İngiliz Destekli Din İstismarcılığı: Şeyh Şait

İngiltere masada çözemediği Musul sorununu genç Cumhuriyet’e karşı isyanları kışkırtarak ve destekleyerek çözmeye çalışmıştır.

İngiliz Destekli Din İstismarcılığı: Şeyh Şait
Dilek Çınar
Dilek Çınar
GENEL BAşKAN

Devrimler tarihi, bir anlamda, ilerici ile gericinin savaşımı tarihidir. Devrim ilericidir, yenilikleri inşaa eder. Eskinin örümceklenmiş, köhnemiş düzenini yıkar. Her devrime karşı, kendi menfaatlerini korumak veya menfaat sağlamak için eskinin alışkanlıklarını değiştirmek istemeyen gericiler vardır. Bunlar karşı devrimcilerin safındalardır. Emperyalizmin kullanmaya en müsait gördüğü araç halindedirler. İnceleme konusu edindiğimiz Şeyh Sait isyanı meselesi ilerici Cumhuriyet ile gerici feodalizmin savaşımının bir yansımasıdır. Tarihimizdeki gericileri ve karşı devrimcileri bir halk kahramanı gibi parlatıp, heykellerini dikerek toplum hafızasını bozmaya çalışanlara karşı gerçeğe anlatmak tarihsel görevimizdir.

Emperyalistlerin Kürdistan Hayali

Birinci Dünya Savaşı bir paylaşım savaşıdır. Birinci Dünya Savaşının birinci gündemi Osmanlı topraklarının paylaşılmasıdır. İngiltere, Fransa ve Rusya’nın amacı ellerindeki sömürgeleri korumak ve Osmanlı topraklarından en büyük payı almaktı.[1] (Rusya’da Birinci Dünya Savaşı sırasında Ekim Devriminin gerçekleşmesiyle Çarlık yıkılmış, devrimci hükümet savaştan çekilmiştir.) Arapların yaşadığı petrol bölgelerini ele geçirmek, Arap ve Kürt nüfusun yaşadığı topraklarda bir Ermenistan ve Kürdistan kurarak kendi sömürgeleri haline getirme arzusundalardı. Birinci Dünya Savaşında galip gelen başını İngiltere, Fransa, ABD, İtalya’nın çektiği sömürge devletler birinci dünya savaşından galip çıkınca Osmanlı topraklarını pay edebilmek için Paris’te toplanmıştır. Paris Barış Konferansı diye adlandırılan bu ezen devletlerin kendi aralarındaki paylaşım kavgasını çözüme ulaştırma toplantısında 30 Ocak 1919 günü Suriye, Filistin, Arabistan, Mezopotamya ve Ermenistan’ın Osmanlı devletinden ayrılmasına karar verdiler. İngiliz Başbakanı, bu bölgelere “Mezopotamya ve Ermenistan arasında kalan Kürdistan’ı” da ekledi.[2] Emperyalistler parçalanmadan pay vererek kendi sömürgeleri haline getirecekleri toplulukların sözde temsilcilerini de konferansta dinlediler. “Konferansa, Kürdistan Teali Cemiyeti tarafından görevlendirilen ve “Kürt Milli Delegasyonu Başkanlığı” temsil sıfatı verilen Şerif Paşa katılmıştır. Şerif Paşa, 26 Aralık 2018 günü Cenevre’deki Fransız yetkillere, “Fransız mandası altında bir özerk bir Kürdistan” istediklerini bildirmiş ve de harita vermiştir. İstanbul’daki Kürdistan Teali Cemiyeti Başkanı Seyyit Abdülkadir, Fransız Yüksek Komiserliği’ne başvurarak Şerif Paşa’nın verdiği haritadaki kuzey sınırlarının yüzde 70’i Kürt olan bir nüfusu dışarıda bıraktığını belirtmiş, bir harita da o vererek “Kuzey sınırlarının bütünlüğü” yanında ekonomik gelişme için Akdeniz’e bir geçiş talep etmiştir.”[3] İstanbul’da Meclisi Mebusan başta olmak üzere tüm Doğu vilayetlerinden önde aşiretler Şerif Paşa’nın Kürtleri temsil etmediğini göstermek amacıyla konuşmalar yapmış, protesto telgrafları çekmiş ve bildiriler yayınlamıştır. “Telgraflarda Türk ve Kürtlerin birliği, öz kardeşliği, din kardeşliği, vatan ve ekonomilerinin bir olduğu, hep el ele yaşadıkları ve sonsuza kadar da birlikte yaşayacakları yazarken buna rağmen yabancı devletler ayırmak isterse “seller gibi kan akıtacağız” sonuna kadar savaşacağız deniyor.” Aynı zamanda Şerif Paşa’nın vatan haini ve din düşmanı, boş ve aşağılık biri olduğu söyleniyor.[4]

Emperyalist devletler Osmanlı Devletini parçalama ve sömürgeleştirme planlarını Sevr Antlaşmasıyla Padişah Vahdettin’in önüne koyarak kabul ettirmek istedi. Padişah Vahdettin Sevr’i imzaladı ve yenilgiye teslim oldu. Sevr’in Kürdistan ile ilgili bölümlerine göre Kuzeyde Ermenistan, batıda Fırat, güneyde Irak ve Suriye, doğuda İran sınırları içinde, Osmanlı devletine bağlı özerk bir Kürt yönetimi kurulacak ve bu özerk halk bir yıl sonra Milletler Cemiyeti’ne başvurarak Osmanlıdan ayrılabilecekti.[5] 

Tekmil Milleti Birleştirmek

Mustafa Kemal emperyalist devletlerin Kürt halkını kışkırtarak sömürgeleştirmek istediğini görmüş ve Kurtuluş Savaşını örgütlerken “Kürtleri bağrımıza katıp tekmil milleti birleştirmek” fikrinden yola çıkarak adımlar atmıştır. Çeşitli yazışmalarında Türk ve Kürtlerin ayrılamayacağını dile getirmiştir.

“Türk ve Kürt kardeşler, milletin tarih ve mukadderatında, birbirinden ayrılmasına, tarih ve varlığımız engel olduğundan gayemizi gerçekleştirmek için, en büyük bir yetkiyle çalışmak, bilhassa bizlere düşen vazifelerdir. Takdir buyurulur ki, İngilizler son zamanlarda bilhassa vilayeti aliyyeleri bölgesine çok sokulmuştur. Diyarbekir vilayetinin ruhunda yatan asil bir kan, daha sonra muhakkak bir esaretle sonuçlanacak olan İngiliz siyasetine, bir adım bile attırmayacağından eminiz.”[6]

“Halbuki ezici çoğunluğu Türk ve Kürt olan bu vilayetlerden bir karış toprağın bile Ermeniler hesabına kaydının bugün için fiilen mümkün olamayacağı…”[7]

“Diyarbekir çevresinde, İngiliz cereyanına ve İngiliz parrasına darbe vurmak elzemdir. Çünkü İngilizler, orasını herhalde devletten ayırıp, bir sömürge haline ve Kürtleri esarete koymak istiyorlar.”[8]

Türkiye, Erzurum Kongresinde aldığı kararla (Millî sınırlar içinde bulunan vatan parçaları bir bütündür. Birbirinden ayrılamaz.) Misakı Milli sınırları içerisinde Ermenistan ve Kürdistan planlarını, Kurtuluş Savaşı vererek, Türk ve Kürt halklarının ortak mücadelesi ile yırtıp atmıştır. Nitekim Mustafa Kemal Atatürk milletimizi şöyle tanımlamıştır: “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir..” Bu ifade etnik veya dini bir ayrım yapılmaksızın kim Türkiye Cumhuriyet’inin kurulmasında savaşmışsa işte o milleti oluşturuyor anlamını taşımaktadır.

Cumhuriyet Devriminin Aydınlanması Feodalizmi Yıkıyor

Şeyh Sait İsyanı’nı daha iyi kavramak ve dersler çıkarmak için emperyalizmin şark vilayetlerine dair planlarını anlamaya çalıştık. Ancak meseleyi kavramak için cumhuriyet aydınlanmasıyla beraber yıkılmak istenen feodalizmi ve onun ilişkilerini de anlamak gerekir.  

            Cumhuriyet Devriminin önderlerinden İçişleri Bakanı Şükrü Kaya  "Memleketin esenliğini üstlenmiş Cumhuriyet'i sağlamlaştırmak ve güçlendirmek istiyorsanız, Cumhuriyet'e layık yasalar yapınız ve gericiliği besleyen yasaları ortadan kaldırınız. Gericiliği besleyen yasalar bir taraftan yürürlükteyken, diğer taraftan devrim kendisini kendi mantığıyla, kendi duygularıyla ve kendi gücüyle savunmak zorunda kalır."[9] diyerek cumhuriyet devrimi kanunlarının önemine işaret etmiştir. Kurtuluş savaşı boyunca beraber hareket eden çeşitli siyasi çevreler düşman denize dökülünce kendi dünya görüşlerine uygun bir düzen kurmak istemeleri sonucu fikir ayrılıkları yaşanmış ve cumhuriyet devriminin ilerici ve aydınlanmacı önderlerinin fikirleri hararetli tartışmalara sebep olmuştur. Cumhuriyet’in ilanı ve saltanatın kaldırılması sonrası en hararetli tartışmalar, günümüzde “3 Mart Devrim Kanunları” olarak anılan, Hilafetin kaldırılması, Şeriye ve Evkaf Vekaletinin kapatılması ve Tevhidi Tedrisat (Öğretimin Birliği) Kanunları görüşmelerinde olmuştur. Cumhuriyet, “Topluma ait işlemlerle ilgili yasama ve yürütme yetkisi TBMM ile hükümetindir. Dine ait işlemlerden sorumlu kurum ise Diyanet İşleri Reisliği’dir.”[10]  “Şeriye ve Evkaf Vekaleti veyahut özel vakıflar tarafından yönetilen bütün medrese ve okullar, Eğitimin Bakanlığı’na devredilmiş ve bağlanmıştır.”[11] “Cumhuriyeti saltanat iddia edecek hiçbir kuvvete meydan bırakmaz, ikiliğe meydan vermez.”[12] diyerek milleti din tüccarlarından, efendilerden, kulluktan kurtarıyor ve Ortaçağ kurumları ile milletin bağını bıçak kadar keskin kanunlarla kesiyordu. Elbette din tüccarları, köylünün sırtından geçinen toprak ağaları, saltanat özlemi duyanlar bu devrimlere karşı çıkacaktı veya karşı çıkması için emperyalistler tarafından altına boğulacaktı.

Şeyh Sait İsyanı

Şeyh Sait Elazığ’ın Palu kazasından ve Nakşibendi tarikatının önde gelenlerinden biriydi. Zenginliği, tarikat ileri gelenlerinden oluşu, feodal düzen içindeki ağalık sıfatı ve dini istismar etmesiyle çevrede tanınmıştı ve bir kısım Kürt nüfusu üzerinde etkiliydi. Şeyh Sait’in Piran’da kardeşi Abdurrahim’in evinde konuk olarak bulunduğu 13 Şubat 1925 tarihinde, yanında bulunan kişilerin ikisinin firari mahkum olduğunun anlaşılması üzerine teslim edilmesi istenmiş ancak jandarma reddedilmiş ve silahla karşılık verilmiştir. Jandarmalara ateş açılması ve jandarmaların esir alınmasıyla ok yaydan çıkmış, isyan başlamıştır. Yaklaşık iki yıldır hazırlanmakta olan Şeyh Sait İsyanı planlandığı tarihten önce başlamıştır.[13] Şeyh Said isyan sırasında bildirilerle ve propagandayla isyanın dini kurtarmak amacıyla din düşmanlarına karşı yapıldığı fikrini yayarak halkın desteğini kazanmak istemiştir. İsyan kısa zamanda Genç, Bingöl, Diyarbakır, Tunceli, Elazığ, Ergani, Palu, Siirt, Silvan, Çirmik ve Urfa gibi bir alana yayılmıştır.[14] 7 Mart 1925 gecesi Diyarbakır’ı ele geçirerek burada Kürdistan’ın bağımsızlığını ilan etmek için saldırıya geçen Şeyh Sait’e bağlı silahlı çeteleri yoğun topçu ateşi karşısında geri çekilmek durumunda kaldılar ve bu geri çekiliş isyana katılanların tutuklandığı 1 Nisan 1925 tarihine kadar devam etti. İsyanın önderlerinden Kürdistan Teali Cemiyeti Başkanı Seyyit Abdülkadir (başta belirttiğimiz Fransız mandası altında Kürdistan hayali kuran kişi), Şeyh Said ve beraberindekiler İstiklal Mahkemelerinde yargılanmış ve idam edilmiştir.

Emperyalist Merkezlerin Hizmetinde

Şeyh Sait İstiklal Mahkemesinde “ayaklanmaya Piran’daki tutuklama olayı üzerine aniden karar verdim.” ifadeleri gerçeği yansıtmamaktadır. Şeyh Said o tarihe kadar 3-4 ay boyunca yoğun propaganda faaliyetinde bulunmuş, olay olduğunda yanında iki firari mahkum dolaşmaktaydı. Piran’da jandarmalara saldırırken aynı zamanda jandarma telgraf ve telefon hatları kesilmiştir. Seyyit Abdülkadir’in İngiltere ile anlaşma gayretleri yine İstiklal Mahkemesinde mahkeme evraklarında mevcuttur.[15] “Genelkurmay’ın Kürt isyanları konusundaki iç yazışma ve raporlarında dış kışkırtma önemle belirtilmiştir. Genelkurmay yayınlarında, Musul meselesi nedeniyle “İngiltere Intellicens Service’in (İngiliz istihbarat servisi) Doğu’ya özel metodlar kullanarak Türkiye içinde karışıklıklar çıkarmaktan bir an bile geri kalmadığı” vurgulanmaktadır. Kürt Bağımsızlık Komitesi’nin silah ve cephanesini İngiliz hakimiyetinde bulunan Musul’da depo ettiği ve ayaklanmanın birinci aşamasından sonra da fiili İngiliz yardımının başlayacağı saptanmıştır.”[16]

“Kürt Bağımsızlık Komitesi mensupları kendisine İngiliz Ajanı süsü veren bir Türk gizli polisiyle görüşerek, çıkacak bir isyanda İngiltere’den, Kürdistan’ı desteklemesi için şu taleplerde bulunmuşlardır:

1.İngiltere, Kürt Emareti’nin kurulmasını destekleyecek ve koruyacak.

2. 1926 yılında başlayacak ayaklanmanın ilk hedefi Diyarbakır’ı ele geçirip Musul sınırında İngilizlerle ilişki sağlamaktır.

3.Kurulacak Kürt Emareti’ne Akdeniz’e çıkış sağlanacak.

4.Emaret’in başına Seyyit Abdülkadir geçecek.

5.Diyarbakır ele geçirildikten sonra, İngiltere her türlü silah ve para yardımını yapacaktır.”[17] 

Belgelerden anlaşılacağı üzere isyan birden çıkmamış, İngiliz desteği ile önceden hazırlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti İngiltere’nin Lozan’da Kürtleri azınlık statüsüne sokmasına şiddetle karşı çıkmış ve Türk ve Kürt halklarının millet olduğunu ortaya koymuş, nihayetinde sadece gayrimüslimlerin azınlık statüsünde olacağını kabul ettirmiştir. Lozan görüşmelerinde çözülemeyen meselelerden biri olan Musul sorununda, İngiltere taviz vermeyeceğini, Türkiye de ısrarcı olacağını açıkça göstermiştir. İngiltere masada çözemediği Musul sorununu genç Cumhuriyet’e karşı isyanları kışkırtarak ve destekleyerek çözmeye çalışmıştır.

            “Şeyh Sait ayaklanmasının İngilizler tarafından kışkırtıldığı konusunda en açık saptamalara, Sovyetler Birliği ve Komünist Enternasyonal kaynaklarında rastlanır. Sovyetler Birliği ve Komünist Enternasyonal organları, Terakkiperver Fırka’nın da Şeyh Sait ayaklanması ile ilişkisini önemle belirtmiş ve her iki cephede Atatürk’ün devrimi sürdürme kararlılığını desteklemişlerdir. Sovyetler Birliğinin Ankara Büyükelçisi Aralov, isyanı İngilizlerin örgütlediğini kaydeder. Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi 1926 yılındaki raporunda Kemalist yönetimin “Şeyh Sait ayaklanmasını bastırmakla, ülke içinde ve dışında saygınlığını önemli ölçüde arttırdığını” ve “Şeyh Sait’i destekleyen İngiliz emperyalizminin hesaplarını boşa çıkardığını” vurgulamaktadır. “[18]

Uğur Mumcu, Kürt İslam Ayaklanması adlı çok değerli araştırmasında "İngiltere Dışişleri Bakanlığı gizli belgeleri Kurtuluş Savaşı yıllarında İngilizlerin bir Kürt devleti kurdurmaya çalıştıklarını gözler önüne seriyor. Yüksek Komiser Amiral Sir F de Robeck, Londra'ya LordCurzon'a gönderdiği 28 Temmuz 1920 tarihli rapor İngilizlerin Kürt planını açıklıyor: “Kürt meselesi hakkında sizin fikrinizi biliyorum. Daha kesin bir karara varmanız için bunu yazıyorum. Damat Ferit bana geldi, sulh anlaşmasına göre Kürtler ayrı bir devlet olacaklar. Kürt liderleri, Mustafa Kemal'i sevmezler. Çünkü o bolşevikliği getirmek istiyor. Siz Mustafa Kemal'den nefret ediyorsunuz, çünkü, o sizin yaptığınız anlaşmayı kabul etmiyor. O halde Kürtleri Mustafa Kemal'e karşı kullanalım.” bilgisiyle emperyalizmin Kürdistan planlarını uygulamak için Kürt halkını Cumhuriyet’e karşı kışkırtacaklarının beyanını ortaya koymuştur.

13 Şubat 1925’ten itibaren 62 gün süren isyanın askeri safhası baştan sona  Mustafa Kemal Atatürk’ün idaresinde yürütülmüştür. Mustafa Kemal çeşitli konuşmalarında isyanla ilgili şu bilgileri vermektedir: [19]

“ Genç’te başlayıp Elaziz ve Diyarbakır merkezleri hudutlarına kadar tevessü eden (yayılan) hadise, kanunen mecrim (suçlu) olan bazı müteneffizanın (nüfuzlu kimselerin) din maskesi altında setri (örtülü) mahiyete çalışan teşebbüslerinin mahsulüdür…” (7 Mart 1925, Genç İsyanı Dolayısıyla Millete, Orduya ve Memura Beyanname)

“Bu ayaklanma olayının, irtica ağırlıklı olduğu, genellikle önceden hazırlanmış bir fikir akımıyla birbirine bağlı hazırlıkların uygulanması sonucu oluştuğu, bir yıldan beri gelişen durum ve olaylarla bir kez daha kesinleşmiştir.”(1 Kasım 1925 TBMM II.Dönem 3.Yasama Yılı Açılış Konuşması) 

“Efendiler vakalar ve hadiseler gösterdi ve ispat etti ki, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası programı en hain zihinlerin mahsulüdür. Bu fırka, memlekette suikastçıların, mürtecilerin kalesi, ümidi, dayanağı oldu. Harici düşmanların, yeni Türk Cumhuriyeti’ni mahvetmeye yönelik planlarını kolayca tatbikine çalışmıştır. Tarih, “tertiplenmiş, genel, irticai” olan Şark isyanını’nın sebeplerini inceleyip araştırdığı zaman onun mühim ve bariz sebepleri arasında Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın dini vaatlerini ve Doğu’ya gönderdikleri katibi mesullerinin teşkilat ve tahriklerini bulacaktır.” (15-20 Ekim 1927 CHP Açılış Kongresi) 

            Mustafa Kemal Atatürk’ün yukarıdaki beyanları da isyanın dış destekli olduğu ve emperyalistlerin emellerine alet olunduğu gerçeğini gözler önüne sermektedir.

Ortaçağ Kalıntıları Hızla Temizleniyor

Şeyh Sait isyanı ortaçağ kalıntısı feodal ilişkilerin temizlenmesini hızlandırdı. Tekke ve zaviyelerle safsata ve dogmalar tarikatlar etrafında örgütlenen insanlar bilimden, hayattan ve gerçeklikten koparılıyor ve Cumhuriyet düşmanlığı pompalanıyordu. Mustafa Kemal Atatürk 30 Ağustos 1925 tarihinde yaptığı konuşma ile tekke ve zaviyelerle ilgili şöyle dedi: “Bugün bilimin, fennin, bütün her şeyiyle uygarlığın aleviyle yüz yüze gelişin falan şeyhin yol göstericiliğinde maddi mutluluğu ve maneviye arayacak kadar ilkel insanların Türkiye uygar toplumunda varlığını asla kabul etmiyorum. Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır.”

●      “30 Kasım 1925 tarih ve 677 sayılı kanunla tekke ve zaviyeler tüm yurtta kapatıldı.

●      Hükümet 1927 yılında çıkartılan 1097 sayılı kanuna dayanarak 1500 kadar büyük toprak sahibi ağa ve şeyhi aileleriyle birlikte batıya sürgün etti. Batıya sürgün edilen 1500 aile içinde isyana katılmış 80 kadar aile vardı. Görüldüğü gibi sadece ayaklanmaya katılanlar değil, feodal derebeylik sistemi hedef alınmıştı.

●      Çalışmalar sonucu topraksız köylülere 11000 hektar (110 bin dönüm) tarım arazisi dağıtılmıştı.”[20] 

Emperyalizmin Bugünkü Hizmetkarları

            Devrimciler nasıl ki toplumların tarihlerinde ilericilere yaslanırlarsa, karşı devrimciler de gericilerin mirasına yaslanır ve sahip çıkarlar. Emperyalizm olgusu henüz topraklarımızdan ve yeryüzünden silinmediğine göre elbette amaçlarından vazgeçmelerini bekleyemeyiz. Dünün emperyalistlerinin ağabeyi İngiltere iken, bugün ABD ağabey olmuştur. Amaçları aynıdır. Milli devletleri ortadan kaldırmak ve sömürgeleştirmek. Yalnızca araçları ve kullandıkları piyonlar değiştirmiştir.

Dün İngiltere’nin desteği ile Türkiye’nin doğusunu, Suriye’nin kuzeyini kapsayacak ve Doğu Akdeniz’e açılacak bir Kürdistan kurma planları vardı. Bugün ABD desteğiyle aynı Kürdistan hayali kurulmaktadır. ABD’nin binlerce tırlık silah yardımına ve her türlü yardımına karşı başarılı olamamıştır. Mehmetçik Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı Harekatlarıyla Kürdistan hayallerini bir kez daha kızgın çöllere gömmüştür. Mustafa Kemal’in askeri Mustafa Kemal gibi tavır almış bölücülüğün, gericiliğin üstüne yürümüştür.

            Emperyalizmin Türkiye’yi bölme planında kullandığı piyonu PKK ve FETÖ’dür. HDP ise yine emperyalizmin Türkiye’yi bölme planının siyasi koludur. Yani dün Kürt Teali Cemiyeti neyse HDP bugün odur. Bu yüzden Şeyh Sait heykelleri dikip önünde anmalar yapmaktalardır. Bu yüzden PKK terör örgütünün ele başı Abdullah Öcalan ile Şeyh Sait’i bir tutmaktalardır. Doğrudur. Şeyh Sait’te, Abdullah Öcalan’ın yakalandıktan sonra sorgusunda kendisi için söylediği gibi emperyalizmin maşalarıdır.

Şeyh Sait’i savunmak emperyalizmin maşası olmaktır, PKK’yı savunmaktır. Cumhuriyet düşmanlığıdır. Atatürk düşmanlığıdır. Çünkü Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyet Şeyh Sait’i ve gericileri devletin zor gücü ile ortadan kaldırmıştır. Bugün kim Şeyh Sait’i savunuyorsa o, Cumhuriyet’i ortadan kaldırmak istemektedir. Ancak kesinlikle başarılı olamayacaklardır. Cumhuriyete atılacak bir kurşunun karşısında göğsünü siper edecek milyonlarca Cumhuriyet fedaisi vardır. Göreceksiniz o dikilen heykellerle beraber o heykellerin önünde poz verenleri, Şeyh Sait anması yapanları da tarih tıpkı Şeyh Saitleri yazdığı gibi vatan haini yazacaktır.

Dilek ÇINAR

TLB Genel Başkan Yardımcısı

DİPNOT

[1] Kurtuluş Savaşında Kürt Politikası, Doğu Perinçek, Kaynak Yayınları,  4.Basım Aralık 2012, Sy.22

[2] Kurtuluş Savaşında Kürt Politikası, Doğu Perinçek, Kaynak Yayınları,  4.Basım Aralık 2012, Sy.39

[3] Kurtuluş Savaşında Kürt Politikası, Doğu Perinçek, Kaynak Yayınları,  4.Basım Aralık 2012, Sy.44

[4] Kurtuluş Savaşında Kürt Politikası, Doğu Perinçek, Kaynak Yayınları,  4.Basım Aralık 2012, Sy.51

[5] Kurtuluş Savaşında Kürt Politikası, Doğu Perinçek, Kaynak Yayınları,  4.Basım Aralık 2012, Sy.65

[6] Atatürk’ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, c.3, sy. 247

[7] Atatürk’ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, c.19, sy. 90-91

[8] Atatürk’ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, c.3, sy. 245

[9] Ferit İlsever, Cumhuriyet Devrim Kanunları, 4. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2000, s.19

[10]  Ferit İlsever, Cumhuriyet Devrim Kanunları, 4. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2000, s.23

[11]  Ferit İlsever, Cumhuriyet Devrim Kanunları, 4. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2000, s.29

[12]  Ferit İlsever, Cumhuriyet Devrim Kanunları, 4. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2000, s.39

[13] Arif Bingöl, Milli Devlet ve Kürtler, Kaynak Yayınları,Ocak 2014, sy.115-116

[14] Arif Bingöl, Milli Devlet ve Kürtler, Kaynak Yayınları,Ocak 2014, sy.124

[15] Arif Bingöl, Milli Devlet ve Kürtler, Kaynak Yayınları,Ocak 2014, sy.116. sy.128

[16] Doğu Perinçek, Toprak Ağalığı ve Kürt Sorunu, Kaynak Yayınları, 4.Basım Nisan 2010, sy. 42

[17] Arif Bingöl, Milli Devlet ve Kürtler, Kaynak Yayınları,Ocak 2014, sy.113

[18] Doğu Perinçek, Toprak Ağalığı ve Kürt Sorunu, Kaynak Yayınları, 4.Basım Nisan 2010, sy. 44-45

[19] Arif Bingöl, Milli Devlet ve Kürtler, Kaynak Yayınları,Ocak 2014, sy.99-100

[20] Bayram Yurtçiçek, Cumhuriyet Devrimi ve Şeyh Sait Ayaklanması, Teori Dergisi, Ocak 2010



tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler