NATO'dan Çıkalım Yazı Dizisi 2: Türk Ordusunun Baş Düşmanı: NATO

Türk ordusu, milletiyle birlikte 15 Temmuz 2016 darbe girişimiyle birlikte ABD ve NATO’ya karşı mücadele bayrağını daha da göndere çekti.

NATO'dan Çıkalım Yazı Dizisi 2: Türk Ordusunun Baş Düşmanı: NATO
Yiğit Çınar
Yiğit Çınar
İSTANBUL İL BAşKANı

‘’Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin,
Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir.
Ordumuz, Türk topraklarının ve Türkiye idealini
tahakkuk ettirmek için sarf etmekte olduğumuz
sistemli çalışmaların yenilmesi imkânsız teminatıdır.’’

-Mustafa Kemal Atatürk


Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi Türk ordusu, emperyalizm tarafından Türk milletinin vatanını elinden alınmak istendiği, bağımsızlığını yok etmek için türlü planların yapıldığı dönemde çelikleşmiş kudret ve vatanseverliği ile Türk milleti ile birlikte mücadele eden yegane kuvvet olmuştur. Türk milleti ordusuna güvendikçe kuvvet bulmuş, bulduğu kuvvetle düşmanı yerle yeksan etmişti. 

Aradan yüz yılı aşkın sürenin geçmesine rağmen Türk ordusu ve milleti aynı düşmanla mücadele etmeye devam ediyor. Çünkü orduyu yok ederseniz, milleti de yok eder, devleti ortadan kaldırırsınız. Emperyalizmin 100 yıllık stratejisi buradan geçiyor. 

Emperyalizmin stratejik hedefi milli devletleri ortadan kaldırmaktır. Milli devletlerin ortadan kalkmasının öncül koşulu da zor gücün sahibi, silahı elinde bulunduran ordunun ortadan kaldırılması ya da içinin boşaltılmasından geçmekteydi. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya, Macaristan ve Osmanlı da benzer durumla karşılaşmış, ordularının mevcudiyetleri yok denecek kadar az bir sayıya indirilmişti. 

Balkanlardan Kafkasya’ya Kahraman Türk Ordusu 

1908 Hürriyet Devrimi’nin ardından Enver Paşa’nın Harbiye Nazırı olmasıyla birlikte orduda büyük atılımlara gidilmiş, yeni tarzda eğitimler verilirken yaşlı subaylar emekliye sevk edilerek ordu gençleştirilmişti. I. Balkan Harbi’nin mağlubiyeti sonrası ordunun disiplini daha sıkı ele alınmaya başlamış, meyvelerini II. Balkan Harbi’nin kazanılmasıyla vermiştir. 

Tüm zor koşullar, imkansızlıklar, ordu içerisinde modernleşmeyi savunanlar ile ordudaki yeniliklerin karşısında olan kesimlerin arasında problemlerin olmasına rağmen Türk ordusu hem Balkan Harbi’nde hem Dünya Harbi’nde hem de İstiklal Harbi’nde büyük fedakarlıklarla vatanını ve milletini savunmuştur. Bunun sebebi, birçok ülkenin sahip olmadığı bir dayanaktan, tarihsel mirastan gelmesidir. Orta Asya’nın büyük uygarlık birikiminin bir sonucu olan bu bilinç, Türk ordusuna zafer üstüne zafer kazandırmıştır.  Ordunun mayası içinde bulunduğu çağın gereklerini kavrayan ve buna göre sistemi yeniden kurmaya çalışan İttihatçılar tarafından devrim niteliğinde atılan adımlarla tekrardan oluşturulmuştur. 

Hedefte Ordu Var!

NATO ve ABD için, Türkiye’de hedefe konan kuvvetlerden birisi de hep ordu olmuştur. 1952 yılından itibaren çokça ordunun yapısını değiştirmeye yönelik adımlar atılmıştır. 12 Mart Muhtırası da bunlardan birisidir. Üzerinden sadece dokuz yıl geçmişti ki, NATO’nun bir operasyonuna daha şahit olundu ve 12 Eylül 1980 tarihinde bir Gladyo darbesi yaşandı. Hem sağ hem sol cenahtan birçok kişinin cezaevlerinde işkencelere maruz kalması, siyasi yasakların getirilerek parti, dernek ve sendikaların kapatılması, 24 Ocak kararlarını sopayla uygulanması Türk ordusunun NATO’nun ordusu yapılmaya çalışması yani kontrolünün tamamen NATO’da olması için atılan adımlardan bazılarıydı.

Derin Uykudan Uyanış

Yukarıda biraz bahsettiğimiz üzere Türk ordusu ‘eliyle’ yapılanların dışında, NATO’ya girişle birlikte ordunun kendisi de birçok tertibe uğramıştı. Ancak NATO hiçbir zaman tam olarak istediğine ulaşamamıştı. 1980 Darbesi sonrası dahi ordu tamamen ele geçirilememiş, ‘bizim çocuklar’ sadece darbeciler olarak kalmıştı. 

Türk milleti ve ordusunun binlerce yıllık tarihsel birikimi ve 150 yıllık Türk Devrim mirası vardı. Namık Kemallerden bu yana süren Türk Devrimi’nin en önemli dayanaklarından biri olan ordumuz NATO’nun oyunlarını görmüş, hizadan çıkmaya başlamıştı. 

Türk ordusu 1974 yılında NATO’nun tüm engellemelerine rağmen Kıbrıs Barış Harekatı’nı düzenlemişti. Kıbrıs adasında İngiltere ve ABD destekli terör gruplarının başta siviller olmak üzere birçok katliamda bulunmasına Türkiye sessiz kalmamış, yaptığı harekât ile adada bağımsız bir Türk devletinin kurulmasını sağlamıştı. Ancak NATO bu harekât dolayısıyla Türkiye’ye askeri ambargo uygulamıştı. Bu, gösterilen sopanın ilklerindendi.

NATO ilk dönemler gizliden gizliye Türk ordusu içindeki vatansever subayları tasfiye etmekle ilgilenmişti. 27 Mayıs 1960 Devrimi sonrası, Gladyocu subaylar tarafından vatansever subayların bir kısmı uzaklaştırılıyor. Yine bunu takiben 12 Mart 1971’de 1200, 12 Eylül 1980’de ise 2000 subay ve astsubay NATO karşıtı ve Atatürkçü olduğu gerekçesiyle tasfiye ediliyor.

1980’lerin sonuna doğru ABD’nin Türkiye üzerindeki parçalama girişimi daha da yoğunlaşmış ve pentagon raporlarına kadar girmiştir. 1988 yılında 2000’e doğru dergisi Pentagon’un 3 İsrail planı kapağıyla çıkmış ve ABD’nin Türkiye, Irak ve İran’ı bölme planını kamuoyuna açıklamıştır. Elbette bu plandan en başından beri TSK’nın haberi vardı. O dönem TSK’nın üst düzey komutanları başta Necdet Üruğ ve Necdet Öztorun komutanlar olmak üzere bu plana karşı tavır aldılar. 

1990 yılında Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necip Torumtay’ın Irak’ın işgaline ABD ile katılmayı reddederek 3 Aralık 1990’da istifa etmesi bu kapsamda atılmış önemli adımların başında gelir.  

 

NATO’nun Türk ordusuna karşı bir hamlesi de 1992 yılında NATO tarafından Akdeniz’de düzenlenen ‘’Display Determination’’ tatbikatında olmuştur. Kaza süsü verilerek gece yarısı bir ABD gemisinden iki atışla TCG Muavenet adlı gemimiz vurulmuştu. Bu olaydan hemen birkaç ay sonra dönemin Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis’e düzenlenen suikast, NATO’nun Türk ordusuna dair tertiplerinden bir diğeriydi. Terörü bölge ülkeleriyle iş birliği yaparak çözülebileceğini savunan Bitlis ortadan kaldırılırsa, NATO’nun önündeki ciddi bir tehdit de yok olacaktı.

1995 yılına gelindiğinde Türk ordusu ABD/NATO’ya rağmen Irak’a girdi. Amaç, ABD’nin Türk ordusunu kullanmasını engellemek ve emperyalizmin maşası olacak bir devletin kurulmasını engellemekti. Çelik Harekâtı böylelikle başlamış oluyordu. 

28 Şubat 1997, Türkiye için kritik önemli olduğu kadar tarihi de bir sürecin fitilini ateşliyordu. Fetullahçı Gladyo’nun ordu içinde örgütlenmesinin farkına varan Türk ordusu, irticanın başı olan tarikatların tamamını hedef alırken başrol olarak Fetullahçıları görmüş ve rotasını buna göre çizmişti. Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun ‘’bin yıl sürecek kararlar’’ olarak belirttiği bu önemli adım, Türk ordusunun içinin temizlenmesi ve Fetullahçı Gladyo’nun önünü kesmek için elzemdi. 

2000’li yıllarla birlikte NATO ve ABD, Türk ordusuna dair düşmanlığı zirveye çıkartmıştır. Türkiye’nin milli benliğini bozmak, birliğini parçalamak adına öncelikle başat silahlı gücü olan ordusunu devre dışı bırakması gerekiyordu. İlk mesajını 1 Mart Tezkeresi’ne ‘’Hayır’’ diyen Türkiye’nin kahraman ordusunun başına çuval geçirerek verdi. 

1999-2001 yılları döneminde yavaş yavaş ‘’Ergenekon adında terör örgütü var’’ yaygaraları koparılmaya başlandı. O günlerde bu girişime ilk dur diyen Vatan Partisi Genel Başkanı (o dönem İşçi Partisi) Doğu Perinçek oldu. “CIA, Ergenekon dedikodularını piyasaya sürüyor’’ diyerek bunun bir operasyon olduğunu ilan etti. 

Yine o yıllarda halkta büyük bir hareketlenme vardı. Cumhuriyet mitingleriyle Türk milleti sokaklara inmişti. Ancak Gladyo daha o günlerde “Ordu Göreve’’ pankartları açtırarak provakasyon yapılmaya çalışılmıştı. Bunun başarısız olmasından sonra, Türkiye’yi bölmek adına tasarlanan çözüm sürecini de başlatabilmek için Ergenekon-Balyoz tertipleri için harekete geçildi. 2007 yılında başlayan süreç tam yedi yıl sürerek 2014 yılına kadar sürdü. Vatansever, Atatürkçü, milliyetçi, ABD ve NATO karşıtı tüm subaylar hapse atılmış, yerlerine getirilen NATO’cu subaylarla orduyu teslim alınmaya çalışılmıştı.

Ancak daha önceki gibi bu tertip de çöktü. Silivri’deki ve dışarıda onlar için mücadele eden milyonlar ile birlikte zindanlar yıkıldı, NATO/ABD başarısız oldu.

NATO ve ABD’nin Türk ordusu düşmanlığı hâlâ devam etmekte. En son hepimizin gündemine oturan Rand Corparation raporu ile Türk ordusu tecavüzcü, işgalci ve katliamcı ilan edilmiş, PKK’ya karşı verilen mücadele gayrimeşru sayılmıştı. 

Elbette bu yazıda tüm düşmanlıklar ve tertipleri yazmamız mümkün değil. 70 yıldır içinde bulunduğumuz NATO, ABD’nin komutanlığında Türkiye’ye diz çöktürmek için her gün yeni bir plan daha üretiyor. Fakat artık tertip günleri bitti. Türk ordusu, milletiyle birlikte 15 Temmuz 2016 darbe girişimiyle birlikte ABD ve NATO’ya karşı mücadele bayrağını daha da göndere çekti. 

İttihat ve Terakki ile milli ordunun temelini atmış, Mustafa Kemal’in devrimi ile devrime bağlı, vatansever bir ordu yaratılmıştı. Ordu gençleştirilmiş ve modernleştirilmiş, günün koşullarına göre eğitim programları hazırlanmıştı. İşte tüm bunlar NATO’ya tersti. Çünkü emperyalizmin ‘sınırsız sömürü’ isteğinin önündeki en büyük engel olan devletin ortadan kaldırılması için öncelikte ‘silahlı gücü’ elinde bulunduran ordunun bertaraf edilmesi gerekliydi.

Türkiye artık bir yolun sonuna gelmiştir. O yolun sonu NATO’dan çıkışına doğru gidiyor. Zaten Türkiye’nin zorunlulukları da bunu getiriyor. Beşar Esad’la anlaşıp PKK’yı ortadan kaldırmak için, Doğu Akdeniz’deki tertipleri suya düşürmek için, Eşref Bitlisler, Gaffar Okkanların şehit düşmemesi için Türkiye NATO’dan çıkmalıdır. Çünkü NATO’dan çıkarsak ne darbe yaşarız ne Türk ordusu tertiplerle mücadele eder. 

 

KAYNAKÇA:

Em. Dnz. Kur. Alb. Bora Serdar, ABD’nin TCG Muavenet’i vurarak verdiği mesaj, Aydınlık, 3 Ekim 2018
Dolapçı, Ercan, Kanlı Suikastin Üzerinden 26 Yıl Geçti, Aydınlık, 16 Şubat 2019
Kunt, Samet, 28 Şubat’ın Hedefi, Aydınlık, 28 Şubat 2021
Ilıcak, Nazlı, Ergenekon - 1999, Sabah, 25 Nisan 2009
Üsküplü, Sedar, Küçük Amerika Sürecinin 70 Yılı, Teori Dergisi, Eylül ve Ekim, 2016
Koç, Serkan, The Gulen Belgeseli
Koç, Serkan, Türk - Amerikan Savaşı Belgeseli
Koç, Serkan, Fetullahçı Gladyo Belgeseli

Tarih:
Diğer Haberler