Tarih Sahnesine "Yıldırım Gibi" Yetişmek

Milli mücadele ruhuyla Türk milleti tarih sahnesine ‘Yıldırım gibi’ atılmak için hazırdır, hazır olacaktır.

Tarih Sahnesine "Yıldırım Gibi" Yetişmek
Mustafa Gökmen
Mustafa Gökmen
YAZAR

Milletimizin fedakarlığı ve cesareti sayesinde tarihin hemen hemen her döneminde kahramanlara sahip olduk. Kimi zaman savaş kazandık, kimi zaman devlet kurduk. Kimi zaman da devletimizi koruduk. Vatanı müdafaadaki kararlılığın en büyük göstergelerinden biri olan, 26 Ağustos tarihinde Afyon’da başlayan Büyük Taarruz, 30 Ağustos’ta Yunan ordusunun bozgunu ile devam etti. 400 kilometrelik yolu teri kurumadan koşarak aşan Mehmetçik, 9 Eylül günü Yunan’ı, İzmir’den denize dökmüştür. Türk sancağını İzmir’e dikmek için nice savaşlar verilmiş, nice mücadelelerin içine girilmiştir. İzmir’i geri alan komutana ödüller verilmiştir. Ocak 1922’de Buhara’dan bir heyet Kurtuluş Savaşı’nda muzaffer olmamız için iyi dilek ve temennileri iletmek için gelmişti. Gelirken elleri boş değillerdi. Yanlarında 3 adet kılıç getirmişlerdir. Bu kılıçların bir tanesi Başkomutan Mustafa Kemal için diğeri Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü, sonuncusu ise İzmir’e ilk giren komutana verilecekti. Yüzbaşı Şerafettin bu onura layık oldu ve 3. kılıcı o aldı. Mehmetçiğin muzaffer oluşu sonrasında İzmir, Milli Mücadele’nin sembolü olmuştur. İzmir’in kurtuluşu sadece Türkler için değil, Müslümanlar ve ezilen tüm uluslar için de çok önemli ve değerlidir.

Dünya tarihinde yapılan her savaş kahramanlar yaratır. Türk Devrimi’nin her savaşı, bugün azmini, kararlılığını örnek alacağımız nice kahraman yaratmıştır. Bu kahramanlar, tarih sahnesine "Yıldırım Gibi" yetişmiş, cepheye güç vermiş, tarihin yazılmasına ön ayak olmuş ve bugün Türk gençliğinin karakterine maya vermiştir. İşte o sayısız kahramanlardan biri de Yıldırım Kemal’dir.

Yıldırım Kemal

Büyük zaferler büyük milletler ile kazanılır. Büyük millet olmak, fedakarlığı ve cesareti beraberinde getirir. Büyük milletler zor zamanlarında kahramanlarına sarılırlar. Büyük Taarruz zaferimizin de binlerce kahramanı vardır. Yıldırım Kemal onlardan yalnızca birisidir.

Kemal’in ilk tarih sahnesine çıkışı, Hasan Tahsin yani Osman Nevres ile olacaktır. Hasan Tahsin gibi Teşkilat-ı Mahsusa üyesidir. Hayatını, vatanın bağrından hançeri çıkarmaya adamış bir gençtir. Hasan Tahsin’in İzmir’de Yunan’a ilk kurşunu sıkmasıyla birlikte tutuklanır. İki arkadaşıyla kaçmayı başardıktan sonra eve gelir. Babası, onu artık orada yaşatmayacaklarını söyleyerek, düğünü için hazırlamakta olduğu parayı eline verir ve dağlara gönderir. Bir ağadan, parasını savaştan sonra kendi olmasa da babası tarafından ödenmek üzere, borç bir at satın alır. Önce Kuvay-i Milliye’ye ardından düzenli orduya katılır. Süvari Teğmeni olur. Savaşta öylesine bir hırs ve hızla saldırıyordur ki, hangi birliğin desteğe ihtiyacı varsa “Yıldırım” gibi yetişiyor, yardım ediyordur.

Adını Yıldırım Kemal yaparlar. Kısacık ömründe, Yıldırım Kemal kadar, bütün orduda adı anılan ve tanınan başka bir kahraman yoktur. Konya’da hastanede yatarken Büyük Taarruz’dan haberi olur ve doktorundan gitmek için izin ister. Doktor izin vermeyince kaçar. Fahrettin Paşa’ya giderek, İzmir’e ilk girecek birliğe verilmesini ister. Fahrettin Paşa hastalığını bahane etmeye çalışsa da kabul ettiremeyince onu bölük komutanı olarak atar. Düşmanın en büyük lojistik merkezi küçük köylerdeki tren istasyonlarıdır. Buraları imha görevini alan Yıldırım Kemal, her zamanki gibi yıldırım hızıyla saldırır. Lojistik merkezini dağıtıp, düşmanı imha eder. Düşmanın çekilme ve dağılmasındaki katkıları adına yakışır düzeydedir. Son görevinde, hasretini duyduğu güzel İzmir’i göremeden şehit olur.

ZAFERİ GETİREN SINAV

Aylarca çalışılarak hazırlanmış ve Afyon önlerinde Yunan ordularını bozguna uğratan Türk ordusunun stratejisini Başkomutan şöyle açıklıyor, ‘’Düşündüğümüz, ordularımızın ana kuvvetini düşman cephesinin bir kanadına ve mümkün olduğu kadar dış kanadında toplayarak, bir imha meydan savaşı vermekti.’’ Sonuç da tam bu şekilde olmuştur. Yunan ordusu Afyon’dan İzmir’e gelinceye kadar 100 bin kayıp vermiş, tam anlamıyla darma duman olmuştur. Yunan ordusunun gücünü zayıflatan, Türk ordusunun eksiklerini savaş meydanındaki cesareti ve kararlılığıyla telafi eden, Yıldırım Kemal gibi genç kahramanlardır.

Fakat Yıldırım Kemallerden önce İzmir’in kurtuluşunu hazırlayan kahraman elbette ki Mustafa Kemal Paşa’dır. Büyük Taarruz’un hazırlık süreci, uygulaması kadar zorlu ve sınavlı bir süreçtir. Belki de taarruzun kaderini belirleyen sınav, Mustafa Kemal Paşa’yı Büyük Taarruz planlarını hazırlama sürecinde bir kaç günlüğüne Batı Cephesinden Ankara’ya gitmeye bile zorlamıştır. Mustafa Kemal Paşa gitme sebebini şöyle açıklar:

‘’Muhalifler ordunun çürüdüğünden, kıpırdayacak durumu olmadığından, böyle karanlık ve belirsiz bir beklemenin sonucunun felaketen ibaret olacağı propagandalarına alabildiğine hız vermişlerdi. Bu olumsuz propaganda en yakın ve en inanmış kişiler üzerinde bile kararsızlık uyandırmıştı. Yakında yapacağım saldırı ile düşmanı yeneceğime olan güvenim konusunda aydınlatma ve yatıştırma gereği buldum.’’

Görüldüğü üzere Kurtuluş Savaşı sadece yabancı düşmanlara karşı verilmemiştir. Kendi meclisimizin içindeki bozgunculara karşıda bir mücadele yürütülmüştür. Bu bozgunculuk öyle noktalara gelmiştir ki Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’yı cepheden Ankara’ya geri getirecek seviyelere ulaşmıştır. Bu Mustafa Kemal Paşa’nın kara propagandalara, karamsarlıklara, savrulmalara, karşı verdiği sayısız sınavdan bir tanesidir. Süreç ne kadar korkutucu olursa olsun Mustafa Kemal milletine, askerine ve kendisine güvenmiştir. “Biz barış istiyoruz dediğimiz zaman tam bağımsızlık dediğimizi herkesin anlaması gerekir.” diyecek kadar kararlı, “Egemenlik verilmez, alınır.” diyecek kadar cesur ve bilinçlidir. İşte bu özellikler Türk devrim sürecinin her sahnesinde aynı İzmir’in kurtuluşunu getirdiği gibi Türk milletine zaferi armağan etmiştir.

Tarihten aldığımız dersler bugün önümüzü aydınlatmaktadır. Dün olduğu gibi bugün de emperyalistler ile vermiş olduğumuz savaşta, yalnızca yabancı düşmanlar ile savaşmıyoruz. Bugün de kara propagandalar, karamsarlıklar, savrulmalar ve bozguncular mevcuttur:

  • Türk Ordusunun motivasyonunu kırmak, Türk milletinin kararlılığını bozmak için planlı yalanlara başvurmaktadırlar.
  • Milletimize güvensizlik ve Türkiye’ye kutuplaşmayı aşılamaktadırlar.
  • Türkiye’nin sorunlarını tartışırken çözümün kıyısından bile geçmeyerek çözümsüzlüğe işaret etmektedirler.
  • Devletin görevlerini yerine getirmesini reddedip, emperyalist devletlerden medet ummaktadırlar.

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ten aldığımız bayrağın devamlılığı için tarihten aldığımız derslere yaslanıyoruz. O dersler ki bugün Türk milletinin yol haritasıdır. Ve aynı Mustafa Kemal gibi bizler de çözümlerin tarih sahnesine yıldırım gibi yetişeceğinin, umut ve güvenini milletimizde buluyoruz. Kara propagandalar, karamsarlıklar, savrulmalar ve bozguncular bizleri Mehmetçik gibi bir adım öne atılmak için cesaretlendirmektedir. Bu unsurlar ile mücadele etmekten geri adım atmayacağız. Biliyoruz ki tarih onları değil, Mustafa Kemal ve Yıldırım Kemalleri yazacaktır.

İZMİRE İLK GİRENLER

Fahrettin Altay Paşa Türk ordusunun izmire girişini "At nallarının sesi denizin dalgalarına karıştı" diye tarif eder. Afyonda bozguna uğrayan Yunan askerlerini takip eden mehmetçik 9 Eylül günü İzmir’e girmiştir. İzmir’e ilk giren birlik, savaşın kahramanlarından olan Fahrettin Altay’ın 5. Süvari Kolordusuna bağlı süvari birlikleriydi. Birliklerin en büyük arzusu Yunan karargahlarına girerek Türk sancaklarını dikmekti:

- Kurmay Yarbay Suphi Kula komutasındaki 14. Süvari Tümenine bağlı birlikler, Menemen ve Karşıyaka'yı kurtararak Binbaşı Zekai Kaur, Teğmen Zühtü Işıl (1912'de KSK'yı kurmuştu) , Bombacı Ali Çavuş gibi kahramanlar buralarda bayrak diktiler. Bunların içinde Kara Fatma da vardı.

-Bayrak çekenlerden Üsteğmen Fikret Bey, İzmir'in işgalini yaşamış biridir. Kurtuluşa koşarken de 4 yarası vardır.

-İzmir'i ilk gören subay ise 20. Alay'ın 3. Keşif Bölük Komutanı Teğmen Enver Bey'dir. Yüzbaşı Zeki Doğan bey, o anları şöyle anlatır: "İzmir ve deniz. Askerler, bağırmaktan kendilerini alamıyorlardı. Bu ikiz hemşire mefküresi, güzellik ve çıplaklıklarıyla: Artık geliniz, diyorlardı. Düşmanın katliama başladığı düşüncesiyle İzmir'e bir an önce girmek istiyorduk."

-Albay Mürsel Bakü komutasında Birinci Süvari Tümeni Kadifekale'ye, Yüzbaşı Şerafettin Bey komutasındaki 2. Süvari birlikleri hükümet konağına sancaklarımızı dikmişlerdir.

Yüzbaşı Şerafettin Bey hükümet konağındaki sancağı değiştirirken yaralıdır. Sonrasında bir röportajda bu konu sorulunca o dakikaları şöyle anlatır:

‘’Yaraları kim düşünür, ölsem ne gam. İzmir’i kurtarmıştık ya. Bu şerefin öncüleri biz olmuştuk.’’ der. Soyadı kanunundan sonra Yüzbaşı Şerafettin Bey’e Atatürk tarafından ‘İzmir’ soyismi verilir. O gün denizin sesine karışan at nalları bugün kulağımızda bize milli mücadele ruhunu fısıldamaktadır.

"YARALARI KİM DÜŞÜNÜR" DİYENLER

9 Eylül 1922’den bu yana değişmeyen tek şey yaraları kim düşünür diyecek kadar vatanperver ve cesur olan Türk milletinin milli mücadele ruhudur. O ruh bugün PKK ile amansız mücadele eden Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. 15 Temmuz’da herşeyin önüne vatanın güvenliğini koyan Ömer Halis Demir’dir. PKK’ya karşı halkımıza düşünmeden siper olan Fethi Sekin’dir. O ruh bu kahramanlardan güç alarak Diyarbakırlı anaların feryadına Türkiyenin her yerinden ses olan Türkiye Gençlik Birliğidir. O ruh birinci vazifeye atılmak için hazır olan Türk gençliğidir.

“Bu millet bağımsızlıktan yoksun yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün bayrağını taşıyan Türk milleti ve Türk gençliği, Türkiye’nin önündeki her sorunu ve çıkmazı çözümle buluşturmaya kadirdir. Tam bağımsızlık şiarı, işte bu çözümün en önemli yapı taşı ve Türk milletinin eşşiz karakteridir. Milli mücadele ruhuyla Türk milleti tarih sahnesine ‘Yıldırım gibi’ atılmak için hazırdır, hazır olacaktır.

 

Mustafa Gökmen

TGB İzmir İl Başkanı

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler