Türk devriminin Akçura mayası

Biz varsak Atatürk var, Yusuf Akçura var, İsmail Gaspıralı var, Talat Paşa var, Sadri Ertem var!

Türk devriminin Akçura mayası

YAZAR

Türk devrim tarihini Namık Kemal ve Şinasi'nin öncülerinden olduğu Genç Türklerle başlatıyoruz. Bunun temel nedeni hürriyet, vatan, millet gibi kavramların Genç Türklerle ortaya çıkması ve bu kavramların Birinci Meşrutiyet’e, Hürriyet Devrimi’ne ve Kemalist Devrime damgalarını vurmaları ve devrimlerimizin karakterini belirlemeleridir.

Balta Limanı Ticaret Sözleşmesi ve onun toplumsal hayata yansıması olan Tanzimat Fermanı’yla başlayan Batı’ya teslimiyet sürecine direnme içinde ortaya çıktı bu devrimci kavramlar. Bu kavramlar için yürütülen mücadelelerin sonucunda devrimci değerler haline geldiler. Namık Kemal'in Vatan Yahut Silistre oyunu sonrası halkın vatan için gösteriler yapması ve yazarın Magosa’ya sürülmesi bunun açık örneğidir.

Türk devrim tarihini ve özellikle Kemalist Devrim’i incelerken yapılan en büyük hata devrim tarihimizi yaratan devrimci kaynaklarının yok sayılmasıdır. Ortada hiçbir şey yokken birden ortaya çıkmış devrimler ve savaşlar şeklinde anlatılır, ancak ne bizde ne de dünyanın kalanında durum kesinlikle böyle değildir. Her devrimin teorisyenleri ve önderleri vardır. Teorisyenler ve önderler arasındaki ilişki hep çok önemlidir. Fransız İhtilalinde Jakobenlerin önderi Robespierre ile J.J. Rousseau veya Rus Devrimi'nin önderi Lenin ile Çernişevski arasındaki ilişkidir ki fikirlerin maddi bir güç haline gelmesini sağlamıştır. Mustafa Kemal Atatürk için de durum böyledir. Namık Kemal, Ziya Gökalp, Yusuf Akçura gibi büyük devrimciler aynı zamanda Mustafa Kemal'i Atatürk yapan büyük fikir ve eylem adamlarıdır.
Yusuf Akçura Hürriyet Devrimi öncesinde yazdığı Üç Tarz-ı Siyaset makalesi ve devrim sonrası Kemalist Devrimin gerek gelişimine gerek programına yaptığı katkılarla ve devrim içinde aldığı görevlerle devrimin hem teorisyeni hem de fedaisidir.

TÜRKÇÜLÜĞÜN YÜKSELİŞİ

Yusuf Akçura dendiğinde akla ilk 1904 yılında kaleme aldığı, Üç Tarz-ı Siyaset makalesi gelir. Makalede Osmanlı’nın kurtuluşunu Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük fikirlerinden hangisinin sağlayacağı tartışılır. Türkçülüğün Osmanlı fikir hayatına girişi bakımından çok kıymetlidir. Fransız İhtilalinin etkisiyle başlayan milliyetçilik tartışmaları Osmanlı milleti yaratma fikriyle ilerliyordu. Bunu başka bir şekilde, Türk milliyetçiliği temelinde ilk tartışanın Yusuf Akçura olduğunu biliyoruz. Fikrin siyasi düzlemde ilk önemli yansımasını 1911 İttihat ve Terakki Kongresinde, Cemiyet’in “Sarı Kemal”i Mustafa Kemal’in Türkçülüğü bir kurtuluş yolu olarak savunmasında görüyoruz. O tarihe kadar Arap coğrafyası ve Balkanlar’ın henüz Osmanlı idaresinde bulunması dolayısıyla süreç Türkçülüğün gelişimi için yeterince uygun değildi ancak Balkan Savaşı ve Cihan Harbi'yle durum değişti. Araplar ve Balkan uluslarının imparatorluktan kopmasından sonra Türklerin çoğunlukta bulunduğu Anadolu’nun ağırlığı arttı. 1911'de tek başına Türkçülüğü savunan Mustafa Kemal, 1919 yılında vatan savaşının başına geçti ve Misak-ı Milli'yi çizdi.

Kemalist devrimin programının esası Türkçülüktür. Türk milliyetçiliği ortaya çıkışı itibariyle devrimci ve antiemperyalisttir. Yusuf Akçura'ya göre ''milliyetçiliğin ve halkçılığın asli hedefi kayıtsız ve şartsız milli hakimiyettir.''(1) Bu tanım çok kıymetli. Türkçülüğün babası olarak adlandırılan Akçura Türkçülüğü doğrudan milli hakimiyet esasıyla tanımlıyor. Milli hakimiyet dediğimiz yalnız emperyalistlere karşı tam bağımsızlık değildir aynı zamanda içeride emperyalistlerle iş birliği içinde olan ve halkı maraba, mürit haline getirmiş Ortaçağ sınıflarına karşı mücadeleyi ifade eder. Kemalist Devrim dışarıda emperyalizmle, içerideyse Ortaçağ kurumlarıyla savaşın adıdır. Bu yüzden Türkçülük bağrında Kemalizmin altı okunu taşır.

Devrim tarihimizin diğer fikir adamları; İsmail Gaspıralı, Ziya Gökalp, Ali Suavi gibi isimler de Akçura gibi Türkçü ve aynı zamanda sosyalistlerdi. Mustafa Suphi, Ethem Nejat gibi TKP önderleri de ilk Türkçülerdendi. Türkçülük ve halkçılık da aynı şekilde birlikte gelişti ve yeşerdi. Hürriyet Devrimi sonrası Ziya Gökalp'in de yazılar yazdığı “Halka Doğru” gazetesi, Yusuf Akçura'nın Milliyetçililk ve Halkçılık makalesi bunun en somut örnekleridir. Kemalist devrimin programının Hürriyet Devrimi sonrasında şekillendiğini görüyoruz. Milliyetçilik, Halkçılık, Devrimcilik, Laiklik; Osmanlı'nın içinde bulunduğu durumdan kurtuluş çareleri olarak bu süreçte mayalanmaya başladı.

DOĞU MESELESİ DEĞİL BATI MESELESİ!

On sekizinci yüzyıldan itibaren Avrupa, Osmanlı Devleti'nin kontrol ettiği toprakların paylaşılması sorununu ''Şark Meselesi'' olarak değerlendirdi. Emperyalist devletlerin amacı Doğu’yu parçalama ve kontrol etmekti. Sevr Anlaşması’yla bunu başardıklarını düşünüyorlardı ancak Kemalist Devrim buna izin vermedi. Türkiye milli devletini savaşarak kurdu ve bütün Doğu milletlerinin ilham kaynağı oldu.

Batılıların Doğu Meselesi’ni Akçura Batı Meselesi olarak tanımlıyor. Dünyaya Fransız tarihçilerin gözüyle bakıyoruz. Doğu meselesi doğudan bakılırsa Doğu Meselesi değildir, Batı Meselesidir. (2) Yusuf Akçura dünyaya mazlum milletlerin cephesinden ve her şeyden önce Türkiye’den bakıyor. Bu, gelişmiş devletlerin gelişmemiş milletlere medeniyet götürme meselesi değildir, emperyalist devletlerin geri bıraktıkları Doğu’yu sömürme meselesidir diye ortaya koyuyor. Bu yaklaşım hala o denli güncel ve yakıcıdır ki, Kemalist Devrim’in sürdürülmesinin de anahtarıdır. Dünyaya bu şekilde bakarsak ancak Kemalizmin antiemperyalist oluşunu ve dünyaya Batı'dan değil Doğu'dan baktığını anlarız.

Lenin ve Atatürk'ün yakın tarihlerde saptadıkları, “İleri Asya, Geri Avrupa” fikrinin köklerini Akçura'da buluyoruz. Akçura ''Şair Akif'in dediği gibi medeniyet canavarının tek dişi kalmıştır''(3) diyor. Medeniyet diye ifade edilen Batı çürümüştür ve artık medeniyetin beşiği Doğu’dur. Bunu görmeyen, bağımsız bir devrim de yapamaz. Çünkü devrim, yeni bir medeniyet demektir.

KEMALİST DEVRİM VE AKÇURA

Cumhuriyet’in arasız devrimlerine etkisi bakımından da son derece önemlidir Yusuf Akçura; her şeyden önce devrimlerin nedenini ve amacını doğru saptamıştır. Eğer çağdaşlaşmazsak tekrar emperyalist devletlerin kucağını düşeriz ve onlar bizi ya imha ederek ya da özümleyerek Türk milli şahsiyetini yok ederler, demektedir. Arasız devrimler Cumhuriyet’in yaşam kaynağıdır. Eğer arasız devrimler olmasaydı İstiklal Harbi'nin de bir kıymeti olmazdı. Atatürk'ün İstiklal Harbi'nin ikinci safhası dediği devrim yılları konusunda Akçura'da aynı tespitte bulunuyor: ''Türk padişahlıklarından biri olan Osmanlı saltanatı son buldu, düşmanlar Türk milletinin hayatına kastettikleri sıralarda, bu millet yaşamak için, yeni bağımsız ve zaman ve mekana uygun, yani çağdaş bir devlet kurmak irade etti.''(4) Arasız devrimler Türk milli şahsiyetini yaratmak için yapıldı. Devrim tarihimiz içinde bu meselede çoğunlukla yanlış değerlendirilmektedir. Türk milleti çağdaş bir ulus olarak yeniden yaratıldı ve o sayede on yıllardır emperyalizmin saldırılarına göğüs geriyor.

Türkçülüğü incelerken değindik, devrim tarihimiz içinde milliyetçilik ve halkçılık birlikte gelişti. Türkiye Cumhuriyet'inin ilk anayasası olan Teşkilatı Esasiye Kanunu, önce Halkçılık Beyannamesi olarak ortaya çıktı. Yusuf Akçura henüz 1919 yılında Pantürkizmi ve Panislamizmi reddederek ''Demokratik Türkçülük'' ve '''Emperyalist Türkçülük'' ayrımıyla Atatürk'ün yaptığı ''Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir'' tanımına öncülük etmiştir.

Millet ve devlet kavramlarını tarihsel süreç içinde ele alan Akçura millet kavramının Avrupa'da Fransız İhtilaliyle doğduğunu saptamış ve bu bilimsel yöntemle devrim tarihimize ışık tutmuştur. Millet kavramıyla bodunu ve tebaayı ayıran bu görüş önemlidir. Bunları bir görerek tarih anlaşılamaz ve gelecek doğru değerlendirilemez. Demokratik Türkçülük dediği şey tam da budur. Yukarıda değindiğimiz millet tanımına ancak bu yolla ulaşılabilir.

SONUÇ OLARAK

Yusuf Akçura'nın devrimci milliyetçiliği 1920'lerdeki kadar yakıcı bir biçimde önümüzde duruyor. Abdülhamit istibdadına, emperyalizmin tahakkümüne, Ortaçağ kurumlarına karşı savaş içinde gelişen devrimci, halkçı Türk milliyetçiliği Mustafa Kemal'i Atatürk yaptı, dağılmış, yok olmak üzere olan bir imparatorluğun küllerinden çağdaş, tam bağımsız bir ulus devlet inşa etti! Vatan Savaşı veren Türkiye Cumhuriyet'i de bugün ancak Akçuraların, Gaspıralıların, Gökalplerin devrimci, halkçı milliyetçiliği ile vatan savaşından muzaffer çıkabilir. Altı Ok’u şekillendiren büyük devrimci ve ideolog Yusuf Akçura bedenen aramızda olmayabilir ancak fikirleri ve devrimci hareket içindeki çabalarıyla bugüne ulaşmış olan Kemalist devrim hala ayakta ve savaşıyor.

Türkiye'nin halkçıları, sosyalistleri, milliyetçileri aynı kökten filizlendi ve bugün aynı cephede bir araya geliyoruz. Vatan savaşından muzaffer çıkacak Türkiye Cumhuriyeti, Kemalist devrim programını da tamamlayacaktır. Yusuf Akçurayı ve Kemalist devrimi yad etmiyoruz. Türkiye Gençlik Birliği varsa ve savaşıyorsa, Yusuf Akçura'da burada ve savaşıyor. Biz varsak Atatürk var, Yusuf Akçura var, İsmail Gaspıralı var, Talat Paşa var, Sadri Ertem var! Kısaca biz savaşıyoruz, Türkiye savaşıyor ve Türkiye savaştıkça devrim önderlerini keşfediyor!

Mert Gezici

TGB İstanbul İl Yöneticisi

Dipnot:

(1) Akçura, Yusuf, Türk Devriminin Programı, 1.basım, Eylül 2017, İstanbul, sf.67
(2) a.g.e. sf.60
(3) a.g.e sf.53
(4) a.g.e sf.20

Kaynakça:

1. Akçura, Yusuf, Türk Devriminin Programı, 1.basım, Eylül 2017, İstanbul
2. Akçura, Yusuf, Üç Tarzı Siyaset, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1976, Der. Enver Ziya
3. Şenoğlu, Kemal, Yusuf Akçura Kemalizmin İdeoloğu, 1.basım, Ekim 2009, İstanbul
4. Ulusoy Mehmet, Türk Devrimi ve Milliyetçilik, 1.basım, Nisan 2014, İstanbul

tgb.gen.tr

Tarih:
Diğer Haberler