Milli Kimliğimiz Türkçe

“Ülkesinin yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır.”

Milli Kimliğimiz Türkçe
Samet Ümit Çilburunoğlu
Samet Ümit Çilburunoğlu
YAZAR

Türk dilini yozlaştırma çabası Türk milleti üzerindeki kültür emperyalizminin en açık göstergelerindendir. Türk milletini milli hislerinden ve milli kimliğinden yoksun bırakarak zayıflatmayı hedefleyen hegemonyanın çokça başvurduğu bir yöntemdir. En çok da gençliği hedef alan bu yozlaştırma operasyonu Türk kültürünü, yurdumuz insanının tüketim alışkanlıklarını, üretim becerisini bireyler arası ve toplum içi iletişimi uçuruma sürüklemektedir. Bununla beraber bilim dilini de bozarak ilköğretimden akademiye kadar eğitim ve öğretimi zora sokmuş ve toplum bilincini zedelemeyi amaçlamıştır. En önemlisi de bugünün kanayan yarası olan üretim meselesinin dil ile arasındaki ilişkidir.

Yazımızda bu sorunlara değinecek ve Türk gençliğinin bu konuya dair çözümlerini aktarmaya çalışacağız.

Yabancı Kelime İstilası

Günümüzde çoğunlukla sosyal medya araçları, bilgisayar oyunları, yabancı film ve dizi endüstrisi kaynaklı yabancı kökenli kelime sızıntısı Türk dilinde artış göstermiştir. Örnek verecek olursak yabancı film ve diziler ülkemizde seyre sunulduğunda altyazılarda çeşitli ifadelerin Türkçeye kural gözetmeksizin çevrilmesi mantık dışı ifadelere yol açmaktadır. “I am flying to Ankara” cümlesi Türkçeye “Ankara’ya uçuyorum” şeklinde çevrilir. Uçakla seyahat etme durumunu tam karşılamadığı için bu düşük bir ifadeye yol açıyor.

Sosyal medya ve bilgisayar oyunlarında kullanılan çokça terim günlük dile yerleştiğinde Türkçe karşılıklarıyla değil yabancı dillerdeki halleriyle kullanılıyor. Örneğin; başkasının yerine utanma durumu “cringe” kelimesi ile, bir durum karşısında tetiklenme, öfkelenme durumu “triggerlanmak” şeklinde, bir durumu veya işi övme, onun karşısında “gaza gelme” hali “hypelanmak” biçiminde ifade ediliyor.

Nezaket dilinde İngilizce kökenli “sorry”, “okay”; Fransızca kökenli “pardon, merci” kelimelerinin, Türkçe karşılıkları kusursuz olmasına rağmen günlük dilimize olduğu gibi yerleşmeye başladı.

Yukarıda örneklendirdiğimiz sorunların çözümü, örnek kelimeleri verirken karşılıklarını vermemizle de kanıtlandığı üzere bunların Türkçe karşılıklarının kullanılmasına özen gösterme, yoksa Türkçe karşılık bulma işine derhal girişme ve buna teşvik etme yoluyla sağlanmalıdır.

Dil ve Tüketim İlişkisi

Bütünüyle yaşamın içinde, sokağın ortasında, gözler önünde bulunan tüketim alanlarının hem işleyişi hem de dili kullanma biçimleri Türk kültürünü ve Türk insanının tüketim alışkanlıklarını değiştiriyor.

Starbucks, Burger King gibi yiyecek içecek alanında hizmet veren firmalar, sokaklarımızdaki yabancı dilde tabela enflasyonunu artırdığı gibi yiyecek ve içecek terimlerini ve isimlerini de yabancılaştırıyor. Bunlar gibi firmaların yerli muadilleri yerine özendirilmeleri, topluma statü ve yaşam biçimi ölçeği olarak sunulması Türk kültüründe yeri olmayan bir yeme içme kültürünü dili alet ederek dayatmakta ve milli kimliği zedelemektedir.

Yine aynı kazanımları sağlama düşüncesiyle Pull&Bear, Defacto, Tommy Hilfiger gibi hem tabela hem de sermaye olarak milli olmayan alanların tercih edilmesi milli üretim ve tüketim ilişkisinde gedikler açmaktadır.

Bu yabancı tabela örneğinin yanında bir de yabancı tabelaya özenme yoluyla oluşan bozulma işi ifrada vardırıyor. Türkçe kelimeler, yabancı kökenli kelimelerde görülen ses özellikleri kullanılarak yabancılaştırılıyor. Örneğin; bashka, pascha, chilek vb.

Dilimizin, tüketim alanlarında dahi bozulması önlenmesi gereken sorunların başında gelmekte ve Türk genci bu işin en önünde olmalıdır. Yabancı tabelaların kaldırılması, Türkçeleşmesi beraberinde yerli sermayenin ve yerli üretimin teşvikine yol açarak yabancı sermayenin sömürüsünü ve dolayısıyla kültürümüzü yabancılaştırma politikasını güçsüzleştirecek, etkisizleştirecektir.

Dil ve Üretim İlişkisi

Dil ve üretim ilişkisini ele alırken bir araştırmaya göre insanların tarıma dayalı üretime geçmeleriyle /f/ ve /v/ seslerini çıkarmaya başladıklarını anlatmak gerekir. İnsanlar tarım yapmaya başladıklarında tüketim alışkanlıklarında değişiklikler olmuş ve eskiye göre daha yumuşak gıdalar tüketmeye başlamışlardır. Bu da zamanla alt dişlerle kenar kenara birleşen üst dişlerin biraz daha öne çıkmasına sebep olmuş ve insanlar bu sesleri çıkarabilmişlerdir.

Bu olay üretimle dil arasındaki ilişkiyi açıkça ortaya koyan bir örnek olmakla beraber Sanayi Devrimi ve sonrasında daha da gelişen üretim koşullarıyla gelen dil unsurlarının yanında küçük bir örnektir.

Üretim-dil ilişkisini ikiye ayıralım;

1) Çağın ilerlemesi ve teknolojinin gelişmesiyle üretim araçları ve koşullarının değişmesi dile yeni kelimeler girmesini sağladı. Traktör, bilgisayar, fabrika, biçerdöver gibi kelimeler bunlardan bazıları. Yine aynı gelişmelerin sonucu olarak günlük ve halk arasında kullanılan dile de yeni kelime ve kelime grupları girmiştir. Bu konuya en iyi örnek zaman ifade eden bağbozumu, hasat zamanı gibi ifadelerdir.

Bugün tarım toplumu ya da geniş bir ifadeyle üretim toplumu olmayışımız bunlar gibi kelime ve kelime gruplarının hem kullanımını hem de üretimini durdurmuştur.

2) Üretimin artması, üretim koşullarının değişmesi beraberinde ölçülü dil kullanma ihtiyacını getirmiştir. Hem yazıda hem konuşma dilinde bir ölçüye bağlı dil kullanımı zorunlu olmuştur. 17. ve 18. yüzyıllarda Anadolu’nun doğusunda ve batısında konuşulan ve yazılan Türkçe ile 20. ve 21. yüzyıllarda konuşulan ve yazılan Türkçe seslerin ve yazım kuralları açısından değişiklikler olmuş ve bunların standartlaşması mecburi hale gelmiştir.

Tüm bunları göz önüne aldığımızda, hele ki dilbilimi, yabancı kelimelere karşılık üretme, yeni sözcük üretiminin de olmadığını düşündüğümüzde şu sonuca varıyoruz: Üretimsizlik dili, dil insana dair her şeyi ve dolayısıyla milli kimliği derinden yaralamakta, yok oluşa sürüklemektedir.

Dolayısıyla gençlikten başlayan bir topyekûn üretim faaliyetine girişmek önümüzdeki en yakıcı görevlerden biridir. Dilimizi ve kimliğimizi birleştirmenin yolu her alanda üretimden geçiyor.

Tek Kelime Daha Etme!

Dil üzerindeki yozlaşmada dikkatleri çeken bir başka mesele de sınırlı kelime ile gün geçirme ve argo-jargon kullanımıdır. Toplumların bozulması ve hegemonyaya teslim olması insandan başlar. Egemen güçler sömürgeleştirmeyi amaçladığı toplumların neredeyse tüm yaşam alanlarına müdahale ederek en başta insanların bireycileşmesine disiplinden uzak, savruk bir yaşam tarzına sahip olmasına, dolayısıyla kabalaşmasına sebep olur. Üşengeç, düzensiz ve kaba toplumlarda insanlar çok sınırlı kelime haznesiyle ve argo söz kullanmaksızın bir cümle bile kurmadan gün geçirirler. Günümüzde genç ve orta yaşlı kesimlerin çokça kullandığı “eyvallah”, “sıkıntı yok”, “hee”, “la”, “hişş” gibi sözcük, söz grupları ve ünlemler, bir kafeteryada, otobüste, arkadaş grubu içerisinde ve daha birçok sahada iletişimi zorlaştırmaktadır. İletişimin çıkmaza girmesi, nihayetinde insanları yalnızlaştırmakta ve bozuk, sömürücü düzenin emrine vermektedir. Aynı şekilde argo ve küfür özendirmesinin yol açtığı küfürsüz konuşamama “hastalığı” da benzer sonuçlar doğurmaktadır.

Yozlaşmanın bu alanı edebiyatla doğrudan alakalıdır. Kurgu edebiyat, ifade özgürlüğü adı altında küfre özendirme, dili niteliksizleştirme operasyonuna karşı durmak ve başarısız kılmak için, edebiyat alanında verilen bu ürünlerin tam eleştirisini yaparak ve gençliği dil ve edebiyat alanında çalışmalar yapmaya özendirecek projelerin başlatılıp desteklenmesiyle güçten düşürmek görev edinilmelidir.

Pusulamız Mustafa Kemal

Bilimin yol göstericiliğinde mücadeleyi bizlere öğreten Büyük Devrimci Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, dil konusunda şu öğütleri vermiştir:

“Türk milletinin dili, Türkçedir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır. Bizde Türk dili, Türk milleti için mukaddes bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği nihayetsiz hadiseler içinde ahlakının, ananelerinin, hatıralarının, menfaatlerinin, velhasıl bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde muhafaza olunduğunu görüyor. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir.”

“Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması milli hissin inkişafında başlıca müessirdir. Türk dili dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil şuurla işlensin.”

“Ülkesinin yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır.”

Bu sözleri dilin yozlaşması hususunda bir mücadele pusulası olarak görüp işe koyulmak her Türk gencinin görevidir.

Samet Ümit Çilburunoğlu

TGB Ankara İl Yöneticisi

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler