

YAZAR
Büyük devlet adamı ve II. Meşrutiyet’in önderlerinden Talat Paşa, I. Meşrutiyet’in ilan yılı ve 93 Harbi’nin bir yıl öncesinde Edirne eyaletine bağlı Kırcaali’nde dünyaya gelmiştir. Çocukluk yıllarından itibaren Osmanlı Devleti’nin emperyalist devletlerden tarafından aciz hale sokulmaya çalışılması ve özellikle doğup büyüdüğü coğrafyadaki hareketlilikler ilerleyen dönemlerde yaptığı görevler için tecrübe edinmesini sağlayacaktı. Edirne’nin Vize kazasında ilkokulu bitirdikten sonra dönemin eğitim sistemi açısından en iyi okullarından sayılan, Edirne Askeri Rüştiyesinde öğrenciyken Doğu Rumeli topraklarının Bulgar prensliği tarafından ilhakına tanık olmuştur. Bu Talat Paşa’nın ailesinin topraklarının yabancıların elinde kalması demek oluyordu. Öyle ki bu travmatik tanıklık yıllar sonra, Almanya’dayken söylediği "Ben isyankâr doğmuşum’’ sözü ise Osmanlı Devleti’nin son yıllarına damga vuran bu büyük devrimcinin, mücadeleci karakterinin ta çocukluk yıllarından beri vatanseverlik duygularıyla birlikte yoğrulduğunu gösteriyordu.
Edirne Askeri Rüştiyesinde yaşadığı sorunlardan dolayı eğitim hayatı kısa sürede noktalanan Talat Paşa, ilerleyen yıllarda babasının ölmesiyle Edirne Posta-Telgraf idaresinde katiplik göreviyle meslek hayatına atılacaktı. Talat Paşa, posta kâtibi olarak çalışkanlığı ve dürüstlüğüyle kısa sürede kendisini seven bir çevre edinir. Talat Paşa’nın genç yaştaki posta katipliği için tecrübeler kazandığı, Osmanlı Devleti’ni ve içinde bulunduğu durumu anlamasına yardımcı olduğu bir eğitim dönemi olmuştur. Memurluğu onun için bir yandan İmparatorluğun çeşitli eyaletlerinde gelişen olaylardan ve diğer ülkelerdeki gelişmeleri izleme olanağı sağlamıştır. Özellikle Avrupa ve Rumeli’den gelen çeşitli basılı dergi ve gazeteler onun ufkunun gelişmesine yardımcı olmuştur. Aynı zamanda dağıtım görevinden dolayı da yine genç yaşta çevresinin genişlediğini ve birçok kişi tarafından tanınan bir isim olmuştur. Çevresi sayesinde düşük memur maaşının yanında "Alyans Israelite’’ okulunda Türkçe öğretmenliği yapmıştır. Bu okulun müdürünün kızından aldığı Fransızca dersleri ise dönemin yabancı basılı materyalleri okuması ve düşün dünyasında önemli bir yeri olan Fransız Devrimi’ni ve bu devrimin ürettiği eşitlikçi, milliyetçi ve özgürlükçü düşüncelerle tanışmasını sağladı.
Genç Türklerle Tanışma
Talat Paşa’nın İttihat ve Terakki Cemiyeti ile tanışması için denilebilir ki uzaktan akrabası olan ve ablasıyla evlenmek için Edirne’ye gelen İsmail Yörük aracılığıyla olmuştur. Yörük İsmail, İttihat Terakki’nin Rusçuk şubesinin üyesiydi. Tevfik Çavdar’ın Talat Paşa: Bir Örgüt Ustası adlı kitabında belirttiğine göre ‘’Bulgar ordusunda görevli bir subay olan Yörük İsmail’in Bulgaristan’daki gelişmelerini takip etmesi, bağımsızlık hareketlerinin ve Rus Narodnik hareketinin etkisinde olması Talat Paşa ile ilişkisine yansımıştır.’’1 Bu dönemde İttihat ve Terakki’nin Meşveret dergisi ve diğer yayın organları da Yörük İsmail’e gelmektedir. Talat Paşa, bu vasıtayla Genç Türk hareketiyle tanışmış oldu. Çünkü eniştesi kendisine gelen bu yayınları ona ulaştırıyordu. Aynı dönemde Hafız İbrahim adlı bir cer hocasının (taşrada imamlık ve müezzinlik yaparak erzak toplayan genç medrese öğrencisi) Talat Paşa üzerinde etkisi de hayli fazladır. Hafız İbrahim, cemiyetin İstanbul’daki faaliyetleri öğrenildikten sonra, Edirne’de görev almaya başlamış. Burada da askerlerin yoğunlukla gittiği camileri seçiyor, buradaki vaazları aracılığıyla cemaati ve özellikle askerleri etkiliyordu. Hafız İbrahim’in çevresinde bulunan eşrafın önemli isimleriyle yaptıkları tartışma toplantılarına Talat Paşa’da katılıyordu. Bu buluşmalar siyasi ve toplumsal konuları tartışmaktan öteye gitmiyordu. Tüm bunların Talat Paşa üzerinde etkisinin büyük olduğunu söyleyebiliriz. Bu buluşmalardan dolayı cezaevi süreci ve memurluktan atılan Talat Paşa için bu dönem, Meşrutiyet öncesinde onun kafasında bu fikrin somutlaştığı, İhtilal-i Kebir’i (Fransız Devrimi) gerek ilkeleri gerekse amaçlarını öğrendiği ve kavradığı bir dönem olmuştur. Belki de Talat Paşa çocukluk yıllarından beri aradığı soluğa ve ruha kavuşuyordu.
Cezaevinden Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ne
Hafız İbrahim önderliğinde Edirne’de yapılan toplantılar 1895 yılının ortalarına devam etti. Toplantıya katılanlardan Mülazım Said Efendi isminde birinin toplantıları jurnallemesi sonucunda, vatanseverlerin faaliyetlerine büyük bir darbe vurulmuş oldu. Açılan soruşturmalar sonucunda bu dar ekip dağıtılmış, Talat Paşa’da memurluktan azledilerek Edirne Hapishanesi’ne gönderilmiştir. Talat Paşa, bu süreçte de boş durmuyor, hapishanede temasa geçtiği her isimle istibdat aleyhine konuşmalar yapıyor. Fırsatını buldukça da Paris’teki Genç Türklere mektuplar gönderiyordu. Bir buçuk yıl süren cezaevi günlerinden ardından, ‘’Edirne’de kalmamak ve İstanbul’a gitmemek’’ şartıyla tahliye ediliyordu.
Böylelikle İttihat Terakki için önemli olan ve dönemin en hareketli şehirlerinden Selanik’in yolunu tutan Talat Paşa, burada bir süre işsiz kaldığından dolayı büyük sıkıntılar yaşadığı bilinmektedir. Sonrasında eski dostları aracılığıyla Selanik Posta İdaresi’nde işe girdi. Talat Paşa ikinci posta memurluğundaki görevi Selanik’ten aldığı postaları ta Avusturya sınırındaki kasabalara kadar götürmekti. Böylelikle Avrupa’dan doğrudan iletişim sağlamasının yanı sıra bu cemiyetin yasaklı yayınlarının doğrudan kendisinin elinden dağıtılması demekti. Bu görev onun İttihatçıların önemli karargahlarından olan Selanik’te her zaman aranan ve güvenilen kişi olmasını sağladı. Selanik’teki kahvehaneler ve gazinolar İttihatçıların buluşma yerlerindendi. Selanik’in ünlü Yonyo gazinosunun müdavimleri ise genç İttihatçı askerler ve aydınlardır. Yonyo’nun müdavimleri arasında Kolağası Mustafa Kemal, Enver Bey, Talat Bey, İktisat hocası Cavit Bey, Mustafa Necip, İsmail Canbolat, Yenibahçeli Şükrü gibi isimler vardır.
İlerleyen yıllarda bu sefer Selanik Posta İdaresi merkezinde katiplik görevine atanan Talat Paşa’nın çevresi de epey genişlemiş Selanik’in aydın ve ileri gele kişileri tanışmıştır. Yine Edirne’de olduğu gibi fikir alışverişi yapılan toplantıları artık daha gizli olmak kaydıyla yapıyorlardı. Bu toplantılarından birinde yedi arkadaşıyla birlikte Çavuş Manastırı’na gittiler. Yapılan tartışmalar sonucunda Talat Paşa oradan bulunanlara artık harekete geçme zamanın geldiğini ve evvela padişahın tahttan indirmenin gerektiğini söylüyordu. Halil Menteşe’nin anılarında anlattığına göre yine bu toplantıların birinde "Meşrutiyetin ilanından iki buçuk yıl kadar evvel Talat Bey: "Arkadaşlar, gazete ve mecmualar dağıtmak ve okumakla bu iş bitmez. Bir cemiyet kuralım, efradımız çoğalınca İstanbul’a gidip Sultan Hamid'i öldürelim, Meşrutiyeti istirdada teşebbüs edelim"2 teklifinde bulunur.
1899 yılında Çavuş Manastırı’nda yapılan toplantı sonucunda Talat Paşa’nın fikirleri kabul edilmiş Selanik’te gizli bir teşkilat kurmak istediklerini Avrupa’daki Genç Türklere bildirmişlerdi. Görülüyor ki devrimci fikirlerin Talat Paşa’nın belleğinde ciddi anlamda yer etmeye başlamıştır. Böylelikle Vilayet-i Selasiye Posta Telgraf Başkâtibi Talat Bey, Askeri Rüştiye Müdürü Bursalı Tahir Bey, Selanik’te Müşirlik Yaveri Kazım Nami (Duru) Bey, Askeri Rüştiye Fransızca Öğretmeni Naki Bey, Mithat Şükrü Bey, sonradan İzmir Valisi olan Rahmi Bey, Ömer Naci Bey, İsmail Canbolat Bey ve Edip Servet Bey Temmuz 1906’da örgütün temellerini attılar. Cemiyetin adını da Talat Paşa önerdi: Osmanlı Hürriyet Cemiyeti. Örgüt adına üç kişiden oluşan bir komite kuruldu. Komite’nin adı Heyet-i Aliye idi ve sonradan bu heyete Merkezi Umumi adı verilecektir. Heyet şu isimlerden oluşuyordu: Talat Bey, İsmail Canbolat ve Rahmi Bey. Örgütün doğal önderi Talat Bey’di.
1907 yılında Dr. Nazım, Paris’ten gizlice yurda döner. Paris merkezi (Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti) ile Selanik şubesinin (Osmanlı Hürriyet Cemiyeti) birleşmesi Dr. Nazım’ın katkılarıyla gerçekleşir. Selanik şubesi, bütün şubelerin ana merkezi haline gelir. Ayrıca Mustafa Kemal’in Şam’da kurduğu Vatan ve Hürriyet Cemiyeti daha İttihat ve Terakki adında merkezi bir cemiyet oluşmadan Talat Paşa’nın cemiyetiyle gizli örgütlenme çalışmaları sırasında karşılaşacak ve birleşeceklerdir.3 Sonrasında Vatan ve Hürriyet Cemiyeti de İttihat ve Terakki ile birleşecekti. Cemiyet, bu süreç içinde bir ihtilal komitesine dönüşür. Üyelerinin büyük çoğunluğu Makedonya’da görev yapan, eşkıya takiplerinde pişen genç subaylardır. Cemiyet, devrim için gereken silahlı gücünü böyle oluşturdu.
Doktor Nazım’ın önerisiyle cemiyet adını, Paris’te faaliyette bulunan İttihat ve Terakki cemiyetinin adına uyularak Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti olarak değiştirdi. Heyet-i Aliye de önce Heyet-i Merkeziye daha sonra da Merkez-i Umumi adını aldı. Erkan-ı harp binbaşısı Enver Bey, Ohrili Eyüp Sabri (Akgöl), Üsküplü Necip Draga cemiyetin ilk üyeleri arasında yer aldı. Örgüt Selanik’in sınırlarını aşarak dalga dalga Balkanlar’dan Anadolu’ya doğru büyüdü.4 Bu arada 1903 yılında Selanik Posta İdaresi’nin Başkatipliğine kadar yükselen Talat Paşa, posta idaresinde meydana gelen bir olayın şahidi olması ve ardından gelişen olaylar üzerinde 1907 yılında memuriyetten atıldı. Bunda Talat Paşa’nın siyasi faaliyetlerinin de etkili olduğunu söylemek gerekir. Bu saatten sonra ise Talat Paşa, bütün gücüyle Cemiyetin işlerine ağırlık verecekti.5
II. Meşrutiyet Devrimi
1908 yılına gelindiğinde, Selânik çevresinde gelişen İttihat ve Terakki Hareketi, Makedonya ve Balkanlar'da örgütlenmesini yaygınlaştırmış ve II. Abdülhamit yönetiminin haber alma örgütüne karşı bir kontr-haber alma örgütü kurmuştu. Büyük ihtimalle Makedonya İç İhtilâlci Örgütü ile ilişkileri vardı. Bu gelişmelere rağmen hemen bir ihtilâl hareketini başlatmayı düşünmüyorlardı. Ama dış olayların gelişmesi harekete geçmelerini hızlandırdı.6 İttihat ve Terakki Cemiyeti özellikle Balkanlardaki isyanlardan ve onların teşkilatlarından etkilenmiştir. Bu bakımdan İttihatçılar cemiyeti bir komite olarak görmüşlerdir. Aslında cemiyetin amacı Abdülhamit yönetimini devirmek ve Kanun-ı Esasiyi yeniden yürürlüğe koymaktı. Cemiyetin amaçları şöyle özetlenebilir: "Abdülhamit’in müstebit ve keyfi idaresini kuvvet kullanma yoluyla yıkmak, Birinci Meşrutiyetin memlekete getirdiği Kanûn-ı Esasi ruhunu yeniden kurmak, yurda hürriyeti, adaleti, eşitliği ve kardeşliği getirmek, imparatorluğun bütün unsurlarını, ırk, din, dil ve sınıf farkı gözetmeksizin bir vatandaş̧ telakki etmek. Osmanlı hanedanına sadık kalmak, hilafeti tarsin eylemek, orduyu inkılapların bekçisi yapmak, İttihat ve Terakki Cemiyeti umumi merkezini hükümetin üstünde bir kudrete yükseltmek ve etkili rol oynamasına çalışmaktır."7
Cemiyetin bu denli büyümesi dönemine denk gelen Reval görüşmelerinde emperyalist devletlerin niyeti iyice ortaya çıkmıştı. Buna karşılık cemiyet bir bildiri yayınlayarak emperyalist devletlerin konsolosluklarına dağıtarak bu durumu protesto ettiler. Bundan sonra Meşrutiyet’e giden süreç hızlanmış, Makedonya’da Resneli Niyazi ve beraberindekiler bir mücadele başlatmışlar, Meşrutiyetin ilanını ve Meclis’i Mebusan’ın ilanını istiyorlardı. Padişahın tüm engelleme çabalarının boşa çıkması ve Resneli Niyazi, Eyüp Sabri ve Enver Bey’i mücadeleyi büyütmesi sonucunda 23/24 Temmuz gecesi Meşrutiyet ilan edilmişti. Karar, 24 Temmuz günlü İstanbul gazetelerinde renksiz, coşkusuz sıradan bir resmi ilan gibi yayımlanır. Oysa Meşrutiyetin ilanı, 23 ve 24 Temmuz günlerinde Manastır ve Selanik’te pare pare top atışlarıyla ve Marseillaise marşı ile kutlanılır.
Meşrutiyetin ilanından sonra Talat Paşa ve Cavid Bey, 31 Temmuz günü Abdülhamid’in hafiye teşkilatının lağvedilmesinden sonra İstanbul’a gelmiş ve burada Padişah ile görüşmüşlerdi. Bu görüşmede Said Paşa yerine Kâmil Paşa’nın kabineyi kurması sözünü almışlardır. Said Paşa’nın çeşitli ayak oyunları başarılı olamamış istifa ederek görevini Kâmil Paşa’ya devretmişlerdir. Meclisi Mebusan’ın toplanması için seçim çalışmaları başlatılmış, aynı yılın Kasım-Aralık ayında seçimler yapılmıştır. Talat Paşa, memleketi Edirne’de aday olarak Meclis-i Mebusan’a girmiştir. 17 Aralık günü memleketin dört bir yanından gelen mebuslarla birlikte görkemli bir törenle açılan Meclis’i çok farklı unsurlardan oluşmaktaydı. Talat Paşa 5 gün sonra ise Ahmet Rıza Bey yardımcısı olarak birinci reis vekili seçilmişti.
Talat Paşa’nın en yakınlarından Hüseyin Cahit Yalçın’ın Meşrutiyet’in ilanından sonra Talat Paşa için görüşleri şu şekildedir: "O İttihat ve Terakki’yi vücuda getirmekte, kuvvetlendirmekte ve icraata sevk etmekte büyük bir hizmet ifa etti. İttihat ve Terakki de Talat Paşa’yı yarattı. En iyi profesörlerin en iyi hükümet ve idare adamı olmadıkları muhakkaktır. Talat hiç bilmediği meşrutiyet ve parlamento hayatına çarçabuk intibak etti. Bu hayat içinde en büyük bir manevracı kabiliyeti gösterdi. Eğer Talat olmasaydı İttihat ve Terakki olmazdı. Meşrutiyet’ten sonraki devre hakkında benim kat’i kanaatim budur. Talat, İttihat ve Terakki’nin kubbe taşı, çimentosu ve temeli idi. Onun bitmek tükenmeyen sabrı ve tahammülü vardı. Herkes derdini ona dökmeye koşar, bütün şikayetlerini ona anlatırdı. O herkesin nazını çekerdi. Kimini okşamak lazımdı, kiminin yüzüne gülmek icap ederdi.
Meşrutiyet ilan edildiği ve üzerinden aylar geçerek Meclis’i Mebusan toplandığı zaman, Talat İstanbul için yepyeni, tamamen meçhul bir sima idi. Meşrutiyet kahramanları arasında ismi ağızlarda dolaşmıyordu. Cemiyetin merkez azalarının ismi ilan edilmemiş olduğu için, yakın dostlarından ve mahremlerinden başka ismini kimse bilmiyordu. İlk meclis reisleri seçileceği gün, Cavit bana: Talat’a rey ver, diyordu. Kim Talat? dedim; Bizim Talat, cevabını verdi. İşte bu "Bizim Talat" yavaş yavaş, sırf kendi halis ve samimi hizmetleri, yararlılıkları sayesinde hepimizin Talat’ı oldu, memleketin Talat’ın oldu, vatanın Talat’ı oldu.’’8
31 Mart ayaklanmasından sonra oklar İttihat ve Terakki için tehdit oluşturan Abdülhamid’e çevrilmişti. 27 Nisan Salı günü Sait Paşa’nın başkanlığında yapılan gizli oturumun sonunda, Sultan II. Abdülhamid’in indirilmesine karar verilir. Şeyhülislamdan ‘’hal fetvasını’’ almak için de Talat Paşa görevlendirir. Meclis-i Mebusan’da bu karar coşkuyla alınmış, II. Abdülhamid’in yerine Sultan Mehmet Reşat tahta geçmiştir. Talat Paşa’nın da içinde bulunduğu bir heyetle Sultan Mehmet Reşat’a görevini tebliğ etmek üzere Dolmabahçe Sarayı’na giderek Mehmet Reşat’a; ‘’milletin arzusu üzerine saltanat makamına getirildiniz’’ dediler. Bunun üzerine Mehmet Reşat ise: "Milletin arzusunu kabul ederim. Çocukluğumdan beri milletin mutluluğundan başka bir şey düşünmedim. Allah’ın yardımıyla memleketin saadeti için çalışacağım. Hür milletin ilk hür padişahı olmakla iftihar ediyorum’’ diyerek görevini kabul eder.
Meşrutiyet Sonrası
Meşrutiyetin ilanından sonra gelen hükümetler İttihat ve Terakki için kendilerinin doğrudan iktidarı gelene kadar birer denetleme iktidarı olmuşlardı. Bu süre zarfından memleketin içinde bulunduğu durum derinleşiyor hem mecliste hem de cemiyet içinde çıkış yolu aramak için çeşitli yollar aranıyordu. Ama meclis içindeki muhalefet, Saray ve devletin düzey görevlileri bu meseleyi İttihat ve Terakki gibi kavramıyorlardı. İttihat ve Terakki tüm şerhlere rağmen birtakım girişimlerle Osmanlı Devleti’nin birliği için merkeziyetçi bir anlayışı sürdürmeye çalışıyordu. Toplumsal, hukuk, mali alanlarda yapılan bu değişiklikler Osmanlı Devleti için pek çok bakımdan yeniliği temsil ediyor ve İmparatorluğu ayakta tutma amacına hizmet ediyordu. İttihat ve Terakki’nin Fransız Devrimi ve Rus Narodnik hareketlerinden etkilenmesi de kamucu ve halkçı uygulamaları getirdiğini söyleyebiliriz.
Bu dönem aynı zamanda Talat Paşa için ise her geçen gün ivmelenerek artan bir popülarite dönemidir. Teşkilat içinde ve devlet bürokrasinde aranan ve güvenen adam olmuştur. Aldığı meclis başkan vekilliği ve ikinci sadrazamlık görevleri sonrasında İngiltere ziyareti sırasında Dahiliye Nazırı tayin edildiğini öğrendi. Bu haber ittihatçı çevrelerde sevinçle karşılandı. Dahiliye Nazırı olduğu zaman Adana’daki Ermeni isyanı henüz yatıştırılmamıştı. Bu görevle birlikte uğrunda canını verdiği, günümüze kadar sürecek Ermeni soykırımı yalan ve iftiralarını göğüsleyeceği bir sürece girmiş olacaktı. Adana’daki olaylar için kurmuş olduğu komisyonun raporlarından anlaşılacağı üzere, Ermeni çetecilerin maksadı Çukurova bölgesinde katliamlar yaparak Avrupa’nın dikkatlerini buraya çekmek ve onların da yardımlarıyla burada özerk bir devlet kurmanın yolu yapılıyordu. İttihat ve Terakki’nin içine doğduğu durum sadece Ermeni meselesi olarak değil İmparatorluğu’nun dört bir yanından isyan ve düzensizlik olarak önlerine geliyordu. Balkanlar, Yemen ve Doğu’da çeşitli ayaklanmalar baş gösteriyordu. Bu isyanların emperyalist kuvvetler tarafından desteklenmesinin yanı sıra özellikle Dahiliye Nazırı olarak Talat Paşa’nın feodal ve aşiret düzenindeki bölgelerin daha önceki hükümetlerin denemediği bir şeyi yapması, yani kısa zamanda vergi ve askerlik görevlerini eksik olarak uygulamaya ve sıkı bir merkeziyetçiliğe gitmeye çalışmasındadır. Talat Paşa’nın bu görevdeki tecrübesizlikleri ve doğrudaki ısrarı sonucunda meclis muhalefeti doğrudan onu hedef alıyor ve yıpratmaya çalışıyordu. Bu baskılara daha fazla dayanamayan Talat Paşa kibirden ve gururdan uzak bir şekilde görevinden istifa etmişti.
Talat Paşa 1912 seçimlerden sonra yaklaşan Balkan Savaşı’nı görmüş, İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni özellikle Anadolu’da daha kuvvetle örgütlemek düşüncesiyle, Posta ve Telgraf Nazırlığı görevini yürüten Talat Paşa bir Merkez-i Umumi toplantısında ‘’Biz yeniden millet içine girip kuvvet kazanma üzere iş başından çekilmeliyiz.’’ demişti. Balkan Savaşı sırasında gönüllü olarak orduya katılarak burada çeşitli gözlemlerde bulunmaya çalışmıştır. Bu yıl Osmanlı için bir çeşitli felaketlerin olduğu bir yılıdır. Kâmil Paşa hükümeti acz içindedir. Osmanlı ordusu, Balkan devletlerine her cephede yenilmiştir. Ordu, Çatalca’ya kadar çekilmek zorunda kalır. Osmanlının başkenti İstanbul, bir savaşın dehşetini tarihinde ilk kez bu kadar yakından yaşamaktadır. Düşman Çatalca’dadır ve top sesleri” Dersaadet’ten duyulmaktadır. Rumeli’de kurulan bir İmparatorluk Rumeli’de dağılmaktadır. Yüzyıllar boyunca Osmanlı ‘memaliki’ sayılan koca Rumeli birkaç haftada elden çıkmıştır.
Devrimden beş yıl sonra Meşrutiyet devrimin partisi yasadışı ilan edilmiş, İttihatçı kulüpler kapatılmıştı. Bunun nedeni, İttihat ve Terakki’nin iktidarı bir türlü bütünüyle ele alamayışıdır. İttihat ve Terakki, birçok seçimde Meclis çoğunluğunu ele geçirmesine rağmen, iktidar olamamış, hükümetleri “uzaktan kumanda” ile yönetmeye çalışmıştır. Prof. Dr. Sina Akşin, 1908–1913 arasını İttihat ve Terakki’nin “denetleme iktidarı yılları” olarak adlandırır. “Tam iktidar”, Babıâli baskınından sonra gelecektir. Babıâli Baskını diye bilinen hükümet darbesi, planlanışı ve uygulanışı açısından akim zor kabul edebileceği ölçüde cüretkâr bir girişimdir. Bunda iki kişinin payı büyüktür: Örgütlenme yönünden Talat Bey ve olayı akıl almaz cesareti ile sürükleyen Enver Bey. İttihat ve Terakki’nin “tam iktidar” dönemi bu baskınla başlar. Ancak İttihat ve Terakki yönetimi, daha yeni çıktığı Balkan Savaşı’nın yaralarını saracak zaman bile bulamadan Cihan Harbi kapıya gelmiş dayanmıştır. Dünya kaçınılmaz bir paylaşım savaşına doğru gitmektedir ve Osmanlı imparatorluğu da bu savaşta tarafsız kalmayacağını fark etmiştir. Çünkü paylaşımın konusu kendisidir.9
4 Şubat 1917 yılında Sadrazam olan ve Paşa unvanını alan Talat Paşa’yla birlikte 1908’den beri ilk defa İttihat ve Terakki’nin tüm yapısını yansıtan bir kabine kurulmuş oldu. Sadrazamlığı döneminde dillere destan bir mütevazi hayat yaşayan Talat Paşa, teşkilatın ruhunu yansıtıyordu. Yaklaşan savaşa ve diğer tüm sorunlara karşı sorumluluklarını yerini getirmeye çalışıyordu. Hüseyin Cahit Yalçın ise o dönemi şöyle anlatıyordu: “İttihatçı olmadım. Ama bir süre içlerinde bulundum. Bunlar kadar vatansever ve gözü kara kadroları hiç görmedim. Devlet çözülme noktasına gelmişti. Vergi toplanamıyor, borç batağındaki memurlara maaş ödenemiyordu. İttihatçılar başa geçince, nasıl oldu bilmiyorum, öyle bir vergi toplanmaya başladı ki, hayret ettim. Devlete bir disiplin getirilmişti. Artık memurlara maaşları her aybaşında muntazam ödeniyor, âdeta devletin yüzüne kan geliyor, devlet diriliyordu.” Yine aynı şekilde dönemin silik isimlerinden ve sonunda İngiltere’ye kaçan Sultan Vahdettin ise: İttihat ve Terakki'ye olduğu kadar Talât Paşa'ya da muhalif olan Sultan Vahdettin, "Bu memleketi idare için meğer iki adam lazımmış; Biri Sultan Hamid, diğeri Talât Paşa. Ama ben onlar gibi idare edemem. Talât Paşa bizim halkımızı iyi anlamıştı. O hakikaten müstesna bir şahsiyetti. Eğer Talât Paşa o muhitte kirlenmemiş olsaydı, biz onunla bu memleketi kurtarabilirdik" sözlerini söylemekten kendisini alamamıştır. Kirlenmiş olduğu düşündüğü muhit ise Talat Paşa uğrunda kendisini feda ettiği İttihat ve Terakki teşkilatıdır.
I. Dünya Savaşı’nın Zorunluluğu
I. Dünya Savaşı için hem o dönem içinde hem de bugün çok çeşitli iddialar ortaya atılmaktadır. Bunlardan bazıları kabaca; ‘’Osmanlı devleti savaşa girmeyebilir ve tarafsız kalabilir, Mustafa Kemal, tarafız kalınabileceği fikrindeydi, Almanya ile ittifak hataydı, Osmanlı Devleti’ni savaşa İttihat ve Terakki soktu, İttihatçılar Alman elemanlarıdır’’ görüşleridir. Bu görüşler yıllar yılı gerçeklikten kopuk ve mesnetsiz iddialarla doludur.
I. Dünya Savaşı emperyalist bir paylaşım savaşı olarak ortaya çıkmıştır. Savaşın başlıca nedeni ise, büyük bir imparatorluk olan Osmanlı Devleti’nin topraklarının paylaşılmasıydı. Sovyet Devrimi’nden sonra Sovyet önderlerinin açıkladığı İtilaf devletlerinin gizli antlaşmaları bunu doğrular niteliktedir. Mustafa Kemal ise, 1919’da Harbiye Nazırı Cemal Paşa’ya ve 1920 yılında Talat Paşa’ya yolladığı mektubunda, TBMM açılışın bir gün sonrasında Meclis kürsünden anlattığı siyasal raporunda Osmanlı’nın yanında Almanya’nın olduğu savaşa katılmak zorunda olduğunu saptamış ve aktarmıştı.10 İttihatçılar savaşın öncesinde İngiltere, Fransa ve Rusya ile çaba sarf ediyor. Hatta özellikle Talat Paşa’nın büyük çabaları vardır. Bu devletlerin tavırları açıktı. Mevcut durumda Osmanlı Devleti’nin Almanya ile ittifak yapması kaçınılmazdı. Osmanlı hükümeti, savaşa girmemek için çaba göstermiş, fakat Almanya ittifakı bozmakla tehdidi yönetince, büyük savaş öncesinde müttefiksiz kalma kaygısıyla savaşa girmek zorunda kalmıştır.
Ermeni Meselesine Akılcı Müdahale: Tehcir
Talat Paşa, Hatıralarım ve Müdafaam adlı kitabında; Ermenistan devleti kurulacak iddiasıyla bölgeyi paylaşmak isteyen Çarlık Rusya’sı, İngiltere, Fransa ve Amerika’nın olaylardaki rollerini, o dönemde yürüttükleri bölücü, kışkırtıcı çabaları açıkça ortaya koyuyor ve yorumluyor: “Türkiye’ye bir taraftan ıslahat yapması teklif edilmekle beraber, diğer taraftan hükümdar idaresinde bulunan milletler isyana teşvik ve neticede müdahale ve himaye suretiyle siyasi bağımsızlığı ve kapitülasyonlarla da iktisadi bağımsızlığı ihlal ediliyordu. Talat Paşa, tüm bu gelişmelerin temelinde yatan gerçeğin emperyalist devletlerin göz diktikleri topraklara egemen olma arzuları olduğunu belirtiyor ve ülkenin bu duruma düşmesinin nedeninin, devletin zayıflığı olduğunu yazıyor. “Doğu meselesi, gösterildiği gibi insani ve Hıristiyani değil sırf kötü niyet ve menfaat meselesidir. Devleti Aliye’nin dâhili işlerine vuku bulan müdahaleler ise zaafı neticesidir.’’11
Talat Paşa Ermenilerin bağımsızlık talebinin hiçbir haklı dayanağının olmadığını açıklıyor: “Ermenilerin bu iddialarını meşru gösterecek hiçbir tarihi hakları yoktur. Osmanlılar Doğu vilayetlerini Ermenilerden fethetmiş değildirler. Osmanlı İmparatorluğu’nun tesisinden bugüne kadar memleketin hududunun muhafazası ve bağımsızlığı için Ermenilerin hiçbir emek ve hizmetleri geçmemiştir. Memleketimize iltica suretiyle gelen bu millet Osmanlılardan iyi kabul görmüş ve kendilerine daima vatandaş muamelesi yapılmıştır. Ermeniler Osmanlı memleketlerinin her tarafında oturmuşlardır”12
İttihat ve Terakki Merkez-i Umumisi, seferberliğin ilan edilmesinden sonra Teşkilat-ı Mahsusa üyelerini çeşitli bölgelerde görevlendirir. Örgütün kurucularından Dr. Bahattin Şakir de bunlardan biridir. Dâhiliye Nazırı Talat Paşa tarafından Erzurum’a yollanır. Dr. Bahattin Şakir, İstanbul’a dönüşünde Doğu bölgesi ve Ermenilerin tutumu konusunda Merkez-i Umumi’ye ayrıntılı bir rapor verir ve tehcir kararının alınmasını önerir.
Tehcir Kanunu’nun çıkış amacı, savaş halindeki Türk ordusunun cephe gerisini korumak, isyan ve ayaklanmaları önlemektir. Bu nedenle yasanın adı da “Savaş zamanında hükümet uygulamalarına karşı gelenler için asker tarafından uygulanacak önlemler hakkında geçici kanundur.’’ Kanun, 27 Mayıs 1915 tarihinde kabul edilir. Bu kararın anlamı yalnızca isyan bölgelerindeki Ermenilerin yine Osmanlı toprağı olan farklı bölgelere sürgün edilmeleridir. Talat Paşa, bu kararda vatanın savunulmasının yanı sıra Çanakkale müdafaasının zor duruma sokulmaması amacının da etkili olduğunu anılarında söylüyor.13
Berlin’de Talat Paşa davasında dinlenen Alman Mareşali Liman Von Sanders: Ermenilerin “savaşa sürüldüklerini” ve bunun acı sonucu olarak “bütün yenilenler gibi, kırıldıklarını” söylüyor. “Ermeniler, Türk hükümetinin silahları teslim etme emrine uymak istemedikleri ve ikinci olarak bir kısmı Ruslarla birlikte Türklere karşı çıktıkları için, Ermenistan’daki çatışmalar oldu. Yollarda o kadar sefalet vardı ki, sadece Ermeniler değil, çok sayıda Türk askeri de Türk İmparatorluğu’ndaki iaşe kıtlığından, hastalıktan ve örgütlenme eksikliğinden hayatlarını yitirmişlerdir. Binlerce Türk askeri orada ölmüştür. Her halükârda ifade etmekle yükümlüyüm ki, Türkiye’de bulunduğum beş yılı aşan süre içinde Ermenilere karşı Talat’ın verdiği herhangi bir talimat veya tedbir görmedim veya uygulandığına tanık olmadım.”14
Talat Paşa’nın Milli Mücadele’deki Rolü
Talât Paşa, Almanya’da sürgün olarak yaşadığı üç yıl boyunca Ankara Hükümeti’ne paralel politik çalışmalar yürütüyor. Mustafa Kemal’in de Talât Paşa’nın Almanya ve Avrupa’daki faaliyetlerinden memnun olduğu, Paşaya yazdığı “Kardeşim” hitabıyla başlayan mektubundan anlaşılıyor.
Talât Paşa, Berlin’den “Sarı Paşa” diye söz ettiği Mustafa Kemal’e yazdığı mektupta; Milli Mücadele için Türk ve İslam âleminin desteğini almanın gerekliliğine dikkat çekiyor. O, günün görevinin: “mazideki umumi ve hususi hataları unutarak geniş bir fikirle herkesin kabiliyetinden azami istifade ve bu suretle umumi gayeyi temine çalışmak” olduğunu söylüyor. Kendisinden de “askerce bir itaat” beklenebileceğini belirtiyor. Mektubun son satırları kalbinin Anadolu’daki mücadeleyle attığını gösteriyor: “Bizlere gelince istediğiniz şekle girmek, istediğiniz tarzda çalışmak, arzu ettiğiniz hususi ve umumi türlü fedakârlığı yapmak en büyük emelimizdir. Muvaffakiyetinize bütün kalbimizce duacıyız’’diyor.
Talat Paşa, Mustafa Kemal’e Berlin’den iki mektup göndermiş ve Anadolu hareketine yurt dışında destek olabileceğini bildirmiştir. Mustafa Kemal’in de Talat Paşa’dan gayri resmi olarak yararlanmak istediği anlaşılıyor. Mustafa Kemal, Talat Paşa’ya hiçbir zaman “Anadolu’ya gelme” dememiştir. Mustafa Kemal’in Talat Paşa’ya yazdığı mektupta “geleceğiniz zamanı bildiririm” diyor. Talat Paşa, diğer İttihatçıları ise sıklıkla Anadolu mücadelesini desteklemeye, desteklemiyorsa da aykırı hareket etmemek üzere telkinlerde bulunduğu biliniyor.
Talat Paşa’nın Berlin’deki en önemli faaliyetlerinden birisi Şark Kulübü adlı bir kulüp kurması idi. Buna ek olarak Şark Mazlum Halkları İttihadı’nın da bir nevi fikir babasıydı. Bu kurumlar adına toplanan paralarla Doğu milletlerinin öğrencilere yardım edilecek, onların Avrupa’yı tanımaları kolaylaştırılarak Doğu halklarına ait eserler yayınlamayı hedefliyordu. Talat Paşa’nın, Cavit Bey’e 1919 yılında Berlin’den yazdığı bir mektupta. “Ben ümidimi artık kâmilen güneşin doğduğu taraflara bağladım. Bütün varlığımla o dairede çalışacağım. Ve cidden pek büyük ümitler besliyorum” demesi, Talat Paşa’nın özellikle Rus devrimi, Çin milli kurtuluş hareketleri takip etmesi Dünya’nın merkezinin artık Doğu’da olduğunu görmesini sağlıyordu. Bunun içinde Ankara hükümetinin Sovyetler ile dostluğu önemseyecek ve bunun için çalışacaktı.
Bir Devrin Kahramanı Şehit Ediliyor
Berlin günleri Anadolu’ya döneceği günü sabırsızlıkla beklemekle geçen Talat Paşa, 15 Mart 1921’de İranlı bir Ermeni tarafından, evinin bulunduğu sokakta vuruluyor. Çevredekiler tarafından yakalanan katil yargılanıyor. Alman yetkili makamlarının katilin cezasını mutlaka göreceğini söyleyen demeçlerine karşın, Türklerin gösterdiği savunma tanıkları dahi dinlenmeden asılsız soykırım yalanların ortaya atılmasıyla, adeta Ermenilerin bir gösteri alanına dönüştürülen mahkemede, katil Talat Paşa lehine tanıkların dinlenmesine gerek görülmeden beraat ettiriliyor. I. Dünya Savaşı’ndan sonra İngiliz emperyalizminin talimatıyla gerçekleştirilen ve Ermenilerin tetikçi olarak kullanıldığı suikastların ilk kurbanı Talat Paşa’dır. Hakimiyet-i Milliye’de olayın arkasında İngilizlerin olduğunu söylüyor. İngilizler, belki de Çanakkale’de, Kut’ül Amare’de, Kurtuluş Savaşı’nda attığımız tokatlara böyle yanıt verebiliyordu.
Talat Paşa’nın naaşı 25 Şubat 1943’te Almanya’nın izniyle Türkiye’ye gönderiliyor. İstanbul’da görkemli bir törenle karşılanıp “Hürriyeti Ebediye” tepesine gömülüyor. Törende Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Celal Bayar, Fevzi Çakmak ve binlerce insan bu müstesna insanın cenaze törenine katılıyor ve saygıyla selamlıyorlar. Hüseyin Cahit Yalçın, Talat Paşa’yı ve o günü şöyle anlatır: “Artık onun mesut ve ebedi bir hayata kavuştuğuna emin olabiliriz. Talat yeis ve ümitsizlik içinde bıraktığı vatanını şimdi dirilmiş, kuvvetlenmiş, şeref ve itibarını tekrar kazanmış bir halde buluyor. Sağlığında o bu ideal uğrunda didinmiş, mücadelelere atılmıştı. Gayeyi elde eden Cumhuriyet Türkiye’si, Talat'ı layık olduğu hürmet ve muhabbetle kucağına alarak göğsüne basıyor ve hayatında tadamadığı zevki ve saadeti ona mematında (ölümünden sonra) temin ediyor.”15
Anıl Eren Yıldız
TGB Ankara İl Başkanı
Kaynakça:
1- Tevfik Çavdar, "Talat Paşa: Bir Örgüt Ustası’’, İmge Yayınevi, 2001
2- Halil Menteşe’nin Anıları, Altınordu Yayınevi, İstanbul, 1986
3- Faik Reşit Unat, "Atatürk’ün II. Meşrutiyet İnkılabının Hazırlanmasındaki Rolüne Ait Bir Belge, Belleten, S. 26, 1962
4- Hikmet Çiçek, "Türk Jakobeni Talat Paşa ve Örgütçülüğü’’, Teori Dergisi, Mart 2006
5- Hasan Babacan, "Mehmed Talat Paşa’’, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2005
6- İlhan Tekeli-Selim İlkin, "İttihat ve Terakki Hareketinin Oluşumunda Selânik'in Toplumsal Yapısının Belirleyiciliği", Türkiye'nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi (1071-1920)
7- Bedi Nuri Şehsuvaroğlu, "İkinci Meşrutiyet ve Atıf Bey", Belleten, S. 23,1959
8- Hüseyin Cahit Yalçın, ‘’Talat Paşa’’, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2018
9- Hikmet Çiçek, aynı eser.
10- Doğu Perinçek, "Birinci Dünya Savaşı Yanılgıları", Aydınlık Gazetesi, 29.07.2013
11- Talat Paşa, "Hatıralarım ve Müdafaam’’, Kaynak Yayınları, Şubat 2006
12- Talat Paşa, aynı eser.
13- Feyziye Özberk, "İnkılabın Büyük Teşkilatçısı: Talat Paşa’’, Teori Dergisi, Mart 2015
14- Talat Paşa Cinayeti Davası, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2008
15- Hüseyin Cahit Yalçın, aynı eser.
tgb.gen.tr