YAZAR
TDK’ya göre siyaset “Devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayış” olarak geçiyor.
TDK’ya göre yine Devlet “Toplumun siyasal örgütlenişi ve örgütlerin tümü” deniyor.
Siyaseti, devlet içerisinde yaşayan bütün bireyleri doğrudan ilgilendiren ve hayatlarına müdahale eden bir eylem olarak tanımlamak yanlış olmaz. Neden bu tanımlara ihtiyaç duyuyoruz? Anlatalım.
Babala TV’de Metin Külünk’ün katılımcı olduğu ve yüzlerce gencin soru sorduğu programda bir genç “19 yaşında siyaset konuşmak benim ağırıma gidiyor. Ben gezmek tozmak istiyorum. Marmarayla gelip Metin Bey’e soru sormak yerine kendi arabamla gezip tozmayı yeğlerim buraya gelmektense” diyor.
Bu genç neden böyle düşünüyor?
Türkiye’nin bütün kritik süreçlerinde, büyük karar dönemlerinde gençlik hep en önde oldu. 1871 Birinci Meşrutiyet, 1908 İkinci Meşrutiyet, 1920 Türk Devrimi, 1961 27 Mayıs Devrimi ve büyük halk hareketlerinde gençlik ülkenin çıkarları doğrultusunda lider konumda ve dinamik kuvveti oluşturdu. En önemlisi Türk milleti bu durumu garipsemiyor tam aksine gençlik mücadelesini bağrına basıyor ve destekliyor. Keza 68 gençlik hareketini, cumhuriyet mitinglerini ve 2013 Gezi Parkı’nda Türk milletini Türk bayrağı altında birleştiren gençlik yine siyaset sahnesine çıkıyor ve Türk milletini ülke meselelerinde ortak bir payda da buluşturabiliyor.
Şimdi ise özellikle meclis içerisinde bulunan ve sistem partilerinde gündeme alınan bir söz dolanıp duruyor. Eskiden “sen mi kurtaracaksın bu memleketi?” diye aklımızda yer edinen söylem şimdi “gençler siyasete bulaşmasın, onlar yaşlarının gerekliliklerini yerine getirsin ve oyunlar oynasın, gezsin tozsun” olarak şekil değiştirmiş durumda.
Özellikle bu söylem şu anda muhalefet partilerinde daha fazla dillendiriliyor.
CHP lideri Kılıçdaroğlu gençlere seslenirken siyasetin sıkıcı gündemini bize bırakın siz yaşamanıza bakın diyor, İyi Parti lideri Akşener ise gençlerin genç yaşta siyasete bulaşmasına üzüldüğünü belirtiyor.
İki liderde açıkça siz siyasetle uğraşmayın, bize bırakın söylemlerini birçok kez dile getirdiler.
Gençler oyun oynasın ki onlar HDP’yle ittifak yapsın, Demirtaş’la kahvaltıda cilveleşsin, FETÖ’yü hapislerden çıkartmak için çırpınsın. Türkiye’nin sorunlarını çözmek için çabalamasın, umutsuzluk rüzgarları altında sürünüp gitsin…
Bu tarz örnekleri başka liderlerle daha fazla çoğaltabiliriz.
Türk gençliğine deli gömleği giydirilebilir mi?
Bu söylemlerin en nihayetinde ulaştığı bir hedef var. Türk gençliğini Z Kuşağı tanımlarına uygun hale getirmek ve Türkiye’nin sorunlarından koparmak. Yani gençliği çözümün bir aracı olarak görmektense sadece oy pusulalarına mührü basan bir topluluk haline getirme hedefiyle hareket ediyorlar. Z kuşağı olarak yaratılan gençlik aslında yalnız gençliktir. Örgütlü değildir. Bu durum, insanın yani gencin gelişimini de olumsuz etkiler. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın söylemi” Z Kuşağı tanımının hâkim sözlerindendir. Bu da en tehlikelisidir. Çünkü insanın kendini tanımlayabilmesi bile toplumsal bir yapının içinde mümkündür. Kendisini toplumdan ayıran hiçbir insanın topluma yararı olamaz, tam aksine zarar vermeye başlar. Ama bunu göz ardı edenler en çok gençliğe ihanet edenlerdir.
Gençlerin, çiftçilerin, işçilerin siyasetten uzaklaştığı her durum veya bu kuvvetlerin oluşturduğu partilerin destek görmemesi siyasetin çözümsüz olmasına sebep yaratır.
Ne zaman gençler, işçiler, çiftçiler ayağa kalkar işte o zaman Türkiye’de köklü değişiklikler olur.
Gençliğe emanet edilen Cumhuriyet
“Türk genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır demeyecektir.”
Ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni Türk gençliğine emanet ederken gençliğin ne yapması gerektiğini de açık bir şekilde belirtiyor. “Siz mi kurtaracaksınız bu memleketi” ya da “siz gidin gezin, oyunlar oynayın, siyaset işlerine bulaşmayın” demiyor. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni gençliğe emanet ederken, günümüzün mevcut siyasileri siyasetten uzak durun diyor.
Uzak durmayacağız.
Tam aksine daha fazla söz sahibi olacağız. Gençliğin siyasetle buluşması, ülkenin geleceği hakkında söz sahibi olması ve bu noktada kaygılarının olması üzüleceğimiz veya gençlerin kaybı olarak göreceğimiz bir konu değildir.
Tam aksine gençlik ülkesi için kafa yormazsa işte o zaman üzülelim. Ülkesinin geleceği için kaygılanmazsa bir sorun vardır diyelim. Sorunları çözmek için harekete geçmezse işte o zaman Türkiye zor durumdadır diyelim.
Birlikte yapalım
Güzel ülkemizde ne yazık ki sorunlar çok. Eğitimin niteliksiz olması, barınma sorunu, ulaşım sorunu, liyakat sorunu, hakça bölüşüm, kendi mesleğini yapamama, atanamama, işsizlik...
Yapılması gereken, tamamlanması gereken, düzeltilmesi gereken o kadar sorun var ki bu sayfalara yazsak sığmaz.
Ama örgütlü mücadele sayesinde tek bir yumruğun içine sığdırabiliriz.
Türkiye’nin en büyük gençlik teşkilatının TGB olmasının sebebi işte bu satırlarda yatmaktadır. Türkiye Gençlik Birliği’nin yöneticileri, liderleri gençtir ve gençler tarafından yönetilir.
Sorunlar, sorunlu siyasi partilerin çözümsüzlüğüne bırakılmaz. Atatürk’ten alınan görevle, Türk milletinden alınan kuvvetle mücadele edilir, çözülmez denilen sorunlar bir bir çözülür.
Örgütlüdür. Tek başına değildir.
Ne yaparsa yapsın kararlarını hep en geniş kurullarında alır, bütün üyelerinin katılımıyla gerçekleştirir.
Umutsuzluğa düşmez. Çünkü görevinin başındadır. Görevinin başında olmayanların, mücadele etmeyenlerin işidir umutsuzluk. Umut mücadele edilirse büyür. Mücadele yoksa, umut da yoktur.
Umudun teşkilatı, gençlerin teşkilatı Türkiye Gençlik Birliği, Atatürk’ün yolunda büyük zaferlere yürümekte, cumhuriyetimiz emin ellerde!
Barış Dikmen
Türkiye Gençlik Birliği
Genel Başkan Yardımcısı