Göğe Bakan Gözleri İnsana Çevirme Zamanı!

Göğe Bakan Gözleri İnsana Çevirme Zamanı!

Göğe Bakan Gözleri İnsana Çevirme Zamanı!

Bilim ve Ütopya dergisinin Kasım sayısında yayınlanan ‘Denetlenemeyen Umudun İki Çizgisi: Haziran ve İkinci Yeni’ başlıklı yazının TGB sitesine de konmasından sonra başlayan ikinci yeni merkezli şiir-sanat-devrim ve toplum eksenli tartışma çok sevindirici. Bu tartışma, yeni şiirin olanaklılığına olan özlemi ve ihtiyacı da yalnızca duyumsatmakla kalmayıp gözler önüne seriyor.   İkinci Yeni’ye yönelik eleştiriler ve tartışmalar hep oldu; denilebilir ki var olduğundan bu yana sürüp geldi. O zamanlar İkinci Yeni’yi anlamsızlıkla ve yeterince toplumcu olmamakla eleştirenler; ya asıl kendileri şiiri bireylerine hapsedenlerdi, ya da keskin sınırlar çizerek bir kalıba soktukları toplumcu-gerçekçiliğin içerisine sokmama çabasına bürünmüşlerdi. Ama genel anlamda o zaman da ‘daha ileri şiir’ oluşmadığı düşüncesiyle hareket edilmiştir, bugün de aynısını görüyoruz. Hatta daha ileriden ziyade bugün şiiri oluşturacak ortamın yok edildiği gerçeği bize yeniden bu tartışmaları dayatıyor. Yapacağımız şey, dünün eleştirileriyle beslenen bugünün eleştirisini sunmak olmalıdır.    ‘Denetlenemeyen Umudun İki Çizgisi: Haziran ve İkinci Yeni’ yazısının eksik kurgulanması, “İkinci Yeni Dünyayı Değiştiremez” yazısıyla gelen eleştiriyi de bir bakıma eksik kurguluyor, tartışmanın esası da bu eksik kurgulanma üzerinden devam ediyor. Eksiklik; İkinci Yeni’yi yazarken, şiirini incelemeyi göz ardı ederek yapılmış incelemeden geçiyor; devrimi yaratan ve yaratacak şiiri inceleyip buna bir de Haziran örneklemesini sunarak güncel ile tasviri yapılmış olsa bile. Bu yazıya karşılık gelen ‘edebi bir inceleme olmadığı açık’, ‘edebi ögeler üzerinden geliştirilmiş politik bir tartışma yazısı’ savı da sanımca buradan kaynaklanıyor.    Şiir bir bütündür. Dili, estetiği, imgesi, yeşerdiği toplum-coğrafya-zaman ile bir bütün; incelenirken de bu bütünde incelenir.    İkinci Yeni’nin ortaya çıktığı döneme bakalım. Cumhuriyet kazanımları yavaş yavaş geri plana atılmaya başlanmış, bireyin özgürleşme atılımları da oluyor ancak bir yandan da ulusal bağımsızlık günden güne kaybediliyor. İkinci Yeniciler-ki o zaman kendilerini böyle tanıtmıyorlar- ise bu siyasal ortamı ve toplumsal değişmeyi kavrayamıyorlar. Dolayısıyla değişime bir öngörü de sunamıyorlar. Elbette toplumsal değişme kavranmadan şiirdeki değişim de kavranmaz. Ancak bu değişime uyarlanacak ya da kendi alternatifini sunacak bir araç, bir kuvvet yoksa bu halk ile bağların kopması açısından daha vahim sonuçlara yol açabilir.   Toplumsal yapı değişirken insanını da değiştirdiğinden, bu değişen insanı anlatacak yeni yollar bulmak tarihin dayattığı bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor. İkinci Yeni’yi anlamaya da işte buradan başlıyoruz. Değişen insanın değişen dilinin, estetiğinin, şiirinin nasıl anlatılacağını sundular diyebiliriz onlar için. Bu olanakları yaratmayı da şiiri özgürleştirmek ile açıklarız, şiirin özgürleşmesi de ancak bireyin özgürleşmesi ile olur.  İkinci yeni, bu özgürleşen bireye yönelmiştir.   Fakat yönelmiştir deyip geçmeyelim, bu yönelmede bireyin toplumdaki yerini kavrayış da vardır. Zira özgürleşme eylemi hangi öznede olursa olsun toplumsaldır. Buradan yola çıkarak şunu da diyebiliriz: İkinci Yeni şairleri toplumu değiştirme düşüncesiyle yola çıkmamışlardı, hatta hiçbir zaman böyle bir düşünceleri de olmadı ancak her zaman toplumsal olana dönüklerdi. Dolayısıyla toplumdan kopuk değillerdi.    “İkinci Yeni Dünyayı Değiştiremez” yazısında ele alınan, ‘‘Şiirlerinde “kapitalizm eleştirisi” ve “halk sevgisi” gibi politik öğeler bulabileceğiniz bu şiir hareketi, Türk Modernizminin ve Türk Aydınlanmasının politik/kültürel yatağında gelişmiştir.  Dönemsel olarak, yaşadıkları coğrafyadaki toplumsal mücadelelerden, sol/sosyalizm düşüncesinden ve mücadelesinden de etkilenmişlerdir. Ama İkinci Yeni’nin ortaya çıkış nedeni ve şairlerinin; eserleri, yaşamları, düşünsel hayatları ve eylemleri gereği, hiçbir halde “dünyayı değiştirme” gibi çabaya rastlamak mümkün değildir.’’ ifadeleri bu anlamda doğrudur.    İkinci Yenicilerin ortaya çıkışları dünyayı değiştirme üzerine olmadığı gibi böyle bir çabaları da söz konusu değildir. Bu nedenle olmayan bir bilinci bu şiire yüklemek de hatalıdır. Toplumsal kaygılar ve tepkiler bilinçsiz olarak belirli şekillerde şiirde yer almış olabilir ancak bilinçli olarak bir tepki olmadığı gibi kaçış da yoktur. O yüzden onlara vurulacak toplumsal sorunlardan kaçmışlardır damgası da bir o kadar hatalı ve vurdumduymazca bir tavır olacaktır.    Turgut Uyar, hayattaki her şeyin kaçmak için değil karşı koymak için var olduğunu bize kendisi söylemiyor mu? Edip Cansever, ‘gülmek, bir halk gülüyorsa gülmektir’ diyerek bunun en büyük kanıtını sunmuyor mu? Ya Cemal Süreya’nın uluslaşan toplumda Türkçeye sunduğu katkıları, halk edebiyatıyla kopmaz bağını nasıl görmezden geleceğiz? Haziran ve İkinci Yeni   Süregelen tartışmanın ana damarını Haziran’ın içindeki İkinci Yeni oluşturuyor. Bugünün eleştirisini oluşturan da kaçınılmaz ki bu olacaktır. Fakat İkinci Yeni şiirini ele almadan anlatmanın eksik olduğunu gözlemlediğimden başta onu ele aldım, şimdi tartışılan savlar üzerinden bu şiiri de daha da açarak ilerleyelim.İkinci Yeni Şiiri Haziran’ın Neresinde?   En başta şunu belirtmekte fayda var; Haziran’ı, geniş halk kitlelerinin kendi değerlerine sarılarak başlattığı, tek tek var olan ‘çaresizliklerini’ birleşerek güce dönüştürme çabası olarak ifade edebiliriz. Bu gücün dönüşümüne doğru yön verecek örgütlü bir kuvvet olmadığından Haziran serpilip gelişemedi. Burada İkinci Yeni şairlerinin haziranın önemli figürleri arasında yer almasını Haziran’ın öncüsüz ve programsız oluşuna bağlamak hem Haziran Ayaklanması’nın büyüklüğünü hem de İkinci Yeni’nin toplumsallığını kavrayamamakta yatıyor. Bunu kavramak için başta İkinci Yeni şiirini kavramak gerektiğinden bu nedenle bahsetmiştim. İkinci yeni şiiri bilinmezse yarattığı dinamikler de bilinmez. Aynı şekilde toplumsal değişme yeterince kavranmazsa şiirde yarattıkları da kavranmaz. Bugün toplum neoliberal politikaların rüzgarında gidip gelmekte ise, bu durum yeni şiirin yaratılmasına engel olup eski şiire boyasını sürmeye kalkışıyorsa, bundan İkinci Yeni de etkilenecektir. Kaldı ki sadece İkinci Yeni değil, bugün Nazım Hikmet dahi bundan etkilenmektedir. Etkilediği alan azımsanmayacak kadar geniştir.    Haziran bir kentli ayaklanmasıydı. İkinci yeni de bir kent şiiriydi; oradan çıkmıştı. Dolayısıyla Haziran’da yeniden filizlenmesi de oldukça doğaldı, hem  ‘çaresiz’ kentlinin sığındığı liman sağlamsa bu, güneşe olacak akını da başlatabilirdi. Öyle de olacaktı; Haziran’da şiiri yeniden keşfeden halk, Cemal Süreya’nın 555K’sında, Enver Gökçe’de, Hasan Hüseyin’de, Nazım Hikmet’te ve Ahmed Arif’te kendini bulmuştu. Ne var ki, ‘Denetlenemeyen Umudun İki çizgisi: Haziran ve İkinci Yeni’ yazısında da belirtildiği gibi, bir süre sonra neoliberal anlayışlar buraya da bulaşacak, sadece Turgut Uyar değil bugün tüm İkinci Yeni şiirini Göğe Bakma Durağı’na hapseden anlayışın zeminini oluşturacaktır. Devrimci Şiirden Ne Anlıyoruz?   Devrimci şiiri yaratan şairin bilinç ve duyarlılığının sözcük, imge ve yarattığı estetik ile şiirine yansımasıdır. Üzerini çizmekte fayda var, bu yansıma salt sözcükle değil, biçim ve estetik ile olduğu zaman başarılı olacaktır. Önemli noktalardan biri de devrimci şiirin toplumsal değişime ayak uydurma zorunluluğudur. Örneğin bir halk ayaklanmasının şiirini illa ki devrimci bir şiir oluşturmayabilir. Buna toplumsal değişim yasalarıyla yaklaşmamız gerekir. Bunu yapmak da devrimci bir tutumdur.   Dünyayı değiştirme çabası içerisinde olan şairlerin devrimciliklerinin gereği olarak bu çabayı yaşamlarıyla ve eserleriyle yansıttıkları elbette ki doğrudur, dünyayı değiştirmenin ideolojik bir konumlanma olduğu da.    Fakat şunu da bilelim ki şiir ideoloji üretmez. Şairin ideolojisi şiirine yansır. Bu ister bireysel bir şiir olsun; şairin ideoloji öz olarak orada durur. İkinci Yeni’nin pek çok şairinde de bunu görmekteyiz. Edip Cansever’in masasında, karanfilinde, arkadaşı Yakup’ta gördüğümüz gibi… Cemal Süreya’nın Kalın Abdal’ında gördüğümüz gibi…   En can alıcı örneği de, toplumcu-gerçekçi olmadığı ya da anlamsız olduğu için eleştirdiğimiz Turgut Uyar’ın ‘ve bizim bir haziranımız…’ diye başlayan dizeleri artık her 1 Haziran’da söylenmiyor mu?   O halde değişen koşullar içerisinde devrimci şiiri doğru ele almakta hatalar yapıyoruz.İnsandan İnsanlığa   İkinci Yeni insan olmayı arar.   İnsanın şiiridir.   İnsancıllaşan devrimcileşir. İkinci yeni, özünde sakladığı ideoloji ile bunu yansıtır.   Edip Cansever, ‘ne gelir elimizden insan olmaktan başka’ diyerek en önemli ve en değerli olanı; erdemi anlatmıştır.   Daha çok ‘dünyayı değiştirme çabası’ ve ‘Haziran Ayaklanması’ üzerinden gelişen tartışmadan çıkacak en önemli sonuç şudur:   Neoliberal politikalara alet ettikleri İkinci Yeni’yi de yeraltına ittikleri edebiyat gibi insandan uzaklaştırmaya çalışıyorlar.   Göğe bakmakta olan insan kafasını çevirip etrafına dönmüyor, insanın yüzüne bakmıyor.    Bugün devrimcilerin görevi göğe bakan gözleri insana çevirmektir!   Maviyi de, ateş rengini de, insanı da yeniden bulmak dileğiyle… Nazlı İzel Şendoğan     

Tarih:
Diğer Haberler