
Bu soruya yanıt ararken esasında meclisin açılmasından daha da geri giderek bakmakta fayda olacaktır. Gazi Mustafa Kemal bu öneriyi 1919 sonbaharında Temsil Heyeti’nin merkezini Sivas’tan Ankara’ya taşımakta büyük yarar görmüştür.
Elbette bu görüşün bir kaynağı vardı. Şüphesiz esas unsur jeopolitik önemidir. Bulunduğu konum gereği coğrafi olarak vatanımızın kalbinde yer alan Ankara aynı zamanda dönemsel unsurları değerlendirdiğimiz de tüm yurtta merkez bir nokta olmasından öte bir sebep daha gün yüzüne çıkmaktadır. Öncelikle Batı ve Güney Batı illerimizin bir kısmı doğrudan doğruya düşmanın eline geçmiş bulunmaktaydı. Bu illerimizi işgal eden düşmana karşı sağlam savunma cepheleri kurmak ve bu cepheleri güçlendirmek gerekmekteydi ve İstanbul ile yapılacak görüşmeleri daha kolay gerçekleştirmek ve müdahil olabilmek için ve Batı Anadolu ile doğrudan demiryolu bulunduğundan aynı zamanda 20. Kolordu da burada olduğundan Sivas’a göre daha uygundu. Öte yandan Doğu’da böyle bir işgal söz konusu değildi. Ermenilerin direkt olarak saldıracakları varsayılsaydı bile bu durumda da 15. Kolordu ve beraber desteklenecek olan Kuvay-ı Milliye bunu nasıl Sivas’tan telgraflarla yönetilerek yapacaksa pek tabi Ankara’dan aynı şekilde yönetilebilirdi.
Sivas Kongresinde ki Meclis Tartışmaları
Sivas Kongresi, büyük oranda manda tartışmalarının çıkmasına sebep olmuştur. Hatta söylenebilir ki, kongre üyelerinin yarısından fazlası mandayı savunmaktadır. Daha birkaç ay öncesinde 200 bin kişilik Sultanahmet Mitingi’nde tam bağımsızlık diyen Halide Edip bile Amerikan mandasını savunmaktaydılar. Bu yoğun ve ısrarlı manda tartışmalarının olduğu anlarda Mustafa Kemal mandayı kesin olarak reddetmekle birlikte, kongre gündemine Rauf Bey tarafından getirilen Amerikan mandası önerisini, ekonomik olarak desteklere hazırız ancak siyasi olarak bağımsızlığımızı tehdit edecek bir manda önerisini kesin olarak karşıyız diyerek büyük uğraşlar nihayetinde kongreden düzenlendi. Sivas Kongresi mandayı kesinlikle reddettiği üzere Amerikan Gözlemci Heyeti’ni davet etme kararı aldı. Bu kez de yeni bir tartışma konusu gündeme geldi “Amerika’ya hangi sıfatla başvurulacak?” Amerikan hükümeti resmi olarak başında Vahdettin’in bulunduğu Osmanlı hükümetini tanımaktaydı. Demek ki başvuru yapacak yer meclis olmalıydı. Mustafa Kemal, İstanbul’un işgal altında bulunduğunu, meclisin itilaf devletlerinin ve onların baskısındaki padişahtan bağımsız çalışamayacaklarını gerekçelerini sıralayarak, Anadolu’da bir meclis açılmasını gündeme getirmişti lakin kongre bu öneriyi kabul etmedi ve meclisin nerede açılacağı bir sonuca bağlanmadı ancak Gazi, Temsil Heyeti’nin merkezini Sivas’tan Ankara’ya taşıma önerisiyle meclisinde nerede açılmasını istediğinin sinyallerini vermişti.
Kuvayı Milliye’ye verilen Destek ve Düzenli Orduya Giden Süreç
Mondros Mütarekesi’nin ardından memleket orduları tasfiye edilmişti. 15 Mayıs’ta İzmir’in işgali ile başlayan süreçte yerellerde bulunan halk işgale karşı tepkilerini göstermek için Kuvayı Milliye birliklerini kurdu. Bu birlikler, bulundukları bölgelerde işgal kuvvetlerine karşı silahlı mücadele yürüttüler ancak merkezi bir komuta kuvveti ve ağır silahları bulunmadığı için mücadeleler yerellerde sınırlı kaldı.
Mustafa Kemal Paşa, Kuvayı Milliye’nin önemini şöyle anlatıyordu; “Müdafaa-i Hukuk’ta silah yoktur. Her vilayet ve bağımsız sancaklarda heyet-i merkeziye vardır. Müdafaa-i Hukuk silahlı kuvvetleri de içine almıştır. Müdafaa-i Hukuk cemiyetine bağlı Kuvayı Milliye vatanı kurtarmakla yükümlüdür…”
Kuvayı Milliye’ye yüklenen bu büyük sorumluluğun ardından pek çoğu askeri eğitim almamış ve kurmaylık tecrübesi pek bulunmayan gönüllü halk orduları kendi inisiyatiflerine bırakılamayacak kadar önem arz etmekteydi. Sivas Kongresi’nin ardından Ali Fuat Paşa Batı Anadolu Umum Kuvayı Milliye Komutanlığına atandı ve bu grup düzenli orduyla beraber batı cephesi olarak yenilendi.
Büyük Millet Meclisi’nin açılmasından bir gün sonra ise yani 24 Nisan 1920’de Mustafa Kemal mecliste yaptığı konuşmada Kuvayı Milliye, ordu ve her şeyin o andan sonrasında tek bir disiplin altında toplanması gerektiğini ve bu disiplinin Büyük Millet Meclisi’nden başka bir şey olamayacağını, meclis bünyesinde kurulacak Savunma Bakanlığı’na bağlı olarak çalışacağını ve bakanlığın bütün yemek, elbise, idari sorunlar ve para işlerini ordu adına yerine geçireceğini açıkladı. Öncesinde fikri temelleri atılmış olan Kuvayı Milliye’nin düzenli orduya dönüştürülmesi düşüncesinde büyük bir eşik geçilmiştir, takibindeki birkaç ay içerisinde de bu olay tamamen gerçekleşmiştir.
Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin Açılması
Gerek kongrelerin ilgili kararları, gerekse Mustafa Kemal ile yakın arkadaşlarının çabaları sonunda Meclis-i Mebusan 12 Ocak 1920 günü İstanbul'da açıldı.
Mecliste İstanbul Hükümeti ve Anadolu halkını temsil eden milletvekilleri bulunuyordu. Ancak Meclis, önceden Mustafa Kemal Paşa tarafından planlanmış işlerin büyük bir kısmını yapmadı. Bu isteklerin başında Mustafa Kemal’in Meclis Başkanı seçilmesi ve Meclis’te Müdafaa-i Hukuk Grubu kurulması geliyordu.
Fakat Anadolu’dan gelen istekle İstanbul Hükümeti, meclis çalışmalarını başlattığında ne Mustafa Kemal Paşa’nın meclis başkanlığı söz konusu olmuş, ne de millî teşkilatın amaç ve hedeflerine hizmet edecek bir Müdafaa-i Hukuk Grubu kurulabilmişti. Ancak mecliste bulunan Müdafaa- i Hukukçular, Rauf Bey’in başkanlığı altında “Felah-ı Vatan Grubu” adıyla bir grup kurmuşlardır.
Halbuki bu isteklerle vatanın bütünlüğü yolunda kararlar alınması amaçlanmıştı. İşgal güçleri tarafından Meclis-i Mebusan'ın dağıtılması gibi bir tehlike karşısında Mustafa Kemal, "Meclis Başkanı" olarak milletvekillerini Anadolu'nun herhangi bir ilinde toplantıya çağırmak gibi hukuki bir yetkiye sahip olacaktı.
Ne yazık ki uzağı göremeyen kimseler için bu gerçeği kavramak mümkün değildi. Meclis-i Mebusan'daki milletvekilleri sanki "Ulusal teşkilat değil, padişaha bağlıymış gibi" davranıyorlardı.
Fakat vatanın bütünlüğünü korumak amacına yönelik kararlar alınmaya gelince işler değişti. Mustafa Kemal'in daha önce belirlediği esaslar Meclis tarafından gizli yapılan oturumda birkaç küçük değişiklikle kabul edildi. 28 Ocak 1920 tarihinde Misak-ı Milli Kararları kabul ve ilan edildi. Biliyorlardı ki bağımsız bir devlet olmazsa kendileri de olmayacaktı.
Son Osmanlı Mebusan Meclisi'nin toplantıda ilan ettiği ve "Ulusal And" anlamına gelen Misak-ı Milli, Amasya Genelgesi'nden beri yapılan hazırlıkların, oluşan bilincin Son Mebusan Meclisi’nde benimsenmesidir.
Meclis-i Mebusan’ın yaptığı en önemli faaliyet Misak-ı Millî’yi kabul etmesidir. Mecliste bulunan Millî Mücadele taraftarları Misak-ı Millî’nin kabul edilmesini sağlamışlardır.
İstanbul’un İşgali, Meclis’in Dağıtılması
Misak-ı Milli kararlarının Mebusan Meclisinde kabul edilmesi İtilaf Devletlerini rahatsız etti. Başta İngilizler olmak üzere İtilaf Devletleri, Misakı milli kararlarının geri alınması için Ali Rıza Paşa Hükümetine baskı yaptılar. Bunun üzerine Ali Rıza Paşa 3 Mart 1920’de istifa etti. Bununla yetinmeyen İtilaf Devletleri 16 Mart 1920’de İstanbul’u resmen işgal ettiler.
Ulusal egemenliği zorla ortadan kaldırmak için Mebusan Meclisini basıp milletvekilleri ve aydınları tutukladılar. Bir kısım aydın Malta’ya sürgüne gönderildi. Kaçabilenler ise Anadolu’ya geçerek Milli Mücadele’ye katıldılar.
İşgalin ardından İtilaf Devletleri "İşgal geçicidir, amacımız saltanat makamını güçlendirmektir. Ancak Anadolu’da isyanlar devam ederse İstanbul Türklerden alınacaktır." ifadelerini kullanarak bir bildiri yayınladı. Bu bildiri ile İstanbul’un işgalinin Türk Milleti üzerinde yaratacağı tepkiyi azaltmayı diğer yandan da Türk Milleti’ne gözdağı vermeyi hedeflemişlerdi. Buna rağmen Türk milleti baskılara boyun eğmedi ve Milli Mücadele’ye desteğini arttırarak bağımsızlık yolundaki azim ve kararlılığını ortaya koydu.
Mustafa Kemal Paşa konuyla ilgili düşüncelerini Nutuk’ta şöyle belirtmiştir:
“Ben, Meclis-i Mebusan’ın, İstanbul’da saldırıya uğrayacağını, dağılacağını, kesin olarak bekliyordum. Böyle bir durum karşısında alınacak tedbiri kararlaştırmıştım.
Hazırlığımız ve gerekli düzenlemelerimiz de başlamıştı: Ankara’da toplanmak…
İşte bu görevi yaparken, milletçe yanlış anlaşılmaya yol açmamak için, tedbir olarak da bir şey düşünmüştüm: Meclis-i Mebusan Başkanlığına seçilmek.
Bundan beklediğim, dağıtılan milletvekillerini Meclis-i Mebusan Başkanı sıfat ve yetkisiyle yeniden davet etmekti.
Gerçi bu tedbir, ancak görünüşü kurtarmak için ve geçici olarak işe yarayabilirdi.
Fakat böyle bunalımlı zamanlarda, yararı geçici de olsa, her türlü tedbirin alınmış olması her halde gereksiz sayılamazdı…
Gerçekte İstanbul’a gitmeyecektim. Fakat bunu açığa vurmaksızın, zaman kazanacak ve durum bir süre için uzakta bulunuyormuşum gibi ayarlanarak, Meclis, başkan vekilleri vasıtasıyla idare olunacaktı.
Bu tedbirin uygulanması, elbette, Meclis’e giden ve gerçek durumu kavramış olması gereken arkadaşların yardım ve gayretleri ile mümkün olabilecekti.
Efendiler, bu konuyu gereken kimselere açtım. Düşünce ve görüşlerimi uygun buldular. Bu yolda çalışacaklarına söz ve güvence vererek İstanbul’a gittiler.
Ancak, pek az, belki bir veya iki arkadaştan başkasının, bu düşüncenin sözünü bile etmediklerini öğrendim.
Bu konuda hâkim olan düşünce ve mantık şuymuş:
Bunca milletvekilleri içinde Meclis Başkanı olabilecek değerde bir adam bile yok mudur ki, Meclis’te bulunmayan bir milletvekilini kendi yokken başkan seçeceğiz…
Meclisi oluşturan sayın üyeleri bu kadar yetersiz göstermek, yabancılar üzerinde kötü etki yapmaz mı?
Bir başka mantık da, Meclis Başkanlığı’na Kuvayı Milliye Başkanı’nı seçmek, daha ilk günden, Meclis üzerine şüphe ve saldırıyı çekme fırsatı vermektir. Bu da akıl kârı olamaz.
Böyle düşünen ve mantık yürütenlerin, bana pek de uzak insanlar olmadığını görenler, susmayı tercih etmişler… Efendiler, itiraf etmeliyim ki, bu tedbirin alınmamış olması, Meclis dağıldıktan sonra beni küçük bir güçlükle karşılaştırmıştır. Bu noktayı da sırası gelince bilginize sunacağım.”
Millet Meclisi Açılıyor
Bu tutuklamalardan sonra Mebusan Meclisi 18 Mart'ta son kez toplanarak, Meclisin süresiz olarak tatil edilmesini kararlaştırdı . Mustafa Kemal, Meclis-i Mebusan’ın kapatılmasıyla birlikte Heyet-i Temsiliye’yi temsilen meclisi Ankara’da toplanmaya çağırarak 21 Nisan 1920’de bir bildiri yayınladı. Bildiride meclisin 23 Nisan 1920’de Ankara’da toplanacağını duyurdu.
Tarihler 23 Nisan 1920’i gösterdiğinde Hacı Bayram Cami’nde kılınan Cuma namazından sonra topluca Meclis binasına gelindi. Dualarla kurbanlar kesildikten sonra Meclis, saat 14.45’de en yaşlı milletvekili olan Sinop Milletvekili Şerif Bey‘in bir söylevi ile açıldı. Şerif Bey, İstanbul’un geçici olarak yabancılar tarafından işgal edildiğini ve bu suretle “Hilafet Makamı’nın ve İstanbul Hükümeti’nin” istiklalini kaybettiğini, bu hale boyun eğmenin ise “ecnebi esaretini kabul” etmek olduğunu söyledi. Hâlbuki öteden beri özgür olarak yaşamış olan Türk Milleti’nin yine de aynı suretle yaşamak istediğini, esir olmayı şiddetle reddettiğini ve bundan dolayı bu meclisin toplandığını söyledi. Sonra, “Milletimizin dâhili ve harici istiklal-i tam dâhilinde mukadderatını bizzat deruhte ve idare etmeye başladığını bütün cihana ilan ederek Büyük Millet Meclisi’ni açıyorum” dedi. Milli mücadelenin kalbi artık Ankara’ydı.
Ertesi gün Mustafa Kemal Atatürk, Meclis huzurunda bir konuşma yaptı. Atatürk, konuşmasında Mondros Ateşkesi’nden 23 Nisan 1920 tarihine kadar geçen zaman içindeki olayları özetledi, aynı gün yapılan seçimle ve 110 oyla Meclis Başkanlığı’na seçildi.
Koray Erdoğan / TGB Yalova İl Başkanı
Enver Utku Kaynar / TGB İl Sekreteri
KAYNAKÇA:
1) https://www.atam.gov.tr/wp-content/uploads/Y%c3%bccel-%c3%96ZKAYA-Kuv%c3%a2-y%c4%b1-Milliye.pdf
2) Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, Kaynak Yayınları, S.278
3) https://teyit.org/mustafa-kemal-ataturkun-meclis-baskanligina-bir-oy-farkla-secildigi-iddiasi/
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk 1. Bölüm, Kaynak Yayınları
4) https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/19-mayis-1919dan-tbmmnin-acilisina/1459496
5) http://www.inkilaptarihi.gen.tr/istanbulun-isgali-ve-mebusan-meclisinin-dagitilmasi-16-mart-1920/
6) https://www.gzt.com/lugat/23-nisan-1920-buyuk-millet-meclisinin-acilisi-3324329
tgb.gen.tr