YAZAR
“İnsanlığa yönelmiş fikir hareketi, er geç başarılı olacaktır. Bütün mazlum milletler, zalimleri bir gün yok edecek ve ortadan kaldıracaktır. O zaman dünya yüzünden zalim ve mazlum kelimeleri kalkacak, insanlık kendisine yakışan bir toplumsal duruma erişecektir.”
(1922, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri 11, s. 29)
Atatürk’ün üzerine basa basa mazlum milletlerin bir gün zalimleri alt edeceğini söylemesi bir temenni değil, emperyalizme karşı bir direniş mevziisini örgütleme bilincidir.
20. yüzyıl Asya Devrimlerinin çağıdır.
20. yüzyıl emperyalizmi yok edecek Milletlerin ilk tokatlarını attıkları çağdır.
Emperyalizmin çürüdüğü, Asya milletlerinin bağımsızlık mücadelelerini zafer ulaştırdığı bu yüzyılın mirasları 21.yüzyılda da önümüzdeki sorunlara ışık tutmaktadır.
Asya Çağının Anahtarları: 1905 Rus Devrimi ve 1908 Hürriyet Devrimi
Rusya’da gelişen halkçı (Narodnik) hareketler Osmanlı aydınları tarafından ciddi bir şekilde takip ediliyordu. 1889 yılında İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kurulmasıyla birlikte özellikle Rusya’da Narodniklerin gerçekleştirdiği eylemler Türk aydınlarının dikkatini çekmiş ve bu eylemler yakından takip edilmeye başlanmıştır.
1905 yılında gerçekleşen Rus Demokratik Devrimi, onları yakından takip eden Türk devrimciler için de ilham kaynağı olmuştur. Monarşiye karşı alınan bu zafer dünya çapında ses getirmiş ve tüm dünyayı etkilemiştir. Rusya’da artık bir parlamentonun oluşması demokrasi adına atılan çok büyük bir adım olmakla birlikte 1908 Hürriyet Devrimi’ni gerçekleştirecek kadrolara da Fransız devrimiyle birlikte ilham kaynağı olmuştur. 1908 Hürriyet Devrimi, 2. Meşrutiyeti de beraberinde getirmişti. İttihat ve Terakki kadrolarından bu hareketin teorisini oluşturan aydınlar Rus Demokratik Devrimi teorilerinden etkilenmiştir.
Vatan Savunmasında Türk ve Rus Devrimciler
1.Dünya Savaşı, Bolşeviklerin önderi Lenin’in tarifiyle kapitalizmin en yüksek aşamasına ulaşmış emperyalist devletlerin bir paylaşım mücadelesiydi. Bu paylaşımın konusunu ise sömürgeler oluşturuyordu. Söz konusu sömürgelerin ise en başında Osmanlı Devleti geliyordu. Bu yüzden Lenin, emperyalist devletlerin paylaşım maksadıyla girdikleri bu savaşta, Osmanlı, İran ve Çin’in vatan savunması yaptıklarını belirtmiştir.1
Osmanlı Devleti’nin bu savaşta en önemli başarısı kuşkusuz Çanakkale Zaferi idi. Bu zafer hem Osmanlı açısından hem de Çarlık Rusya açısından çok önemli bir dönüm noktası olmuştur. Osmanlı’nın Çanakkale’de zafere ulaşması İngiliz ve Fransızların İstanbul’u işgal edip savaşı kısa bir sürede bitirme hayallerini suya düşürürken öte yandan yardım alamayan Çarlık Rusya’nın da sonun hazırlamıştır. Çarlık Rusya’nın ekonomik olarak çekmiş olduğu sıkıntılara, askeri alandaki başarısızlıklar da eklenince halk hareketleri tavan yapmıştır. Rusya’da yeni bir dönemi açacak olan Ekim Devrimi de işte bu koşullarda gerçekleşmiştir.
Devrimin hemen sonrasında Lenin’in barışçıl politikaları, yapılan gizli anlaşmaları ve Osmanlı’nın parçalanma politikalarını açıklaması Türk devrimcilerin tarafından büyük bir övgü ile karşılanmış ve Sovyetlere karşı olan güveni artırmıştır. Sovyet Rusya’nın İstanbul’un kesinlikle Türklerde kalması gerektiğini açıklamaları Türk tarafının da vatan savunmasını başarıya ulaştırmak için verdiği mücadeleyi daha da umutlandırmıştır. Yaşanan olumlu gelişmeler sadece bununla da kalmaymış Erzincan Ateşkesi ve Brest-Litovsk Barış Antlaşması Osmanlı Devleti açısından ciddi kazanımlar sağlamıştı. Sovyet Rusya’nın dostluk eli Türk-Rus dostluğunun hızla gelişmesini sağlamıştır.
Kurtuluş Savaşı’nda Türk-Rus İttifakı
Osmanlı 1.Dünya Savaşı’ndan yenilgiyle ayrıldıktan sonra Mustafa Kemal ve arkadaşları Anadolu’da bağımsızlık mücadelesinin ateşini yakmıştı. Sovyet Rusya ile kurulan ilk temaslarda Rus tarafı Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesinin yanında olduklarını açıkça ifade etmişlerdir.
Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a geçerek mücadelenin merkezini Anadolu’ya taşıması Milli Mücadele açısından dönüm noktası olmuştur. Sovyet Rusya tam bu sırada Mustafa Kemal Paşa ile ilk yarı resmi görüşmeyi gerçekleştirmiştir. Albay Budiyeni yönetimindeki Sovyet heyetiyle Havza’da buluşan Mustafa Kemal, Sovyetlerden ilk defa askeri yardım sözünü almış ve iki tarafın birbirinin iç işlerine karışmaması ilkesi kararlaştırılmıştır.2 Bu görüşmeden hemen sonra Mustafa Kemal’in Kazım Karabekir’e çektiği telgraf Sovyet Rusya’ya olan güveni özetliyor:
“Bolşevizmin anlayış ve ortaya çıkış şekli bir daha müzakere edilerek, bunun memleket için bir sakıncası olmayacağı düşünüldü.”3
Mustafa Kemal, verilen bu bağımsızlık mücadelesinin başarıya ulaşmasının koşulunu emperyalizme karşı ittifak potansiyelini değerlendirmek olarak saptıyordu.
Atatürk'ün, 26 Nisan 1920 tarihinde Büyük Millet Meclisi Başkanı sıfatıyla Lenin'e gönderdiği ve karşılıklı ilişki tesisi teklifini de içeren mektuba Sovyet Dışişleri Komiseri (Bakanı) Çiçerin'in 3 Haziran 1920 tarihinde olumlu cevap verdiği kayıtlıdır. Bu nedenle Türkiye'nin Sovyetler Birliği’ni, dolayısıyla Rusya'yı tanıma tarihi olarak 26 Nisan 1920'yi zikretmek mümkündür.4
Özellikle Lenin ve Atatürk arasındaki mektuplaşmalar iki ülkeyi birbirine iyice yakınlaştırmış, emperyalizme karşı ortak bir cephe kurulmasına vesile olmuştur. Sovyet Rusya tarafı Kurtuluş Savaşı’nda kullanılmak üzere top, tüfek, top mermisi, gibi ciddi yardımlar ile beraber para yardımında da bulunuyordu. Bu ilişkiler meyvelerini vermeye kısa sürede vermeye başladı. Türkiye, daha önce kaybettiği Kars, Ardahan, Artvin ve Iğdır’ı topraklarına kattı.
1921 yılında Moskova’da imzalanan Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması’yla ilişkiler çok önemli bir boyut kazandı. TBMM ve Misak-ı Milli, resmi olarak ilk defa bir devlet tarafından tanındı. Hemen arkasından da Sovyet Cumhuriyetleri ile Kars Antlaşması imzalanmış, Ukrayna-Türkiye Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması yapılmıştır.
İki Ülkenin Devletçilik Politikaları
Mustafa Kemal Paşa, İttihatçılar gibi, “devlet sosyalizmi” kavramını kullanıyordu. Daha 1919 yılında Havza’da bir Sovyet Rusya delegasyonuyla yaptığı görüşmede, savundukları görüşün devlet sosyalizmi olduğunu belirtmişti. Nitekim, daha sonra Hakimiyeti Milliye Gazetesi’nde de bu konuda çeşitli yazılar yayımlandı. Devlet sosyalizmi ile kastedilen, 1923’ten itibaren uygulanan devletçi ağırlıklı karma ekonomidir.5 Cumhuriyet Devrimi kadroları daha ilk yıllardan itibaren sağlıktan eğitime devletçi politikaları işletmeye başlamıştır.
1929 Ekonomik Buhranı tüm Avrupa’yı çok zor durumda bırakırken Türkiye ve Sovyet Rusya bu ekonomik darboğazdan devletçilik politikaları ile çıkmayı başarmıştır. Bu süreçte de iki ülkenin ekonomi modelleri konusunda sık sık birlikte hareket ettiği ve fikir alış verişinde bulunduğu dostluğu her alanda devam ettirdiğimize çok önemli bir örnektir. 1932 yılında İsmet İnönü başkanlığındaki heyet, Rusya’daki planlı ekonomiyi, devletçi politikaları incelemek için Rusya’yı ziyaret etmişti. 1933 yılında Rusya’dan da gelen bir heyetin tavsiyeleriyle Cumhuriyet, Birinci Beş Yıllık Kalkınma Projesi ile devletçiliği uygulamaya başlamıştır. Türk tarafı Rusya’nın sağlıktan eğitime kamucu politikalarını titizlikle incelemiştir.5 Emperyalizme karşı cephede filizlenen dostluk, devletçilik programları ile daha da derinleşmiştir.
Sovyet Dostluğundan Ayrılmayın
Atatürk, 1937 yılında Başbakan Celal Bayar, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ve arkadaşı Kılıç Ali ile görüşüyor. Onlara dünyanın büyük bir savaşın eşiğinde olduğunu anlatıyor. O koşullarda Sovyetler Birliği’yle dayanışmaya stratejik bir önem veriyor ve arkadaşlarına Sovyet dostluğundan ayrılmamalarını vasiyet ediyor. Atatürk, arkadaşlarına şöyle diyordu:
“Sovyetler Birliği’ne karşı asla bir saldırı politikası gütmeyeceksiniz. Doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak Sovyetler’e yöneltilmiş herhangi bir antlaşmaya girmeyecek ve böyle bir antlaşmaya imza koymayacaksınız.” Görüşmede bulunan üç devlet adamı da bu vasiyeti doğrulamışlardır.6 Atatürk’ün bu vasiyeti emperyalizme karşı zafer için Sovyet dostluğunun öneminin farkında bırakmıştır. Atatürk’ün bu vasiyeti günümüzden bakınca çok daha önem arz ediyor.
Asya Çağının Öncüleri Emperyalizmi Alaşağı Ediyor
Atatürk’ün Rusya dostluğu başta olmak üzere tüm mazlum milletler ile emperyalizme karşı ortak mevzide birleşme programı 21. yüzyılda da Türkiye’nin geleceğine ışık tutuyor. Çünkü emperyalizm bugün de tıpkı 100 yıl önce olduğu gibi her ülkeyi tehdit ediyor. Ülkemiz bugün ABD emperyalizmi ile her cephede mücadele ediyor, Atlantik cephesinden koparak Avrasya’daki onurlu yerini alıyor. Bu yöneliş Atatürk mirasının başarıya ulaşacağının ve Türkiye’nin başı dik, üreten ve tam bağımsız bir ülke konumuna Avrasya’daki komşuları ile beraber ulaşacağını gösteriyor.
Türkiye’nin Asya’daki stratejik mevzilenmesi ABD emperyalizminin sonunu getirecektir.
Raşit Ekinci
TGB Antalya İl Yöneticisi
DİPNOTLAR:
1- Doğu Perinçek Doğu, Lenin Stalin Mao’nun Türkiye Yazıları, Kaynak Yayınları, Genişletilmiş 4. Basım, syf. 40
2- Vandov Dimitır, Atatürk Dönemi Türk-Sovyet İlişkileri, Kaynak Yayınları, 1. Basım, syf. 47
3- Atatürk’ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları, c3, syf. 114
4- http://moskova.be.mfa.gov.tr/Mission/About
5- Yıldırım Koç, Kemalist Devrim, CHP ve İşçi Sınıfı, Kaynak Yay., İst., 2013, s.174-180
6- Tevfik Rüştü Aras, Atatürk’ün Dış Politikası, 2. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Mart 2010, s.149 vd, 169 vd, 183 vd; yine Tevfik Rüştü Aras’tan akt. Doğan Avcıoğlu, Millî Kurtuluş Tarihi IV, 3. basım, Tekin Yayınevi, İstanbul, 1978, s.1490. Zekeriya Sertel de Celal Bayar ve Tevfik Rüştü Aras’ı kaynak göstererek Atatürk’ün ölüm yatağındaki vasiyetini doğrular. Bkz. Zekeriya Sertel, Hatırladıklarım 1905-1950, Yaylacılık Matbaası, İstanbul, 1968, s.217. Bu konuda geniş bilgi ve değerlendirme için bkz. Mehmet Perinçek, Atatürk’ün Sovyetlerle Görüşmeleri-Sovyet Arşiv Belgeleriyle, 4. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Kasım 2014, s.234 vd.
tgb.gen.tr