

YAZAR
Toplumların tarihi sınıf mücadeleleri tarihidir. Her toplumsal dönemeç, ait olduğu hakim sınıfın hegemonyasını kırarak yeni toplumsal sınıfların hegomonyasının kurulmasına dayanır. Fransız Devrimiyle feodal, aristokrat ve ruhban sınıfını al aşağı eden halk, artık iktidarı burjuva sınıfına dayandırmıştır. Fransız Devrimiyle temelleri atılan burjuva devrimlerinin kazanımlarıyla birlikte artık insanlık için ait olduğu değerler tanrı, derebey, papaz gibi kavramlar dışında vatan, millet, aydınlanma ve cumhuriyet gibi temel değerler olmuştur. Kökleri Fransız Devrimine kadar uzanan bu kavramlar, insanlığın ileriye gidişinin bir simgesi haline gelmiştir. Laiklik kavramı(laïcité), ruhban(cleric) olmayan insanlara verilen genel bir terim haline gelmesiyle, dinin toplumsal alandan defedilmesi, aydınlanma ve cumhuriyet terimleriyle hayat bulmuştur.
Emperyalizm ve milli demokratik devrimler çağında (20.yy'da) ise ezilen milletlerin simgesi haline gelen bu kavramlar, büyük toplumsal sıçrayışların bir parçası olarak dünya emekçilerinin bir kazanımı, bir değeri haline gelmiştir. 1908 Hürriyet Devrimi ve 1923 Kemalist Devrim, Milli Demokratik Devrimlerin bir parçası olarak vatan, emek ve cumhuriyet kavramlarını bir program haline getirmiştir.
1923 Kemalist Devrimimiz emperyalizme ve feodalizme karşı bir Milli Demokratik Devrim karakterli olarak gerçekleşmiştir. 1945 Küçük Amerika tabiriyle başlayan süreç artık Kemalist Devrimin kazanımlarının bir bir sökülmeye başladığı, karşı-devrim sürecine girmiştir. Karşı-devrimci güçler emperyalizme bel bağlayarak, ülkedeki feodal kalıntıları tekrar harekete geçirmiş ve gericiliğin palazlanmasında rol oynamıştır. 21.yy'da SSCB'nin dağılmasından sonra '' Küreselleşme'' adı verilen yeni sistemle birlikte, artık emperyalizm karşısındaki tehdidi ''Komünizm hayaleti'' değil milli devletler olarak görmeye başlamıştır. Milli devletlere saldırarak kendisine bir sömürü alanı açmaya çalışıyor, ortak pazarları yıkarak meta sömürüsünü tekellere bağlıyor. Devrimciler için emperyalizme karşı panzehir, artık milli devleti savunma ve milletleşmeyi pekiştirmedir.
Milli Demokratik Devrimler çağında, Türkiye'de Osmanlı'dan bu yana feodal bir kalıntı olarak gelen ümmetçiliğin panzehiri yine milletleşmedir. Milletleşmeyen toplumlarda yurttaşlık değil tebaa olur. Milletleşme, ümmetçilikte değil ''Türk Milleti'' kavramı altında toplanmasıdır.
Bugün laiklik mücadelesi milletleşme mücadelesinin bir parçası ve ana omurgasını oluşturmaktadır. Milletleşme olmadan laiklik olamaz. Milletleşme olmadan Anadolu'nun emekçi halkı ümmetin eline düşer. Bağımsızlık, milletleşme, laiklik, cumhuriyet kavramları bir vücut halinde ilerlemek zorundadır.
Bağımsız olunursa milletleşme olur, milletleşme olursa laiklik olur. Bugün emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesi vermek aynı zamanda laikliğin de bir mücadelesidir. Laiklik yalnızca bir yaşayış biçimi değil, üretim ilişkilerine bağlı olarak bir toplumsal kazanımdır.
Laiklik eğer bağımsızlık ve milletleşme mücadelesinden koparılırsa, bugün Ortadoğuda'ki emperyalizmin piyonu olan PKK/YPG'ye aydınlanma savaşçısı misyonu biçmek demek olur. Laiklik, milletleşmeden koparılırsa liberallerin, Kürtçülerin oyuncağı haline gelir. Cumhuriyet sadece günlük bir ihtiyaç, popülist bir mücadele başlığı değil, program meselesidir. Vatan savunması demek cumhuriyet demek, cumhuriyet demek laiklik demektir.
Bağımsızlık emperyalizmi def ederek olur. Antiemperyalist mücadele olmadan bağımsızlık da, laiklik de olmaz. Antiemperyalizmi silip atanlar, FETÖ'ye karşı mücadele veremez, laiklik için savaşamaz.''Sizler Şeyh Said'in torunusunuz'' diyen PKK/HDP'nin yanında yer alıverir. ABD emperyalizminin bölgede planlarına karşı çıkmadan IŞİD'e karşı mücadele verilemez.
Emperyalizm'in safında laiklikçilik oynanmaz. Laiklik mücadelesi ancak vatan savunması mevzisinde, bağımsızlık mücadelesiyle, Atatürk Türkiye'sini kurma fikriyle verilir. Mücadelemizin parolası vatan, emek, cumhuriyet olmak zorundadır.
Utku Asar
Hacettepe Üniversitesi
tgb.gen.tr