YAZAR
Türkiye'nin son bir ayı yine yoğun gündemlerle doluydu. 6 Şubat 2023 tarihinde yaşadığımız deprem faciasının yaralarını sararken seçimin iptal olmadığı ilan edildi. Hemen sonrasında da Meral Akşener'in masadan kalkmasıyla başlayan Altılı Masa krizi gündemi hepimizin önünde. Tabi tüm bu gelişmeleri bağımsızlık (!) ilkesi çerçevesinde hareket eden gazete ve televizyonlardan takip ediyoruz.
Geçmişten Bugüne Taraflı Gazetecilik
Türkiye’de gazeteciliğin tarihi yeni diyebileceğimiz bir süreç içerisinde doğdu ve gelişmeye başladı. 1831 yılında Takvim-i Vekayi ismiyle çıkan ilk gazetemizle başlayan serüven, hem entelektüel hayatın vazgeçilmez bir parçası oldu hem de yeri geldiğinde en büyük propaganda aracı olarak kullanıldı. Bunun en güzel örneğini Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nda görüyoruz. Harp Mecmuası, Hakimiyet-i Milliye, İrade-i Milliye, El Hakika, Tanin, Musavver Çöl, Sabah, Volkan gibi kimi Türk milleti lehine kimi ise düşmanların lehine yayın yapan gazeteleri örnek olarak gösterebiliriz. Ancak hiçbirinde “bağımsız’’ ya da “tarafsız” vurgularını bulamayız. Çünkü işin özünde taraflılık vardır.
Bugün yayım hayatına devam eden gazetelerin ve gazetecilerin takındıkları bir tavırdan bahsetmek istiyorum. Yukarıda da söylediğimiz gibi “bağımsız gazeteci”, “bağımsız gazete” gibi vurguları eksik etmeyen bir “ideal” gazetecilik ortaya koyuluyor. Ancak bu tanımın arkasında masumane bir tavır maalesef yok. Bugün adının başına bu sıfatı ekleyip gazetelerde yazanlar, Atlantik Cephesi’nin tetikçiliğini üstleniyorlar.
Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim, gazeteci Türkiye’den taraf olmalıdır. Yaşadığımız dünyada hiçbir şeyin tarafsız olmadığı, hiç kimsenin yazdıkları ve söyledikleriyle tarafsız olamayacağını çok iyi biliyoruz. Bu sebeple baştan “bağımsız/tarafsız gazetecilik” söylemi boşa düşmüş oluyor. Bu çerçevede her gazeteci de bir taraftır. Meselemiz de “Türkiye tarafında mısın yoksa değil misin?” sorusunun cevabında saklı.
Emperyalizmin Kalemşorluğu
2014’ten bu yana Türkiye’nin ABD emperyalizmine karşı verdiği mücadeleyle birlikte Avrasya’ya yüzünü dönmesi ülkemizin kuşatılma planları hız kazandı. ABD’nin başını çektiği tertipler ve operasyonların medya tetikçileri de ellerini ovuşturarak yazılarını kaleme aldılar. İşte o eller bugün Biden Tayfası’nın kalemşorluğunu üstlenmiş, tüm Altılı Masa’nın güzellemelerini yazıyorlar.
Bu isimlerden biri, Atatürk’ü anlattığını iddia ettiği kitabını binlerce liradan satan Yılmaz Özdil’dir. Neredeyse her konuşması ya da yazısında “ben bir tarafsız gazeteci olarak” diye cümleye başlayan Özdil, Meral Akşener’in masadan kalkmasının hemen ardından Sözcü TV’de “CHP’li bir gazeteci olarak söylüyorum” sözleriyle gündeme geldi. Bir diğer örnekse Fatih Altaylı. Yine aynı olay üzerine Haber Türk’te katıldığı bir programda “Şu an bir gün öncesinden çok çok daha kötü bir durumda değiliz” sözleriyle tarafını belli etmiş oldu. Bununla birlikte masa krizinin çözülmesinin ardından Merak Akşener ile yaptığı programda gelişen diyalog şöyle:
F.A: Milleti hop oturup hop kaldırdınız.
M.A: Bundan sonra yapmayacağım, söz.
F.A: Söz mü?
M.A: Söz.
Zaten bu kanallarda CHP’nin, İyi Parti’nin eleştirilmesini beklemek de komik olur. Fox TV ABD’den fonlanırken Atatürk’ü anlatamaz. Halk TV CHP’nin adayını parlatmak dışında haber yapmaz. Hatta diğer adaylara dahi yer vermez. Haydi bunları da geçelim, doğrudan PKK propagandası yapan, terörü “halk hareketi” olarak gösteren Gazete Duvar, T24, Medyascope gibi yayın kuruluşlarının 682.400 dolar tutarında fon aldıklarını da burada tekrardan hatırlayalım.
Özellikle son dönemde Altılı Masa’nın bu kadar parlatılmasında önemli görev alan bu “gazeteciler” Türkiye’nin nasıl yanında olunmaz, bunu bize en güzel şekilde öğretiyorlar. Yaptıkları iş, tetikçiliktir. Çünkü gazeteci önce ülkesinin ve milletinin yanında olur. Tam bağımsızlıktan taviz vermez. Türkiye hangi zor şartta olursa olsun, milleti kenetlemek, doğrusunu anlatmakla vazifelidir. Bu tanıma en çok uyan aydınlarımızdan biri de Uğur Mumcu’dur. Yazdıklarıyla öncelikle Türkiye’nin baş sorunlarını halka anlatma görevini kendinde bulmuştu. 71 Muhtırasına, 24 Ocak Kararlarına ‘80 darbesi ve PKK’ya karşı yazılarıyla mücadele vermişti.
Emperyalizmi Propaganda İle Boğmak
İşte gazeteciliğin özü budur. 15 Temmuz gecesi Amerikancı Fethullahçı darbe girişimi cereyan ederken ordu ve milletinin yanında duran, PKK’nın üzerine yürüyen TSK’ya omuz veren, salgında, yangında, depremde devletin varlığını ve rolünü ortaya koyan, Amerikancı propagandaya alet olmayan, HDP’nin kapatılmasını savunan, Atatürk’ten yana olan, yani kısacası Türkiye’den taraf olanlar gazetecilik yapıyordur. Yoksa yapılan bozgunculuktan başka bir şey değildir.
15 Temmuz gecesi, o dönem Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Adnan Türkkan örneği önümüzdedir. Akşam saatlerinde yapılan yayına müdahale edip bozgunculuğa izin vermemesi tarihi bir müdahaleydi. Aynı şekilde Aydınlık gazetesinin 100 yılı aşkın süredir verdiği mücadele, FETÖ’ye FETÖ denmeden önce atılan manşetler, ortaya çıkarılan bağlar, 1920’lerin Hakimiyet-i Milliye mücadelesidir.
Bugün Türkiye’nin önünde iki seçenek var. Ya Türkiye cephesi bu seçimleri kazanacak ve tam bağımsız olma yolunda ilerleyecek ya da ABD’nin memurları kazanacak, Türkiye’yi bölme planları tekrardan yürürlüğe konacak. Dolayısıyla seçim süreci boyunca bilimsel, ayakları bu topraklara basan, doğruyu-yanlışı Türk milletine en yalın şekilde anlatan gazetecilik seçimlere de büyük etki edecektir.
Yiğit Çınar
TGB İstanbul İl Başkanı