci Dünya Savaşı sonunda Filistin ve çevresi İngilizlerin idaresine geçiyor. 25 Nisan 1920'de alınan Milletler Cemiyeti kararıyla, İngiltere'ye, bölgenin manda idaresi için yetki veriliyor. Filistin topraklarında başka güçlerin söz sahibi olması sonucunda İngiliz mandası altındaki Filistin’e yıllar içerisinde binlerce Yahudi Siyonist proje kapsamında göç ediyor.

Filistin halkı bu göç dalgasına karşı önemli bir direniş gösterdi. Bu yolda Ağustos 1929'da başlayan çatışmalarda 133 Yahudi ve 110 Filistinli hayatını kaybetti. Huzursuzluklar ve iç çatışmalar devam eden Filistin’de kontrolü sağlayamayan İngiltere, 1947 yılında Siyonist-Arap sorununun çözümünü Birleşmiş Milletler’e devretti.

Yahudiler artık nüfusun üçte birini oluşturuyor ama toprakların yüzde 6'sına sahip olabiliyordu. Avrupa'daki Nazi zulmünden kaçan yüz binlerce Yahudi'nin buraya ulaşması çözüm arayışını daha da acil hale getirmişti. BM'nin kurduğu özel komite, bölgeyi Arap Devletleri ve Yahudiler arasında bölmeyi önerdi. Arap Yüksek Komitesi diye anılan Filistinli temsilciler, teklifi reddederken, Yahudi temsilciler kabul etmişti. Paylaşım planı, Filistin'in yüzde 56,47'sini Yahudi devletine, yüzde 43,53'ünü de Arap devletine bırakıyordu. Kudüs ise uluslararası bir idare altında kontrol ediliyordu. Ancak bu plan hiç uygulanmamıştı.

EL NAKBA–FELAKET GÜNÜ

1948 yılının 15 Mayıs’ında kilometrelerce öteden binlerce Yahudi'nin göç ettirilmesi ile başlayan gayrimeşru hareketin sonucunda İsrail kuruldu. Bundan sonra Filistinliler bugünü “El Nakba” yani “felaket” günü olarak anıyor. 1948’de Yahudi güçleri kendi topraklarının haricinde Filistin topraklarının da önemli bir kısmını işgal etti. İşgalin hemen ardından Ürdün, Mısır, Lübnan, Irak ve Suriye orduları İsrail'e savaş açtıysa da başarılı olamadı.

İsrail’e karşı büyüyen direnişe kimin önderlik edeceği noktasında Arap devletleri yarışıyordu. Filistin bu süreçte esas rolü üzerine alarak 1964 yılında Filistin Kurtuluş Örgütü’nü (FKÖ) kurdu. Bu devletler FKÖ'nün esasen kendi kontrollerinde kalmasını istiyordu. Ancak Filistinlilerin amacı her zaman örgütün bağımsız olmasıydı.

Bu süreçte FKÖ'nün kuruluşu ve Filistin direnişindeki rolü oldukça kritiktir. Mücadelenin önderliğini başka ülkelere teslim etmemesi ve halkını temsil edecek bağımsız ve devrimci tutumuyla Filistin direnişinin önünü açmıştır.

6 GÜN SAVAŞLARI

1967 yılında gerçekleşen 6 Gün Savaşları ile İsrail, Mısır'dan Gazze ve Sina Yarımadası'nı, Suriye'den de Golan Tepeleri'ni almıştı. Ürdün güçlerini de Batı Şeria ile Doğu Kudüs'ten çıkarıyordu. Ancak daha sonra Birleşmiş Milletler “242 sayılı kanunla savaşla toprak kazanımını reddediyor”, İsrail’e işgal ettiği topraklardan geri çekilmesini söylüyordu. Zira bu savaşların sonunda 500 bin Filistinli mülteci durumuna ülkelerini terk etmek zorunda kalmıştı.

Yom Kippur yani "Kefaret Günü", Yahudilerin en önemli dini bayramı.

1973’te Mısır ve Suriye diplomasi yoluyla geri alamadıkları toprakları savaşarak geri almak üzere Yom Kippur gününde İsrail’e saldırdı. Bu savaşta da Filistin'in kader ortaklığı taşıdığı Arap ülkeleri bulundukları mevziden geri düşerek, 8 bin 500 asker kaybıyla İsrail’e yenik düştü.

DİRENİŞ BÜYÜYOR

1988’e dek işgalci politikalarından vazgeçmeyen İsrail’e karşı Filistin’de ve bölge ülkelerinde kitlesel ayaklanmalar gerçekleşti. Halkın işgallere karşı baş kaldırışıyla İsrail ordusunun tüm gücüne rağmen ayaklanmalar bastırılamaz bir hal almıştı. Bağımsız bir ülke özlemiyle ateşini harlayan Filistin halkı direnişte bir adım daha ilerliyordu.

Sonunda Filistin Ulusal Konseyi Kasım 1988'de Cezayir'de toplandı ve 1947'deki Birleşmiş Milletler kararında yer alan ''iki devlet'' çözümünü kabul ediyordu. Oylamada kabul edilen kararda BM Güvenlik Konseyinin 242 sayılı kararına dayalı müzakere isteği dile getiriliyor. Hatırlarsak 242 sayılı karar, savaşla toprak kazanımını reddederek İsrail'in ele geçirdiği topraklardan çekilmesini istiyordu.

1991’de Madrid Zirvesi ile birlikte Filistin, İsrail ve diğer Arap ülkeleri arasında barış sürecine girilmişti. 1993’te FKÖ’yle İsrail devletinin el sıkışması sonucunda İsrail işgal bölgelerden geri çekileceği konusunda anlaşmaya varılmıştı.

Barış sürecine girilmesine rağmen o günden sonra da anlaşmalar, saldırılar, ölümler devam ediyor, İsrail’in Filistin üzerindeki hakimiyet kurma çabası bitmek bilmiyordu. Bu durum Filistin halkının bağımsızlığına her dönem farklı darbeler vuruyor. ABD destekli İsrail kurulduğu günden bugüne küçük Amerika rolünü üstleniyor ve Filistin üzerinde emperyalist politikalar güdüyordu. Batı Asya’da kader birliğini paylaştığımız ülkelerden olan Filistin halkı bu girişimlere her zaman direnişle karşılık veriyordu.

BUGÜNE GELDİĞİMİZDE…

2017 yılında İsrail polisi cuma günü sabah saatlerinde Mescid-i Aksa'da silahlı saldırıda bulunduğunu iddia ettiği üç Filistinliyi katletti, olayda yaralanan iki İsrail polisi de hayatını kaybetti. Hem Doğu Kudüs'te hem de Batı Şeria'da protestocu Filistinlilere İsrail polisi müdahale etti ve toplamda dört Filistinli katledildi. Ardından bir Filistinli, üç İsrailli sivili bıçaklayarak öldürdü.

Aynı yıl ABD Başkanı Trump, Filistin'in bağımsızlığına esas darbeyi vuracak kararı verdi. ABD olarak İsrail'in başkenti olarak Kudüs'ü tanıdıklarını belirterek, İsrail ABD Yükleniciliğini Tel Aviv'den Kudüs'e taşıyacaklarını açıkladı ve ardından hayata geçirdi.

ABD Büyükelçiliği açılışı ve Nakba'nın (Büyük Felaket) 70. yılı nedeniyle Gazze'de iki gün boyunca yapılacak protesto gösterileri için hazırlık yapılırken İsrail askerleri göstericilere saldırdı. 59 Filistinli, İsrail askerleri tarafından katledildi.

ABD'nin aldığı bu kararın ve yaptığı bu hamlenin Türk devleti ve Türk milleti nezdinde karşılığı bulunmamaktadır. Tarihten bugüne işgal yoluyla kurulmaya başlanılan, nihayetinde de bir kukla devlet haline gelen İsrail'in Filistin topraklarında hiçbir söz hakkı bulunmamaktadır. İsrail'in hamiliğini yapan ABD'nin Kudüs meselesindeki tavır ve açıklamaları hiçbir anlam ifade etmemektedir. Kudüs Filistin'indir.

YÜZYILIN REZALETİ

Geçtiğimiz günlerde, tarihte sınırları masum insanların kanlarıyla çizilmiş olan İsrail ile ilgili ABD Başkanı Trump’tan bir açıklama geldi. 2019’da dillendirdiği, yine gün yüzüne çıkardığı “Yüzyılın Anlaşması” ile İsrail ve Filistin’e “barış” getireceğini söylüyordu. Filistin'e sıkılan her kurşunun sahibi katil devlet ABD'nin barış kelimesini ağzına alması trajikomik bir durumdur.

Filistin'i yok sayan anlaşmanın bazı maddeleri şu şekilde:

  • İsrail, FKÖ ve Hamas arasında üçlü bir anlaşma imzalanacak ve bu anlaşma çerçevesinde “Yeni Filistin” devleti kurulacak.
  • Kudüs her iki devletin başkenti olacak, ancak kurulacak Kudüs Belediyesi İsrail’e bağlı olacak.
  • Yeni Filistin’in ordusu olmayacak, sadece polis gücüne sahip olacak. Hamas, İslam Cihad gibi örgütler (şahsi silahlar dahil) silah bırakacak.

Peki bu planın kabul görmemesi durumunda ne olacak? İsrail medyasının yayınladığı planda buna şöyle yer veriliyor:

  • ABD’nin Filistin’e yönelik yardımlarının hepsi kesilecek ve diğer ülkelerden gelen yardımlar engellenmeye çalışılacak.
  • FKÖ kabul eder, Hamas ya da İslam Cihad reddederse Gazze’ye yönelik İsrail saldırıları ABD tarafından desteklenecek.

Bu anlaşmanın yıllardır süregelen Filistin’i yok etme emellerinin devamı olduğu açıktır. Bu ihanet planına karşılık “Filistin halkı için adil ve barışı sağlamaya yönelik her türlü gayreti destekliyoruz” açıklamasıyla Ürdün, “Yüzyılın İhaneti” yakıştırmasıyla İran ve “Kudüs kırmızı çizgimizdir. İsrail'in işgal ve zulmünü meşrulaştırmaya yönelik adımlara izin vermeyeceğiz, kardeş Filistin halkının daima yanında olacağız” açıklamasıyla Türkiye Filistin’i yalnız bırakmayacağını göstermiştir.

Türkiye’de 2014’ten bugüne gelen operasyonlarla Batı Asya’da kan kaybeden ABD’nin son çırpınışları fayda etmeyecektir. Filistin halkı emperyalizme karşı ilk günden beri soluksuz bir direniş hikayesi yazmıştır. Bu anlaşma da hükümsüzdür ve hiçbir anlam taşımamaktadır.

Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün de dediği gibi

“Mazlum milletler, zalimleri bir gün mahvu perişan edecektir.”

Kardeş Filistin halkının milli direnişi haklıdır ve zaferle sonuçlanacaktır.

Elfide Nur Atalay

TGB İzmir İl Yöneticisi

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler