

YAZAR
"Sinema bence sanatların en yücesi. Sinemaya gönül verildi mi bir süre sonra yaşam biçiminiz oluyor. Sinema benim yaşam biçimim."
24 Ocak 1940 günü Kırıkkale'de açtı gözlerini dünyaya Bilge Olgaç. Altı çocuklu bir ailenin beşinci çocuğu olan Bilge, maddi imkansızlıklarla dolu bir çocukluk geçirdi. Lise son sınıfta okuldan ayrılma kararı aldı, Yelpaze Dergisi'nde hikâye yazacaktı. Kamera arkasıyla tanışması ise eski prodüksiyon amirlerinden olan eşi Vecdi Benderli'nin, Bilge'nin kaleme aldığı Kısmetin En Güzeli isimli öyküsünü yönetmen Memduh Ün'e iletmesi ile başladı. Memduh Ün'ün aynı isimle sinemaya uyarladığı hikâyesinde asistanlık yaptı.
Memduh Ün, Halit Refiğ ve Hasan Kazankaya'nın yanında yirmi üç filmde asistanlık yapan Bilge Olgaç ilk filmini 1965’te çekti. “Üçünüzü de Mıhlarım” filminin başrolünü Yılmaz Güney üstlendi. Adını asıl duyuran ise 1970 yılında Kerim Korcan'ın hapishane hayatından kesitler veren Linç filmiydi. Film, 2. Adana Altın Koza Film Festivali'nde En İyi Yönetmen ve En İyi 3. Film ödüllerini aldı. Bilge Olgaç bu dönemde, dönemin tek kadın yönetmeni olarak anılmaya başladı.
"Koşullar Değişirse, Erkekler de Değişir"
Kadınların sosyal hayatta geri planda kaldığı ve ekonomik bağımsızlığının neredeyse yok denecek kadar az olduğu bir dönemde; bir kadın olarak hem kendi ayakları üzerinde durmak, hayallerini gerçekleştirmek için çabalıyor hem de diğer kadınlar için umut teşkil ediyordu Bilge Olgaç. Kamera arkasına ilk geçtiğinde ciddiye alınmamıştı. Ancak her zaman daha iyisini yapmak için çabaladı Bilge, büyük bir ışık da oldu kendisini seyreden gözlere.
Koşullar değişirse erkeklerin de değişeceğini düşünen Bilge, kadınların neler başarabileceğini gösterdiğinde erkeklerin de kadın mücadelesine büyük bir destekte bulunacağını belirtiyordu aslında. Kadınlar kendi koşullarını değiştirmek için adım attıklarında, erkeklerin onlara karşı bakış açısı da değişmeye mecbur kalacaktı ve kadına bakış bir dengeye oturacaktı. Kendi sesi ve kendi duruşu olan Bilge, ayakları üzerinde durabilen bir neslin de ekolü oldu.
Yeşilçam Sineması’nda bir kadın olarak özgür bir yol açmak için uğraş veriyordu. Kimilerinin en uzun soluklu kadın yönetmen diye de andığı Bilge, yazdığı ve yöneterek hayat verdiği eserlerle kendinden önceki kadın meslektaşlarının emeğini bir adım daha ileriye taşımaya çalışıyordu.
"Genç bir kadındım. İlk önce bir kadın ne yapabilir diye bakıyorlardı. Kuşkulu bir bakıştı. Ben de çok sert, bağırıp çağıran bir rolü benimsedim. Fakat sonradan bu rolden vazgeçtim. Çünkü insanlar artık bana inanıyorlar ve güveniyorlardı. 1962 yılından itibaren çoğunun senaryosunu kendi yazdığım 33 film çektim."
Yeşilçam’a kendini kabul ettirdikten sonra gönlünden geçeni yapmaya ve kamerasını kadın sorunlarına değinen hikayelere çevirmeye başladı. Yeşilçam’da yer eden kötü kadın, kahraman erkek kalıplarını reddediyordu Bilge’nin sineması. Kadın sorunlarına değinirken, erkeği karamalaya çalışmadı. Toplumsal hayatın içinde kadın ve erkek bir aradaydı, bu bağlar sökülüp atılamazdı. Tamamen kadına odaklı filmler değil, birbirinin hayatına dokunan hikayeler taşıdı beyaz perdeye. 1974 yılında yönetmenliğini üstlendiği Açlık filmi, sinema eleştirmenlerinden de olumlu yorumlar aldı. Atilla Dorsay bu filmi “Baştan sona hiç aksamayan, yalın bir sinema diliyle yapılmış, kadınca bir duyarlılık” sözleri ile ifade etti.
1975-1984 yılları arasında reklam filmleri ve fotoromanlar çekerek bir süre sinemaya ara verdi. 1984'te yönettiği gerçek bir olaydan yola çıkan Kaşık Düşmanı filmiyle sinemaya geri döndü. Film, Paris'te 7. Uluslararası Kadın Filmleri Şenliği'nde En İyi Film ve Basın Özel Ödülü'nü ve 21. Antalya Film Festivali'nde En Başarılı Senaryo Ödülü'nü aldı. Böylece Bilge, uluslararası bir kadın filmleri festivalinde ödül kazanan ilk kadın yönetmen oldu.
"Sanki Evim Yanıyor..."
İpekçe filmi Edremit'in Adatepe köyünde geçiyordu. Filmin bir bölümü Edremit Genelevi'nde, çoğu ise Adatepe köyü ve yollarında çekilmişti. Film gereği; köyün en yüksek tepesinde çam kütüklerinden ev inşa edildi. Önü çam ağacı ormanı, ötesi ise Ege denizi ve Yunan adalarıydı. Evin terasına kurduğu sallanan koltukta oturup, üzüntüyle "Hep burada yaşayabilirim" demişti. Birkaç gün sonra ise set ekibine "yakın", görüntü yönetmeni Aytekin Çakmaklı'ya da "motor" komutunu verdiğinde dudaklarından "Sanki evim yanıyor" sözleri ve gözlerinden iki damla yaş döküldü Bilge'nin.
Ekonomik sorunları hiç bitmeyen Bilge Olgaç, parasız günlerini kız kardeşinin yanında konaklayarak geçirdiğinden bahseder, senaryolarını rahatça yazacağı bir evin düşünü kurardı. Onca filme ev sahipliği yapmasına rağmen kendine bir eve sahip olamamanın sıkıntısını, filmlerindeki mekanlara özen göstererek unutmaya çalışan Bilge'nin sonunda, kiralık da olsa bir evi oldu. Yeşilcam'ın arka sokaklarında bulduğu evini özenle dayayıp döşedi, arkadaşlarını ağırlamaya başladı. Ancak bir yangın hem evsizlik kaygısını hem de hayallerini sona erdirdi.
Bilge Olgaç, 2 Mart 1994 tarihinde İstanbul Taksim’deki evinde çıkan yangın sonucu 54 yaşındayken gözlerini yumdu hayata.
O günlerde yaptığı son filmi, Bir Yanımız Bahar Bahçe ölümünün ardından vizyona girdi. Halil Ergün ve Sibel Turnagöl‘ün başrollerini üstlendiği film düşünce suçundan dolayı 18 yıl cezaevinde tutulan bir adamın öyküsünü anlatıyordu.
Çoğunlukla büyük kentin dışında, kasaba ve köylerdeki yaşam sinemasında yer alan, Yeşilçam geleneğine bağlı bir sinema yapan Bilge'nin ise bir yanı bahar bahçe değil, her yanı yangın oldu.
Sinema dünyasına bir kadın yönetmen olarak damgasını vuran Bilge Olgaç'ın hayatı aynı zamanda bir belgeselin de konusu. Senaryo yazarlığını ve yönetmenliğini Feza Sınar'ın yaptığı Kameranın Ardındaki Kadın: Bilge Olgaç adlı belgesel filmde Halil Ergün, Füsun Demirel, Berhan Şimşek ve Perihan Savaş gibi oyunların da röportajları yer alıyor.
Günümüzde ise, 1996 yılından itibaren her yıl Adana Altın Koza Film Festivali'nde, Bilge Olgaç Özel Ödülü; 2003 yılından itibaren ise her yıl Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali'nde, kadın sinema sanatçıları için Bilge Olgaç Başarı Ödülü verilmekte.
Yaşamını sesini duyurmak için çabalayan bir kadın olarak geçiren Bilge Olgaç, ölümünden sonra da ismi ile verilen ödüllerle sinemanın farklı alanlarında emek veren kadınlara meşale olmaya devam ediyor. Bilge, "her şeye rağmen sinema" demişti, biz de her şeye rağmen hayal etmek, hayallerinin peşinden gitmek, çalışmak ve üretmek diyoruz. Hayalini kurduğumuz dünya için Bilge Olgaç'ın başarma iradesiyle, kadın erkek el ele mücadele ediyoruz.
Hasret Aykut
TGB Hacı Bayram Veli Üniversitesi Birim Başkanı
tgb.gen.tr