Rousseau'nun Egemenlik Anlayışı

Egemenlik, halkın devredemeyeceği hakkıdır. Egemenliğin devredilmesi halkın kendisini yok etmesi anlamına gelir.

Rousseau'nun Egemenlik Anlayışı
Pelin Gürel
Pelin Gürel
YAZAR

Jean Jacques Rousseau, 1712 yılında Cenevre’de doğmuş ve fikirleriyle Fransız Devrimi’ni etkilemiş önemli bir düşünürdür. Hayatı boyunca da kimi zaman Paris kimi zaman İsviçre’ye kaçarak gezgin bir yaşam sürmüştür. Gezgin yaşamı ona ayrı bir deneyim kazandırmıştır. Cenevreli olması ise onun eserleri üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Çünkü Cenevre o zamanlar bir cumhuriyettir. Bu sebepten hayatı boyunca bir cumhuriyette doğmuş olmanın gurunu yaşamıştır. Rousseau’nun Toplum Sözleşmesi fikrini tasarlamasında bu “cumhuriyet” bilinci mutlaka önemli bir rol oynamıştır. Hatta bu gurur onun özgürlük bilincinin gelişmesini de sağlamıştır.

“Toplum Sözleşmesi” Fikri
Rousseau, herhangi bir yasayı toplum açısından güvenilir ve meşru bir zemine dayandırılabilir yöntemi incelemiştir. Toplum Sözleşmesi’ni de bu yüzden tasarlamıştır. Yani sözleşme ile hareket eden yurttaşlar, demokratik ve eşitliğe dayanan bir toplumu oluşturmalıdır. Toplum Sözleşme’nin gereksiz olmaması için tek başına her şeye kuvvet verebilen bir hüküm içermelidir: “Her kim ki genel iradeye boyun eğmeyi reddeder, toplumun bütünü tarafından aksine zorlanacaktır.” Yani yurttaşlar genel iradeye uymak zorundadır. Bu hüküm aslında o kişiyi özgür olmaya zorlamak anlamına gelmektedir. Bu şekilde her yurttaşı vatana bağlı tutarak onu bireycilikten korur. Siyasal mekanizmanın kurulmasının ve işlemesinin tek koşulu budur. Toplum Sözleşmesi ile birlikte az önce de değindiğimiz gibi her yurttaş kendini halkın iradesinin temsili olan genel iradenin altına koyar. Rousseau’ya göre bu genel irade aynı zamanda egemenliktir.

Rousseau’ya Göre “Egemenlik”
Rousseau’ya göre devletin var olabilmesi ancak egemenliğin sağlanmasıyla mümkündür. “Siyasal yaşamın ilkesi egemen güçtedir. (…) Bir devlette mutlak üstün bir gücün, her şeyin ona bağlı olduğu bir merkezin, her şeyin ondan kaynaklandığı bir ilkenin, her şeyi yapabilen bir egemenin olması gerekir.” şeklinde ifade etmiştir. Egemenlik, halktır.
Egemenlik devredilemez: Egemenlik, halkın devredemeyeceği hakkıdır. Egemenliğin devredilmesi halkın kendisini yok etmesi anlamına gelir. Hatta bu durumda devlet de ortadan kalkacaktır. Rousseau burada mutlak monarşi anlayışını mahkum eder. Yani otoriteyi tek bir elde toplama anlayışına karşı çıkıp halkın egemenliğini savunmuştur.
Yasamada egemenlik temsil edilemez: Egemenlik, ancak kendisi tarafından temsil edilebilir. Çünkü egemenlik aynı zamanda genel iradenin uygulanmasıdır. Genel irade ise tek tek kişilerin iradesi değil, bu kişilerin bir araya getirdiği toplumun bir genel iradesini temsil eder. Tam da bu sebepten genel irade temsil edilemez. Çünkü tek bir kişi her ne kadar genel iradeyi temsil ediyorum dese de kendi özel iradesini aktarıyor olacaktır. Bu durumda halkın egemenliği ortadan kalkmış olur. Ancak şu farka dikkat etmemiz gerekir. Rousseau’nun burada kastettiği “halkın temsil edilmemesi” yasama alanına ilişkindir. Yürütme gücünde yani hükümet düzeyinde halkın temsil edilebileceğini düşünmüştür.
Egemenlik bölünemez: Rousseau, güçler ayrılığı anlayışına karşı çıkar. Yani yasama, yürütme ve yargı güçleri, egemenliğin parçaları değil, hepsi doğrudan egemene aittir. Aynı zamanda egemenliğin bölünmesi birden fazla güç arasında paylaşılması anlamına gelecektir. Böyle olursa da halkın karşısına başka güçler dikilecektir ve özel iradeler halkın iradesi ile kapışmaya başlayacaktır. Bu durumda halk egemen olmaktan çıkar.
Egemenlik mutlaktır ve doğrudur: Rousseau bu özelliği “Egemen erkin özü sınırsız olmasıdır; o, ya her şeyi yapma gücüne sahiptir ya da bir hiçtir.” şeklinde özetlemiştir. Rousseau’nun mutlaklığın sınırsız olduğuna işaret etmesi şundan kaynaklanır, eğer bir güç mutlak değilse ondan üstün olan bir güç var demektir. Bu durumda da mutlak olmayan egemen olamaz. Bu mutlaklık aynı zamanda egemenin herhangi bir dışsal güce karşı da bağımsız olması demektir.
Rousseau’nun egemenlik anlayışı halkın iradesini esas alır. Egemenlik her açıdan halkın egemenliğidir. Rousseau’nun halkın iradesini esas alması, cumhuriyetçilik fikri ile de doğrudan bağlantılıdır. Çünkü cumhuriyetçilik halkın iradesidir. Ona göre Toplum Sözleşmesi ile kurulup halkın egemenliği üzerinde yükselen her devlet, cumhuriyettir. Rousseau’nun bu fikirleri Fransız Devrimi’ni de etkilemiştir. Fransız Devrimi ile gelişen “milliyetçilik”, “yurttaşlık” bilinçlerini daha üst seviyeye taşımıştır. Tabii dünyadaki devrimler de birbirlerine etki eden süreçlerdir. Kemalist Devrimimiz hem geçmişteki Fransız Devrimi’nden hem de yakın zamanındaki Sovyet Devrimi’nden etkilenmiştir. Çünkü bu devrimlerin ortak özelliği saltanata karşı cumhuriyetin doğmasının yanı sıra emperyalizme karşı bir savaş niteliği taşımasıdır.
Kemalist Devrim de halkın egemenliğini esas alan Büyük Millet Meclisini bu temelde inşa etmiştir. Bizim Rousseau’ya göre “halkın egemenliği” diye tanımladığımız fikri Atatürk, “hakimiyet-i milliye” olarak tanımlıyordu. Bu açıdan Rousseau’nun fikirleri devrim niteliğindedir. Onun halkın egemenliğini temel alan fikirleri başta Fransız Devrimi olmak üzere Kemalist Devrim’i etkilemiştir. Bugün hala bu temeller üzerinde Cumhuriyet’i ve Kemalist Devrim’i savunuyoruz.

Bizler de Türkiye’nin önündeki devrim süreçlerinde halkın iradesini, milliyetçiliği, vatanseverliği, cumhuriyetçiliği esas alan Kemalist Devrimi mutlaka tamamlayacağız.

Pelin Gürel
TGB İstanbul AFK Başkanı

Kaynakça
ROUSSEAU, Jean Jacques, Toplum Sözleşmesi, çev. Vedat GÜNYOL, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2013.
ROUSSEAU, Jean Jacques, İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı ve Temelleri Üzerine Konuşma, çev. Rasih Nuri İLERİ, Say Yayınları, İstanbul 2002.
DURKHEIM, Emile, Rousseau ve Toplum Sözleşmesi, çev. Özge Bilge KARA, Pinhan Yayınları, İstanbul 2019.
AĞAOĞULLARI, Mehmet Ali, Duygu Türk, Ayhan Yalçınkaya, Zafer Yılmaz ve Filiz Zabcı. Sokrates'ten Jakobenlere Batı'da Siyasal Düşünceler. İstanbul: İletişim Yayınları, 2015.

Tarih:
Diğer Haberler