Milli Kültüre Hayasız Saldırı: ‘’Türkçe Edebiyat’’

Türkçe edebiyat, halkına çomar diyenlerin edebiyatı olmaktan öteye geçemeyecek, girdiği hiçbir tartışmadan galip çıkamayacaktır.

Milli Kültüre Hayasız Saldırı: ‘’Türkçe Edebiyat’’
Samet Ümit Çilburunoğlu
Samet Ümit Çilburunoğlu
YAZAR

Mesut Varlık, T24 adlı -kendi deyimleriyle- ‘bağımsız’ internet gazetesinde yayınlanan “Tartışılmayacak” bir tartışma: Türkçe edebiyat’’ başlıklı yazısıyla Türk edebiyatı mı yoksa Türkçe edebiyat mı denir tartışması başlattı. Başlattı diyoruz ama bu yeni bir başlangıç değil. Aslında yıllardır zaman zaman gündeme gelen ve Özdemir İnce’nin de belirttiği gibi Türk edebiyatçıların önemini zamanında kavrayamadıkları bir tartışma. Tıpkı zafer kazanılmış olmasına rağmen Türkiye’ye dayatılmaya çalışılan Ermeni Soykırımı yalanının dönem dönem ısıtılıp gündeme sokulması ve üzerinden yürüyen bozgunculuk faaliyetine benziyor.

Bu tartışmayı başlatıp Türkçe edebiyat mevziinden görüş bildiren isimlerin bunu edebiyat dünyasında teknik bir mesele olarak tartışmadıkları ve niyetlerinin bozuk olduğu anlaşılıyor. Bu bozuk niyet Türk milletini bölme girişimidir. Çünkü edebiyat, tüm etnik unsurlarıyla ortak bir kültür çatısı altında birleşen aynı dili konuşup yazan aynı toprak parçasında yaşayan toplumun birleşim kümesidir. Herhangi bir sebeple burada ortaya çıkartılan bölücü tavır topyekun o toplumun birliğini sarsma girişimidir.

Bu sebeplere gelmeden önce Türkçe edebiyat diyenlerin bu kavramı savunurken en başa yazdıkları argümanlara değinelim. Bunlardan biri Türk adının bir ırk gösteren olarak görülmesi ve bu sebeple etnik kökeni farklı olan yazar ve şairleri de kapsayacak bir ifadenin gerekliliği olarak karşımıza çıkıyor. Türkçe edebiyatçılar için temelden başlayarak Türk adının kökenini ve vatandaşlığın tanımını yapmakla işe başlamak gerekiyor.

Türk Adının Kökeni ve Atatürk’ün Millet Tanımı

Kaşgarlı Mahmud’a, Fransız Türkolog Jean-Paul Roux’a ve tarihçi Zeki Velidi Togan’a göre Türk, Türkçe konuşana denir. Bunun yanında Zeki Velidi Togan,  /tüz/ kelimesinin /tur/ kelimesinin Z’li şekli olduğunu varsayarak Türk adının “teşekkül ve intizam” yani oluşum ve düzen anlamlarına gelen /tüz/den gelmiş olabileceğine değiniyor. Türk adının tarih sahnesine ilk çıkışı Orhun Yazıtları’nda geçen birtakım ifadelerdir. Bu da ilk Türk devleti olarak bilinen Göktürk Konfederasyonu ile ortaya çıktığını gösteriyor.

Türk adı, dilbilimsel kökeni itibariyle Türkçedeki R/Z dönüşümüne, örgütlenme ve düzenlemeyle ilgili Tur/Tuz/Tür/Tüz arasındaki ilişkiye bakıldığında ve Dr. Doğu Perinçek’in Og’dan Oğur’a isimli kitabında değindiği üzere R’li Türkçede “düzenleme” anlamına gelen /Tür-Törü/, Z’li Türkçede “hukuk” anlamına gelen /Tüz-Tüzük/ kavramlarına ve buradan da töreli anlamına gelen Törük-Türük kelimesine dayanıyor diyebiliriz. Bu da Türk sözcüğünün devlet kuruculuğu, siyasal örgütlenme ve hukuk atılımlarıyla doğrudan bir ilişkisi olduğunu gösteriyor. Yani Türk, ırkı değil siyasal birliği niteleyen bir sıfattır.

Bu isimle Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan Türkler, 19.yüzyıl ortalarına gelindiğinde Avrupa’nın milli demokratik devrimlerinde bugünkü içeriğini kazanan millet(nation) kavramıyla tanışmaya başlamıştır. Atatürk’ün, devrimle oluşan millet tanımı üç temel unsur üzerinde yükselmiştir: Türkiye(vatan), Türkiye halkı ve Cumhuriyet Devrimi. Buna göre millet, belli bir coğrafya üzerinde yani vatan toprağında etnik kökene göre değil, ortak vatan, ortak kültür ve ortak devrime göre tanımlanmıştır. Buna ortak dil de dahildir. “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” parolasıyla tüm etnik unsurlarıyla Türkiye topraklarında yaşayan insanlar millet olmuştur.

Türklük, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşlık tanımıdır. Dolayısıyla Türkçe edebiyat diyenler Cumhuriyeti kuran Türk halkından yana olmadığını ifade etmektedir. Ancak Türk dili ile yapılan edebiyat Cumhuriyeti kuran Türk halkının edebiyatıdır.

Efendinin Dili Değil Milletin Dili

Özdemir İnce, Hürriyet’te yayınlanan 18 Kasım 2006 tarihli Türkiyelilerin Türkçe edebiyatı başlıklı yazısında, etnik kökeni ile edebiyat dili farklı olan birçok yazar bulunduğunu ve bunların yazdıkları dilin yazarı olduğunu yani o dilin kimliği olan ulusların edebiyatı içinde değerlendirildiğini söyler. Örneğin; ‘’Tristan Tzara, Eugene Ionesco, Cioran Rumen; Alain Bosquet Rus Yahudisi, Lorand Gaspard Macar-Rumen, Guillaume Appolinaire Polonya asıllıydılar ama Fransızca yazdıkları için Fransız edebiyatında yer alıyorlardı. Joseph Conrad, Arthur Koestler İngiliz değillerdi ama İngiliz yazarı sayılıyorlardı.’’(Özdemir İnce, Türkiyelilerin Türkçe edebiyatı, Hürriyet, 2006)

Buna bakarak Türkçe yazan Kürt, Ermeni, Rum kökenli yazar ve şairlerin ürünleri de Türk edebiyatı içinde değerlendirilmelidir. Ama ne mümkün! Türk diliyle edebiyat yapıyor olmasına rağmen farklı etnik kökene sahip olduğu için kendini Türk şairi saymayanlar Türkçe'yi de sömürgecinin dili, efendinin dili ilan ediyorlar.

İşte bu noktada Türkçe edebiyat diyenlerin temeli olmayan bir argümanı daha ortaya çıkıyor. Özdemir İnce aynı yazısında ‘’Eski Fransız ve İngiliz sömürgelerinden olup İngilizce yazan yazarlara "Anglofon", Fransızca yazanlara ise "Frankofon" yazar deniliyordu.’’ diyor. Türkiye’yi sömürgeci olarak konumlandırıp Türkçe yazdıkları için Anglofon ya da Frankofon örneklerine benzeyen bir Türkofon uydurmasıyla Türkçe edebiyat ismini meşrulaştırmayı hedefliyorlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin sömürgeci bir ülke olmadığını hatta kendi topraklarını sömürmediğini düşününce bu argüman da yerle bir oluyor. Ancak bu hedef yalnızca Türkçe edebiyatı meşrulaştırmak değil onun temelinde yatan bölünmeyi sağlamak.

Türkçe edebiyat, Türkiye edebiyatı kavramlarının yerine birleştirici bir anlayışa dayanan Türk edebiyatı kavramını bir hakikat olarak değerlendirenlere faşist diyen Mesut Varlık, etnik alt kimliklerin ulus kimliğinin önünde olduğunu savunurken aslında kendine faşist dediğinin farkında bile olamıyor.

Biz, etnik grupların gerçek ya da uydurulmuş bir ortak geçmişe dayanarak diğer etnik grupların ötekileştirilmesini sağlayan anlayışın yani ötekileştirici/ayrılıkçı etnisite anlayışının karşısına birleştirici ulusçuluk anlayışını koyuyoruz.

Tarafsız Aydın Olmaz!

14-17 Aralık 2020 tarihleri arasında Aydınlık gazetesinde yayınlanan Ersoy İrşi’nin hazırladığı ‘’Türk edebiyatı mı Türkçe edebiyat mı?’’ ‘’Edebiyat dili oluşturan kültür ve tarihten ayrı tutulur mu?’’ ‘’Dil ait olduğu ulustan ayrıştırılabilir mi?’’ ‘’Ulus bilincinin reddiyesine mi uzanıyor?’’ başlıklı incelemelerde Hakan Bıçakçı, Hüseyin Haydar, Ataol Behramoğlu, Füruzan, Kemal Ateş, Mario Levi, Berna Durmaz, Tunca Arslan, Özdemir İnce, Onur Caymaz gibi pek çok edebiyatçının tartışma hakkındaki fikirlerine yer veriliyor.

Bu isimlerin çoğu Türk edebiyatından yana ve bu tartışmanın yazınsal değil siyasal bir tartışma olduğunu düşünüyorlar. Görüşüne yer verilen edebiyatçılar arasında Türkçe edebiyat ya da Türkiye edebiyatı isimlerinin kullanılması gerektiğini söyleyenler de var. Bunlar, yazımızda da bahsettiğimiz gibi farklı etnik kökene sahip olup Türkçe yazan edebiyatçıların da temsil edilmesi kaygısına dayanıyorlar ancak bilinçli/bilinçsiz olarak etnisite ayrımcılığı üzerinden bölücülük yapıyorlar.

Bir de Türk yazar, Türk şair olmaktan gocunmadığını ifade etmelerine rağmen bu tartışmada taraf olmadıklarını söyleyen, önemli olanın edebiyat ürününün niteliği olduğunu savunan Necati Tosuner, Arzu Bahar, Gülşah Elikbank gibi isimler var. Bunlar ise bu tartışmanın ideolojik bir tartışma olduğunu göz ardı ederek bu savlarıyla Türkçe edebiyat ayrılıkçılığına destek olmaktadır. Toplumu zihinlerde parçalamayı hedefleyen bu gibi siyasal tartışmalarda taraf olmak ve tavır almak en doğrusudur. Aydın sorumluluğu bunu gerektirir.

Halkına Çomar Diyenlerin Edebiyatı

ABD Türkiye Büyükelçiliği’nin dağıttığı fonlar proje karşılıklarını yazınsal alanda siyasal olarak faaliyete geçirmiş bulunuyor. Fonlu ve ‘bağımsız’ medya kuruluşlarında boy gösteren fonlu entelektüel takımı Türklüğü şeytanlaştırmak için kolları sıvıyor ancak biz Türklüğün ifade ettiği ortak kültürel, tarihsel mirasımıza sarılıyoruz. Her fırsatta halk mücadelesi verdiğini söyleyen bu entelektüel takımının, halkına cahil diyenlerin bu tarihsel ve kültürel ortaklığı anlamalarını beklemek güç. Bu durumda Türkçe edebiyat, halkına çomar diyenlerin edebiyatı olmaktan öteye geçemeyecek, girdiği hiçbir tartışmadan galip çıkamayacaktır.

Türk Edebiyatı Diyoruz!

Farklı etnik kökene sahip olan yazar ve şairlerimizi Türkçe edebiyat diyerek ayırmak Arnavut asıllı olmasına karşın bu millete İstiklal Marşını kazandırmış ve Milli Şair unvanını almış Mehmet Akif Ersoy’u Türk edebiyatının içinde değerlendirmemek ne büyük kayıp olurdu. Mehmet Akif Ersoy’u yetiştirmiş, içinde barındırdığı tüm etnik gruplarla, Anadolu’yu yurt edinmiş ve Cumhuriyet ile millet olmuş Türk halkı Türk edebiyatı diyor.

Türk ulusunun kimlik beyanı olan Türk dilini kullanan edebiyatımız yalnızca Türk diliyle yapılmasından değil, içeriğini bir milletin ortak kültür mirasından, tarihsel köklerinden, sınıfsal karakterinden, yaşantısının içinden, dertlerinden, mutluluğundan almasıyla da Türk edebiyatıdır.

Bu kültürel ve tarihsel mirası kendine pusula etmiş Türk gençliği de vatan mücadelesinin birleştirici bilinci ile Türk edebiyatı diyor!

Samet Ümit Çilburunoğlu

TLB Ankara Sorumlusu

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler