YAZAR
Medeniyet denilen kavramın insana değer veren, topluma huzur ve adalet getiren bir düzen olması icap etmektedir. Yıllardan beri medeniyeti Batı’da arayan sözde aydınlar tarafından Batı medeniyeti, ulaşılması zor bir hedef olarak ütopya haline getirilmiştir. Ancak Batı medeniyeti, kendinden olmayan insanlara huzursuzluktan başka bir şey getirmemiştir. Kendi insanına getirdiği huzur ise bazı maddi isteklerin tatmin edilmesinden öteye geçememiştir. Bunun en büyük sebebi ise sistemin, insanı vitrine hitap eden bir zihin yapısına sahip birer robot haline dönüştürmeye çalışmasıdır. Madalyonun görünen yüzünde herkesin eşit haklara sahip olduğu, kadınların öldürülmediği, refah seviyesi yüksek ve özgürlükler dünyası olan bir Batı vardır. Bütün toplumların imrendiği bir yüzdür Batı medeniyeti(!) Ancak gösterilmek istenmeyen arka yüzünde cinnet geçirmiş, buhranlara ve bunalımlara düşmüş bir insan vardır.
Batı Medeniyetinin Yaratmak İstediği İnsan Tipi
Bir insan düşünün; son modeli çıkmış bir telefona sahip olabilmek için mağazanın önünde geceden kuyruğa girmiş bir insan. İşte, emperyalist kapitalist sisteminde yaratmak istediği bu; aynı telefona sahip olmak için deliren, birbirini ezip geçen milyonlarca insan. Aynı dizileri izleyen, aynı şarkıları dinleyen, aynı kıyafetleri giyen ve sürekli tüketen milyonlarca insan. Daha da önemlisi, aynı şeyleri hisseden bir toplum yaratmak. Peki bu insanların bir robottan ne farkı var? Daha da kötü olanı ise, bütün bunları kendi hür iradeleri ile yapıyor sanmaları.
Bugün Batı toplumu cinnet geçirmektedir. Uyuşturucu bataklığında boğulan, aile kurumunu yıktıkları için yalnızlaşan, bunalıma giren halk, kendini intihara sürüklemektedir. Emperyalist kapitalist sistem, insanı emeğine, üretime, topluma, cinsiyetine ve kendisine yabancılaştırdı. Sistem, eğitim hayatından iş ortamına kadar arkadaşının üstüne basmadan başarı vaat etmiyor. Bireyciliğin had safhada yaşandığı Avrupa ülkelerinde gençliğe, kendisini toplumdan ayrı bir yere koyan bir kültür veriliyor. ‘‘Özgürlük’’, ‘‘birey olmak’’ gibi anlayışlar etrafında çocuklar sistemin kucağına bırakılıyor. Sistemin kucağındaki çocuğa LGBT çatısı altında cinsiyet atfediliyor. İşte bu insan tipinin kendisine ve dolayısıyla topluma yabancılaştığı bir Batı medeniyeti ile karşı karşıyayız. Bütün bu nedenlerden dolayıda bugün, Batı medeniyeti gerilemekte ve çürümektedir.
Yırtılan Vicdanlar, Ölüme Sürüklenen Bedenler
18 Ocak akşamı Paris’te yere düşen, 9 saat boyunca düştüğü yerden kalkamayan ve yardımına kimsenin gitmediği ünlü fotoğrafçı Rene Robert, kafa travması ve hipotermi nedeniyle hayatını kaybetti.(1) Bu ölüm, Rene Robert’ın Batı’nın çürümüş sistemini çektiği bir fotoğraftır. Bu ölüm, Batı toplumlarının yırtılan vicdanlarını gözler önüne sermektedir. Madalyonun arka yüzünde intihar vakalarının, çocuk istismarının, yalnızlığın olduğu Batı’da toplumdan koparılan, dışlanan insanlar ölüme sürükleniyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün açıkladığı raporunda Avrupa’da intihar oranlarında Fransa birinci sırada. İntiharın 15-29 yaş arası gençlerde oldukça yaygın olduğu belirtilen raporda, en yaygın sebeplerin dışlanma, fakirlik ve bunalım olduğu ifade edilmiş. Sayılar ise çarpıcı: Fransa’da her gün ortalama 28 kişi intihar ediyor.(2) Batı medeniyetinin lokomotifi olan ABD’de ise eksi 15 derece soğuk olunca New York caddelerinin köşe diplerinde yüzlerce donmuş barksızın cesedi toplanıyor. Pandeminin ilk zamanlarında evsizlere, otoparklarda kalacağı yerler çiziliyordu. İşte insanlığa model olarak gösterilen Batı medeniyeti, bu tablolardan ibaret. Batı; yalnızlaşma, ekonomik bunalım ve bireycileşmenin insanları intihara sürüklediği gerici medeniyetin merkezidir.
"Batı’nın Manevi Ajanları"
Yükselen Asya medeniyetinin karşısında durarak Batı çıkarlarını savunan yazar çizer takımının artması üzerine Attila İlhan, aydınları ‘‘Batı’nın manevi ajanları’’ olarak tanımlamıştı.(3) Günümüzde sık sık duyduğumuz, ‘‘medeni dünyadan kopuyoruz!’’, ‘‘çözüm Batı medeniyetinde’’ gibi çığlıklar, çürüyen Batı medeniyetine yönelik bu kitlenin çaresizliğinin bir göstergesidir. Görevleri gereği Batı’yı övmek üzerine kurgulandıklarından, bastığı topraklara kan götüren ABD’yi ‘‘medeni dünya’’ olarak tanımlarken utanmazlar. Bu tayfanın ‘medeni’ olarak nitelendirdiği ABD’de kan ve sömürüden başka bir şey yoktur. Medeniyet adına insanlığın çıkarına olan bir kırıntı bile bulunamaz.
Kore’yi, Vietnamı’ı, Afrika’nın her köşesini, en son Irak’ı, Afganistan’ı kan gölüne çeviren, bu toprakların varını yoğunu sömüren İngiltere, Fransa ve ABD mi medeni dünyayı temsil ediyor? Atatürk’ün bahsettiği çağdaş uygarlık seviyesinden anladığınız; Afganistan’da 70 bin sivili öldüren, şehirleri ve köyleri yok eden, kadınlara tecavüz eden tek dişi kalmış canavarın medeni dünyası mı?
Batı’dan çok Batıcı olan bu kitle istedikleri kadar yazsınlar, anlatsınlar. Yazılan hiçbir yazı, anlatılan hiçbir hikaye toplumların önünde siyasi, ekonomik ve sosyolojik açıdan bir güneş gibi yükselen Asya uygarlığının yükselişi karşısında Batı medeniyetinin çürümüşlüğünü taze gösteremez.
Atatürk’ün Çizdiği Rota
Türkiye için Atatürk’ün çizdiği rota, çağdaş medeniyet seviyesini yakalamak ve onu geçmektir. Ancak ülkemizin önünde duran bu gerçek, Atatürk’ün fikirlerini daima Atatürk’ten kopuk bir şekilde yorumlayan sözde aydınlar tarafından ‘Batılılaşma’ olarak benimsenmiştir. Atatürk’ün çizdiği rota, Batı’nın sadık kullarının kalemşörlüğünü yaptığı Batılılaşma’nın tam karşısındadır. 10. Yüzyıl’da çağdaş uygarlık, İslam uygarlığıydı, yani Arap uygarlığı. 16. Yüzyıldan sonra çağdaş uygarlık bayrağını Batı devraldı. Bugün ise uygarlığın beşiği Asya’dır. Buradaki önemli ayrım şu: Çağdaşlaşmak demek, Batılılaşmak değil. Batı modelinin kopyalanması çağdaşlaşmaya değil, kendi öz kültüründen, gelenekten kopan çarpık bir kültürün oluşmasına neden oluyor. Çağdaşlaşmak, devrimciliğin özünde var olan bir şeydir. Yani tarih boyunca da çağdaşlaşmanın merkezini devrimci coğrafyalar oluşturmuştur. Bugün ise çağdaşlaşmayı, ilericiliği 20. Ve 21. Yüzyılın devrim coğrafyasını oluşturan Asya, temsil etmektedir. 20. Yüzyılın bütün kurtuluş savaşları, bütün özgürlük mücadeleleri, bütün insanlık kavgası, Doğunun Batıya karşı savaşıyla olmuştur. Lenin’in emperyalizm çağında devrim teorisini kurarken yaptığı, “Gerici Avrupa, ilerici Asya” saptaması, bugünün tarihsel gerçekliğini ifade ediyor. Bütün bunlardan hareketle, çağdaş uygarlık, Batıcılık ile sınırlanacak sabit bir hedef değildir. Karşıtıyla çarpışan, değişen ve gelişendir.
Çıkış Yolu Kaçmakta Değil!
Emperyalizm, Türkiye’yi Batı’nın yozlaşmış kültürünün bir parçası yapmayı hedeflemektedir. Ülkemiz içerisndeki LGBT faaliyetleri, gençlerin uyuşturucu bataklığının içerisine sürüklenmeye çalışılması ve Netflix içerikleriyle Batı medeniyetinin çürümüş sistemi, Türk toplumuna dayatılmaya çalışılmaktadır. Bu ideolojik saldırının hedefindeki kuvvetler ise Türk gençliği ve kültürel değerlerimizdir. Türkiye’ye yönelik tehditlerin arttığı ve Batı medeniyetinin insanı kendine ve topluma yabancılaştırdığı bir süreçte çıkış yolu, ‘‘Bu ülkede yaşanmaz’’ diyerek kapağı Batı’ya atmakta mı?
Senin, benim, Ahmet’in veya Ayşe’nin kapağı yurt dışına atmasıyla ne ‘Türkiye bir mühendis kaybeder’ ne de refahı Batı’da bulabiliriz. Senin yokluğunda Türkiye bir şey kaybetmez. Sen, ben olmadan da toparlanır, yükselir ve refaha ulaşır. Bu topraklar, mücadele bayrağını daima göklere taşıyacak nice bayraktarlar yetiştirmiştir. Atatürk’ün açtığı yolda gösterdiği hedefe doğru durmadan koşan, çalışan Türk gençliği her şeyi başarır. Yeter ki biz değerlerimize sahip çıkalım. Yeter ki biz, Atatürk’ün Türkiye için çizdiği rotanın kaptanı olma iradesini gösterelim. Ve şunu asla unutmayalım: Çözüm, Batı medeniyeti dedikleri çürümede değil, Atatürk’le yöneldiğimiz devrimci Asya medeniyetlerinin değerlerindedir.
Toplumumuzda refah arttıkça, toplumu ileri sıçratacak kurumların tesis edilmesi kolaylaşacaktır. Çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmış bir Türkiye’de bunun çözümü, üretime dayalı bir ekonomik kalkınmadan geçer. Siyasi ve ekonomik ilişkilerini Atlantik zincirlerinden kurtarma yolunda ilerleyen ülkemiz, üreten ve başı dik Türkiye’nin mücadelesini vermektedir. Ekonomik zorlukların içerisinde bulunduğumuz bu zorlu sürecten çıkış, muhakkak sancılı olacaktır. Çünkü hem bir çok cephede ABD’ye karşı bir mücadele veriyoruz hem de 30-35 yıllık sıcak para ekonomisine dayanan, üreticiyi kambur ilan eden bir programın sancılarını hala yaşıyoruz. Burada biz Türk gençliğine düşen görev, çağdaş bir toplumu yaratmak için büyük sanayiciden, küçük çiftçiye kadar milli bir üretim yapan ekonomik program için çalışmak, o ekonomik modeli uygulayacak kurmaylar olmak.
İlyas Yılmaz
TGB GYK Üyesi TGB Muğla İl Sekreteri
DİPNOT
• tr.euronews.com, Mert Can Yılmaz, ‘‘Paris’te sokakta düştükten sonra 9 saat müdahale edilmeyen fotoğrafçı hipotermiden hayatını kaybetti.’’, 26.01.2022
• aydinlik.com.tr, Doğu Perinçek, ‘‘Batı medeniyetini yaşayan genşerden öğrenelim’’, 24.10.2017
• aydinlik.com.tr, Soner Polat, ‘‘Batılılaşma mı çağdaşlama mı? (2)’’ 27.12.2017