Suriyeli Sığınmacı Sorunu ve Çözümler

Suriyeli sığınmacıların memleketlerine dönebilmeleri için Suriye'de güvenlik sağlanması, başta Beşar Esad ile işbirliği yapılması gerekmektedir

Suriyeli Sığınmacı Sorunu ve Çözümler
Salih Burak Özkan
Salih Burak Özkan
YAZAR

Bir patron, bir işçi, bir mülteci bir masanın etrafına oturmuşlar. Masanın üstüne yirmi tane elma koymuşlar. Elmaların ondokuzunu patron almış ve işçiye dönmüş demiş ki "mülteci senin elmanı yiyecek dikkat et".

Türkiye’de resmi açıklamalara göre 3,5 milyonun üzerinde Suriyeli sığınmacı var. Uzmanlara göre mülteci sayısı resmi rakamların çok üzerinde. Suriye’de 2011'den beri yaşanan savaştan kaçanların hemen hemen yarısı Türkiye’de yaşıyor.

Toplumda ortaya çıkan birçok ekonomik ve toplumsal sorunun "günah keçisi" olarak görünen Suriyeli sığınmacıların durumu Türkiye gündeminin en hassas konularından biri.

Suriyelilerin günah keçisi olarak lanse edilmesini özellikle bazı kesimler kendilerine meslek edinmiş gibi hareket ediyorlar. Mecliste bulunan milletvekilleri çeşitli politik kişilikler her yandan bir suriyeli nefreti saçıyorlar. Sistematik olarak bir linç kampanyası yürütülüyor.

Bu nefret ise sosyal medyada kendini oldukça ön plana çıkarıyor. "Suriyeliler ekmeğimizi çalıyorlar", "Suriyeli öğrenciler sınavsız üniversite okuyorlar", "Hırsızlık, taciz gibi olaylara karışıyorlar" gibi çeşitli söylemler mevcut.

İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre 2014-2017 yılları arasında Suriyelilerin karıştığı olaylar, Türkiye’deki toplam suçların sadece yüzde 1,32’sine denk geliyor. Bu veriler, Suriyeli mültecileri hedef alan nefret söyleminin gerekçelerden yoksun olduğunu gösteriyor. Ancak maruz kaldıkları yaftalama 'sabıka' kayıtlarının çok ötesinde. [1]

Sınavsız üniversite konusu ise Suriyeli mültecilerin üniversitede eğitim alabilmesi için Türkiye’de denkliği olan bir yüksek öğretim kurumuna geçiş sınavına daha önce kendi ülkelerinde girmiş olmaları ya da not ortalamasının girmek istediği üniversitenin belirlediği ortalamayı tutması gerekiyor. Bazı üniversiteler, yabancı öğrencileri kendi sınavlarına tabi tutarken bazı üniversiteler ise öğrencilerin not ortalamasına göre değerlendirme yapıyor. Ayrıca her üniversitede yabancı öğrenci kontenjan sınırı var. Yani isteyen her Suriyeli şartları sağlasa bile üniversite okuyamayabiliyor. 2012-2013 eğitim-öğretim döneminde YÖK tarafından Suriyeli öğrenciler ve Suriye’de eğitim görmekteyken eğitimine ara vermek zorunda kalan Türk vatandaşları için bir düzenleme yapıldı. Bu düzenlemeye göre yatay geçiş için istenen belgelere sahip olmayan öğrencilerin sadece 7 üniversitede “özel öğrenci” statüsünde okuyabilecekleri belirtildi. Fakat özel öğrencilik statüsünde bulunan öğrenci, bu 7 üniversiteden birine kabul edildiği takdirde üniversiteden ders alabiliyor ama resmi olarak üniversiteye kayıtlı olmuyor. Öğrenciliğin getirdiği imkanlardan yararlanamıyor. Aldığı dersleri geçerse, bu dersleri almış sayılıyor. Özel öğrencilik statüsü Türk vatandaşı olan öğrenciler için de geçerli bir durum. Suriyeli öğrencilerin bazı üniversitelere sınavsız girme olanakları da bulunuyor. Bazı üniversiteler yalnızca not ortalamalarına bakarak Suriyeli öğrencileri kabul edebiliyor. Ancak bu her üniversite için geçerli bir koşul değil. Yani isteyen her Suriyeli mülteci hiçbir sınava girmeden, hiçbir diploması olmadan İTÜ, ODTÜ, Boğaziçi vb. gibi yüksek puana sahip üniversitelere giremiyor. [2]

Görüldüğü gibi bu söylemlerin altı dolu değil, bazı kesimler tarafından ortaya atılan bu söylemler bilinçsiz kitleler tarafından yayıldıkça yayılıyor ve genel bir yanlış bilgi oluşuyor. Her zaman toplumun okumadan araştırmadan yaşadığınından bahseden kitleler aynı hataya düşüyorlar ve doğruları kendi isteklerine göre manipüle ederek suistimal ediyorlar.

Elbette ülkemizin nüfusunun 80 milyon olduğunu ve ülkemizde bulunun sığınmacı sayısının dört milyona ulaştığını göz önüne alırsak demografik açıdan çok önemli bir sorunla karşı karşıyayız. Ancak bu sorunun çözümü dört milyon suriyeli sığınmacıya hakaret etmekten geçmiyor. Suriye'de terör örgütlerinin yaptığı katliamlarda yaralanmış çocuk fotoğrafı görünce üzülenler de suriyelilere karşı oluşturulan nefret söylemlerine payanda olanlarda aynı kişiler. Bu ne perhiz ne lahana turşusu.

Vatanın herhangi bir yerinde bir sanayi sitesine girdiğiniz zaman çalışan işçilerin genelde suriyeli olduğunu görürsünüz. Sadece sanayii sitesi değil inşaat, yol çalışması, tarla da dahi suriyeli görüyoruz. Veyahut kendi ülkelerinde doktor olanlar şartlarını gerçekleştirdikten sonra burada da doktorluk mesleğini icra edebiliyorlar. Bu çoğu meslek için geçerli bir durum. Suriyeliler çalışıyor. Göç İdaresi tarafından geçici barınma merkezlerinde kalan Suriyelilerin sayısı 20 Aralık 2018 tarihi itibarıyla 143 bin 603 kişi olarak açıklandı. Kampların dışında yaşayan suriyelilere ise çeşitli fonlardan ödenek ayırılıyor ve sosyal yardımlar veriliyor. [3]

Yerel seçimlerin yaklaşması ile ortaya atılan iddialardan birisi ise vatandaşlık alan suriyelilerin sayısının abartılarak lanse edilmesi oluyor. Suriyelilere vatandaşlık verilmesi meselesine gelince 15 Kasım 2018 tarihi itibarıyla İçişleri Bakanlığı tarafından istisnai olarak vatandaşlık verilen Suriyeli sayısı 59 bin 747 kişi olarak açıklandı. Bu kişilerin 31 bin 747’si 0-18 yaş arasında. İstisnai vatandaşlık verilen kişiler genel olarak doktor, öğretmen, meslek sahibi ve sanatçılardan oluşuyor. Bu kişilere aileleriyle birlikte vatandaşlık veriliyor. [4] Yine burada bu söylemi yayan kişilerin yakındığı olguya değinmek istiyorum. Bu insanlar genellikle bizim beyin göçü verdiğimizden ve hiç beyin göçü almadığımızdan bahseder dururlar. Ancak Türkiye'nin bu şekilde nitelikli, kendisini yetiştirmiş insanları vatandaş yapmasını anlamazlar.

Suriyeliler konusunda nefret söylemi yayanların bu sorun için ortaya net bir çözüm koymadıklarını görüyoruz. Ortada bir sorun varsa bunu çözümü de vardır.

Her olaya çözüm perspektifinden bakmamız gerekli. Sorunu herkes ortaya koyar. Bazı istisnalar dışında sorunlar net bir şekilde göze çarparlar. Yönetmeye aday veyahut yöneten insanların sorunlara değinmesi yetmez. Eğer yönetiyorsan ve yönetmeye adaysan ortaya koyduğun sorunun nasıl çözüleceğini yani çözüm yolunu net bir şekilde belirtmen gerekir. Eleştirmek her zaman için kolay olandır. Çözmek, çözüm yolu sunmak, sunduğun çözümü hayata geçirmek için mücadele etmek ise zor olan. Elbette ortaya atılan çözümlerin somut olarak gerçekleştirilebilir olması gerekmektedir. Suriyeliler gitsin de ne şekilde giderse gitsin diyen bir anlayış bu sorunu değil hiçbir sorunu çözemez.

X kişisi: Suriyeli'ler memleketine dönmeli. Seçmen- Bence de dönmeli ama nasıl olacak bu iş?

X kişisi: Nasıl olacaksa olsun, dönsünlerde nasıl dönerlerse dönsünler bana ne. Bunları başımıza ben sorun etmedim.

Yöneten veyahut yönetmeye aday olan birisin çözümsüz yola çıkma olanağı yok. Bu soruna net bir çözüm getiremeyenler yolda tökezlerler, ayakları taşlara takılır, yarı yolda kalırlar ya da bu yolda taşların nerede olduğunu iyi bilirler, adımlarını ona göre atarlar. Net, adım adım, kararlı bir şekilde örülmüş çözüm yolları sorunu çözer.

Elbette Suriyelilerin sağ salim vatanına dönmesi hepimizin isteğidir. İnsana memleketinden güzel yer yoktur. Peki Suriyelilerin tekrardan memleketlerine dönmek için Suriye'de güvenli ortam nasıl oluşturulacaktır.?

Bu sorunun cevabı net, tarih de talih de bu sorunun cevabını önümüze koyuyor. Amerikanın bölgeden kaçtığı şu günlerde tarihi bir fırsat doğmuştur. Onun adı ise bölgesel ittifaktır. Türkiye'nin bölge güçleriyle birlikte özellikle Beşar Esad ile yapacağı bir ittifak bölgede bulunan terör unsurlarının en hızlı bir şekilde temizlenmesini sağlayacaktır. Güney sınırımızda Amerika ve onun piyonları tarafından oluşturulmaya çalışılan ikinci israil projesi bu ittifak kapsamında tarihin çöplüğüne gömülecektir. Türkiye'nin hem sınır güvenliği hem içerimizde giderek artan bir sorun haline gelen Suriyeli mülteci sorununa çözüm buradadır. Amerika'nın silahlandırdığı terör örgütlerine karşı verilecek en net cevap burada yatmakta, eğer bölge güçleri birbirleri ile dövüşmekten geri dururlar ve birbirleri ile birleşirlerse bu bölgede Amerika'nın planları işlemez. Çözüm birlik olmaktan geçiyor. Çözüm beraber mücadeleden geçiyor.

Hele bizde öyle bir kesim var ki hem suriyelileri istemiyorlar hem de Beşar Esad'a düşmanlık ediyorlar. Söyleyin bakalım biz bu sorunu nasıl çözeceğiz. Ülkemize sığınmış mültecileri yok mu edeceğiz? Beşar Esad'a karşı savaş mı açacağız? Sizce bu sorunun çözümü nerede? Ya da Suriye konusunda sessiz mi kalmalıydık, bizene Suriye'nin iç savaşından deyip kendi yolumuza mı bakmalıydık? Bölgede gelişen olaylara kör, sağır, dilsiz kalırsak kendi ülkemize yönelik tehditlere de kör, sağır, dilsiz kalırız demektir.

İlk paragrafa dönecek olursak. Şu soru karşımıza çıkıyor. Kim bu patron? Bizleri birbirimizle uğraştırıp kendini göstermeyen patron kim? Asıl düşmanımız kim?
Suriye'yi parçalamak isteyenler, Suriye'de kendilerinin kontrolünde yeni bir devlet kurmak isteyenlerdir asıl düşman. Bunlarca insanı anavatanından kilometrelerce uzakta yaşatanlardır asıl düşman. Ve asıl mücadele etmemiz gereken düşman odur. Türk ordusu düşmanı iyi biliyor. Fırat Kalkanı Harekatında düşmanın yolunu kesti. Düşmanın finanse ettiği piyonlarından birine karşı büyük bir zafer elde etti. Zeytin Dalı Harekatında ise bu başarıyı yeniledi.

Türk Gençliğinin çözümü nettir. Suriyeli sığınmacıların memleketlerine dönmesi gerekmektedir. Suriyeli sığınmacıların memleketlerine dönebilmeleri için Suriye'de güvenlik sağlanmalıdır. Suriye'de güvenliğin sağlanması için bölgesel güçlerle öncelikle Beşar Esad ile işbirliği yapılması gerekmektedir. Yapılan işbirliği sonucunda bölgede bulunan terör örgütleri temizlenmelidir.

Salih Burak Özkan

TGB Antalya İl Sekreteri

 

Kaynakça:

1. https://tr.euronews.com/2019/01/05/nefret-soylemi-cikmazinda-suriyeli-siginmacilar 

2. https://multeciler.org.tr/

3. https://multeciler.org.tr/

4. https://multeciler.org.tr/ 

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler