Kıbrıs için çözüm: Dik duruş ve kararlı mücadele

Kıbrıs ve Ege adaları meselesinde çözümün sağlanması için bir an evvel kollar sıvanmalı.

Kıbrıs için çözüm: Dik duruş ve kararlı mücadele

YAZAR

Türkiye 24 Haziran seçim süreciyle birlikte yeni bir döneme başlamış durumda. Cumhurbaşkanlığı sisteminin ne getireceği hala tam olarak bilinmemekle birlikte tartışmalar da devam ediyor. Bu tartışmalar sürerken Türkiye, vatan mücadelesinde önemli gelişmeler de yaşıyor. Bir taraftan Mehmetçik sınır ötesinde bölücü terör örgütü PKK'nın başını eziyor, bir taraftan da FETÖ ve diğer terör yapılanmalarına karşı operasyonlar düzenleniyor. Ancak bir diğer önemli gelişme de var ki, ne medyamızda buna yeterince yer veriliyor ne de devlet görevlilerimiz bu meseleye yeterince önem veriyor.

Bu yazıda üzerinde duracağımız konu Ege adaları ve Kıbrıs. Hatta daha yoğun olarak Kıbrıs ve Doğu Akdeniz'deki uluslararası gerilim...

 

Kıbrıs ve Doğu Akdeniz'deki Gerilim

Kıbrıs'ın uzun yıllardır uluslararası alanda sorun olduğu ortada. 60 senedir çeşitli planlar, arabulucuk yöntemleri, görüşmeler, antlaşmalar vb. yöntemlerle Kıbrıs'taki sıkıntıların çözülmesi istenmişti. Fakat bu çözüm önerilerinde hiş kuşku yok ki emperyalist sistem devre dışı bırakılamıyor. Önceleri İngiltere, daha sonra ABD ve BM olmak üzere meselenin çözülmesini isteyen devletler, önerilerinde Kıbrıs'ın ilerleyen tarihlerde emperyalist sistemin her türlü içerisinde olacağını da belli etmiştir.

1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyetiyle, Annan Planı ile, son dönemde yeniden gündeme gelen iki tarafın birleşmesiyle ilgili görüşmelerle Kıbrıs'ın Rumlara ait olduğu, Türklerin ikinci plana atılmak istenildiği açıkça gösterildi. Bizim için kesin çözüm, Kıbrıslı Türklerin bağımsız, güvenli, insan haklarının korunduğu, demokratik bir yaşamın sağlanmasıdır. Bu durum, KKTC'nin ilanı ile sağlanmıştır. Ancak KKTC'yi Türkiye dışında hiçbir ülke tanımadığı için uluslararası alanda bir “problem” teşkil etmeye devam ediyor.

Son dönemde yaşanan Doğu Akdeniz meselesi de bu “problemin” bir devamı niteliğinde. Doğu Akdeniz'de Kıbrıs açıklarında petrol ve doğalgaz araştırma ve çıkarma hakları KKTC ve Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin elinde. Bu iki devletin izinleri doğrultusunda diğer devletler buradaki parsellerde araştırma yapabilir. Ancak Rumlar, mevcut uluslararası “problemi” fırsata çevirip emperyalist güçleri Türk tarafına ve Türkiye'ye karşı kullanmak için bu parselleri tek taraflı olarak çeşitli ülkelerin kullanımına açıyor.

Suriye ve Irak'ta terör örgütleri aracılığıyla bölgede yeni bir İsrail (Kürt Koridoru) kurmak isteyen ABD, burada yaşadığı başarısızlıkların üzerine daha da saldırganlaşıyor ve uluslararası hukuku hiçe sayıyor. ABD, Rumların Türklere karşı yaşadığı gerilimi kızıştırdığı gibi aynı zamanda Kürt Koridoru planını güçlendirmek için Doğu Akdeniz'e egemen olmak istiyor.

KKTC'nin haklarının olduğu Doğu Akdeniz parsellerinde ABD, eski dışişleri bakanı Rex Tillerson'un şirketi Exxonmobil aracılığıyla sondaj çalışmalarına bu yaz başlayacak. ABD'nin bu adımı, açık bir hukuk ihlali olmakla birlikte Suriye'nin batısından terör örgütlerine yardımın artırılması düşlenmekte.

Kıbrıs “Hüsranlar listesi”nde yerini alacak

ABD'nin Ortadoğu’da ikinci bir kukla devlet yaratma projesi 3 sene önce çöküşe geçti. Önce Türkiye'de yurt içinde başlatılan operasyonlar, ardından gelen sınır ötesi operasyonları ile bölücü terör örgütü PKK'nın faaliyetlerine son verildi. Daha sonra FETÖ'nün devlet içindeki yapılanmasına son verilmesiyle de ABD bölgede önemli bir güç kaybetti.

Kıbrıs ve Doğu Akdeniz'i son bir çıkış olarak gören ABD'nin buradaki umutları hala bitmemiş gibi görünüyor. 3 senedir bölücü teröre karşı kararlı bir mücadele veren Türkiye’nin bu meseleye fazlasıyla kafa yorması gerekiyor ki suriye ve Irak’ta erdiğimiz mücadele başarıyla sonuçlanabilsin.

Doğu Akdeniz’de tüm bunlar olurken aslında Türkiye’nin hiçbir şey yapmadığı da söylenemez. Yunanistan, İsaril gibi devletler burada araştırma yaparken, Türk tarafının hak sahibi olduğu parsellerde ihlal yapıldığında Türkiye’den NOTAM’lar[1] gelmeye başladı. Ayrıca deniz kuvvetlerimiz tarafından Doğu Akdeniz’de başlatılan tatbikatla da bu devletlere göz dağı verildi. Türkiye’nin de ABD, Yunanistan, İsrail ve Rumlara mesajı şu oldu: Hüsrana uğradıklarınız listesine Kıbrıs’ı da eklemek zorunda kalacaksınız!

 

Ege ve Doğu Akdeniz Dingo’nun ahırı değil!

Yunanistan’ın bir türlü vazgeçmek istemediği hayali var. Hepimiz biliriz; Büyük Yunanistan. Nam-ı diğer Megali İdea. Neymiş, Ege adaları ve Kıbrıs Yunanistan’a aitmiş, Anadolu Yunanlarınmış. Bunlar bir araya gelerek Büyük Yunanistan kurulmalıymış.

Açıkça ifade etmek gerekirse Megali İdea, gerçekleşmeyecek bir hayal olmanın yanı sıra emperyalist devletler tarafından Yunanistan’ın eline verilmiş bir oyuncak. Çünkü Türkiye, Avrupa ve Batı konusunda her zaman “tehlike”li bir ülke. Onu engellemek, her meselede önüne taş koymak için bir kılıf gerekiyor. O kılıf Yunanistan’dır. Osmanlı’dan bağımsızlığını ilan etmeden önce başlayan olaylardan itibaren bugüne kadar Osmanlı Rumlarına biçilen rol hep böyle olmuştur. Avrupa için Yunanistan’ın önemi, Osmanlı ve Türkiye’ye karşı kullanılarak Türklerin odağını dağıtmaktır.

Birinci Dünya Savaşı bittiğinde Osmanlı ile baş edemeyeceğini anlayan İngiltere, Yunanistan’ı devreye dokmuştur, sonuç hüsran. 80 senedir süren Kıbrıs’taki huzursuzluk ortamında Türkiye hep saf dışı bırakılmaya çalışılmış, sonuç hüsran. Bağımsız KKTC ilan edildi, Türkiye’nin uluslararası alanda önünü ısıtıp ısıtıp konuldu, “Kıbrıs’ı artık çözelim” denildi, Türkiye kararlı durdu, sonuç yine hüsran. İngiltere, ABD, Yunanistan, İsrail veya hangi devlet olursa olsun. Buraya el uzatının sonu yine, yeniden, her zaman aynı olacak: HÜSRAN!

Yunanitstan sadece Kıbrıs meselesi ile yetinmiyor. Türkiye’nin Ege’deki karasularında yer alan 150 ada, adacık ve kayalığı işgal etmiş durumda. Gemileri ile karasularımıza girerek uluslararası hukuku çiğniyor, tahrik ediyor. Fakat devlet görevlilerimizden gelen açıkmalarda bu 150 ada, adacık ve kayalık önemsenmiyor, “Ege’deki 130 tane irili ufaklı kaya parçası, bunların kimliği bile yok, yani kime ait olduğu bile belli değil. Eskiden beri de böyle”[2] denilip aşağılanıyor. Sadece keçilerin otladığı bu yerler yüzünden Yunanistan, karasularını burnumuzun dibine kadar getirmiş durumda. Bizim bir balıkçımız, kayığı ile Muğla’dan açılamıyor, açıldığı takdirde Yunan kara sularını ihlal etmiş sayılıyor. Hatta Muğla’nın bazı köylerinde telefon şebekeleri, Yunanistan’ın baz istasyonlarından daha kuvvetli sinyal alıyor. Bu bile Yunanistan’ın burnumuzun dibine kadar geldiklerinin bir göstergesi.

 

Türkiye’nin üzerine düşen görev

Türkiye tarih boyunca uluslararası alanda dik durduğu her konuda kazandı. Lozan’da İngiliz temsilci Lord Curzon’a ecel terleri döktürten İsmet Paşa, orada dik durmasa masadan başarıyla kalkamazdık. Öyle ki Lord Curzon İsmet Paşa’ya, bunların hepsini cebine koyduğunu, bir gün gelince sizin karşınıza tekrar çıkaracağını söylemiştir. Lord Curzon cebine koyduklarını Türkiye’nin karşısına çıkaramadan 2 yıl sonra ölmüştür. Ancak şu açıktır ki İngiltere, Birinci Paylaşım Savaşı’nı kazanan taraf gibi görünse de ondan en çok yara alarak çıkan devlet olmuştur.

Gerek Ege gerekse Kıbrıs olsun, vatan bütünlüğümüzü her anlamda zedeleyecek meselelerde kararlı olmamız elzem. Bunu terörle mücadelede gördük. 30 senedir PKK ile mücadelede çok canımız yandı. Şimdi onun yaralarını sarıyoruz. Başka yaraların açılmaması ve erken teşhis ve tedavi için bir an evvel kollar sıvanmalı.

 

Kaan Arslan

tgb.gen.tr Genel Yayın Yönetmeni

 

Dipnot:

1. Havacıları uçuş ve yer emniyetini etkileyebilecek bazı önemli durumlardan haberdar etmek için yayımlanan bildiri

2. https://odatv.com/binali-yildirim-turk-topragina-pasaportla-mi-girdi-0702171200.html

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler