

YAZAR
Bilim ve genç insan arasında kuvvetli bir yakınlık vardır. İkisinin de sağlıklı gelişimi ancak özgür düşünce ve özerk yapı sınırları içerisinde mümkündür. Sistemin gem vurduğu bilim bir müddet sonra piyasa teknolojisi veya hurafe halini alır. Söz gelimi, ilaç piyasasında düşüş olmasın diye araştırması yapılmayan hastalıklar, bir üst modeli yıllar öncesinden keşfedilse de o sene piyasaya sürülen teknolojik alet hastalıklarıyla birleşir. Aynı durum sosyal bilimlerde de hurafelerle gerçek arasındaki farkın silikleşmesi olarak görülür. Aynı şekilde çeşitli araçlarla sistem tarafından baskı altında tutulan genç insan ya depresif durumlarla ya da seçmediği bir yaşamla karşı karşıya kalır. Gelişmeci bilimsel hareketler ve -bilimin tarihselliğiyle kıyaslanamayacak kadar kısa bir geçmişi olsa da- gençlik hareketleri bir şekilde sistem geminden çıkma mücadelesi içerisinde gelişerek bugünlere gelmiştir. Mustafa Kemal Atatürk’e “Bütün ümidim gençliktedir” dedirten de, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir” dedirten de bu hareket ve ilerleme potansiyelidir.
Bilim ve gençliğin buluştuğu mekân: Üniversite
Üniversite deyince aklımıza, en başta öğrenciler ve akademi çevresi gelir. Yani üniversite, bilim öğrenenle bilim öğretenin ortak yuvasıdır. Bu iki grup karşılıklı bir gelişim sürecinin içerisine dâhil olur. Üniversite; aynı zamandan sanatın, sporun, toplumsal sorumluluğun, kültürel derinliğin, sosyal bilincin en gelişmiş hallerde bulunduğu bir yaşam alanıdır.
Tarif ettiğimiz ideal anlamda üniversite, Türkiye’de en parlak çağını 1960-80 yılları arasında, 1961 anayasasının gerçek anlamda özgürlükçü ortamında yaşamıştır.
“MADDE 120.- Üniversiteler, ancak Devlet eliyle ve kanunla kurulur. Üniversiteler, bilimsel ve idarî özelliğe sahip kamu özerkliğe sahip kamu tüzel kişileridir.
Üniversiteler, kendileri tarafından seçilen yetkili öğretim üyelerinden kurulu organları eliyle yönetilir ve denetlenir; özel kanuna göre kurulmuş Devlet Üniversiteleri hakkındaki hükümler saklıdır.
Üniversite organları, öğretim üyeleri ve yardımcıları, üniversite dışındaki makamlarca, her ne suretle olursa olsun, görevlerinden uzaklaştırılamazlar.
Üniversite öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe araştırma ve yayında bulunabilirler.
Üniversitelerin kuruluş ve işleyişleri, organları ve bunların seçimleri, görev ve yetkileri, öğretim ve araştırma görevlerinin üniversite organlarınca denetlenmesi, bu esaslara göre kanunla düzenlenir.
Siyasî partilere üye olma yasağı, üniversite öğretim üyeleri ve yardımcıları hakkında uygulanmaz. Ancak, bunlar partilerin genel merkezleri dışında yönetim görevi alamazlar.”
1961 Anayasasının 120. maddesinden de anlaşılacağı üzere özgür bilim ve özerk üniversite teminat altındadır. 1980 Amerikancı darbesiyle birlikte ülkemizin mahkûm edildiği yeni liberal düzenden en başta üniversiteler payını almıştır. Birçok üniversite öğretim üyesi görevinden uzaklaştırılmış ve hatta bazıları hapse atılmıştır. Yine birçok ilerici öğrenci işkencelerden geçirilmiştir.
24 Ocak kararlarıyla emperyalist piyasa ekonomisine göbekten bağlanan Türkiye’de, her türlü bilimsel faaliyetin ve toplumsal hareketin önüne geçmek için üniversiteler yeniden dizayn edilerek yeni akılsız gençlik ve içi boş üniversite yaratma çalışmasına girişilmiştir.
Yeni-liberalizmin Öğretim Kurulu: YÖK
Bugün; 6 Kasım 1981 yılında Resmi Gazete’de yayınlanan 2547 sayılı kanunla kurulan “Yüksek Öğretim Kurulu”nun kuruluş yıldönümü. En başta belirttiğimiz gibi bilim ve gençliğin kontrol altına alınması ve eğitimin piyasalaşması için üniversitelerin başına 35 yıl önce YÖK çorabı örüldü.
“MADDE 6 –
a-Yükseköğretim Kurulu, tüm yükseköğretimi düzenleyen ve yükseköğretim kurumlarının faaliyetlerine yön veren, bu kanunla kendisine verilen görev ve yetkiler çerçevesinde özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip, bir kuruluştur.”
2547 sayılı YÖK kanunundan yukarıda verdiğimiz örnekten de anlaşılacağı üzere üniversiteler ait olan özerklik artık YÖK’e aittir. YÖK öyle özerktir ki, gerekli gördüğünde Milli Eğitim ve Gençlik ve Spor Bakanları, kurula başkanlık edebileceklerdir. Kısacası siyasi iktidar nasıl üniversite yapısı istiyorsa öyle olacaktır.
“MADDE 10-
c- Yükseköğretim kurumlarında siyasi veya ideolojik amaçlı bildiri, afiş, pankart, bant ve benzerlerini bulundurmak, çoğaltmak, dağıtmak veya bunları kurum binalarına veya binaladaki eşyalar üzerine yazmak, resimlemek, teşhir etmek, sözlü veya yazılı ideolojik propaganda yapmak,”
YÖK Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’nin üniversiteden atma cezası gerektiren suçlar başlığı altında düzenlen yukarıdaki 10. Madde bilime uygulanan baskının aynısı öğrenciler ve özgür düşünce üzerinde de kurulduğunu gösteren küçük bir örnektir.
Üniversite’ye saldıran yenilir!
Geçtiğimiz günlerde çıkarılan bir KHK ile rektörlük seçimleri kaldırıldı. YÖK kanunundaki eski haliyle bile üniversite özerkliğine yakışmayan bir halde olan akademik yönetim kademelerinin seçimleri artık tamamen anti-demokratik bir hale büründü. AKP iktidarı yıllardır tüm düzeylerdeki eğitim kurumlarında uygulanan gericiliğe rağmen kendi gençliğini yaratamamıştır. Bu yoldaki uygulamalara bir yenisini de aldığı bu kararla eklemiştir. Lakin AKP kendisine darbe hazırlayan sistemin içerisinden aldığı taşla bu vatanın kurumlarına saldırmaktadır.
Sistemin yeni nesil kendi gençliği olsun isteği YÖK’e rağmen 35 yılda yine başarılamamıştır. Amerika’nın “altın nesilleri” darbeyle dizayn edilen sistem içerisinde yeşertilip yine darbe girişiminde rol oynamışlardır fakat başarısız olmuşlardır. Üniversitelerde bilim ve özgür düşünce yerine, bombacılar üreten terör yapılanmaları -hem öğrenciler içerisinde hem de akademi çevrelerinde- yıllarca etkin kılınmıştır ancak bugün giderek ezildikleri görülmektedir.
Türk Gençliği, yıllarca vatan mücadelesini ve özgür bilim, özerk üniversite mücadelesini birlikte verdi. Direkt olarak emperyalizmle girilen bu mücadelede dik ve diri kalanın yine Türk Gençliği olduğunu görüyoruz. Üniversitelerde bilimi, özgürlüğü yok etmeye çalışan kuvvetler diri kalamayacaklarının da farkında olmalıdırlar.
Türkiye Gençlik Birliği, yıllardır özgür bilim ve özerk üniversite mücadelesinde biriktirdiği tecrübe ve kazanımlarıyla, üniversitelerimizin terör değil bilim yuvası olması, sistemin değil öğrencilerin hâkimiyetinde olması için mücadelenin her zamankinden daha fazla içerisindedir.
Deniz TOKGÖZ
TGB Ankara İl Başkanı
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi
tgb.gen.tr