Taha Küçükuygun Yazdı: Dolar Kazanıyor TL Kaybediyor! (Mu Gerçekten?)

Dolar saltanatı yıkılıyor diyoruz. Ancak TL, dolar karşısında değer kaybediyor. Burada çelişki var gibi görünebilir ancak durum hiç de öyle değil.

Taha Küçükuygun Yazdı: Dolar Kazanıyor TL Kaybediyor! (Mu Gerçekten?)
Taha Küçükuygun
Taha Küçükuygun
ANKARA İL BAşKANı

Her şeye zam geliyor. Marketlere, kırtasiyeye, teknolojik ürünlere, kiralara… Test kitaplarının fiyatları o kadar yükseldi ki, öğrenciler artık kitap almak yerine pdf’lerden çalışıyor. Petrol ürünlerine gelen zamlarsa herkesi feryat ettirmekte. Bu zamların yakın vadede sonu gelecek gibi de görünmüyor. Ancak fiyatlarla birlikte bir şey daha artış içinde; döviz. Dolar ve Euro, Türk Lirası üzerinde tarihte en yüksek noktasına ulaştı. Fakat neden? Dolar neden yükseliyor? Bu neden önemli? İşte bu soruların cevaplarını anlamak için öncelikle dövizin Dünya ve TL üzerindeki hegemonyasının nasıl ortaya çıktığını anlamak gerekiyor.

Dolar Saltanatı Nasıl Kuruldu ve Nasıl Yıkılıyor?

2. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Atlantik’in emperyalistleri pazar alanlarındaki hegemonyasını tasdiklemek için New Hampshire’ın Bretton Woods isimli küçük bir kasabasında toplandı ve bir karar aldı. Bu kararla ortaya çıkan ekonomik modelde, daha öncesinde ekonominin merkezinde yer alan altın, dolar ile denklik kazandı ve dolar küresel para birimi haline getirildi. ABD’nin sınırsız para basma hakkına sahip olduğu bu yapı Atlantikçi tekellere yaradı ve Asya ve Afrika’nın milletleri köşeye sıkıştırılmaya çalışıldı. Ülkemize de özellikle 1980 sonrası yükselen bu neoliberal ekonomik anlayışın bir sonucu olarak sıcak para geldi ve Türkiye sadakaya bağlandı. Üretim durdu, özelleştirme başladı ve üretici kambur ilan edildi. Bankaların ve finans merkezlerinin vurgun üzerine vurgun yaptığı bu modelle başlarda sıcak parayla şişirilen ekonomi, yıllar içinde pek çok krize gebe oldu ve artık patlama noktasına ulaştı.

Emperyalizmin bir numaralı baskı aracı olan dolar günümüzde etkisini sadece Türkiye’de değil, Dünyanın tamamında feci bir hızla yitirmekte. Defalarca krizden krize koşan ABD bu sefer öncekilere göre üç dört kat dolar basarak bile kendini kurtaramıyor. Bu durumun  sebeplerinin başında ABD’nin silahlı gücünü artık yitirmiş olması geliyor. Özellikle Afrika ve Batı Asya’da, bölgedeki devletlerin işbirliğiyle askeri kuvvetlerini geri çekmek zorunda kalan ABD haraç gücünü de kaybediyor. Artık ABD’nin krediler ve bonolarla kelepçelediği ülkelerin ona itaat etmiyor. Sonuç olarak da Atlantik artık sömürüden aldığı payı kendi halkına dağıtmakta bile zorlanıyor. Bu yüzden de kendi içindeki ekonomik çelişkiler gittikçe büyüyor. Bugün Amerika’da enflasyon 1982’den beri, işsizlik 1970’den beri, en yüksek oranlara ulaşmış durumda. En son Washington’da yaşanan Kongre Binası baskının altında da bu gerçeklik yatıyor. Kendi yarattığı haraç sistemi ve Dolar saltanatı ABD’yi de köşeye sıkıştırıyor.

Başka bir deyişle, 1944 yılında New Hampshire’da imzalanan “Uluslararası Para Antlaşması” ile ticarette altının iktidarını yıkarak Atlantik’in, özellikle ABD’nin, kanlı sömürüsüne sömürü katan dolar, miladını dolduruyor. Afganistan’da, Suriye’de, Irak’ta kaybeden ABD, Burkina Faso’da, Cezayir’de, Tunus ve Libya’da kaybeden Fransa ve diğer Atlantikçiler ekonomik yaptırım güçlerini de kaybediyor. Yok olan kuvvetleri, kurdukları haraç sisteminin sonu anlamına geliyor. Artık Dünya ne üretime dayanmayan vurguncu bir ekonomik modeli kaldırabilecek durumda, ne de Asya’nın ve Afrika’nın mazlum milletleri Atlantik’in politik, ekonomik ve askeri saldırılarına karşı boyun eğme düşüncesinde. Kısaca ifade etmek gerekirse, ezilen uluslar milli demokratik devrimlerini gerçekleştirmek için ayağa kalktığı için ABD’nin dolar saltanatı yıkılıyor.

Dolar Neden Yükseliyor?

Dolar Saltanı yıkılıyor diyoruz. Ancak bugün TL, dolar karşısında değer kaybediyor. Burada bir çelişki var gibi görünebilir ancak durum hiç de öyle değil. Dolar saltanatı dediğimiz yapı uzun zaman içinde, ince işçilikle yaratılmış bir model. Türkiye’de yıllardır özel bir çabayla uygulandı. Özallar, Çillerler, Güller ve Babacanlar Türkiye’den bir Atlantik mandası yaratmak için çok uğraştı. 2008 krizinde Türk milletini sıcak parayla uyutmaya çalışırken bir yandan Ergenekon, Balyoz kumpaslarını tertiplediler, Türk ordusunu ve “tam bağımsız Türkiye” için mücadele eden herkesi hapse atmaya çabaladılar. O dönemlerde bir dolar bir Türk lirasına denk düşüyordu. Ne zaman kumpaslar kırıldı, ne zaman Türkiye Batı’yla milli bir mücadele içine girdi, o zaman dolar yükselmeye başladı. Çünkü sıcak para kesildi ve Türkiye’nin çoktan özelleştirilen fabrikaları ve tesisleri kapatılma noktasına gelmiş, atıllaşmıştı. Kısacası Türkiye kendine yetemesin diye kurulan sistem ondan kopulacak olması durumunda ekonomik saldırılara zemin hazırlamıştı.

Bu köklü çökertme projesinin terk edilmesi gerekliliği, Türkiye’nin Asya’da konumlanışıyla da birleşince Türk ekonomisine karşı sistemli saldırılar daha da kuvvetlendi. Bütün Dünyada dolar değer kaybederken Türkiye’de yükselmesinin, üretime ket vurulmasının dışında, bir sebebi de işte bu spekülasyonlar ve saldırılardır. Daha da açık konuşmak gerekirse, Türkiye’de bir kaos yaratılmak isteniyor, yaratıcı kaos. Böylelikle Atlantik’in Türkiye’deki adamları da doları bahane ederek Türkiye’yi tekrardan Batıya yakınlaştırmak için gerekli ortamları hazırlayacak ve “tam bağımsız Türkiye” anlayışının bacağı kırılacak. Çünkü Atlantikçiler Türkiye üretsin istemiyor.

Türkiye’de Dolar Sorunu Nasıl Çözülecek?

Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu bu iki temel duruma pek çok ekonomist ve politikacı basit kar-zarar denklemleriyle, faizin üzerinde oynanabilecek politikalarla ya da Merkez Bankasının müdahaleleriyle doların düşürülerek çözülebileceğini iddia ediyor. Fakat Doları düşürmek ne yeterli ne de bir çözüm. Türkiye bu sistemden kopmak zorunda ve bugün bu durum gerçekleşmeye başladığından kendi içimizdeki siyasi ve ekonomik dengeler alt üst oluyor. 50 yıldır Türk ekonomisine pranga olan ekonomik model can yakıyor çünkü yeni yeni terk ediliyor. Türk milleti kolları, bacakları, ve tek kurtuluşu yolu olan üretim devrimini tekrardan keşfediyor.

O yüzden Türkiye’nin tek bir gereksinimi var. Hemen üretmeli, gençliğin ve üreticinin önü açılmalı. Türk milletinin çalışkanlığı ve üretim kapasitesi, aynı milli mücadelemizde olduğu gibi tekrardan bu sisteme karşı koymak için örgütlenmelidir. Bu sırada döviz sınırlandırılmalı, uluslararası ticaret milli para birimleriyle yapılmalıdır. Türkiye’nin üreticisinin ambargoya uğradığı Batı değil, Dünya’nın neredeyse bütün nüfusunu üzerine taşıyan Asya ve Afrika topraklarındaki pazar alanlarına açılabilmesi sağlanmalıdır. Asya’dan, Afrika’dan devletlerle paylaşmacı, kazan kazan ticaret anlaşmalarına gidilmeli ve en başta da Suriye, İran, Irak ve Azerbaycan gibi komşu devletlere teröre ve ambargolara karşı ortak tavır alınmalıdır. İşte gerçekçi çözümler bunlardır. Doları düşürmek için değil, üreticiye destek verip onu baş tacı yapmak için, genç işsizliği bitirerek Türkiye’nin lokomotifi olan Türk gençliğin önünü açmak için, kamucu bir yönetim modeline tekrardan dönmek ve bölgede paylaşmacı ancak kuvvetli bir ekonomik ve politik dostluklar geliştirmek için çalışmak Türk milletinin ihtiyacı olduğu devadır.

Gençliğe Düşen Görev

Bugün gençliğin ekonomiye bakışı, oyun konsollarına ve teknolojik ürünlere sıkıştırılmaya çalışıyor. Gençliğin Türkiye’den refah ve gelecek için kaçmaya çalıştığı, karamsar olduğu iddia ediliyor. Oysa biliyoruz ki Türk gençliği, vatansever kaygıları yüksek Atatürkçü bir gençliktir. Türk devrimin her zaman dayandığı, nesilden nesile aktardığı direniş ruhu ve çalışma azmi bugün bizlerin de içinde bulunmaktadır. İşte bugün bu yüzden Türk gençliğinin üzerine düşen görev, arzu ve istekleriyle birleşmektedir. Vatan, Üretim ve Gelecek için 29 Ekim’de Ankara’dan taşan gençlik şimdi de Türkiye’nin ekonomik sorunlarına ve uğradığı saldırılara karşı en önde görev almalıdır. Atatürk’ün gençliği 25 Aralık günü, 62 üniversite topluluğunun çağrısıyla Türkiye’nin dört bir yanından gelecek gençlerle gerçekleştirilecek Çalışan Gençlik Üreten Türkiye Kurultayı için vazifeye atılmalı ve Türk gençliğin en büyük teşkilatı olan Türkiye Gençlik Birliği’nde örgütlenmelidir. Böylelikle Türk gençliğin Z kuşağı uydurmalarıyla ortaya atılan ülkesine, milletine ve kendine yabancılaşmış bir kişilikte değil, Türkiye’nin ekonomisine, refahına ve tarihinden aldığı devrimci karakterine bağlılığını bir kez daha gözler önüne sermiş olur.

 

Taha KÜÇÜKUYGUN

TGB Ankara İl Yöneticisi

Tarih:
Diğer Haberler