YAZAR
Geçtiğimiz hafta terör örgütü PKK’nın elebaşı Murat Karayılan, İsrail basınından The Jerusalem Post’a röportaj vermişti. Bu röportajda da anlaşılıyor ki; Türk ordusunun kararlılıkla yürüttüğü operasyonlar, devletin PKK/HDP’ye karşı cesur mücadelesi, TGB’nin kurulduğu günden bu yana üniversitelerdeki PKK kuyrukçularına nefes aldırmaması, Türk milletinin FETÖ’yü ezip geçmesi, PKK’nın ABD’ye yalvarmasına neden oldu.
ABD’ye yalvarmanın yanında röportajın bir başka boyutu da Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü bozma planı doğrultusunda atılan nifak tohumlarını içeriyor. Yani emperyalizmin yönetemediği ülkelerde ortaya çıkardığı, tgb.gen.tr’de de daha önce yayımlanan “Yaratıcı Yıkıcılık” kavramı kendini gösteriyor. Umarım, bu hataya düşenler PKK’nın ekmeğine yağ sürdüklerinin farkına varırlar.
“ABD'yi asla hedef almadık”
Genelinde ABD’ye yalvarışları içeren röportaj, Karayılan’ın nasıl bir çözüme itildiğini de gösteriyor. Karayılan, ABD’nin Lozan Antlaşması sırasında ‘Kürtlerin haklarını’ kabul ettiğini fakat diğer güçlerin ABD’ye karşı çıktığını ifade ediyor. “Lozan Antlaşması Kürt milleti için felaketti.” sözleriyle de verilen görevi tamamlıyor. Bugün Lozan’ı tartışmaya açanların; kimlere hizmet ettiğini ve Lozan’ın kimleri rahatsız ettiğini de görmesi gerekir.
“Beni ve meslektaşlarımı terör listesinde listelemek, ABD'li politikacıların Türk devletini yatıştırmak için hesaplanmış bir manevrasıydı.’’
6 Kasım 2018’de Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan ABD tarafından terörist listesine alınmıştı. Peki, ABD bunca yıl bekledikten sonra neden bu kararı almak zorunda kaldı? PKK’yı tanımıyor muydu yoksa?
ABD bölgede yenilmeye başladı. Özellikle 15 Temmuz’da aldığı darbeyle sarsılan ABD’ye, Türk Silahlı Kuvvetleri art arda yaptığı operasyonlarla cevabını verdi. Öte yandan Suriye’yi bölemedi. İran’a boyun eğdiremedi. Ekonomik anlamda da büyük kayıplar verdi. Tüm bunların toplamında ABD kaybetmeye başladı ve Türk devletini yatıştırmak için üç terörist liderini, terör listesine almak zorunda kaldı. Yoksa PKK ile çözüm süreci yapan bir devleti ABD yatıştırma ihtiyacı duymazdı.
“AKP, Atatürk doktrinini değil, İttihat ve Terakki'nin doktrinini takip ediyor.”
AKP’nin Neo-Osmanlı yaklaşımını benimsediğini iddia eden Karayılan, son dönemde de sıklıkla ortaya çıkan “Enver Paşa mı Atatürk mü?” çelişmesine de değinmiştir. İttihat ve Terakki ile Atatürk’ü çarpıştırmak tarihi de bilimi de inkardır.
İttihat ve Terakki, Türkiye’nin bağımsızlık bayrağını kaldırmıştır. Atatürk de o bayrağı göndere kadar çekmiştir. Atatürk’ün Namık Kemal’e olan hayranlığı herkes tarafından bilinmektedir. Enver Paşa ile arasındaki mücadele ise, magazinsel boyutunun dışında Türkiye’nin hak ve menfaatlerinin üzerine görüş ayrılığıdır.
“Kürdistan'ın düşman işgalcisi olarak hareket eden tek ülke Türkiye değil. Suriye ve İran Kürtlere karşı aynı programa ve vizyona sahip.”
Bir başka itiraf ise Suriye ve İran’ın da tıpkı Türkiye gibi terör örgütü PKK’ya nefes aldırmaması oldu. İran’ın PKK’ya karşı tavrı açık bir şekilde gözükmesine rağmen, ülkemizde bugün din üzerinden İran hedef alınmaya çalışılıyor. Hatta öyle ki, ABD’nin İran’a saldırılarını bile destekleyenler var.
Suriye ise Birleşmiş Milletlere yazdığı mektupta açık bir şekilde PKK’yı barındırmayacağını yazmıştı. ABD Suriye’yi bölüp oraya bir sözde Kürdistan kuracaktı fakat Esad devrilmedi, Suriye bölünmedi. Suriye’nin ise ABD’nin bu saldırısına karşı, ABD’nin piyonlarını temizlememesi beklenemezdi.
Karayılan’ın şikayet ettiği, Türkiye, İran ve Suriye’nin PKK’ya olan tavırlarından da anlaşılacağı üzere, bu mazlum devletlerin ittifak potansiyeli çok daha güçlüdür. Bu üç ülke de içte ve dışta aldığı başarılarla ABD’yi bozguna uğratmıştır. Şikayet etmek ise Karayılan’a düşmüştür.
Öcalan bir zamanlar “Sovyetler Birliği demokrasiye sahip olmadıkları için çöktü ama Amerika demokrasi yüzünden kaldı” demişti.
Hatırlarsınız Biden, Erdoğan’a karşı muhalifleri desteklemek gerektiğini söylemişti. Kılıçdaroğlu da verdiği bir röportajda, “Biden’ın Türkiye’ye dair atmasını istediğiniz ilk adım ne olurdu?” sorusuna “Türkiye’deki demokratikleşme hareketlerine destek vermesini isteriz.” demişti.
Görüyoruz ki, ABD’nin milyonlarca insanı öldüren demokrasisinden sadece Kılıçdaroğlu’nun bir beklentisi yok. Aynı sözde demokrasiyi Karayılan da bekliyor. Hatta “AKP-MHP ittifakına karşı CHP ile hemfikiriz” diyerek de aslında CHP yönetiminin bugün nerede konumlandığını da bir kez daha bizlere gösteriyor.
Geçtiğimiz sene AB kuruluşu Rand Corporation, Türkiye için bir rapor yayınlamıştı. Raporda Erdoğan’ı devirmek için HDP başta olmak üzere bütün muhalif partilerin desteklenmesi gerektiği, Türkiye’nin Suriye ve İran ile arasının açılması gerektiği gibi stratejiler yazıyordu.
ABD’nin ve Karayılan’ın hedef aldığı Erdoğan, sadece Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan değil. Hedef aldığı bugün Türkiye’nin politikalarıdır. Hedef aldığı terör örgütlerini süpüren, ABD’ye karşı mücadeleler eden politikalardır.
Karayılan’ın CHP nezdinde AK Parti-MHP ittifakına karşı hemfikir olması da bu mücadeleye gösterilen, Yaratıcı Yıkıcılık programına hemfikir olmasıdır.
Türkiye buradan asla geri dönemez. Türkiye artık bu yola girmiştir. Karayılan ve ABD’nin hedefi ise; bu yolun önüne yaratıcı yıkıcılık programı ile dikenler koymaktır. O dikenler sayesinde Türkiye’nin yaralı bir şekilde yola devam etmesini beklemektedirler.
Fakat Türkiye’nin kendi yaralarını kendisi saracak tarihi birikimi, kültürü, geleneği vardır. Ve o yaralara merhem olacak bir Atatürk gençliği vardır. Türkiye Gençlik Birliği’ne yoğun bir üye akımı da bu yüzdendir.
Ahmet Saral
TGB Denizli İl Sekreteri
Kaynakça:
1- "Yaratıcı Yıkıcılık" Deliğinden Çıktı, https://tgb.gen.tr/turkiye/yaratici-yikicilik-deliginden-cikti-30392
2- Muhalefetin Yeni Stratejisi: Türkiye Düşmanlığı, https://tgb.gen.tr/serbest-kursu/muhalefetin-yeni-stratejisi-turkiye-dusmanligi-30620
3- CHP'nin 22 Maddelik Yıkıcı Programı, https://tgb.gen.tr/serbest-kursu/chp-nin-22-maddelik-yikici-programi-30422
tgb.gen.tr